Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Merkez’in Engizisyon’unda yargılanmayı göze almak
Murat Yılmaz
GA­Lİ­LE­İ, “Gü­neş dün­ya­nın mer­ke­zi­dir” de­di­ği için 1616’da En­gi­zis­yon ta­ra­fın­dan la­net­len­di. En­gi­zis­yon bu sö­ze Ga­li­le­ici­le­ri afo­roz ede­cek ka­dar kız­mış­tı. Çün­kü mer­ke­zin de­ğiş­me­si yer­le­şik dü­ze­nin alt-üst ol­ma­sı de­mek­ti. Tür­ki­ye’nin ge­le­nek­sel “mer­kez” tar­tış­ma­sı da bu tür­den bir kız­gın­lı­ğa ve En­gi­zis­yon’a yol aç­mak­ta­dır.
Cum­hu­ri­yet’in ilk yıl­la­rın­da Mil­li Mü­ca­de­le’nin li­der­le­ri ara­sın­da­ki mü­ca­de­le­le­ri ha­tır­la­ya­lım. Mer­kez-çev­re den­ge­si­ni da­ha de­mok­ra­tik ve li­be­ral bir şe­kil­de tan­zim et­mek is­te­yen Te­rak­ki­per­ver Cum­hu­ri­yet Fır­ka­sı, ku­ru­lu­şun­dan 5 ay son­ra tas­fi­ye edi­lir; Halk Fır­ka­sı bu şe­kil­de as­ker-si­vil bü­rok­ra­si­nin tem­sil­ci­si ola­rak İt­ti­hat­çı­la­rın bı­rak­tı­ğı mer­ke­ze otu­rur. Ga­zi Pa­şa’nın 1930’da Ser­best Cum­hu­ri­yet Fır­ka­sı (SCF)’nın ku­ru­lu­şun­da Fet­hi Bey’e “Siz CHP’nin bi­raz so­lun­da du­rur­su­nuz” sö­zü, bu mer­ke­zin mu­ha­le­fe­te çiz­di­ği sı­nı­rın çev­re­ye me­sa­fe­si­ni gös­ter­mek­te­dir. Fa­kat halk SCF’ye çev­re­nin par­ti­si ro­lü­nü at­fe­din­ce mer­ke­zin se­nar­yo­su if­las eder.
De­mok­rat Par­ti (DP) de, mil­li şef İs­met Pa­şa’nın çiz­di­ği mer­ke­zî sı­nır­lar içe­ri­sin­de tu­tul­ma­ya ça­lı­şı­lır; an­cak halk DP’ye de çev­re­nin par­ti­si ola­rak ba­kar. DP ise tıp­kı SCF’de­ki Fet­hi Ok­yar gi­bi “İt­ti­hat­çı çe­lik çe­kir­dek”ten ge­len mer­kez-i umu­mi­nin mu­te­met tem­sil­ci­si Ce­lal Ba­yar’ı li­der­le­rin­den bi­ri ola­rak bün­ye­sin­de ta­şır. Bu­na rağ­men DP, nü­fu­sun ek­se­ri­ye­ti­ni köy­ler­de sa­bit­le­yen CHP’nin mer­kez-çev­re den­ge­si­ni, nü­fu­sun %5’ini şe­hir­le­re ya­ni mer­ke­ze ta­şı­ya­rak sar­sar. Bu de­ği­şik­lik­le­re ve de­mok­ra­tik­leş­me­ye ta­ham­mül ede­me­yen mer­kez, 27 Ma­yıs dar­be­si ve 1961 Ana­ya­sa­sı ile DP’yi tas­fi­ye ede­rek mer­ke­zin çev­re üze­rin­de­ki kon­tro­lü­nü tah­kim eder. An­cak DP ile baş­la­yan ve so­mut ola­rak her beş yıl­da %5 ar­tan şe­hir­leş­me ora­nı ve bir­çok ik­ti­sa­di, top­lum­sal ve kül­tü­rel de­ğiş­ken­de mü­şa­he­de edi­len de­ğiş­me, is­ter is­te­mez mer­kez-çev­re iliş­ki­le­ri­ni et­ki­ler.
