Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
CHP’ye pragmatizm çok yakışıyor
Yıldıray Oğur
“FİAT justitia, et pereat mundus.” Kral I. Ferdinand’a atfedilen bu Latince söz, Türkçeye şöyle çevrilebilir: “Dünyanın yıkılması pahasına adalet yerini bulmalıdır.” İlk başta kulağa çok hoş gelen bu söz üzerine düşününce, insan ister istemez kendini “Nasıl yani?” derken buluyor. Dünya yıkıldıktan sonra adaletin tecelli bulmasının ne hükmü kalır ki?
İşte bu soruya verilecek muhtemel cevaplar, siyaset felsefesi literatürünün ortasından geçen fay hattındaki tarafınızı belirleyecektir. Hattın bir tarafında tefekkür ve ideal olan, öbür tarafında ise eylem ve reel olan yer alır. Gönlümüz bir tarafta kalır, aklımız öteki tarafta. Genelde arafta bir yerde, muhtemelen fay hattının tam üzerinde durmaktan başka da çaremiz yoktur.
Ay­nı sö­zü “Fi­at ve­ri­tas, et pe­re­at mun­dus” ya­ni “Dün­ya­nın yı­kıl­ma­sı pa­ha­sı­na ha­ki­kat ye­ri­ni bul­ma­lı­dır” şek­lin­de ifa­de eder­sek, as­lın­da bu fay hat­tı­nın ha­ki­kat ve si­ya­set ara­sın­da­ki, si­ya­set ta­bip­le­ri­nin he­nüz der­man ola­ma­dı­ğı ça­re­siz an­ta­go­niz­ma­ya işa­ret et­ti­ği da­ha açık ha­le ge­lir. Mo­dern si­ya­set dü­şün­ce­si­nin ve li­be­ral de­mok­ra­si ku­ram­ı­nın bu der­de bu­la­bil­dik­le­ri en iyi ça­re, dün­ya­yı yık­tır­ma­ya­cak bir ha­ki­kat kur­gu­la­mak ya da ha­ki­kat ile ha­yat ara­sın­da ara­bu­lu­cu­luk yap­mak ol­muş­tur.
Bu yüz­den si­ya­sal dü­şün­ce ta­ri­hin­de prag­ma­tiz­min keş­fi, in­san­lık ta­ri­hin­de te­ker­le­ğin keş­fi ka­dar ha­ya­ti­dir. Si­ya­sal dü­şün­ce­ler ta­ri­hi­ni or­ta­sın­dan ke­sen bu fay hat­tın­da de­ne­ye, göz­le­me, pra­tik ve ame­lî ola­na, ya­şa­ma ön­ce­lik ve­ren de­ney­ci­lik, so­mut ya­şa­mın ve pra­ti­ğin her şe­yin öl­çü­sü ol­du­ğu­nu söy­le­yen prag­ma­tiz­min epis­te­mo­lo­jik te­me­li­ni oluş­tu­rur.
Tüm bu fay hat­tı­nın en ba­şı­na dön­dü­ğü­müz­de ise de­mok­ra­si­nin ba­ba­sı ka­bul edi­len De­mok­ri­tos’un, ay­nı za­man­da de­ney­ci­li­ğin de ba­ba­sı ka­bul edil­di­ği­ni ha­tır­la­mak hiç de şa­şır­tı­cı ol­maz. Mo­dern si­ya­sal dü­şün­ce­nin ku­ru­cu ba­ba­la­rın­dan Tho­mas Hob­bes Le­vi­at­han’da, “Doğ­ru fel­se­fe­yi bi­le ya­sa­lar aley­hi­ne öğ­re­ten­le­rin ita­at­siz­li­ği­nin ce­za­lan­dı­rıl­ma­sı meş­ru­dur” der­ken tam da bu ge­le­nek için­den ko­nuş­mak­ta­dır. Da­ha saf­kan li­be­ral de­mok­rat­lar olan John Loc­ke ve John Stu­art Mill de ey­le­mi, ame­li, ha­ya­tı öne alan ay­nı epis­te­mo­lo­jik ge­le­nek­ten bes­le­nir.
