Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Hacılar, seyyahlar ve turistler
Nazife Şişman

Eskiler iz sürerdi /Biz muttasıl arıyoruz yeni insanlar”  
İsmet Özel, Bir Yusuf Masalı)


BUNDAN yaklaşık yüz yıl önce Arafat’ta vefat eden büyük büyük dedem, köyde o dönemde hacca gidebilen birkaç kişiden biridir. Ondan otuz beş-kırk yıl sonra 1952’de hacca niyet eden, fakat yaşlı ve yorgun bedeni uzun gemi yolculuğuna dayanamayan oğlunun ebedi istiratgahı da Arafat olur. O da köyün yaşlı ve sayılı hac yolcularındandır. Her köyden birkaç kişi bu mübarek yolculuğu hitama erdirebildiği için olsa gerek, bu kimselere son yıllara kadar ‘hacı’ sıfatı kullanmadan hitap etmek edebe aykırı bulunurdu. Bugünse hem hacca gidenlerde sayıca bir artış hem de ortalama hacı olma yaşında bir düşüş gözleniyor. Bunda elbette insanoğlunun hareket imkanının kolaylaşmasının büyük bir etkisi var. Fakat eskiden birkaç ay süren yolculuğun sadece birkaç saate inmiş olmasına rağmen, haccı ileri yaşlara erteleme temayülü halk arasında hâlâ devam ediyor. Dışarıdan bakıldığında “yol bulabilme” şartını haiz olduğunu düşündüğümüz bazı kişilerin “haccı tutamamak” gibi bir gerekçe öne sürmelerini müstehziyane eleştirirdik ilk gençlik yıllarımızda: “Oruç mu bu?” Şimdi düşünüyorum da haccın insanda birtakım kalıcı değişiklikler meydana getireceğine inanmanın etkisi var bu erteleme tavrında. Daha kamil bir insan olma yolunda fazla gayret sarf edemeyeceği, ‘hacı’ sıfatını layıkıyla taşıyamayacağı düşüncesidir, bazılarını bu mübarek yolculuktan uzak tutan. Çünkü bu kutsal beldeye yolculuğun, bizatihi yolcuyu dönüştürmesi beklenir.
...
Hemen hemen bütün kültürler, bilgi ve hikmet elde etme ile seyahat arasında bir paralellik kurmuştur. Yabancı diyarlara seyahat, özellikle de kutsal yerleri ziyaret, hikmet ve bilgi sahibi olmanın en önemli yollarından biri olarak görülmüştür ilk çağlardan beri. Gılgamış Destanı’nda (M.Ö. 20. yüzyıl) bilgi arayışı ve hikmeti elde etme, seyahate ve tamamen yabancı olanın bizzat tecrübe edilmesine bağlanmıştır. Homer de Odyssey adlı epik şiirinde, çok gezen, insanları ve onların zihinlerindekini öğrenen bir kahramandan bahseder.
İslam kültüründe, seyahatle ilgili birbirinden farklı kavramlar vardır: Hac, hicret, rıhle, ziyaret. Bu kavramlar hem fiziksel bir hareketi, yani bir yerden bir yere yolculuğu ifade eder, hem de manevi gelişmeyi. Sufi dervişler içinse hayat, zaten bir yolculuk gibidir. Mevlana’nın kamışlıktan kesildiğinden beri asıl yurdunun özlemiyle inlemeye devam eden ney metaforuyla anlattığı bir gurbette olma durumudur hayat. Ancak ebedi yurda kavuşunca bitecek olan bir gurbet. Bu gurbetteki hayat, kemalatın basamaklarını tırmanmak için bir fırsattan ibarettir. Dünyadaki yolculuğunun idrakinde olarak kutsal mekanlara yapılan yolculuk ise, kemalat basamaklarında yükselmeye yardımcı olur. Bu yükselişin ön şartı, hacının kendisini yolculuğun seyrine ve mekanın ruhuna teslim etmesidir.