Ada­let Par­ti­si (AP), mer­kez-çevre iliş­ki­si­ni de­ğiş­ti­re­cek bir ik­ti­sa­di kal­kın­ma dö­ne­mi­ni sür­dü­rür­ken, idam edi­len Baş­ve­kil Ad­nan Men­de­res ve iki ba­ka­nı­nın göl­ge­sin­de mer­ke­zi gö­zet­me­ye ça­lı­şır. An­cak ar­tık ha­re­ke­te ge­çen Tür­ki­ye di­na­mik­le­ri, AP dı­şın­da çev­re­nin ye­ni ak­tör­le­ri­ni de An­ka­ra’ya ta­şır. Bun­la­rın ba­şın­da Mil­li Ni­zam Par­ti­si ile baş­la­yan Mil­li Gö­rüş Ha­re­ke­ti ge­lir. Ta­va­nıy­la mer­kez, ta­ba­nıy­la çev­re has­sa­si­yet­le­ri gös­te­ren ve za­man­la Türk-İs­lam ül­kü­sü adıy­la bir den­ge in­şa et­me­ye ça­lı­şan Mil­li­yet­çi Ha­re­ket Par­ti­si (MHP) de bu va­di­de sa­yı­la­bi­lir. Tür­ki­ye İş­çi Par­ti­si tec­rü­be­si ise mer­kez­de­ki elit­le­rin bir kıs­mı­nın CHP şem­si­ye­si dı­şı­na çık­ma ce­sa­re­ti ola­rak an­lam­lı­dır; an­cak kı­sa za­man­da ba­şa­rı­sız­lık­la so­nuç­la­nır ve CHP dı­şı­na çı­kan­la­rın bü­yük ço­ğun­lu­ğu bir cun­tay­la mer­ke­zi ele ge­çir­me­yi de­ner. Mer­kez-çev­re iliş­ki­le­ri­ni sar­san bü­yük dö­nü­şüm, mer­kez­de­ki hi­zip­le­ri de bir­bi­ri­ne dü­şü­rür. Mer­kez ar­tık sa­de­ce çev­re­yi de­ğil, ken­di için­de sar­sı­lan güç den­ge­si­ni de kon­trol et­mek zo­run­da­dır.
1970’ler­de CHP içe­ri­sin­de ya­şa­nan de­ği­şi­min so­nu­cun­da ge­nel baş­kan­lık ya­rı­şı­nı İs­met Pa­şa’nın kar­şı­sın­da ka­za­nan Bü­lent Ece­vit, par­ti­nin mer­ke­zî ka­rak­te­ri­ni de­ğiş­ti­re­cek bir ba­şa­rı ser­gi­le­ye­mez. Ko­mü­nizm kor­kut­ma­ca­sıy­la sağ­da AP şem­si­ye­sin­de sağ­lan­ma­ya ça­lı­şı­lan Mil­li­yet­çi Cep­he ise, mer­kez­de ar­zu edi­len kar­şı­lı­ğı bu­la­maz. 12 Ey­lül dar­be­si, 27 Ma­yıs ve 12 Mart’a nis­pet­le mer­ke­zin top­lu­ma sert bir mü­da­ha­le­si ola­rak ta­ri­he ge­çer. An­cak tu­haf bir şe­kil­de si­ya­se­tin ve hu­ku­kun kon­trol al­tı­na alın­dı­ğı bu dö­nem­de, mer­ke­zin gü­cü­nün içi­ni bo­şal­ta­cak uzun va­de­li pi­ya­sa di­na­mik­le­ri ha­ya­ta ge­çer.