Fi­at ve­ri­tas, et pe­re­at mun­dus” iki­le­mi kar­şı­sın­da da ar­tık saf­lar net­leş­mek­te­dir. Ame­ri­kan prag­ma­tiz­mi­nin en önem­li is­mi olan Wil­li­am Ja­mes, “in­sa­nın te­mel ama­cı­nın ken­di var­lı­ğı­nı ko­ru­mak ve sa­vun­mak” ol­du­ğu­nu söy­le­ye­rek; bu­gün de­mok­ra­si te­ori­si­nin sık­lık­la dö­nüp bak­tı­ğı Spi­no­za da “ken­di gü­ven­li­ğin­den da­ha bü­yük hiç­bir ya­sa ta­nı­ma­mak­”tan bah­se­de­rek ta­ra­fı­nı bel­li eder.
Bu­ra­lar­dan ba­kın­ca, “si­ya­set bi­li­mi”nin baş­lan­gıç nok­ta­sı­nın, bir İtal­yan pren­si­ne te­ba­ası­nı mut­lu et­me­yi ve böy­le­ce de ik­ti­da­rı­nı ko­ru­yup si­ya­si bir­li­ği sağ­la­mak için ba­zı ide­al­le­ri ve ha­ki­kat­le­ri fe­da ede­bi­le­ce­ği­ni tav­si­ye eden Mac­hi­avel­li’nin, hac­mi kü­çük ama et­ki­si bü­yük ese­ri Prens’in ol­ma­sı da şa­şır­tı­cı de­ğil­dir.
O hal­de CHP’nin son çar­şaf açı­lı­mı­na da pek şa­şır­ma­mak ge­re­kir. Her ne ka­dar de­mok­rat­lı­ğın bir de­ğer­ler kü­me­si ve ah­lak da va­zet­ti­ği ko­nu­sun­da son dö­nem­de pek çok şey ya­zı­lıp çi­zil­miş ol­sa da, de­ney­ci­lik ve prag­ma­tizm ge­le­ne­ği için­den ge­len, Mac­hi­avel­li ile da­ha iyi yö­ne­tim me­se­le­si­ni bi­rin­ci me­se­le­si ha­li­ne ge­ti­rip ha­ki­ka­ti bu iyi yö­ne­tim uğ­ru­na fe­da eden mo­dern tem­si­lî de­mok­ra­si için­de bu tür açı­lım­lar ca­iz­dir.
Par­ti­ler, oy, seç­men, seç­me, se­çil­me, si­ya­sal meş­rui­yet ka­zan­ma, ik­ti­da­ra gel­me, yö­net­me ve tek­rar se­çil­me dön­gü­sü için­den ken­di­ne bir ha­ki­kat (ada­let) dön­gü­sü ya­ra­tan mo­dern si­ya­se­tin mi­de­si, bu tarz açı­lım­la­rı ra­hat­lık­la kal­dı­rır. Hat­ta iyi si­ya­set yap­mak, bi­raz da bu tarz ce­sur ham­le­ler be­ce­ri­si­dir za­ten. Ya­ni CHP çar­şaf açı­lı­mı ile as­lın­da mo­dern si­ya­se­tin ge­re­ği­ni yap­mış, ki­ta­ba uy­muş­tur. CHP’nin son çar­şaf açı­lı­mı as­lın­da par­ti­nin ta­ri­hi bo­yun­ca de­vir de­vir far­kı­na var­dı­ğı bir şe­yi, “bir si­ya­si par­ti ol­du­ğu”nu ye­ni­den fark et­me­si­dir.
1950 boz­gu­nun­dan son­ra CHP Ge­nel Sek­re­te­ri Ka­sım Gü­lek’in “kra­vat­sız­lar” ha­re­ke­ti de, 1960’lar­dan son­ra İs­met Pa­şa’nın “or­ta­nın so­lu” açı­lı­mı da, Ka­ra­oğ­lan Ece­vit’in inanç­la­ra say­gı­lı la­ik­liği ve “su iş­le­ye­nin top­rak kul­la­na­nın” halk­çı­lı­ğı da, hat­ta De­niz Bay­kal’ın kı­sa ömür­lü “Ana­do­lu so­lu” çı­kı­şı da CHP’nin bir par­ti ol­du­ğu­nun far­kı­na var­dı­ğı ta­ri­hî an­lar­dır.
Za­ten bu ta­ri­hî an­lar dı­şın­da CHP bir par­ti­den çok, bir ka­mu ku­ru­lu­şu gö­rü­nü­mün­de­dir. Do­la­yı­sıy­la CHP’nin bir par­ti ol­du­ğu­nu fark et­me­si he­pi­mi­zin hay­rı­na­dır. Çün­kü CHP bir par­ti ol­du­ğu­nu fark edin­ce, is­ter is­te­mez bir halk ol­du­ğu­nun da far­kı­na va­rı­yor. Bir ke­re bu­nun far­kı­na var­dı­ğın­da da, bu hal­kın ara­da bir san­dı­ğa gi­dip oy ver­di­ği­ni, böy­le­ce ik­ti­da­rın meş­ru­iye­ti­nin sağ­lan­dı­ğı­nı ve tüm bu ka­rı­şık sis­te­me de de­mok­ra­si den­di­ği­ni ha­tır­lı­yor.
