Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Dünya Ekonomi > Aman petrol, canım dolar
Dünya Ekonomi
Aman petrol, canım dolar
Ömer Faruk Güler

ÇOK sevmiştik ‘Petrol’ şarkısını. Uzun bir süre de dilimizden düşüremedik. 1970’lerin sonları ve 80’lerin başlarında çok çekmiştik petrolden. O yüzden hislerimize tercüman olmuştu süper starımız.

Aman petrol, canım petrol
Artık sana muhtacım petrol
Eninde petrol, sonunda petrol
Artık dizginlerim senin elinde petrol

Her nedense Avrupa bizi pek anlamadı. 1980’de yapılan Eurovizyon şarkı yarışmasında 23 puanla 15. olabildik. Ancak aynı yarışmada ilk kez 12 tam puanı da Fas’tan aldık. Şarkının sözleri bugün bile hâlâ anlamlı.
Öyle gururlusun giremem yanına
Girmişsin kim bilir kaç aşığın kanına
Dolardan marktan başka laf çıkmaz dilinden
Neler neler çekiyorum senin elinden

Son 25 yılda değişen fazla bir şey yok. Markın yerini avro aldı sadece. Türkiye hâlâ petrole bağımlı bir ülke. Toplam enerji talebinin %72’sini ithal ediyor. Enerji ithalatına bağımlılık cari açığın önemli nedenlerinden biri. Son yıllarda emtia ve petrol fiyatlarının sürekli artması cari açık üzerindeki olumsuz tabloyu daha da karartıyor. Örneğin, net enerji ithalatımızdaki fiyat artışlarının etkisi arındırıldığında 2005 yılı cari işlemler açığımızın milli gelire oranı %4’ler civarında olacaktı; %6,4 değil. Bu ilişkiden hareketle bu yıl için beklenen cari açık/milli gelir oranı %7’ler değil, %3’ler civarında oluşabilecekti.
Yapabileceğimiz şeyler var kuşkusuz. Enerji aktarımında ve kullanımında etkinliğin ve verimliliğin sağlanması bunlardan biri. %23’lük aktarım kaybı oranıyla Türkiye, OECD ülkelerine göre çok verimsiz. Bu oran OECD ülkelerinde ortalama %7. Daha uzun vadeli bir çözüm önerisi alternatif enerji kaynaklarının geliştirilmesinden geçiyor. Halihazırda gündemde olan nükleer enerji ve biyoenerji kaynakları bu açıdan önemli. Bilindiği gibi AB ülkelerinde toplam elektrik üretiminin %15’i atom enerjisinden sağlanıyor. Bu oran İsveç’te %45’lere Fransa’da ise %75’lere çıkıyor.

