Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Nazife ŞİŞMAN: “Tarihe ve hakikate atıfla ‘bugün’e bir yön çizmeliyiz”
Konuşan: Fatmanur Altun
 
İN­SAN za­man­la ve me­kan­la ka­yıt­lı bir var­lık. Za­man de­di­ği­miz bi­lin­me­zin bir yer­le­ri­ne, bir baş­lan­gıç ve bir hi­tam ara­sı­na iliş­ti­ril­miş ömür­le­ri­miz. Za­man par­mak­la­rı­mı­zın ara­sın­dan kum zer­re­le­ri gi­bi akıp gi­der­ken, yi­tip gi­den as­lın­da öm­rü­müz. Bu ne­den­le, za­ma­na ve akıp gi­den öm­rü­mü­ze da­ha dik­kat­le bak­ma­mız ge­re­ki­yor. Ha­ya­tı­mı­zın, gün­de­lik ya­şan­tı­nın bir yer­le­ri­ne da­ğı­lan par­ça­la­rı­nı özen­le top­la­ma­mız, tas­nif et­me­miz ve ka­zanç­lı bir alış-ve­ri­şe dö­nüş­tür­me­miz için “far­kın­da” ol­mak zo­run­da­yız.
Na­zi­fe Şiş­man, son ki­ta­bı Gü­nün Kı­sa Ta­ri­hi’nde biz­le­ri böy­le­si bir far­kın­da­lı­ğın di­ya­rı­na da­vet edi­yor. Her­ke­sin ken­di hi­ka­ye­si­nin bir yer­le­rin­de rast­la­ya­ca­ğı tür­den ha­di­se­le­ri, ken­di im­bi­ğin­den ge­çi­rip yo­rum­lar­ken, ha­ya­ta da­ir fark­lı bir ba­kı­şın da pra­ti­ği­ni ya­pı­yor.
 
 
Ki­ta­bı­nı­zın is­mi Gü­nün Kı­sa Ta­ri­hi. Dik­kat­le­ri­mi­zi “an”a, “şim­di”ye çe­ker­ken, mo­dern dö­ne­min za­man ta­sav­vu­ru­nu da eleş­ti­ri­yor­su­nuz. Bir ta­raf­tan da, için­den bak­ma­yı unut­tu­ğu­muz bir za­man ta­sav­vu­ru­na iliş­kin ha­tır­lat­ma­lar ya­pı­yor­su­nuz. Bu çer­çe­ve­den Gü­nün Kı­sa Ta­ri­hi baş­lı­ğı ne­re­ye otu­ru­yor? Ni­çin bu baş­lı­ğı seç­ti­niz?
Bir ta­raf­tan “an”ı kut­sa­yan, sün­dü­rül­müş bir şim­di­ki za­ma­nı ya­şı­yo­ruz. Di­ğer ta­raf­tan gü­nün, da­ha biz için­de ya­şar­ken dü­ne ite­len­di­ği bir hız hâ­kim ha­ya­tı­mı­za. Bu ana­for için­de ne ibn’ül vakt ola­bi­li­yo­ruz, ne ba­şı­mı­za ge­len­ler tec­rü­be­ye dö­nü­şe­bi­li­yor. “An”a dik­kat çe­ki­şi­min ar­dın­da böy­le eleş­ti­rel bir ta­vır var. Ve hak­lı­sı­nız baş­ka bir za­man ta­sav­vu­ru­na da atıf­ta bu­lu­nu­yo­rum. Geç­miş­le bu­gü­nü kar­şı­laş­tı­ran, ama gü­nün için­den yol alan bir yak­la­şım, özel­lik­le be­nim­se­di­ğim. Ne “geç­miş” nos­tal­jik ve uzak bir ül­ke ne de “bu­gün” kut­sa­na­cak bir ni­hai du­rum. İş­te bu yüz­den hem bu­gü­nün için­den ko­nuş­ma­ya hem de ta­ri­he ve ha­ki­ka­te atıf­la bu­gü­ne bir yön çiz­me­ye ih­ti­ya­cı­mız var. Çün­kü bu­gü­nün için­den ko­nuş­maz­sak nos­tal­ji­ye mah­kum olu­ruz. Geç­mi­şi tec­rü­be ola­rak gör­mez­sek de bu­gü­nün jung­le’ın­da kay­bo­lu­ruz.