As­lın­da re­jim için var­lı­ğı meş­ru ye­gâ­ne si­ya­si par­ti olan CHP, bu far­kın­da­lığının ne ka­dar ha­yır­lı ol­du­ğu­nu, an­cak ya­kın dö­nem Tür­ki­ye si­ya­si ta­ri­hi oku­yan­lar tam an­la­mıy­la bi­le­bi­le­cek­tir. Zi­ra bu açı­lı­mın ye­rel se­çim­ler ön­ce­si bir tak­tik ola­rak pek de sa­mi­mi bu­lun­ma­ma­sı, prag­ma­tik ol­du­ğu için eleş­ti­ril­me­si, “de­va­mı yok” di­ye gör­mez­den ge­lin­me­si, bu far­kın­da­lı­ğın bü­yük fay­da­la­rı kar­şı­sın­da hü­küm­süz ka­la­cak cins­ten­dir.
Neticede bir sı­nı­fın, bir ik­ti­dar blo­ğu­nun, res­mî dev­le­tin söz­cü­sü ola­rak iş gör­me­yi âdet edinen, sır­tı­nı or­du­ya, bü­rok­ra­si­ye da­ya­ya­rak ke­yif ça­tan, an­cak mev­cu­du ko­rur­ken ce­lal­le­nip kol­tu­ğun­dan kal­kan bir par­ti­dir söz ko­nu­su olan. Ve böy­le­si bir par­ti­nin, bü­tün bu lüks­le­ri­ni terk edip oy is­te­mek gi­bi “avam iş­le­r”e te­ves­sül et­me­si, ik­ti­da­rın meş­ru­iye­ti­nin kay­na­ğı hak­kın­da içi­ne düş­tü­ğü pek kıy­met­li bir ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı­na işa­ret­tir.
Dün İran’a ka­dar ko­va­la­ma ye­min­le­ri et­ti­ği çar­şaf­lı ka­dın­la­rı, bu­gün oy ver­me hak­kı olan va­tan­daş­lar ola­rak gör­müş­se ve kal­kıp ayak­la­rı­na ka­dar git­miş, par­ti­ye da­vet edip ro­zet­le­ri­ni de biz­zat ge­nel baş­kan eliy­le tak­mış­sa, CHP sa­hi­den de­mok­ra­si­ye doğ­ru bir açı­lım yap­ma­ya ça­lış­mak­ta­dır ve bu da des­tek­len­me­li­dir. Bu ay­nı za­man­da CHP’nin me­de­ni­leş­me­si, mo­dern­leş­me­si hat­ta çağ­daş­laş­ma­sı an­la­mı­na ge­lir.
Ak­si bir CHP, elin­de ya­yı ve ok­la­rı ne­re­de bir de­mok­ra­tik­leş­me ham­le­si var­sa kar­şı­sı­na di­ki­len dev­le­tin kad­ro­lu fe­da­ili­ği­ni ya­pan bir CHP’dir. Bu an­lam­da prag­ma­tizm, CHP’nin tek kur­tu­lu­şu­dur. Bi­zim de de­mok­ra­si yo­lun­da CHP en­ge­lin­den kur­tu­lu­şu­mu­zun re­çe­te­si­dir.
Te­mel ha­ki­ka­ti, “halk için hal­ka rağ­men” olan bir si­ya­si par­ti­nin tos­la­dı­ğı bu du­var­dan öte­ye ge­çi­şi­nin tek ça­re­si, CHP’nin prag­ma­tiz­min iyi­ce di­bi­ne vur­ma­sı, se­çim­le­ri ka­zan­mak ve ik­ti­da­ra gel­mek için her şe­yi yap­ma­sı­dır. Ya­ni si­ya­si ala­na ge­ri dön­me­si­dir. İş­te bu yüz­den Bay­kal’ın, Mac­hi­avel­li’nin Prens’ini çok iyi bi­len bir si­ya­set bi­li­mi do­çen­ti ol­ma­sı en bü­yük gü­ven­ce­miz­dir.
 

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Yıldıray Oğur