Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Ekonomi
İktisat ummanında bir “Büyükdeniz”
Sadık Ünay
TÜRKİYE büyük bir değerini, oldukça donanımlı ve aynı oranda mütevazı bir yöneticisini; pek çoğumuz da kısaca “Keynes” ya da Adnan Ağabey diye bildiği candan bir dostunu, ağabeyini yitirdi geçtiğimiz ay. Önemli akademik çalışmaları olan ciddi bir iktisatçı, kültür-sanat faaliyetlerine hem kurumsal hem de bireysel planda destek sağlayan profesyonel bir fotoğrafçı ve özü sözü bir, dosdoğru bir insan olarak ebediyete uğurladığımız rahmetli Adnan Büyükdeniz’in ardından çok şey söylendi. Türkiye’de katılım bankacılığının duayeni olarak sektörün yerleşip kurumsallaşması yolunda son 20 yıldır verdiği emeklerden genç nesillere ve sivil toplum örgütlerine tereddütsüz omuz vermesine, insan odaklı bir ekonomi ve toplum hayalini sürdürmesine dair, hepsi de olumlu, birçok yorum, gözlem... Biz daha ziyade iktisatçı Adnan Büyükdeniz’den bahisle kendisinin ulusal ve küresel ekonomik konulara ilişkin bazı temel görüşlerini özlü biçimde dile getirmeye çalışacağız.
Her şeyden önce, standartların dışında felsefi derinlikli bir finans yöneticisi olarak Büyükdeniz’in insana ve dünyaya bakışının ister istemez onun ekonomik görüşlerine de güçlü biçimde yansıdığını ve özellikle küresel sisteme dair yazılarında ağırlıklı bir etik değer vurgusunun ön plana çıktığını dile getirmek gerekiyor. Örneğin mali piyasalarda denetim üzerine kaleme aldığı bir yazıda “Etik ilkelere uyum, piyasaların da düzgün işlemesinin en önemli altyapısını temin eder. Mevzuattan ibaret salt yasallık haklılığın ve mutlak adalet duygusunun önüne geçmemelidir.” derken, mali piyasa oyuncularının tek değer ölçülerinin parasal kazanç olduğuna ve bu piyasaların etik değerlerden yoksun bulunduğuna dair yaygın algıya karşı çıkmaktadır. Neredeyse tüm profesyonel kariyerini adadığı faizsiz bankacılık faaliyetlerinin spekülatif manipülasyonlardan ve dünyayı krize götüren “finansal terörizm” oyunlarından uzak, üretim ve alın teri eksenli güçlü bir iktisadi ahlak temeli üzerine oturuyor olması da tesadüf değildir elbet. Büyükdeniz, kamu otoritelerinin mevzuat belirleme ve denetim görevlerini yerine getirirken sadece piyasaların ayakta kalmaları ya da güçlenmelerine değil, piyasa mekanizması içerisinde hayatını sürdüren büyük toplumsal kesimlere karşı sosyoekonomik sorumluluklarına da dikkat etmeleri gerektiğine işaret eder.
Öğrencilik yıllarından itibaren yakın arkadaşlarınca “Keynes” diye çağırılan Adnan Bey’in, finansal çevrelerde kabul gören klasik ekonomik liberalizmin katıksız piyasacı yaklaşımına karşı J. M. Keynes’in önerdiği ve insani yaşam standartları ile toplumsal dayanışmayı önemseyen Keynezyen alternatiften etkilenmiş olması, onun sonraki dönemlerde toplumsal dinamiklere ve kültürel değerlere karşı fazlaca hassas bir yönetici profili çizmesinin başlıca sebeplerinden birisi olarak okunabilir. Gerek ulusal gerekse küresel finansal sistemle ilgili analizlerinde teorik/felsefi bir derinlik ve detaylara hâkimiyet ile insani/vicdani bir duyarlılık iç içe geçmiştir. Örneğin mali piyasalarla ilgili yorumlarında, temsil ettiği şirketin çıkarlarını gözeten agresif bir piyasa oyuncusundan çok, cari piyasa ilişkilerine yukarıdan bakan ve bu ilişkilerin muhtemel sosyopolitik yansımalarını değerlendiren bilge bir kişi ya da erdemli akademisyen tavrını ömrü boyunca koruyarak genç yöneticilere iyi bir örnek olmuştur. Ayrıca Merkez Bankası’na başkan adaylığının dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilmesi sonrasında “Kimseye kırgın olmadığını, tek üzüldüğü noktanın ise böyle kritik bir karar verilirken kimsenin kendisinin iktisadi görüşlerini tartışmaması olduğunu” söyleyecek kadar da olgundur.