İş­te bu en­di­şe­den yo­la çı­ka­rak gün­de­lik ola­na, sı­ra­dan ola­na atıf önem­li. Ama bu­nun yo­rum­lan­ma­sı için da­ha ge­niş bir pers­pek­tif ge­re­ki­yor. Top­lum­sal ha­yat için sos­yal bi­lim­le­rin, fi­zik ger­çek­li­ği dö­nüş­tü­ren tek­no­lo­ji için­se mo­dern bi­li­min kör­lük­le­ri­ni aşan bir pers­pek­tif.
 
Ki­ta­bı­nız­da yer alan ya­zı­lar­da, gün­lük ya­şan­tı­mız içe­ri­sin­de “ola­ğan” kar­şı­la­dı­ğı­mız pek çok ha­di­se­ye iliş­kin eleş­ti­rel bir ba­kış ve “nor­mal”in üze­rin­de bir far­kın­da­lık gö­ze çar­pı­yor. Bu eleş­ti­rel­li­ği ve far­kın­da­lı­ğı ne­ye borç­lu­su­nuz? Bu far­kın­da­lık si­zi yor­mu­yor mu?
As­lın­da bu da bi­raz ön­ce bah­set­ti­ği­miz hız­la ala­ka­lı bir du­rum. Ola­nı bi­te­ni id­rak nok­ta­sın­da bir kı­sa dev­re ya­şı­yo­ruz pek ço­ğu­muz. O yüz­den bir iş­bö­lü­mü ge­re­ki­yor. Ol­mak­ta olan­la­rı izah ede­cek bir yo­rum­cu­ya ih­ti­yaç du­yu­yo­ruz. İş­te ben bu iş­bö­lü­mün­de be­nim far­kın­da­lık ağı­ma ta­kı­lan­lar­la il­gi­li yo­rum­la­yı­cı­lı­ğı­mı dev­re­ye sok­tum. Bir baş­ka­sı­nın hey­be­sin­de çok baş­ka hi­ka­ye­ler bi­rik­miş ola­bi­lir. Pa­ul Aus­ter’in de de­di­ği gi­bi “Hi­ka­ye­ler, an­cak on­la­rı an­la­ta­bi­le­cek­le­rin ba­şın­dan ge­çer.” Be­nim an­lat­tı­ğım hi­ka­ye­ler gö­zü­me, gön­lü­me, dik­ka­ti­me ta­kıl­ma­la­rı ha­se­biy­le “be­nim ba­şı­ma ge­len­ler”. Tek fark, be­nim on­la­rı kıs­sa­dan his­se alı­na­cak bir ana­li­ze ta­bi tut­ma­ya ça­lış­mam. Eleş­ti­ri ve ana­liz bel­ki de mo­dern eği­ti­min ka­zan­dır­dı­ğı özel­lik­ler. “Ne, na­sıl olu­yor?” so­ru­sun­dan yo­la çı­kan an­la­ma ça­ba­sı­na eş­lik edi­yor­lar. Pe­ki tek ba­şı­na an­la­mak ye­ter­li mi? Bil­mek, ne ha­yat­tan ne inanç­tan ay­rı­la­bi­lir. O yüz­den kıs­sa­dan his­se bo­yu­tu­nu özel­lik­le önem­si­yo­rum.
