DÜNYA ekonomisindeki ABD eksenli tansiyon bir türlü düşmüyor. Piyasaya sürülen büyük likiditeye, ABD’deki yarım puanlık faiz indirimine rağmen, ABD bankalarının Ekim ayı ortalarında açıkladığı kötü bilançolar tedirginliği artırıyor. Şayet dünya büyük bir durgunluğa girerse, biz de bu gemide olduğumuzdan payımızı alırız. Bu kötü senaryo gerçekleşmezse eğer, 2007 yılının bu son çeyreğindeki gelişmeler, 2008 yılının Türkiye için daha güzel olacağı yönünde ipuçları veriyor. Zira öncü göstergeler (sanayi üretim endeksi, kapasite kullanım oranları, istihdam verileri, tüketim eğilimleri, yeni siparişler, beklenti anketleri vs.) yılın üçüncü çeyrek büyüme verilerinin, ikinci çeyrekten yüksek geleceğine işaret ediyor. Ayrıca hükümetin yılın geri kalanı ve hatta 2008 yılında uygulayacağı programın temel kilometre taşlarını içeren Eylem Planı (EP) 2008’e ilişkin olumlu sinyaller veriyor. EP’nin açıklanmasının ardından 2008’in bütçe hedefleri de kamuoyu ile paylaşıldı. Merkez Bankası (MB) ise Eylül ayında başlattığı ‘sürpriz’ faiz indirimini Ekim ayında yarım puana çıkararak sürdürdü ve “enflasyonun hedef patikada yürümesi nedeniyle, şartlara bağlı olarak faiz indiriminin devam edebileceği”ne dair işaret verdi. Bütün bunların ne anlama geleceğini sırasıyla kısaca açalım.
EP’de dikkat çeken üç temel husus var. Birincisi makro ekonomik dengeler ve büyüme ile ilgili. Bu noktada hedef, istikrardan taviz vermeden, bilhassa cari açığa dikkat ederek, daha az kamu borçlanmasına giderek, istihdam ve verimlilik dengesini daha dikkatli bir mimari ile idare ederek daha yüksek oranlı ve sürdürülebilir bir büyüme patikasını sağlamlaştırmak. Burada özel sektörün daha etkin olarak devreye girmesi bekleniyor. İkincisi, istikrarın belli ölçüde yerleşmesi nedeniyle önceliğin üretim ekonomisine verilecek olması. Bu meyanda teşvikler, bölgesel kalkınma ve daha detaylı ve etkili düşünülmüş bir sanayi yönlendirmesinin gereği vurgulanıyor. Buna göre, geri kalmış bölgelere kamu yatırımı gideceği gibi, teşvikler daha çok sektör bazlı ve verimlilik esaslı olarak sürdürülecek. Yani teşvikler geçmişte olduğu gibi “çivi çakana” değil, doğru çiviyi çakana, tanımı yapılmış sanayileşme desenine uygun davranana verilecek.
Üçüncü husus ise, reformlar ve özelleştirmelerin devamı ve derinleştirilmesiyle ilgili. Madem bundan sonra daha yüksek oranda ve sağlam kaynaklı bir büyüme hedefi esas alınıyor ve bu büyüme özel sektörden bekleniyor, o halde yarım kalmış, hiç başlanmamış veya engellenmiş reformların yapılması ve sermaye girişi için fırsat olarak görülen özelleştirmelerin tamamlanması gerekiyor. Sosyal Güvenlik Sistemi’nin reformu, “2B Yasası” denilen ormanlık arazilerin satışı, ticaret kanunu, vergi reformu, kamu yönetimi reformu gibi birçok reformun biran önce bitirilmesi, bu sayede sistemdeki kara deliklerin yok edilmesi, taze kaynakların sistemin içine çekilmesi sağlanmalı.
Özel sektörün önünü açmak üzere, ertelenen enerji sektörü özelleştirmesinin de hızlandırılması gerekiyor. Bu konuda, sektörün ifade ettiği stratejik değerin titizlikle korunması, şirketlerin mutlaka yerli-yabancı ortaklığının temin edildiği konsorsiyumlara verilmesi, rekabetin temin edilmesi, emeğin haklarının gözetilmesi, sektöre taze yatırımların gireceğinin sözleşmede teminat altına alınmış olması esas. Ancak, bilhassa kamu bankalarının özelleştirilmesinde yukarıda vurgulanan tüm hassasiyetlere ilaveten, kamu bankalarının tümünün özelleştirilmesinden vazgeçilmesi, Ziraat veya Halk Bankası’nın, regülasyon kapasitesini artıracak araçlar verilerek, kamunun denetiminde bırakılması gerekiyor. Bankasız büyük bir devlet örneği tarihte görülmüş değil.
