IRAK operasyonu, dünya ekonomisini yakın tarihte en çok etkileyen olaylardan biri oldu. Siyasi ve askeri sonuçlarının yanı sıra önemli ekonomik sonuçlar da doğuracak bu savaş, beklenenden daha kısa sürdü. Ancak, ABD’nin bölgede istikrar kurmakta zorlanması, savaşın bölge ülkelerine yayılması ve petrol fiyatlarında yeni dalgalanmalar görülmesi durumunda tüm dünya ekonomileri bundan etkilenecektir.
Savaş hiç şüphesiz öncelikle askeri harcamalardaki artış nedeniyle savaşa katılan ülkeler için maliyetli oldu. ABD 2003 mali yılında yaklaşık 450 milyar dolar düzeyinde bir meblağı askeri harcamalarına ayırdı. Irak Savaşı nedeniyle Bush yönetimi, 63 milyar dolarlık savaş harcaması yapabilmek için ek bütçe yasasını uygulamaya koydu. ABD’de savunma harcamalarının GSYİH’ya oranı bir önceki yılda %3,4 olan düzeyini fazlasıyla aşarak %4,1’e ulaştı.
Savaşlar tam da bu nedenle, kısa vadede genellikle üretimi artırıcı etkilere sahip. Savaş harcamalarının, geçmişte olduğu gibi bugün de ekonominin genelinde canlanmaya neden olacağı iddia ediliyor. ABD ekonomisine ilişkin tahminler de bu yönde. Bu yıl ABD ekonomisindeki büyümenin üçte birine yakın bir kısmı askeri harcamalardan kaynaklanacak. Amerikan ekonomisinin içinde bulunduğu durgunluk nedeniyle; geçmişteki savaşların aksine, Irak Savaşı’nın enflasyon üzerindeki etkisinin sınırlı olması bekleniyor. Gıda ve enerji fiyatları dışarıda bırakıldığında, bu yıla ilişkin enflasyon tahminleri %1,5 civarında. Savaşların ekonomi üzerindeki bir diğer etkisi, kamu kesimi harcamalarının GSYİH içindeki payının artması şeklinde oluyor. Bu durum doğal olarak ülke içinde gelir dağılımının hükümet tarafından yeniden şekillendirilebilmesine imkan tanıyor. Şu andaki iktidarını bir ölçüde silah ve petrol üreticilerine borçlu olan Bush yönetimi, Irak’taki savaşla bu kesimleri memnun edecek imkanlara kavuştu.
Yirminci Yüzyıldaki ABD Savaşlarının Ekonomik Etkileri
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin dahil olduğu savaşlar göz önüne alındığında, savaşların yukarıda zikredilen etkilerinin büyük ölçüde gerçekleştiği görülüyor. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD ekonomisi yıllık %12 civarında büyüdü. Bu savaşta ABD’nin maliye politikası diğer savaşlara nazaran daha genişlemeci oldu. Harcamalar daha çok borçlanma yoluyla karşılandığı ve talepte de artış olduğu için enflasyon yükseldi (%5’den biraz daha yüksek).
Kore Savaşı sırasında ise harcamalar daha çok sermaye ve emek üzerindeki vergilerin artırılması yoluyla karşılandı. Bu dönemde büyüme ve enflasyon, İkinci Dünya Savaşı dönemindeki oranların yaklaşık yarısı düzeyinde gerçekleşti.
Vietnam Savaşı’nın 1969’a kadar olan ilk döneminde askeri harcamalar ekonomik büyümeyi desteklese de, sonuçta savaşın enflasyon üzerindeki etkisi büyük oldu. 1970’e gelindiğinde enflasyon oranı %6’yı bulmuştu. Bu dönemde harcamalar, borçlanma yoluyla karşılandı.
Birinci Körfez Savaşı’nın ekonomi üzerindeki etkisi ise farklı olmuştu. Daha önceki savaşlar ABD’de büyümeye neden olmuşken, 1991 Körfez Savaşı sonrasında ABD’nin resesyona girmesinin nedeni özel sektördeki beklentilerin daha olumsuz biçimde etkilenmesi idi. Petrol fiyatlarının Ağustos 1990’da başlayan harekatın ardından 36 dolara kadar çıkması da resesyonda etkili oldu. Ancak harekatın kısa sürede başarıyla sonuçlanması ve Kasım ayından itibaren petrol fiyatlarının düşmeye başlaması ile birlikte beklentiler olumlu yönde gelişti ve 1991 Mart’ında ABD resesyondan çıkmayı başardı.