Evet, her­ke­sin ola­ğan kar­şı­la­dı­ğı olay­la­rı söz ko­nu­su edi­yo­rum. Ama za­ten bi­zi bu­luş­tu­ran nok­ta bu. Eğer bu ha­di­se­le­rin he­pi­mi­zin ha­ya­tı­na te­ka­bül eden bir bo­yu­tu ol­ma­sa, ha­tır­la­ma dev­re­ye gir­mez ve son­ra­sın­da­ki ana­liz­ler­de de bu­lu­şa­ma­yız. Far­kın­da­lı­ğın yo­ru­cu­lu­ğu ile il­gi­li ne söy­le­ne­bi­lir bil­mi­yo­rum. El­bet­te hak­lı­sı­nız, ref­leks dü­ze­yin­de ya­şa­nan­la­rı bi­le uzun bir mü­la­ha­za ko­nu­su yap­mak pek “nor­mal” gö­rün­mü­yor. Ama di­ğer ta­raf­tan si­zin far­kın­da­lık di­ye ta­nım­la­dı­ğı­nız du­rum, ha­ya­ta kar­şı ti­tiz bir ta­vır ta­kın­mak­la ala­ka­lı. Şu­nu da unut­ma­mak la­zım ki yo­rul­ma­dan “yor­mak” pek müm­kün de­ğil.
 
İn­san­la­rın tek­no­lo­ji ile kül­tür ara­sın­da­ki sı­kı iliş­ki­nin far­kı­na var­ma­la­rı­nın üze­rin­den bir hay­li za­man geç­ti. An­cak araç ile me­saj ara­sın­da­ki iliş­ki­nin kod­la­rı ye­ni ye­ni çö­zü­lü­yor. Bu açı­dan ba­kıl­dı­ğın­da İs­lam âle­mi, araç-me­saj iliş­ki­si­nin kod­la­rı­nı çöz­mek­te ba­şa­rı­lı mı yok­sa İs­lam, Ed­ward Sa­id’in 1981’de sö­zü­nü et­ti­ği gi­bi, “ha­ber­le­rin ağı­na” ta­kıl­mış du­rum­da mı?
Tek­no­lo­ji ile kül­tür ara­sın­da çok cid­di bir ir­ti­bat ol­du­ğu­nu ar­tık bi­li­yo­ruz. Ama bu kod­la­rın çö­zül­me­siy­le bir­lik­te so­ru­nun çö­züm­len­di­ği­ni söy­le­ye­me­yiz. 19. yüz­yıl­dan be­ri “Ba­tı’nın tek­ni­ği­ni ala­lım, ken­di kül­tü­rü­mü­zü mu­ha­fa­za ede­lim” şek­lin­de­ki ter­kip ge­çer­li­li­ği­ni ko­ru­yor. Ata­la­rı­mı­zın ya­nıl­dı­ğı nok­ta, böy­le bir se­çim ya­par­ken bir alan­da de­ği­şi­mi he­def­le­yip di­ğe­ri­ni don­muş ola­rak mu­ha­fa­za ede­bi­le­cek­le­ri zan­nıy­dı. Bu zan, Müs­lü­man­lar ara­sın­da hâ­kim ta­vır ol­ma­ya de­vam edi­yor. Oy­sa ha­ya­tı­mı­za ka­tı­lan her tek­no­lo­jik ye­ni­lik, gün­de­lik ha­yat ör­gümüzü de zih­ni­yet dün­ya­mı­zı da dö­nüş­tü­rü­yor. Bu de­ği­şim ve dö­nü­şüm­le yüz­leş­me­den, ne­yi na­sıl ya­pa­ca­ğı­mız ko­nu­sun­da da bir net­lik ha­sıl ol­ma­sı müm­kün de­ğil.
