Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Merhaba >
Merhaba
Küreselleşme, iki yüzyıl önce Medenileş(tir)me ile başlayan sürecin son durağı. Aradaki istasyonlar İngilizleş(tir)me, Fransızlaş(tır)ma, Avrupalılaş(tır)ma, Batılılaş(tır)ma ve Modernleş(tir)me idi. Aynı tahakküm sürecinin re-enkarnasyonları. Batı yönünden aktif, Doğu yönünden pasif bir devinim. Doğu seçmiyor, maruz kalıyordu. Olmuyor, olduruluyordu.
 
Küreselleşmenin bir dayatma olduğunu bugün en fazla ‘oldurulan’ Ulusçular dile getiriyor. Oysa Uluslaş(tır)ma yukarıdaki bütün istasyonların ortak paydasıydı. Son durakta ulus-devletin bile Sistem’e ayakbağı olduğu anlaşılıyor. Emeklilik, her memurun kaderidir.
 
Kapitalizm sosyalistler kadar ulusçuları da büyük bir incelikle kullanageldi. Milliyetçilik milleti değil devleti güçlendirdi. Millî devletler, Sisteme kafa tutabilecek millî unsurları tepeleyecek kadar güçlü, Sistem’e bizzat kafa tutamayacak veya asileri koruyamayacak kadar güçsüz kaldılar.
 
‘Doğu’ toplumları ulusluk/küresellik cenderesini kırabildikleri ölçüde Millet olabileceklerdir. Ancak milletlerin devleti olabilir. Ancak milletler tarihî akış içinde bir şey ‘olabilir’. Milletin yurdu tarihtir. Tarihdaşlık, ulusal/kültürel yağmacılık ve despotluğa direnmenin biricik siperidir.
 
Anlayış’ın üçüncü sayısında Avrupa evini mercek altına aldık. Birleşik Avrupa, Asya’ya açılabilirse yeniden küresel güç haline gelebilir. Aksi halde, Atlantik’e bir kısrak başı gibi uzanan kıtasında mahpus kalacaktır. Asya’ya açılışın coğrafî olduğu kadar tarihî anahtarı Türkiye’dir.
 
Türkiye, dünyaya açılışın anahtarıdır.  

Paylaş Tavsiye Et