Dö­ne­min ön­ce önem­li ik­ti­sa­di, son­ra da si­ya­si ak­tö­rü olan Tur­gut Özal, bu dö­nü­şüm gü­cüy­le “oy­nak mer­kez” te­ori­si­ni gün­de­me ta­şır. Si­ya­si sis­te­min mer­ke­zi­ni de­ğiş­tir­mek ve hal­ka gö­re ye­ni bir mer­kez ta­yin et­mek için çev­re­nin ve pi­ya­sa­nın ya­nın­da, kü­re­sel ak­tör­le­rin de dev­re­ye so­kul­ma­sı ba­kı­mın­dan Özal dö­ne­mi, es­ki­den bir ko­puş­tur. Da­ha ön­ce ge­nel­lik­le çev­re­yi kontrol et­mek ve bas­tır­mak için kü­re­sel mer­kez­le­ri kul­la­nan Tür­ki­ye’de­ki mer­ke­zî güç­ler, Özal’dan son­ra bu di­na­mik­ler kar­şı­sın­da gi­de­rek güç kay­be­der. Özal’ın ar­dın­dan Cum­hur­baş­ka­nı olan Sü­ley­man De­mi­rel ilk be­ya­na­tın­da “Dev­let­te den­ge­ler ye­ri­ne otur­muş­tur” di­ye­rek, bun­dan son­ra mer­ke­zin de­ğil par­ti­le­rin oy­na­ya­ca­ğı­nın işa­re­ti­ni ve­rir. Böy­le­ce mer­kez, ka­zan­dı­ğı bu mev­zi­iy­le bir on se­ne da­ha si­ya­si alan­da he­ge­mon­ya­sı­nı de­vam et­ti­rir. Böy­le­ce “oy­nak mer­kez”in ye­ri­ni alan “oy­nak par­ti­ler” gi­de­rek çev­re­den ko­par ve mer­ke­zin aja­nı ko­nu­mu­na ge­le­rek güç kay­be­der. Gi­de­rek da­ra­lan mer­kez ise bir kriz oda­ğı­na dö­ner.
Si­ya­si mer­ke­zin tah­ki­ma­tı­na mey­dan oku­yan ve mer­ke­zin top­lum­sal kü­re­de be­lir­len­me­si­ni is­te­yen ak­tör­ler, ar­tan tem­sil ka­bi­li­yet­le­ri­ni -Re­fah Par­ti­si (RP) ör­ne­ğin­de ol­du­ğu gi­bi- si­ya­si kü­re­de ser­gi­le­ye­mez­ler. Si­ya­si mer­kez, özel­lik­le de “dev­let­lu” elit ve ser­ma­ye, bu ye­ni ak­tör­le­ri dış­lar. Bu, sa­de­ce si­ya­se­ten ol­gun­laş­ma­mış bir tav­rın de­ğil, ik­ti­sa­den si­ya­si mer­kez ol­ma­dan ayak­ta du­ra­ma­ya­cak ke­sim­le­rin şe­did bir sa­vun­ma ref­lek­si­nin ifa­de­si­dir.
27 Mart 1994 ma­hal­li ida­re­ler se­çi­miy­le baş­la­yan “dev­let ve re­jim so­ru­nu” tar­tış­ma­sı, 24 Ara­lık 1995 ge­nel se­çi­miy­le pi­şer ve Re­fah-Yol koa­lis­yo­nuy­la ser­vi­se ha­zır ha­le ge­lir. Böy­le­ce 28 Şu­bat 1997’de­ki post-mo­dern dar­bey­le si­ya­set ze­mi­ni gi­de­rek da­ral­tı­lır ve “mer­kez”e hap­se­di­lir. Bu, si­ya­se­tin çev­re kö­ke­nin­den ko­par­tı­la­rak dev­şi­ril­me­si ve­ya dev­let­leş­ti­ril­me­si ola­rak da oku­na­bi­lir. Bu sü­re­cin son dö­nem­de­ki baş­lan­gıç nok­ta­sı Su­sur­luk ola­yı­na ka­dar iner. Dö­ne­min Baş­ba­ka­nı Su­sur­luk ola­yı­nı ve bu ola­ya gös­te­ri­len tep­ki­le­ri “fa­sa fi­so” di­ye­rek “ben bil­mem mer­kez bi­lir” şek­lin­de si­ya­set yap­ma­ma ira­de­si­ni be­yan eder. “Ay­dın­lık için bir da­ki­ka ka­ran­lık” ey­le­min­de ifa­de­si­ni bu­lan tep­ki­ler ise, bir an­da RP kar­şı­tı bir ni­te­lik ka­za­na­rak si­ya­si bel ke­mi­ği ol­ma­yan ve ma­ni­pü­las­yo­na açık ol­mak­tan da öte, teş­ne tav­rıy­la “mer­ke­zî” bir ka­rak­ter ka­za­nır. Ola­ya ha­ra­ret­le mü­da­hil ol­mak is­te­yen ANAP ise Me­sut Yıl­maz ve Eyüp Aşık’ın şah­sın­da ha­fi­ye­li­ğe so­yu­na­rak Su­sur­luk’u si­ya­set dı­şı bir ala­na hap­se­der.