ABD’nin savunma bütçesinin GSYİH içindeki payı da İkinci Dünya Savaşı sırasında %40’ı aşarken, Kore’de %15’e, Vietnam’da %10’a ve Birinci Körfez Savaşı sırasında ise %6-7’ye kadar düşmüştür. Kısacası ABD, ekonomisinden giderek daha az bir pay ayırarak savaş maliyetlerini karşılayabilmiştir.
1991’deki Körfez Savaşı ile Irak’a yönelik son Amerikan saldırısı arasında, ABD ekonomisinin çevrimleri bakımından dikkat çekici bir benzerlik var. Neredeyse, “Amerika ekonomisi içinden çıkamadığı bir durgunluk yaşadığında dünyanın bir yerlerinde çatışma çıkıyor” yargısını haklı çıkaracak bir korelasyon söz konusu. Birinci Körfez Savaşı öncesinde de ABD bugün yaşadığına benzer bir resesyon içerisinde idi. ABD, 1982’de gerçekleştirdiği finansal deregülasyon sonrasında; önce 1985 yılında “Saving & Loan Associations” (Tasarruf ve Kredi Birlikleri) Krizi, ardından da NYSE (New York Menkul Kıymetler Borsası)’de 1987 Ekim’inde yaşanan çöküşe tanık olmuştu. O tarihte, sanayi endeksi bir günde %23 düzeyinde gerilemişti ki bu oran “Büyük Buhran” sırasında bir günde yaşanan en yüksek düşüş oranının (%12,8; 28 Ekim 1929) neredeyse iki katı büyüklükte idi. Federal Reserve finans alanında yaşanan bu problemler üzerine sıkı para politikasına girmiş ve ülke 1988-1990 arasında derin bir resesyon yaşamıştı.
ABD son birkaç yıldır, on yıl öncesine benzer bir kriz içerisinde. Demokrat Parti iktidarı sırasında 90’lar boyunca yıllık ortalama %3 civarında büyüyen ABD ekonomisi, önce Dot.com balonunun patlaması, sonrasında da Enron, World.com, Tycon gibi şirketlerde yaşanan muhasebe usulsüzlükleri ve 11 Eylül olaylarının neden olduğu talep daralması neticesinde yeni bir resesyon içerisine girdi. Federal Reserve geçtiğimiz yıl, tam 13 kez faiz oranlarını düşürerek piyasayı canlandırmaya çalışmışsa da, talebi artırma ve istihdam kaybının telafisi yönünde başarı gösteremedi. Aksine, geçtiğimiz Mart ayında 100 bini aşkın çalışan işsizler ordusuna katıldı. Daha önceki krizleri bir ölçüde yeni girişimler ve yeni teknolojiler ile aşmayı başarmış olan ABD, beklentilerin olumsuz etkilenmesi nedeniyle bugün böyle bir imkanın uzağında görünüyor.
Yeni Savaşın Dünya Ekonomisine Etkisi
Dünya ekonomilerinin sağlıklı işleyişi için petrol arzı hâlâ büyük önem taşıyor. Savaş bugün için bitmiş görünse de, ABD’nin Suriye’ye veya diğer bölge ülkelerine saldırması ve savaşın bölgeye yayılması durumunda; Suudi Arabistan da üretimini artırmaz ise petrol arzı ciddi boyutlarda gerileyebilir; bu da petrol fiyatlarının önemli ölçüde artmasına neden olabilir. 1970’lerdekine benzer biçimde bir OPEC boykotu yaşanması durumunda ise üçüncü bir petrol krizi yaşanabilir.