Büyükdeniz, ABD’deki mortgage sıkışmasının tetiklediği küresel krizin, iktisadi çevrelerce son 30 yıldır makroekonomik politika yapımında merkeze oturtulan küresel finansal sisteme dair bazı temel varsayımları temelinden sarstığına, hatta geçersiz kıldığına inanıyordu. Bunlar arasında gelişmiş mali piyasaların sanıldığı kadar etkin, oturmuş ve derin olmadıkları gerçeği başta geliyordu. Ona göre, piyasalarda denetim dışı finansal ürünlerin büyük hacimlere ulaşması oturmuşluk eksikliğini; sınırlı mortgage sektöründeki gelişmelerin küresel krizi tetikleyebilmesi piyasalardaki derinlik eksikliğini; aşırı tamahkârlıktan doğan risklerin doğru maliyetlendirilememesi de piyasalardaki etkinlik eksikliğini açık seçik ortaya koyuyordu. Öte yandan krizin ilk safhalarında kamu otoritelerinin doğrudan kriz dinamiklerinin üzerine gitmelerini engelleyen stagflasyon (durgunluk+enflasyon) kaygılarının daha çok ideolojik önyargısı olan çevrelerce ortaya atıldığına inanan Büyükdeniz, bu konudaki tahlil ve öngörülerin de çoğunlukla doğrulanmadığına ve bunun tam aksine bir deflasyon (fiyat gerilemesi) eğiliminin baş gösterdiğine dikkat çekiyordu. Bir taraftan gelişmekte olan piyasaların risk primlerinin işaret edildiği kadar yüksek olmadığının ortaya çıkmasını vurgularken, diğer taraftan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyüme çizgileri arasında iddia edilen ayrışma (decoupling) sürecinin ortaya çıkmadığını belirtmesi, küresel finansal sistemin gidişatı ile ilgili takındığı ilkesel, eleştirel ama aynı zamanda gerçekçi duruşa örnek olarak verilebilir.
 Adnan Büyükdeniz’in ulusal ekonomik gelişmelerle ilgili en önemli katkısı, hiç şüphesiz çeyrek yüzyıl boyunca hizmet verdiği ve son yıllarda tepe yöneticisi olarak mentorluk yaptığı katılım bankacılığı sektörünün kurumsallaşması ve mevduat tabanını genişleterek mali piyasalarda ciddiye alınan oyuncuların bulunduğu etkin bir yatırım alanı haline getirilmesiydi. Ancak burada da Büyükdeniz’in kabını aşan bir iktisat teorisyeni ve vizyoner yönetici portresi çizdiğini sezmek güç değil. Sadece ideolojik önyargılar ışığında “yeşil sermaye” diye yaftalanarak küçümsenen katılım bankalarının rasyonel, etkin ve proaktif oyuncular olarak piyasalarda yerleşmesi için çaba sarf ederek sektörünün çıtasını yükseltti. Bunun yanı sıra başta Merkez Bankası-kamuoyu ilişkilerinin yeniden yapılandırılması, enflasyonla mücadele, kur politikası gibi kilit politika alanlarında uzun süre akademik dersler vererek birçoğu sonradan önemli konumlara gelen öğrenciler yetiştirdi; isabetli analiz ve öngörüleri ile de karar alıcılara yön gösterdi. İşte bu yüzden kendisinin idari müdahalelerle engellenen Merkez Bankası başkanlığı adaylığı, Financial Times’ın iddia ettiği gibi faizsiz bankacılıkla uğraşan bir kişiye yönelik “garip bir tercih” olarak değil, alanında uzman bir teorisyen ve uygulayıcıya yönelik “doğal bir tercih” olarak gündeme gelmişti.
Rahmetli Adnan Büyükdeniz, Türkiye’nin son dönemde çokça eksikliğini hissettiği kültürel kodlar ve toplumsal dokuyla barışık, küresel gelişmelerin nabzını eleştirel bir bakışla tutabilen, insani ve vicdani hassasiyetleri yüksek, kültür ve sanata meyyal bir yönetici olarak hafızalarda kalacaktır.

Paylaş Tavsiye Et