Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Rusya’nın Kafkas politikası
Ekrem Karakoç
RUSYA’NIN ulusal sembollerinden bir tanesi de ayıdır. Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana geçen dönemde Rusya’yı pençeleri sökülmüş bir ayıya benzetmek hata olmaz. Rusya’nın demokratik bir devlet olarak uluslararası politikada yerini almasından sonraki gelişmelere baktığımızda karşımızda bu yorgun ve pençesi sökülmüş ayıyı görüyoruz. Rusya, ABD’nin Orta Asya ve Kafkasya’da üstler kurmasına, eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerine nüfuz etmesine, Kosova ve Irak müdahalelerine ve nükleer silah stoklarında indirimi öngören ABM anlaşmasını tek taraflı ilga etmesine sessiz kaldı. Bu sessizliğin altında ekonomik ve siyasi yapısındaki zayıflıklar yatıyor. Zira Rusya’nın ekonomisi halen Sovyetler Birliği’nin 1980’lerdeki verimliliğine ulaşamadı.
Ekonomisinin Batı yardımına bağlı olması ve iç politikasındaki zayıflıklar Rusya’yı küresel aktör olmaktan ziyade bölgesel bir aktör konumuna indirgiyor. Bu nedenle Putin Yönetimi önceliği ekonomik atılıma ve Moskova’nın özerk cumhuriyetler üzerindeki gücünü artırma politikalarına verdi. Çeçenistan’da göreceli hakimiyeti sağlayan Putin, Yeltsin’in 1991 yılındaki iktidar mücadelesinde cumhuriyetlere dağıttığı yetkileri geri almaya çalışıyor. Son 4 yıldır yaklaşık %6,5’lik büyüme ile Rus ekonomisini rayına oturtmaya çalışan Putin Yönetimi 2010 yılına kadar GSMH’yi iki katına çıkarmayı amaçlıyor. Bu amacın gerçekleşmesi için en önemli ekonomik kaynaklardan bir tanesi ise Hazar Denizi’ndeki petrol ve bölgedeki boru hatlarıdır. Dolayısıyla Kafkasya, Rusya için ekonomik açıdan da hayli önem taşıyor.
Bulunduğu jeopolitik konum, sahip olduğu doğal kaynaklar, siyasi nüfuzunun eski Sovyetler Birliği coğrafyasında etkin olması, nükleer silahları ve Güvenlik Konseyi’ndeki veto hakkı Rusya’yı uluslararası politikanın önemli aktörlerinden biri haline getiriyor. Siyasi istikrara sahip ama aynı zamanda nüfuz alanı daraltılmış bir Rusya, özellikle ABD’nin ve daha az derecede de AB’nin Rusya vizyonunu yansıtmaktadır. ABD ve AB’nin Rusya politikaları arasında benzerlikler kadar farklılıklar da mevcuttur. AB Rusya’yı küresel politikada ABD’ye karşı potansiyel müttefik olarak görüyor. Sovyetlerin de geleneksel politikalarından biri olan, ABD’ye karşı AB’yi kullanma stratejisi son Irak Krizi ile beraber yeniden canlandı.
 
ABD-Rusya-AB Üçgeninde Çeçenistan
Rus siyasal analistlerine göre “Kafkasya’dan gelen iki büyük tehdit” Rusya üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duruyor. Bunlar, bölgedeki nüfuz yarışının Batı’ya, özellikle ABD’ye kaptırılması sonucu doğacak olan siyasi ve ekonomik kayıplar ile Rusya’yı siyasi istikrarsızlığa sokacak Çeçen Sorunu’nun Kafkasya’ya yayılmasıdır. Kendisini iktidara taşıyan Çeçen Sorunu yine aynı şekilde Putin’i iktidardan edebilir. Putin ve iktidarı Çeçen Sorunu’nun tekrar canlanmasını kendilerine yönelecek en büyük tehdit olarak görüyorlar. Bu nedenle Rus Yönetimi içeride muhalif basını sustururken dışarıda diplomatik faaliyetlerini artırma stratejisi izliyor. Başta Dışişleri Bakanı Igor Ivanov olmak üzere Rus Dışişleri tezlerine Batılı başkentlerden destek alma çabasındalar.
AB Yeltsin’li dönemden itibaren Rusya’yı etkin olarak destekledi ve özellikle Almanya öncülüğünde Rusya’ya milyarlarca euro ekonomik yardım ve yatırım yaptı. Hem Rusya’daki yatırımlarını tehlikeye atmama, hem de nüfuz yarışında ABD’nin arkasında kalmama düşüncesi AB’yi Rusya’nın hassas bölgesi Çeçenistan konusunda geleneksel politikasından farklı davranmaya yöneltti ve AB yardımlarını insan hakları ihlalleri karşısında askıya alan geleneksel politikasını Çeçenistan Sorunu’nda uygulamaktan kaçındı.
ABD Rusya’nın bölgedeki nüfuzunu kırmaya çalışırken terörizmle savaş politikasında desteğini aldığı Rusya’yla ilişkilerini, Çeçen Sorunu gibi dış politikasında önceliği olmayan bir sorun için bozmak istemiyor. AB ise AGİT ve Avrupa Konseyi gibi kuruluşların üyesi olan, milyarlarca dolar yatırım yaptığı Rusya’yı ABD’nin kucağına itmemek için Çeçen Sorunu’nda Rusya’ya zorlayıcı baskılar uygulamaktan kaçınıyor. Çeçenistan’daki insan hakları ihlallerinin doruğa çıktığı 1994-1996 yılında bile Rusya’ya yardımlar hız kesmeden sürdü. Sadece 1995 ve 1996 yıllarında Rusya’nın Batılı ülkelerden ve organizasyonlardan aldığı ekonomik yardım 15 milyar dolara ulaştı; bu ise savaşın ekonomik maliyetine eşdeğer bir rakamdı. O dönemde Rusya’nın Avrupa Konseyi’nde ve diğer uluslararası örgütlerdeki üyeliğinin askıya alınması ciddi olarak tartışılmadı. Her iki global aktör için de bölgedeki siyasi ve ekonomik çıkarları daha hayatiydi. AB de Rusya ile ilişkilerini tehlikeye atmamak için Çeçen savaşçıları suçlayıcı ifadeler kullanmaktadır. Avrupa Konseyi heyetinin raporundan buna örnek bulmak mümkündür. 2000 Ocak ayında Avrupa Konseyi’nin Çeçenistan’da incelemelerde bulunan heyetine başkanlık eden Lord Russel Jonston, kaosa sebep olduğunu söylediği Mashadov rejimini suçlu olarak niteledi. Rusya tarafından işlenen insan hakları ihlalleri için ise bir müeyyide önermeyerek; aksine bu fikre karşı çıktı. Daha sonraki dönemlerde Avrupa Konsey’inde Rusya’nın üyeliğinin askıya alınması gündeme geldi; ancak Rusya’yı daha çok izole edeceği iddiasıyla bundan vazgeçildi.
Ne ABD ne de AB bağımsız bir Çeçenistan’a evet demektedir. Tam tersine, Rus tezine yakın bir politikayla Rusya’dan kopmanın bölgede domino etkisi yaratacağı iddia edilmektedir. Çeçen Sorunu’nu Amerikan İç Savaşı’na benzeten Savunma Bakanı Rumsfeld başta olmak üzere Amerikalı siyasilere göre mesele Rusya’nın iç meselesidir. 2003 Ağustos ayında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Çeçen direnişçileri önderlerinden Basayev’in mal varlığını dondurması da ABD’nin Çeçen meselesine nasıl baktığını gözler önüne seriyor.
 
