Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Kamu yönetiminde değişim nereye?
Erbay Arıkboğa
HÜKÜMETİN hazırlayıp Meclis’e sunduğu Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı, TBMM’de görüşülmeye başlandı. Meclisteki görüşmeler sırasında Muhalefet Partisi, tasarının her maddesine karşı bir tavır alarak muhalefetini, tasarının bütünüyle reddedilmesi gereği ve Meclis’teki görüşmelerin olabildiğince sekteye uğratılması üzerine kurdu. Diğer taraftan tasarı görüşmeleri sırasında, bazı sendikaların öncülüğünde çeşitli STK’lar, tasarının geri çekilmesi için Meclis’e yürüdü.
Tasarı, kamu yönetimi alanında çok temel değişimleri öngörüyor. Ancak tasarıya yönelik tepkilerin çoğu, temelde, Türkiye’de kamu yönetimindeki değişimin yönünün nereye olması gerektiği ile ilgili değil. Çünkü daha tasarının hazırlık çalışmalarından itibaren kimi kesimler, tasarının düzenlemeyi öngördüğü alanı, kutsal bir şeyi sahiplenir ya da tarihi bir sit alanını korur gibi bir tavır takındılar. Ve adeta hükümeti, o alana sokmama çabasına giriştiler. Ancak kesin olan bir şey varsa, tasarının yasalaşması halinde geleneksel kamu yönetimi sistemimizin oldukça değişecek olmasıdır. Aslında başka pek çok ülkede de kamu yönetimi son yıllarda köklü dönüşüme uğradı. Bu değişimlere kısaca baktıktan sonra tasarının öngördüğü düzenlemelere geçmek yerinde olacaktır.
20’nci yüzyılın son çeyreğinden itibaren kamu yönetiminde köklü değişiklikler oldu. Bu tarihe kadar geçerliliğini koruyan geleneksel kamu yönetimi, “siyaset-idare ayrımı” ve “kamu-özel farklılığı” üzerine kurulmuştu. Kamu yönetimi gerek sınırlarını, gerekse işlevlerini ve işleyişini bu temel önermelere göre düzenlemişti. Ancak devletin büyümesine karşılık kamu kuruluşlarının işleyişinde etkinliğin sağlanamaması, dolayısıyla hantal bir yapının ortaya çıkması ve refah devleti uygulamalarını sürdürebilmek için gerekli mali kaynakların bulunmasında sıkıntıların yaşanması çeşitli tartışmaları başlattı. Bu süreçte devletin rolü ve kamu kuruluşlarının işleyişi ile ilgili, bugün de devam eden çeşitli tartışmalar oldu.
Tartışmanın bir tarafında neo-liberaller vardı. Bunlar devletin küçültülmesini ve kamunun egemenliğindeki çeşitli alanların piyasa kurumlarına açılmasını savunuyordu. Bu sava karşı en etkili cevabı yeni kamu yönetimi yaklaşımı verdi. Bu yaklaşımın savunucuları etkinliğin, piyasanın içinde değil, yöntemlerinde olduğunu söylediler. Bunun anlamı şuydu: Eğer özel kesimdeki kuruluşların iş görme yöntemleri, yani işletme yönetiminde geliştirilen yaklaşımlar kamu kuruluşlarına uyarlanırsa ve devlet yeni bir anlayışla yeniden yapılandırılırsa, kamunun etkin biçimde çalışması sağlanabilir. Bu durumda hem devlet yapmakta olduğu görevleri yapmaya devam edebilir, hem de etkinlik artar. Bu yaklaşım kamu-özel sektör yakınlaşmasına yol açmakla kalmadı; geleneksel siyaset-idare ayrımı üzerinde de etkili oldu.
Diğer taraftan kamu yönetiminde, karar alma ve işleyiş süreçlerine ilgililerin katılımının sağlanması, insan haklarının iyileştirilmesi, şeffaflığın artması, yolsuzluğun önlenmesi, sürdürülebilir gelişmenin gözetilmesi gibi siyasal/toplumsal içerikli çeşitli dönüşümler de yaşandı. Yani özetle kamu yönetiminde, bir taraftan piyasaya, diğer taraftan topluma doğru hızlı ve derin bir değişim süreci başladı.
Bu değişim süreci sonrasında klasik kamu yönetimiyle yeni kamu yönetimi arasındaki temel farklılıkları bazı ana başlıklar halinde şu şekilde sıralamak mümkün:
• Kamu yönetiminin kendi kendine yeterli olduğu düşüncesi sarsıldı. Bugün kamusal hizmetlerin sunumu ve toplumsal sorunların çözümünde toplumsal ve ekonomik kuruluşların katkısı isteniyor; kamu kuruluşlarının işleyişinin düzenlenmesinde ise piyasa yöntemlerinden çeşitli biçimlerde yararlanılıyor. Diğer taraftan kamu yönetimi kuruluşlarıyla toplumsal ve ekonomik aktörler arasında yeni bir etkileşim süreci başlıyor. Bu süreç temelde sorumlulukların, maliyetlerin, fırsatların ve getirilerin, her aktörün kendi kapasitesi ve potansiyeli ölçüsünde paylaşılmasını öngören yeni bir anlayışa dayanıyor.