“Se­kü­ler dün­ya­da di­ni na­sıl ya­şı­yo­ruz?” so­ru­su, ki­ta­bın te­mel prob­le­ma­tik­le­rin­den bi­ri. Ha­ya­tı­mız­la ne ya­pa­ca­ğı­mız bi­ze va­ze­dil­miş. Ama bu­nun “na­sıl”ı asıl ce­vap ve­ril­me­si ge­re­ken. İş­te bu “na­sıl”ın ir­de­len­me­si üze­rin­den yol alır­ken kar­şı­mı­za hep araç çı­kı­yor, tek­no­lo­ji çı­kı­yor. Me­se­la her gün şid­de­ti ve acı­yı otur­ma oda­la­rı­mı­za ser­vis eden ara­cın mer­ha­met duy­gu­mu­zu na­sıl et­ki­le­di­ği­ni dik­ka­te al­ma­dan, ya­ra­tı­la­nı sev­me­yi na­sıl tec­rü­be ede­bi­le­ce­ği­mi­zin yol­la­rı­nı bu­la­ma­yız.
 
Mo­dern de­ne­yim­le­ri, gün­de­lik ya­şan­tı üze­rin­de bı­rak­tık­la­rı iz­le­ri ta­kip ede­rek yo­rum­la­ma­ya ve si­zin de­yi­mi­niz­le “ger­çek­lik­ten ha­ki­kat dev­şir­me”ye ça­lı­şı­yor­su­nuz. Oy­sa sı­ra­dan in­san için “ger­çek” ile “ha­ki­kat” kav­ram­la­rı öz­deş kav­ram­lar­dır. “Ger­çek­lik­ten ha­ki­kat dev­şir­mek” der­ken ne de­mek is­ti­yor­su­nuz?
Geç mo­dern dö­ne­min en be­lir­gin özel­li­ği par­ça­lan­mış­lık. Bi­zi yek­pa­re bir al­gı­dan git­tik­çe uzak­laş­tı­ran bir imaj bom­bar­dı­ma­nı ile kar­şı kar­şı­ya­yız. Ki­tap gün­de­lik ha­yat­ta­ki bu par­ça­la­rı ko­nu alı­yor. Ama bu par­ça­la­rı tek tek ele al­ma­nın bi­zi an­lam­lı bir bü­tü­ne ulaş­tır­ma­ya­ca­ğı­nı söy­lü­yo­rum ben. Eğer zih­ni­miz­de bü­yük bir fo­toğ­raf yok­sa bu par­ça­la­rı ne­re­ye yer­leş­ti­re­ce­ği­mi­zi bi­le­me­yiz. İş­te ger­çek­lik­ten ha­ki­kat dev­şir­me­nin im­kan­sız­lı­ğı­na işa­ret eder­ken bu­nu kas­te­di­yo­rum.
Bu as­lın­da de­rin fel­se­fi bir mev­zu. Ak­tü­el olan­la ha­ki­kat ara­sın­da­ki ir­ti­ba­tın so­run­lu ha­le ge­li­şi­ni vur­gu­la­mak üze­re kul­lan­dım bu kav­ram iki­li­si­ni. Mo­der­ni­te­de var ola­na, top­lum­sal ola­na atıf­la de­ğer be­lir­le­me an­la­yı­şı­nın hâ­kim ol­du­ğu her­ke­sin ma­lu­mu. İn­san oluş­la, var­lık­la il­gi­li so­ru­la­rı sos­yal bi­lim­le­rin ala­nı­na hap­se­den bir yak­la­şım­la kar­şı kar­şı­ya­yız. Bu ne­den­le ha­ki­kat mer­te­be­le­ri­ne atıf­la bir kav­ra­yış ge­liş­tir­me­ye ça­lış­tım. Bi­li­yor­su­nuz beş du­yu­mu­za hi­tap eden fi­zik dün­ya bu mer­te­be­le­rin en alt dü­ze­yi­dir. Uh­re­vi ola­nı bi­ze teb­liğ eden va­hiy ol­mak­sı­zın sa­de­ce bu en alt dü­zey­de ka­la­rak in­san olu­şu­mu­zun an­la­mı­nı bi­le­me­yiz. Kü­tüp­ha­ne­ler do­lu­su tas­vi­rî bil­gi, bi­zi ha­ki­ka­te gö­tü­re­mez.

Paylaş Tavsiye Et