Kafkasya’da Yaşanan Çekişme
ABD Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan’da terörizmle savaş kapsamında açtığı üsler, NATO eğitim programları ve ekonomik yardımlarıyla bölgede Rusya’yla aktif bir rekabet halindedir. ABD’nin bölgede giderek artan ağırlığı; özellikle de Özbekistan ve Gürcistan’daki Amerikan üsleri Rusya’yı rahatsız etmektedir. 11 Eylül saldırılarından sonra Putin Gürcistan’ı uyararak, “teröristleri barındırmaya devam ederse ABD gibi Rusya’nın da kendisini savunma hakkını kullanacağı” tehdidinde bulundu. Bu kapsamda Rusya bölgedeki askerî açıdan önemli demiryollarının canlandırılmasına hız verdi. Karadeniz kıyısından başlayıp önce Tiflis’e, sonra da Erivan’a kadar uzanan demiryolunun tamirine başlandı. Rusya bu tür yollarla Gürcistan’a gözdağı verirken, Ermenistan’ı da kendi kampında tutmaya çalışıyor. Rusya’nın Azerbaycan’daki darbe girişimlerine destek verdiği ve Gürcistan’da siyasi istikrarı bozacak faaliyetlerde bulunduğu ilgili yönetimler tarafından pek çok defa ifade edildi.
Rusya’nın Gürcistan’a yönelik saldırgan politikalarına karşılık ABD karşı atağa geçerek NATO vasıtası ile Gürcistan ordusuna eğitim ve askerî silah desteği yapıyor. Petrol boru hatlarının kavşağında yer alan Gürcistan ABD’nin bölge politikaları açısından stratejik öneme sahiptir. Bu nedenle ABD Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana bölgede Ermenistan-Rusya-İran paktına karşı Gürcistan-Türkiye-Azerbaycan arasındaki siyasi-ekonomik-askerî ilişkileri güçlendirecek politikaları yürürlüğe koydu. Bunun askeri ayağını NATO, ekonomik ayağını ise Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı oluşturuyor.
NATO’nun ve ABD’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki Rus hakimiyetini kırıcı politikaları Rus dış politikasındaki aktif iki grup arasında geçen güç mücadelesini de şiddetlendiriyor. Bunlar Batı yanlısı oligarşik bürokratlar ile Batı’ya karşı teslimiyetçi politika izlendiğini savunan milliyetçi kadrolardır. İkinci grubun aktörlerine göre ABD-Rusya ilişkileri Rusya aleyhine işlemektedir. Rusya’nın terörle savaş konusunda ABD’ye verdiği tüm desteğe ve özellikle kendi arka bahçesini terörle mücadele kapsamında ABD’ye açmasına rağmen ABD, Rus çıkarlarını hiçe saymaktadır. Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan gibi Orta Asya Cumhuriyetleri ile Gürcistan ve Azerbaycan’daki askerî üslere izin veren Rusya’ya ABD’nin cevabı, ABM Nükleer Silahsızlanma Anlaşmasını tek taraflı ilga etmek ve Rusya’nın ihracatında önemli bir yer tutan çeliğe kota uygulamak şeklinde olmuştur. Afganistan’daki savaşın bitmesinden sonra Amerikan üslerinin Orta Asya’da kapatılmaması Rus dış politikasında Amerikan karşıtı aktörleri öne çıkarmaktadır.
Bölgedeki boru hatları ve askerî üsleri sayesinde Kafkasya’daki en önemli aktör olan Rusya, ekonomik ve politik sorunları nedeniyle ABD karşısında siyasi nüfuz erozyonuna uğradı. Bu gücün eski pençelerine sahip olabilmesi için GSMH’nin iki katına çıkması yeter mi bilinmez; ama Batı ile balayı biten Rusya’da Batı karşıtı aktörler gittikçe güç kazanıyor.

Paylaş Tavsiye Et