Fiyat Artışları Kime Yarıyor?
Petrol ihraç eden ülkelerin önemli bir kısmı bizim coğrafyamızda. Suudi Arabistan, İran, Irak ve Kuveyt dünya petrol rezervlerinin sırasıyla %22,1, %11,1, %9,7 ve %8,3’üne sahip. Dolayısıyla petrol fiyatlarındaki artıştan en çok komşularımız kazanıyor. 1990’lı yıllarda ortalama %3,7 büyüyen petrol zengini ülkelerin son beş yıllık ortalama büyüme hızı %6,3’e kadar çıktı. Bu ülkelerin petrol ve doğalgaz gelirleri 2002’de 251 milyar dolardan 2005’te 593 milyar dolara ulaştı. 2006’da beklenen gelir ise yaklaşık 780 milyar dolar. Yine bu yıl içerisinde söz konusu ülkelerin cari işlem fazlalarının milli gelirlerine oranının %25’lere ulaşması bekleniyor. Bir diğer açıdan bakıldığında, 2005 yılında petrol ihraç eden ülkelerin tahminî 296 milyar dolarlık cari işlemler fazlası ABD’nin cari işlemler açığının %41’ine denk geliyor. Asya ülkelerinin cari işlemler fazlası ise bu açığın %47’sine eşit. 2006 yılında petrol ihraç eden ülkelerin ağırlığının daha da artacağı öngörülüyor. Bu durumda petrodolarların nasıl ve nerede harcandığı, küresel dengesizliklerin giderilmesinde nasıl bir rol oynayacağı daha da önem kazanıyor. Özellikle ABD açısından bu soruların yanıtları hayati öneme sahip.
Petrol zengini ülkeler artık eskisi gibi harcamıyorlar. Harcamalarında daha dikkatli oldukları kesin. 2002-2005 yılları arasında elde ettikleri 352 milyar dolarlık petrol gelirlerinin sadece %52’sini mal ve hizmet ithalatına harcamış durumdalar. Bu rakam 1974-76 ve 1979-81 dönemlerinde ortalama %90’lar dolayındaydı. Ayrıca söz konusu ülkelerin ağırlıklı ithalat yaptıkları ülkeler de değişti. 1970’li yıllara göre ABD’den yapılan ithalat azalıyor. Buna karşılık Asya ile dış ticaret hacmi artıyor. 2004 yılında toplam ithalatın sadece %8,4’ü ABD tarafından karşılanmış.
Nihayetinde petrodolarların büyük ölçüde tasarruf edildiği söylenebilir. Ancak tasarruflar eskisi gibi ABD ve Avrupa bankalarında değerlendirilmiyor. Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS)’nın istatistikleri petrol ihraç eden ülkelerin, cari işlemler fazlalarının üçte birinden daha azını mevduat olarak yatırdığını gösteriyor. Bilindiği gibi 1970’li yıllarda petrodolarların büyük bir kısmı bankacılık sisteminde değerlendirilmişti. Bankaların bu fonları, başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere gelişmekte olan ülkelere hesapsızca borç vermekte kullanmasıyla da 1980’li yıllarda ülke iflaslarına giden yol aralanmıştı.
Günümüz petrodolarları uluslararası sistemde kolaylıkla takip edilemiyor. Zira ilgili merkez bankalarının rezervleri tüm resmi gösteremiyor. 2005 yılında petrol ihraç eden ülkelerin rezervleri sadece 90 milyar dolar arttı. Bu durum, Rusya, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi önemli petrol zengini ülkelerin, gelirlerini yeni kurdukları yatırım şirketlerinde ya da istikrar fonlarında tutmalarından kaynaklanıyor. Bu yeni kurumlar ise bankalar kadar şeffaf değiller kuşkusuz.
Şimdilerde petrodolarların önemli bir bölümü yabancı ülkelere yapılan doğrudan yatırımlarda ve sermaye piyasalarında değerlendiriliyor. Petrodolarlar hem bölgesel hem de küresel ölçekte önemli şirketlerin satın alınmasında kullanılıyor. Gerek Ortadoğu gerekse Rusya’daki hisse senedi borsalarında görülen hızlı yükselişler yatırımların yeri hakkında bir fikir veriyor. Sermaye varlıklarındaki artışa paralel olarak insanların refah seviyesi de artıyor. Bu zenginliğin bir süre sonra tüketimi ve dolayısıyla da ithalatı artıracağını söylemek mümkün. Bir diğer ilginç gelişme, zenginliğin belli kesimlerde toplanması sonucunda özel bankacılık piyasasında yaşanıyor. Dünyanın önde gelen yatırım bankaları Arap zenginlerin servetlerine talipler. Bu yeni müşteri profiline uygun mal ve hizmet üretme endişesi faizsiz enstrümanların da gelişimini hızlandırıyor. Özellikle sukuk gibi uzun vadeli faizsiz borçlanma (tahvil) araçlarının payı gün geçtikçe artıyor. Bu çerçevede Bahreyn ve Kuala Lumpur finans merkezi olmak için kapışırken; İstanbul ise yarıştan bihaber gözüküyor.
Bütün bunlara rağmen petrodolarların en çok ABD’nin işine yaradığı kesin. Yapılan araştırmalar petrodolarların, yarattıkları talep nedeniyle ABD’de uzun dönem faiz oranlarının düşük kalmasında payı olduğunu gösteriyor. ABD verilerine göre, OPEC ülkelerinin sahip olduğu Amerikan hazine tahvillerinin tutarı 2005 sonu itibariyle 67 milyar dolara ulaştı. Ancak bu tutarın gerçekte çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Zira özellikle 11 Eylül’ün ardından, satın almaların diğer finansal merkezler üzerinden gerçekleştirildiği biliniyor. Kaldı ki, rezervlerini dolar olarak tutan, petrol fiyatlarını dolar cinsinden belirleyen ve kur politikalarını da dolara endeksleyen ülkelerin doları talep etmelerinden daha doğal ne olabilir?
İyisi mi, biz yine şarkımıza kulak verelim:

Nice zengin dilber düşmüştür ardına
Düş başka gerçek başka, yar olamazsın sen bana
Belki gideceksin bir gün gerçekten
İşte senin ardından ağlıyorum şimdiden


Paylaş Tavsiye Et
Dünya Ekonomi
DİĞER YAZILAR