• Klasik sistemde kamu personeli sadece üstlerine karşı sorumlu tutuluyordu. Bugün ise sadece üste karşı değil topluma karşı da sorumlu tutuluyor, personelden vatandaş memnuniyetini sağlamaya dönük olarak çalışması bekleniyor. Kamu kurumlarında hiyerarşik kademeler azaltılıyor, alt kademelerde çalışan personel yetkilendiriliyor ve eylemlerinin sonuçlarından sorumlu tutuluyor.
• Klasik sistemde çalışanlar bireysel becerilerine göre değil, işgal ettikleri pozisyonun konumuna göre ücret alıyordu. Yeni sistemde bireysel performanslar da dikkate alınıyor ve personel yönetiminden, insan kaynakları yönetimine geçiliyor.
• Yeni kamu yönetimi yerinden yönetime ağırlık veriyor. Böylece kamu kuruluşları hem yerel niteliklere karşı daha duyarlı oluyor, hem de kendini diğerlerinden farklılaştırmak için bir rekabetin içine giriyor. Böylece geleneksel tekdüzelik kayboluyor.
• Yeni sistem birçok durumda siyasetçi-bürokrat koalisyonunu gerekli kılıyor. Bunun sonucu olarak üst düzey bürokratların siyasilerle birlikte değişmesi gündeme geliyor.
Hükümetin hazırladığı tasarıya bu bağlamda bakıldığında, benzer niteliklerin tasarıda yer aldığı görülür. Örneğin tasarıda kamusal hizmetlerin sunulması ve toplumsal sorunların çözümünde, kamu yönetiminin değişik kesimlerden yararlanması ve onların katkılarını alması öngörülüyor; bakanlıklardaki hiyerarşik kademeler azaltılıyor; stratejik yönetim ve performans denetimi öngörülüyor; personel yönetiminden insan kaynakları yönetimine geçmeye dönük ifadelere yer veriliyor; yerel yönetimlerin sorumluluk alanları genişletiliyor ve merkezî yönetimin asli görevlerini etkili biçimde yapabilmesine imkan tanınıyor; müsteşar ve müsteşar seviyesindeki genel müdürlerin görev süreleri, siyasilerin görev süreleriyle sınırlandırılıyor.
Dünyadaki değişmelere paralel söz konusu düzenlemelerin ötesinde, tasarıya daha yakından bakıldığında çok önemli üç temel nitelikten söz edilebilir. Birincisi tasarı, yerel yönetimlerin, yani belediyeler ile il özel idarelerinin yetki ve sorumluluk alanlarını genişletiyor. Bu, Türkiye’de çoğu kesim tarafından uzun zamandır dile getirilen ama bir türlü hayata geçirilemeyen bir talepti. Böylece temelde adalet, savunma, güvenlik, dış işleri, maliye, milli eğitim, diyanet ve sosyal güvenliğin dışındaki hizmetlerin yürütülmesi görevi, yerel yönetimlerin sorumluluğuna bırakılıyor. Tasarının yasalaşması halinde belediyeler daha geniş yetkilere kavuşacak; sadece bir tabeladan ibaret olan il özel idareleri ise yeniden ayağa kalkacaktır.
İkinci olarak tasarı, yeni kamu yönetiminin temel niteliklerini Türk yönetim sistemine enjekte etmeye çalışıyor. Böylece Türkiye’deki kamu yönetimi, daha önce de değinildiği gibi, artık klasik sistemden yavaş yavaş çıkarak yeni sistemin niteliklerine bürünecektir. Kamu yönetiminin etkin işleyip işlemediği, vatandaş odaklı olup olmadığı, katılıma imkan verip vermediği, toplumsal taleplere karşı duyarlı olup olmadığı gibi konular çok daha yüksek sesle konuşulacak ve bu yöndeki beklentiler çok daha yoğun biçimde kamu kurumlarına iletilecektir.
Üçüncü olarak tasarı çeşitli yenilikleri getirmektedir. Denetim sisteminde öngörülen yenilik; parçalı denetim yerine, yalın ve etkin bir denetime imkan vermek amacıyla Sayıştayı bu konuda tam yetkiyle donatmaktadır. Diğer taraftan tasarı yerel yönetimler için halk denetçisi mekanizmasını getirmektedir. Halk denetçiliği ile hemşehrilere, yargısal denetime gitmeden idareyle olan anlaşmazlıklarını çözme imkanı tanınıyor. Böylece bir taraftan idari yargının yükü hafifletilirken, diğer taraftan örneğin kişilere avukat tutmaya gerek kalmadan, yerel yönetimlerle olan sorunlarını çözüme kavuşturma imkanı sağlanıyor.
Özetle; Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı, bir taraftan kamu yönetiminde verimliliğin, etkililiğin ve kalitenin sağlanmasına yönelik teknik düzenlemeleri, diğer taraftan katılımcı, şeffaf, hesap verebilir ve insan haklarına saygılı bir yönetimi gerçekleştirecek düzenlemeleri öngörüyor. Tasarı, yalın ancak etkili bir kamu yönetimi sistemini kurmayı amaçlıyor. Yönetimin denetimi konusunda da benzer bir yaklaşımı hayata geçirmeye çalışıyor. Tasarının yasalaşması durumunda kamu yönetimi, toplumun ve piyasanın taleplerine karşı çok daha duyarlı olacak; toplumsal ve ekonomik aktörlerle çok daha yakın bir etkileşim içinde çalışacaktır.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar