Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Türkiye Ekonomi > TÜSİAD nihayet gerçek bir STK mı oluyor?
Türkiye Ekonomi
TÜSİAD nihayet gerçek bir STK mı oluyor?
İbrahim Öztürk
TÜSİAD’IN yeni yönetim kurulu başkanı Ümit Boyner, “TÜSİAD sadece kendi işine bakamaz” diyor. Bence haklı. İşte tam da bu sebeple, TÜSİAD üzerine yazılarım artık küçük bir kitap hacmine ulaşmış olsa da, “Canım ne gerek var ikide bir TÜSİAD’ı yazmaya, bırak kendi kendine takılsın” deme şansımız yok. TÜSİAD’ın icraatları, söylemi ve kimlerle işbirliği yaptığı bizi fazlasıyla ilgilendiriyor.
TÜSİAD’ın internet sitesinde verilen rakamlar, kurumun bizi neden ilgilendirmesi gerektiğini ve neden “sadece kendi işine bakmakla yetinemeyeceği”ni açıklıyor: TÜSİAD’ın 600 üyesi ve bu üyelerin toplam 2.500 şirketi var. “TÜSİAD Genel Sekreteri’nin tahminlerine göre”, kurum Türkiye ekonomisindeki toplam katma değerin (kamu hariç) yarısını, sanayi üretiminin %65’ini, enerji hariç dış ticaret hacminin %80’ini (Allah bilir ezici kısmı ithalattır!), kamu dışı kayıtlı istihdamın yarısını (böyle bile olsa dramatik bir hızla oransal olarak geriliyor) ve nihayet kurumlar vergisinin %85’ini gerçekleştiriyormuş.
Peki, bütün bu rakamlara inanalım mı? Koskoca kurum, bu kadar kritik bir büyüklüğe sahip; ancak veriler “Genel Sekreter’in tahmini”. Tabii ki tümüyle “sallamış” deme hakkımız yok; ancak inandırıcı olmaktan biraz uzak gibi. Peki, daha şeffaf, daha izlenebilir bir hesap kitap yapılsa olmaz mı? Bizde “bilinmezlik” büyük bir güçtür. Sıradan bir tartışma ortamında bile “Sen benim kim olduğumu biliyor musun!” tehdidinin büyük bir yaptırım gücü vardır. “Ağır ol, molla sansınlar” deyiminin arkasında da yine bu bilinmezlik vardır. Örneğin bana göre Devlet Bahçeli’nin “susmasındaki bilgelik” buradan gelir. “Şeyh uçmaz, müritler uçurur” lafı da bu kökene irca olunmalıdır. 
Her neyse, eğer bu rakamlar doğruysa, o zaman yapılması gereken biricik yorum, Türkiye ekonomisinin ne kadar büyük bir tekelleşmeye maruz kaldığıdır. Böyle bir yapıdan her halükarda ne piyasa ekonomisi ne de demokrasi çıkar. Zaten bugüne kadar da çıkmadı.
Ancak kurumun iddiaları eskiden beri aksi yönde. TÜSİAD 1971’de kuruldu, dünya sisteminin krizin eşiğinde olduğu bir ortamda. Ardından petrol krizleri yaşandı, ABD altın standardından çıktı ve Bretton Woods sisteminin para ayağı aslında çalışmaz hale geldi. Türkiye’de ithal ikameci yapılanma çöktü. Sağ-sol çatışması büyük bir zaman, enerji ve kaynak kaybına sebep oldu. Günümüze kadar sürüp giden yeni düşmanlıklar bu dönemde tetiklendi.
TÜSİAD’çılar “Biz bütün bunları görüp Türkiye’nin bir an evvel AB yolunda kararlı adımlar atmasını, demokrasiye ve serbest piyasaya geçmesini salık verdik. Hatta bu uğurda hükümetlerle yaka paça olduk, zaten geçen zaman da ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koyuyor.” diyorlar. TÜSİAD’çılar internet sitelerinde yer alan “Tarihçe”lerinde bir şey daha diyorlar ki tümüyle akla zarar: “Eğer biz Türkiye’nin dışa açılmasını ve piyasaya giden reformları bu kadar zorlamasa idik, Anadolu sermayesi, Anadolu kaplanları gibi yeni bir oluşum olmazdı.” Yani “Anadolu’yu biz tutup ayağa kaldırdık” demeye getiriyorlar. 