18 Ni­san 1999 se­çim­le­ri, bu çer­çe­ve­de “si­ya­set dı­şı” bir ma­hi­yet arz eder. Ana par­ti­ler “si­ya­set” yap­maz­ken, re­el po­li­ti­ği en iyi oku­yup tat­bik eden, Ece­vit’in DSP’si ve zi­ya­de­siy­le MHP olur. Bun­da MHP’nin bir yan­dan mer­kez­de re­el po­li­ti­ğe, “si­ya­set dı­şı si­ya­set”e uy­gun pro­fil çiz­me­si­nin, di­ğer yan­dan teş­ki­lat­la­rın özel­lik­le taş­ra­da bir be­de­vi asa­bi­ye­tiy­le se­çi­me “si­ya­si” mü­da­ha­le­si­nin kat­kı­sı olur. Be­de­vi ener­ji­siy­le bir im­pa­ra­tor­luk ku­ru­la­bi­lir ama im­pa­ra­tor­luk be­de­vi­lik­le yö­ne­ti­le­mez. Da­ha ön­ce RP’nin kar­şı­laş­tı­ğı han­di­kap, MHP’nin de önü­ne çı­kar. MHP li­der­li­ği­nin mer­kez vur­gu­su, iş­te bu prob­le­mi kon­so­li­de ede­rek za­man­la aş­ma stra­te­ji­si­ni yan­sı­tır. Fa­kat prob­lem, MHP’yi de içi­ne alan si­ya­si sis­tem­den kay­nak­lan­mak­ta­dır. Sa­de­ce MHP de­ğil, her­kes mer­kez­de­dir. Her­ke­sin mer­kez­de ol­du­ğu bir yer­de sa­hi­den mer­kez­den bah­set­mek müm­kün mü­dür? Çev­re­yi kim tem­sil ede­cek­tir?
Re­el po­li­ti­ği ba­şa­rı­lı bir şe­kil­de oku­yan Ece­vit ai­le­si­nin DSP’si, ba­şa­rı­lı ol­ma­sı­nı as­lın­da par­ti di­ye­bi­le­ce­ği­miz bir za­ti­yet içer­me­me­si­ne ve si­ya­set dı­şı ka­la­bil­me­si­ne borç­lu­dur. Ece­vit “bu dü­zen de­ği­şe­cek” is­yan­kar­lı­ğın­dan “bu dü­zen de­ğiş­me­ye­cek” nok­ta­sı­na ge­le­rek töv­be­kar ol­muş bir der­viş eda­sıy­la ar­tık Türk si­ya­se­ti­nin “mer­kez efen­di­si” un­va­nı­nı al­ma­ya hak ka­za­nır. CHP ise ne mer­ke­ze ne çev­re­ye ya­ra­nır ve tec­rit du­ru­mun­da bir stra­te­jik aç­ma­zın için­de mer­ke­zin ye­dek ku­lü­be­sin­de sı­ra­sı­nı bek­ler.
Si­ya­si par­ti­le­rin mer­kez ile çev­re ara­sın­da­ki iliş­ki­le­ri ye­ni­den tan­zim et­mek, çev­re­nin me­se­le­le­ri­ni mer­ke­ze ta­şı­mak ye­ri­ne, mer­ke­zin, çev­re üze­rin­de­ki bir kon­trol ara­cı­na ve­ya aja­nı­na dö­nüş­me­si bir tem­sil kri­zi ya­ra­tır. Par­ti­ler, bu su­ret­te ide­olo­ji­ler­den so­yut­la­na­rak salt mad­di kay­nak da­ğı­lı­mı­na ve­ya sem­bo­lik­leş­ti­ril­miş-don­du­rul­muş kim­lik ko­vuk­la­rı ol­ma­ya yö­ne­lir.