Post-modern dünyanın kahramanları olan turistler ise ne yolculuk anlayışları ne de mekanla kurdukları münasebet bakımından hacılara benzer. Bauman’a göre turistlerin en önemli özelliği ziyaret ettikleri yerlere ait olmamayı başarabilmeleri, o yerlerle mesafelerini muhafaza edebilmeleridir. Turist bir yere varmayı amaçlayan değil, hareket edendir. Selefleri olan hacıların tersine turistlerin yaşam gezilerinin sonunda onları çağıran bir amaç yoktur. Hacı da turist de belli duraklarda durur. Ama hacı kendisinden yüzyıllar önce konmuş olan durakları takip ederek, manevi bir yolculuğu gerçekleştirmeye çalışır. O sadece “iz sürendir”, yeni yollar arayan değil. Atamız Hz. İbrahim’den bu yana tekrarlanagelenleri o da bir daha aşk ile tekrar eder ki, insanlığın ortak yolculuğuna dahil olabilsin. İnsan olmanın sırrını aynı izleklerden geçerek tecrübe edebilsin.
Turist ise turizm endüstrisinin belirlediği durakları takip ederek tamamlar seyahatini. Paul Fussell, turizmin en önemli özelliğinin kişinin önceden sahip olduğu dünya algısını bozmaması, sarsmaması olduğunu söyler. Turist önceden broşürlerde gördüğü bir yere gider. Mekanlara ve nesnelere bakmakla yetinir. “Oradaydım, gördüm” diyebilmektir amacı. Müteşebbis tarafından keşfedilmiş, kitle tanıtım sanatları vasıtasıyla önüne sunulmuş olan ‘ilginç’ mekanın önünde fotoğraf çektirip geri dönmeyi seyahat olarak görür. Oysa seyahatten beklenen, varılan mekanın yolcuyu, ev sahibi ile misafirin birbirini etkilemesi, dönüştürmesidir. Turistik gezi kişiyi değiştirmek bir yana, rahatlık ve benzerlik ile sarıp sarmalar ve yenilik ve saçmalıktan muhafaza eder.
Hacı da yenilik arayışında ya da Avrupalı kâşifler gibi gittiği mekanın “terra in cognita” (bilinmeyen topraklar) olduğu iddiasında değildir. Anlatıla anlatıla hasreti yakıcılaşan, bilinen bir mekandır hacının gittiği yer. Gitmesinden murat gezip görmek değil, Keşfü’l-Mahcup yazarının da dediği gibi “ya gönlü sıkan ve zorlayan şevk içinde mücahede veya sürekli bir meşakkat içinde bir müddet zaman geçirmektir.” Sadece meşakkat çekmek yetmez. Bu meşakkatin kişinin kalbinde, halinde değişime yol açması gerekir. Bu nedenle büyükler “sefere çıktığından beri bütün günahlardan göç edip ayrılmadıysan rıhlet yapmış, yola çıkmış sayılmazsın” der. Rıhletin gerçek bir yolculuk olabilmesi için, kişi kendi içinde bir yolculuğa çıkmalıdır.
Hacı, 19. yüzyıldaki Avrupalı seyyahlar gibi de değildir. Görmek, gördüklerini listelemek, bilgisiyle onları kuşatmak ve ardından sahip olmak... Avrupalı seyyahı harekete geçiren temel saikler bunlardır. James Clifford’un da vurguladığı gibi, Avrupalı seyyah sadece görmekle yetinmez, gördüklerine sahip de olur. Bu sebeple seyyah, “potansiyel olarak daima bir kolonisttir.” 19. yüzyılda Müslüman kılığında Mekke’ye giden ve haccın bütün rükünlerini yerine getiren Sir Richard Burton, belki Müslüman için hac yolculuğunun ne demek olduğunu tecrübe ederek anlamaya en çok yaklaşan Hıristiyan’dı. Ama “diğer hacıların yaşadığı yüce dinî heyecana karşılık, ben zaferimin sarhoş edici sevincini yaşıyordum” demesi, haccın sadece o mekanlarda bulunup, birtakım zorunlu hareketleri yapmak olmadığını göstermektedir.
Bu durumda, yolculuk şartlarının kolaylaşmasının etkisiyle yılda birkaç kez umre ziyareti ve her yıl hac yapma şeklinde son yıllarda artan temayülün, bu kutsal yolculuğu turistik bir geziye indirgeme ihtimalini de düşünmek zorundayız.


Paylaş Tavsiye Et