Yazık! Anadolu, velinimeti olan büyük sermayeyi ne kadar da yanlış tanımış meğer! Biz de zannediyorduk ki, TÜSİAD demokrasi ve piyasa ekonomisinin birbirinin ayrılmaz bir cüzü olduğunu bilmiyor; korumacılığa soyunuyor; işadamlığından, Ankara’da ithalat kotası kapmak için lobicilik yapmayı anlıyor; her sıkıştığında “Askere selam, yola devam” diyor (Hatta emekli askerlerin en çok tercih ettiği şirketler büyük sermaye şirketleridir ve yönetim kurullarında bolca bu “dekorasyon malzemeleri”nden vardır); AB’ye karşı çıkıyor; Gümrük Birliği’nden şeytandan kaçar gibi kaçıyor; halkın seçtiği hükümetlere acayip “kurt”, cuntacıya ise “külkedisi” kesiliyor...
Hafızamızla daha fazla alay etmeyelim ve gerçeklere dönelim. “Biz yanılmışız” demeyi çok isterdim. Ancak Türkiye’de bu kadar büyük bir ağırlığa sahip olduğunu söyleyen bir kuruma rağmen demokrasi ve piyasanın bu denli güdük kalmış olması izaha muhtaç. Özellikle 28 Şubat sürecinde kurum tam bir “Ölü Ozanlar Derneği”ne döndü. O dönemden bu yana yönetim kurulu başkanları sırasıyla Muharrem Kayhan, Erkut Yücaoğlu, Tuncay Özilhan, Ömer Sabancı ve nihayet Arzuhan Doğan Yalçındağ idi. Fazla geriye gitmeye gerek yok. Bir önceki başkan döneminde Türkiye’de büyük siyasi gerilimler yaşandı. Ancak kurum inisiyatif alıp öne geçemedi. Her demokrasi ve egemenlik vurgusu, moral bozucu ve kafa karıştırıcı bir “ama” ile kesildi.
Acaba kurum neden aktif rol alamadı? Birincisi, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Türkiye’deki baskıcılar, yani atanmışlar ile büyük bir çıkar örtüşmesi içindeydiler. Varlıklarını statükoya borçlu oldular. İkincisi, baskıcılar ile hayat tarzları büyük benzerlik içerisindeydi. Baasçı bir yapıda onlarla doku uyumu sağlamak zor olmasa gerekti. Üçüncüsü, aslında bu işadamları da çeteci-cuntacı yapı tarafından kuşatılmış ve davranış alanları kısıtlanmış durumdaydı. Bacağından vurulmaktansa cuntacıyla iyi geçinmek daha akıllıca olabilirdi.
Ancak son dönemde TÜSİAD’ın söyleminde dikkat çekici ve olumlu yönde bir değişim var. Sanki TÜSİAD sahici bir sivil toplum kuruluşu olmaya karar vermiş gibi görünüyor. Demokrasi ve piyasa ekonomisi yönündeki vurgu, artık “ama”lı değil ve şarta-şurta bağlanmadan, yüksünmeden ifade ediliyor. Ancak bu, yönetim kurulu başkanı değiştiği için böyle değil. Ortam değiştiği için başkan da, başkana yol veren irade de değişiyor. Tıpkı 1989’da Özal’lı yıllarda Bay Boyner’in yolu zamanın ruhuna uygun olarak açıldığı gibi, şimdi de yine konjonktür hazretleri bu kez Bayan Boyner’i ve liberal söylemini dayatmış oldu. Umarım bu gelişme önceki gibi “geçici” bir değişim değildir.
Hatırlanacağı üzere 1989-90’da TÜSİAD yönetim kurulu başkanı olan Cem Boyner döneminde birçok ezber bozulmuştu. Ancak bu ezber bozma uzun sürmedi. Konjonktürün değişmesiyle TÜSİAD, bildiğimiz ezberine geri döndü. Umarım bundan uzun yıllar sonra Türkiye, yine demokrasi yolunda sınıfta kalmış olarak, bu sefer evlat Boyner’in TÜSİAD’ın başına geçmesini bekliyor olmaz.

Paylaş Tavsiye Et