Bu ge­nel tab­lo için­de ik­ti­sa­den ve si­ya­se­ten çı­ğı­rın­dan çı­kan si­ya­si mer­kez ve bu mer­ke­zin par­ti­le­ri peş pe­şe ge­len kriz­ler­le çö­ker. Çev­re­den ge­le­rek si­ya­si mer­kez­de­ki boş­lu­ğu dol­dur­ma­ya baş­la­yan AK Par­ti 3 Ka­sım 2002’de tek ba­şı­na ik­ti­da­ra ge­lir ve on yıl­dır bek­le­yen re­form­la­rı yap­ma­ya baş­lar. Mer­kez ise kriz­le­rin ya­şan­dı­ğı Ece­vit dö­ne­min­den be­ri si­ya­si sis­te­mi ye­ni­den ku­şa­ta­cak dar­be te­şeb­büs­le­riy­le meş­gul­dür. Ba­sı­na ak­set­ti­ği ka­da­rıy­la en son AK Par­ti’nin ka­pa­tıl­ma­sı da­va­sı­na ka­dar ye­di dar­be te­şeb­bü­sü, si­ya­si mer­kez­de­ki kri­zin de­rin­li­ği­ni an­lat­ma­ya baş­lı baş­lı­na ye­ter­li­dir.
AK Par­ti hem li­de­ri hem de kad­ro­suy­la mer­kez sa­ğın pro­fes­yo­nel si­ya­set­çi­le­ri­ne gö­re, ta­ba­nın or­ga­nik bir de­va­mı ola­rak dik­kat çe­ki­yor. Tıp­kı Özal gi­bi mer­ke­zi de­ğiş­tir­mek için çev­re­yi, pi­ya­sa­yı ve kü­re­sel ak­tör­le­ri mo­ti­ve et­me­yi ba­şa­ran bir per­for­mans gös­te­ren AK Par­ti, özel­lik­le Cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çim­le­ri ve si­vil ana­ya­sa te­şeb­bü­süy­le, Ga­li­lei gi­bi mer­ke­zi ye­ni­den ta­yin et­me­ye yö­ne­li­yor. Bu­nun so­nu­cun­da da En­gi­zis­yon’la kar­şı kar­şı­ya. Mer­ke­zin si­ya­si ko­mi­se­ri olan CHP Ge­nel Baş­ka­nı De­niz Bay­kal’ın “Ana­ya­sa’yı an­cak ida­mı gö­ze ala­rak de­ğiş­ti­re­bi­lir­sin” sö­zü, bu ba­kım­dan ma­ni­dar.
Bu­gün AK Par­ti, En­gi­zis­yon kar­şı­sın­da töv­be­kâr­lı­ğa zor­la­nı­yor. Bu şe­kil­de mer­ke­zi ta­yin et­mek bir ya­na, mer­ke­ze ta­bi olan bir “öğ­re­til­miş aciz­li­ğe” mah­kum edil­mek is­te­ni­yor. AK Par­ti şim­di mer­kez ve çev­re ol­mak üze­re iki jü­ri kar­şı­sın­da sı­nav ver­mek du­ru­mun­da. İk­ti­dar­da ve­ya mu­ha­le­fet­te si­ya­si par­ti­le­rin “mer­kez efen­di­li­ği”ne ta­lip ol­mak ye­ri­ne, mer­kez esa­sın­da bir si­ya­se­ti red­de­de­cek ce­sa­re­ti gös­ter­me­si ge­re­ki­yor; yok­sa ken­di “çev­re”le­ri­ni kay­be­de­bi­lir. Bu ha­liy­le mer­ke­zin ken­di­si­ni de­vam et­tir­me­si müm­kün gö­rün­mü­yor. AK Par­ti’nin bil­has­sa 22 Tem­muz son­ra­sın­da mer­ke­zi gö­ze­ten has­sa­si­ye­ti­ni de id­rak ede­me­yen bir mer­kez, sağ­du­yu­su­nu ve “mer­kez” vas­fı­nı yi­tir­miş de­mek­tir. AK Par­ti En­gi­zis­yon’da töv­be­kâr ol­sa da, dün­ya dön­me­ye de­vam ede­cek­tir.

Paylaş Tavsiye Et