| İstesem böyle denk gelmezdi. Ne demek istediğim bu haberle çok daha net anlaşılmıştır herhalde. Biri terörist; ülkeyi bölmek istiyor; bu uğurda canını feda ediyor. Diğeri asker; o da canını feda ediyor, ama ülkenin bütünlüğünü muhafaza uğruna. Bu iki insan birbirlerinin öz varlığına karşı kurşun sıkıyor, bomba atıyor. Biri hain, bölücü; diğeri kahraman, şehit. Öte taraftan onlar bu dünyadan ayrılırken, yakınları ve taraftarları da onları bu dünyadan uğurlarken bir zeminde buluşuyorlar. Üzerinde buluştukları bu zemin “ortak varlık şuuru”. Kendinden daha derin ve kapsayıcı bir aidiyet mercii, idrak alanı ve kimlik kaynağı olmayan bir şuurdur bu. Bu öyle bir ‘ben idraki’dir ki, dışarıdan kolay kolay nüfuz edilemez, dolayısıyla basit bir şekilde ortadan kaldırılamaz. Bugün hâlâ var olması bunun en büyük kanıtı. Ne var ki, bu şuurun farklı dereceleri ve tezahürleri mevcut. Şimdilik bu şuur cenaze namazı gibi, “iş işten geçtikten sonra” denilebilecek bir ritüelde tezahür ediyor. Ama aynı şuur gayret gösterildiği takdirde başka biçimlerde ve üst derecelerde de tezahür edebilir. Mesela bu bir milletin kolektif benliğini ve bütünlüğünü dokuyabilir, halkı birbirine kenetleyebilir. O bir asırdır çözemediğimiz sorunlarımızı çözebilir. Yeter ki, gözlerimiz açılsın. |