EP’nin çelişik hiçbir durum barındırmadığını söylemek zor. Ayrıca yazılanların ne kadarının, hangi etkinlikte uygulamada karşılık bulacağı da belli değil. Bu yüzden uygulamanın gelişmesini beklemek gerekiyor. Uygulamanın nasıl olacağını beklemek zorunda olduğumuz bir başka alan da 2008 yılı için açıklanmış olan bütçe hedefleri. Tabloda temel bütçe büyüklükleri görülüyor.
Bütçe gelirlerindeki artışın ekonomideki büyüme ve vergilerin daha etkin şekilde toplanmasıyla gerçekleşmesi umuluyor. Gelirlerdeki artış aynı zamanda, vergilere (özellikle dolaylı vergilere) yapılacak muhtemel zamların işareti olarak da okunabilir. Öte yandan, 2003’ten 2006’nın sonuna kadar sürekli daralan bütçe açığının yönünü bundan sonra artık makul oranlarda olmak üzere yukarı çevirdiği görülüyor. Bütçe açığının 2008 yılında GSMH’nin %2,5’i kadar, yani %3’lük Maastricht kriterinin hemen altında gerçekleşmesi hedefleniyor. Ayrıca, Faiz Dışı Fazla (FDF)’nın 2007 yılında %4,3’ler civarında, yani başlangıçta tespit edilen hedefin oldukça altında çıkacağı anlaşıldıktan sonra, 2008 yılında da geçmişe nazaran daha düşük düzeyde kalacağı belli oluyor. Böyle bir oranın, kamunun mali disiplinden vazgeçtiği ve enflasyon hedefini tehlikeye attığı yolunda bir anlam içermediğini düşünüyoruz.
Bütçe ödeneklerine bakıldığında, Hazine (62 milyar YTL) ve Maliye (38 milyar YTL)’den sonra en büyük bütçe ödeneğinin 29 milyar YTL ile Çalışma Bakanlığı ve 23 Milyar YTL ile Milli Eğitim Bankalığı’na ayrıldığı görülüyor. Rakamlar, faize gidecek 56 milyar YTL ile sosyal güvenlik açığına gidecek olan 39 milyar YTL’lik devasa kaynağın sırtımızdaki kambur olmaya devam edeceğini gösteriyor. Buna rağmen faizin bütçeden aldığı payın, %25,5 ile 1993 yılından sonraki en düşük seviyeye gerilediği belirtilmeli ve bu payın 2001 yılı krizinde tam %51 olduğu da hatırlanmalıdır. 14 milyar YTL’lik büyüklüğü ile yatırımların 2008 yılında bütçe payı ise %6,2’e çekiliyor. Bu, 2001 krizinden sonraki en düşük oran. Buna göre, 2008’de kamunun temel amacının eğitime daha fazla kaynak aktarmak ve Çalışma Bakanlığı’nı; sosyal dengesizlikleri azaltmak, istihdam ortamına katkıda bulunup işsizliği düşürmek, tarımın değişimini ve kırsal kalkınmanın etkinliğini artırmak üzere daha etkin bir şekilde devreye sokmak olduğu anlaşılıyor. Büyümenin özel sektöre havale edilip, kamunun borç biriktirme sürecine son verilmek istendiği bir ortamda ağırlığın bu şekilde sosyal alanlara, istihdama ve ekonominin yapısal dönüşümünden kaynaklanan maliyeti topluma daha adilane bölmeyi hedefleyen alanlara kaydırılmış olması isabetlidir.
Netice itibariyle 2008’de ekonominin daha aktif büyüme sürecine girmesi, ancak enflasyon hedefinin sürdürülmesi, istihdamın daha çok artması, tarımsal ve sosyal dönüşüm ile üretim ekonomisi önceliklerinin daha bir gözle görülür hale gelmesi ile beklenebilir.
Paylaş
Tavsiye Et