Gelişmiş ülkeler bugün geçmişe nazaran enerji kullanımında artan verimlilikleri ve alternatif kaynakları kullanıma açmaları nedeniyle, petrole, GSYİH’larına oranla daha az muhtaçlar. Ancak ekonomileri petrol fiyatlarına hâlâ duyarlı. Zira tüketim düzeyleri 1970-2001 arasında %66 arttı. Bu yüzden bölgede çıkan yeni savaşın gelişmiş ülke ekonomilerini olumsuz biçimde etkilemesi kaçınılmazdır. OECD verilerine bakıldığında, Körfez Savaşı’nı müteakip dönemde AB üyesi ülkelerin ve Japonya’nın ekonomilerinde büyüme düzeyi gerilerken, ABD ekonomisi kısa sürede resesyondan çıkmayı başarabilmişti. Japonya’da 1990 yılında %5 düzeyinde olan büyüme oranı 1991’de %3’e, 1992’de ise %1’e düşmüş, benzer biçimde, AB genelinde de büyüme %3’lerden %1,2’ye kadar gerilemişti. Irak’taki yeni savaş (beklenenden kısa sürse de) 2003 yılına ilişkin büyüme tahminlerinin gözden geçirilmesini gerektirdi. Dünya ekonomisinin, Eylül 2002’de yapılan tahminlere göre %3,6 büyümesi bekleniyorken, bugün bu rakam %3,1’e gerilemiş durumda. Benzer gerilemeler tüm ülkeler için geçerli.
Orta Doğu petrol kaynaklarına bağımlılık düzeylerine baktığımızda ise Japonya ve AB için bölgenin ne derece önemli olduğunu görmek mümkün. Japonya’nın petrol ihtiyacının %80’ini, AB’nin ise %30’unu bölgeden sağladığı göz önünde bulundurulursa, bu savaşa olan muhalefetleri daha iyi anlaşılabilir. Daha da önemlisi, petrol üretim ve rezervleri açısından bakıldığında; halihazırda dünya üretiminin %30’unu karşılayan bölgenin, rezervleri bakımından tüm dünyadaki kaynakların üçte ikisine sahip olması, ABD’nin savaşa olan iştahını açıklamaya yeterken, yine benzer biçimde AB’nin büyük güçlerinin tepkisini de anlaşılır kılıyor. Bölgenin petrol üretim ve ihracatında meydana gelecek bir daralma Doğu Asya ülkelerini ve Japonya’yı, bölgeden ithal ettikleri petrole olan yüksek bağımlılıkları nedeniyle özellikle etkileyecek olması yanında; zaten durgunluk dolayısıyla gerilim altındaki dünya ekonomisinde de, ciddi bir krize yol açma potansiyeli taşıyor.
Daha yüksek petrol fiyatları ekonomiyi birkaç kanaldan etkiler. Firmalar daha az enerji kullanacakları için üretimleri geriler. Sonuç olarak sermaye ve emek verimliliği düşer; bu da daha düşük yatırım ve istihdam düzeyleri anlamına gelir. ABD, AB ve Japonya için özel yatırımların büyük bir şok sonrasında eski düzeylerine kavuşması 1 yıldan fazla zaman alacak. Tüketiciler de şoklara tepki gösterir. Emek talebi düşeceğinden reel ücretler de geriler ve özel tüketim azalır. Yapılan tahminlere göre Irak Savaşı nedeniyle özel tüketimde bugünkü düzeylere AB ve ABD’de 2004’de, Japonya’da ise 2005’de ulaşılacak.
Sonuç olarak, sanayileşmiş ülkelerin petrole olan duyarlılığı devam etmekte. Tüm dünya ekonomileri hâlâ büyük ölçüde petrol tüketimine bağlı olarak işliyor. Petrol arzında, yeni askeri harekatlar veya Irak’ta istikrarın sağlanamaması nedeniyle meydana gelebilecek gerileme ve buna bağlı olarak petrol fiyatlarındaki ciddi artışlar, dünya ekonomisinin daralması neticesini verebilir. Artan ekonomik maliyetler, tüm dünyada, savaş karşıtlığı ile birleşerek, küreselleşmeye ve kapitalizme muhalefetin güçlenmesine neden olmakta. Dünya çapında riskin artması yatırımcıların yeni girişimlerde bulunmalarını engellemekte, ülkeler arası mal, fikir ve sermaye akımlarının güvenlik gerekçesiyle sınırlandırılmaya çalışılması bu muhalefeti daha da pekiştirmekte.
Paylaş
Tavsiye Et