Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Ekonomi
Genç iktisatçılar rahatsız
Ömer Faruk Güler
İTİRAF edelim ki bu kriz ezber bozan bir kriz. Nedenleri, sonuçları ve şimdi de tedbir paketleriye ezberleri bozdu. Krizin en büyük mağduru işsizler değil, kafası karışık iktisatçılar. Zihni bulanık olanın krizi de bulanıktır. İşsizin derdi de devası da belli. Ancak şaşkının hali bir başka; ne bildiklerinin bir faydası olur ne de gördüklerini kavrayabilir. Anlayışı kıttır artık.
İktisatçıların geneli iki türdür. Birinci türdekiler yaşça daha büyüktür. Yetiştikleri dönem zor bir dönemdir. 1929 Büyük Buhran’ının kalıcı izleri vardır hafızalarında. Bu yüzden devleti daha çok önemserler. Keynes, çoğunun kahramanıdır. Genç iktisatçılar ise görünen eli değil, görünmeyeni severler. Müdahale değil, serbestîden yanadırlar. Piyasanın görünmeyen eli ve kutsallığı önce gelir. Adam Smith’i daha çok severler. Kendilerine karışılmasından hoşlanmazlar.
Şimdiki gençleri farklı kılan ise aşırı iyimserlikleri, kendilerine çok güvenmeleri ya da tarihin sonuna inanmaları değil. Reel olan ile olmayanı karıştırmaları. Başka bir deyişle, finansal piyasalar ile reel sektörün aynı olduğuna, daha da önemlisi ikisinde de aynı kuralların geçerli olduklarına inanmaları. Asıl ile tali olan arasındaki farkın göz ardı edilmesi. Gerçekte aracı olan finansın ve finansal kazancın sistemde asıl unsur olmasına izin verilmesi. İkinci bir hata bu inanışın fazla sorgulanmadan yaygınlaştırılması ve uygulanması. Bu tür sorunlar ya da küçük krizler aslında hep olageldi. Ancak bunların etkileri bulundukları alan ve katılımcılarla sınırlıydı daha çok. Bu kadar geniş kapsamlı ve derin olmasında küreselleşmenin etkisi çok fazla. Yine de iktisat ders kitaplarının katkısını unutmamak gerek. Sistemin iyi işlemesi hem ona inanılmasına hem de katılımcıların artan sayısına bağlı. Galiba genç iktisatçılara en büyük kötülüğü yine iktisatçılar yaptı.
Genç iktisatçıların kafaları karışık. Olanlardan çok rahatsızlar. İtibarlarını kaybetmeleri bir tarafa bildikleri de fayda sağlamıyor artık. Bu son kriz, belki de Büyük Kriz demeli, piyasaların kendinden menkul kutsallığına gölge düşürdü. İçinden geçtiğimiz dönem teknik tabiriyle “yapısal bir kırılma”ya karşılık geliyor. Onun için standardın dışında çözümler deneniyor. Bu yüzdendir ki, yapılanlar genç iktisatçıların kitaplarında yer almıyor. Zira kitapların hepsi çok yeni.
Yaşlı iktisatçıların endişeleri daha farklı. Onlar hiç değilse Büyük Buhran’ı biliyorlar. Bir ikincisinin nelere mal olacağının oldukça farkındalar. Bulundukları konum birşeyler yapmalarına imkan veriyor. Gençlerin tersine daha çok kamu sektöründeler. Bu zor zamanlarda kamuya düşen rolü önemsiyorlar. Onlar için yapılanlar anlamsız değil, tersine son çare. Kamu harcamalarını arttırmak, hatta para basıp sürmekten başka ne yapılabilir ki...
En büyüğünden en küçüğüne tüm ülkelerin yapmaya çalıştıkları da bu. Önceleri para politikalarını gevşeterek ekonomileri canlandırmaya çalıştılar. Faizler sıfırlara kadar indi. O da yeterli gelmeyince doğrudan para arzını artırıcı uygulamalara yöneldiler. Bu da kafi gelmedi. Şimdi her ülke son çare olarak maliye polikalarına sarılıyor. Bütçe içi ve bütçe dışı tedbirlerle iç talebi canlandırmaya çalışıyor. Bu yıl için dünya genelinde ortalama milli gelirlerin %1 ile 2’si arasında harcama yapılması öngörülüyor.
Şunu kabul etmemiz gerekiyor. Dünya ekonomisinin son 6-7 yıldaki pembe tabloları artık hayal. 2001 hariç tutulduğunda son 20-30 yıllık kazanımların kolay geri dönmeyeceğini de rahatlıkla söylemek mümkün. Daha uzun vadeli bir bakışla İkinci Dünya Savaşı sonrasında özellikle Batılı ekonomilerde yaşanan görece parlak performans ile önümüzdeki dönemlerde yaşanacak süreç arasında ciddi farklar olacağı söylenebilir. Muhtemeldir ki dünya ekonomisi yükselişine uzun bir süre ara verecek. Her yükselişin bir de inişi var. En azından kapitalizmin tarihsel gelişimine uzun vadeli perpektiften bakanlar böyle düşünüyor. Yine onlara göre bunun ne kadar süreceğini kestirmek de imkansız. Immanuel Wallerstein, bir televizyon programında bu tür tahminler için “kamuoyuyla ilişkiler oyunu” diyordu. Kısa vadede yapılmaya çalışılan bir çeşit beklenti yönetimi gerçekten de.
Önümüzdeki dönem uçlarda yer alan genç ve yaşlı iktisatçıların mücadelesine sahne olacak. Gençler geçmiş dönemin kazanımlarını öne çıkaracaklar. Her halükarda, kârda olunduğunu söyleyecekler. Piyasa başarısızlıklarının çözümünde devletin her zaman başarılı olamayacağını dile getirecekler. Devletçi kapitalizmin verimsizliğini ve zorbalığını öne çıkaracaklar. Yaşlılar ise gelinen noktayı vurgulayacaklar. Maliyetin büyüklüğünden dem vuracaklar. Piyasa köktenciliğinin yapaylığını ve adaletsizliğini eleştirecekler. “Daha çok denetim, daha çok gözetim” diyecekler. Özellikle finans ve finansal piyasalar söz konusu olduğunda daha da çok bastıracaklar.
Kimin kazanacağını kestirmek şimdiden zor. Aslında bu çok da önemli değil. Bilinen birşey varsa o da şu: Kapitalizm her iki şekliyle de insanlığa pek hizmet etmiyor. Her şeyi madde ve maddi boyutuyla kavrayan bir anlayış kördür. Yolun sonunda savaş ya da kriz sunan çözümler, çözüm değildir. İnsan hayatı kısadır. Bu kısa hayatta bile bunca krize ya da savaşa maruz kalmak büyük haksızlık olsa gerek. Bu kadar büyüğünü ancak insanın kendisi yapar.
İlginçtir hâlâ ders almaktan imtina ediyoruz. Bunca bedele ve eleştiriye rağmen hâlâ “kasabadaki tek oyun”un bu olduğunu söyleyen o kadar çok iktisatçı var ki. Yaşlısı da genci de bu konuda ortak düşünüyor. Huzursuzlar, ancak başka bir anlayışa da kapalılar. Galiba, kitap okumak bazen bağnazlık yapıyor.

Paylaş Tavsiye Et