Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Cep telefonu: Zaman üzerinden mekanın fethi
Nazife Şişman
RAMAZAN boyunca katıldığım mukabele ve teravihlerde her yaştan kadının ibadetlerin arasında bile “bağlantı bağımlılığı”na yenik düştüklerine şahit oldum. Bağlantı bağımlılığına, yani her an ulaşılabilir olmak üzere cep telefonlarını her daim açık tutuşlarına. Bazılarının telefonlarının zili Kur’ân’dan birkaç ayet okuyarak çalıyordu. İlk birkaç sefer anlayamamıştım, namazda okunandan başka Kur’ân sesinin nereden geldiğini. Selam verince gördüm ki birkaç genç kız, her iki rekat arasında mesajlarını kontrol ediyor ya da cevap mesajı yazıyor. Dersler, konferans ve seminerler esnasında sürekli mesajlaşan dinleyicilerden sonra bu örnekler benim için bağımlılığın en uç noktasına işaret ediyordu. Ama onlara sorsanız, bir haberdar olma, iletişimde olma, bağlantıyı koparmama çabasıydı sadece bu.
“Can, tecrübelerle sabittir ki haberdar olmaktan ibarettir. Kim ki daha fazla haberdardır, daha fazla canlıdır.” der Mevlânâ. Cep telefonu ve diğer telekomünikasyon aletleri de her an ulaşılabilir olmayı, haberdar olunabilirliği vadediyor. Fakat bu haberdar oluş, insanın varoluşuna ilişkin haberdarlığın önünde bir perde oluşturuyor. Çünkü haberin hızı durmayı, dolayısıyla düşünmeyi ve vukufiyeti engelliyor. Bu nedenle daha fazla haberdar olmak, Mevlânâ’nın kastettiği manada “daha fazla canlı olma”ya yardımcı olmuyor, tam aksine Paul Virilio’nun vurguladığı üzere “enformasyon bombası” altında berhava olmaya yol açıyor.
Telefon, cep telefonu ve internet, iletişimin ve haberleşmenin sadece niceliğini değil niteliğini de değiştirdi. İletişim devrimi dendiğinde daha ziyade internet ağı dikkate alınır, mobil telefon göz ardı edilir. Halbuki kişisel bilgisayarlarla (PC) ve net teknolojileriyle karşılaştırıldığında, cep telefonlarının günümüzde daha geniş bir kitle tarafından kullanıldığı, sosyal hayat üzerinde daha güçlü etkilere sahip olduğu ve pek çok kişinin internet erişim sistemlerine değil, aylık telefon faturalarına daha fazla para ödediği görülür.
Bu etkiyi televizyonla karşılaştırarak da gözlemlemek mümkün. 2001 yılından itibaren tüm dünyada kullanılan cep telefonlarının sayısı artık televizyon setlerinin sayısını aştı. Bir bilgisayar alabilecek, hatta geleneksel kablolu telefon ağına dâhil olabilecek imkana bile sahip olmayan, okuma yazma dahi bilmeyen nüfus kesimleri, küresel iletişim ağına cep telefonu aracılığıyla dâhil olmuş durumda. Bu nedenle son günlerde yeni nesil kavramı (3rd Generation) üzerinden yeni teknolojik imkanlarından bahsedilen cep telefonlarının, bireysel ve toplumsal olarak nasıl bir etkisinin olduğunu hem teorik hem de pratik düzeyde araştırıp gözlemlemeye ihtiyacımız var.
İnsan için homo-faber denilebilir, yani alet yapan canlı. İnsanlar ilk çağlardan beri alet kullanmışlardır. Hatta tarih devirlerine damgasını vuran birtakım aletler söz konusudur. Mesela saban, M.Ö. 3000’lerden önce dünyanın bir yerlerinde kullanıldı ve tahıl yetiştiriciliği ile hayvan besleyiciliğini birbirine bağımlı kılarak çok önemli değişikliklere sebebiyet verdi. Bir başka alet, buharlı makina. 1770’lerden itibaren kullanılmaya başlandı ve Sanayi Devrimi’ne zemin hazırlayarak dünyadaki üretim dengesinden mesafe ve ulaşıma kadar pek çok şeyi dönüşüme uğrattı.
Fotoğraf makinası, insanın gözü yerine merceği yerleştirerek gören ve görülen arasındaki hiyerarşiyi altüst etti. Görmeyi bir iktidar aracı, görülmeyi yegane varoluş vasatı olarak belirleyen yeni görsel kültürün temel araçlarından biri haline geldi, fotoğraf makinası ve kamera.
Başka dillerde mobil, yani hareketli, mekana bağımlı olmayan telefon adını alan, Türkçede ise cep telefonu olarak adlandırdığımız telekomünikasyonun bu yeni aracı ise iletişimi, fiziksel mekanın sınırlamalarından belli oranda kurtardı. İnsanlar her yerde ulaşılabilir hale geldi. Bu gelişmeyle birlikte zaman kullanımı da mekandan koptu. Mesela insanlar bugün trende otururken ertesi günün iş toplantılarını organize edebiliyorlar.
Bu nedenle belli bir yerde belli bir rolü oynayan insanlar aynı yerde başka bir rolü oynamaya zorlanabiliyorlar. Mesela çocuklarıyla markette alışveriş yapan bir anneyi, patronu arayabiliyor. Ya da bir baba tam bir iş toplantısının ortasında kızının pasta siparişinden ya da okulda aldığı kırık nottan cep telefonu aracılığıyla haberdar olabiliyor. Yani farklı bağlamlardan kişilerle farklı atmosferlerde görüşmek zorunda kalabiliyor kişiler. Böylece mekanın sınırları, yani fiziksel alanın sınırları ihlal edilmiş ve nerede olduğumuzun toplumsal anlamı da değişmiş oluyor.
Sabit telefonlarda sorulmayan “Neredesin?” sorusu, cep telefonuyla görüşmenin başlangıç kelimesi adeta. Arayan kişi sorar, çünkü karşısındakinin fiziksel olarak bulunduğu mekanda hangi rolü oynaması gerektiği ile ilgili bilgi edinmek ister. Çünkü cep telefonu kullananlar, telefonda konuşurken aynı anda iki yerdedirler: fiziksel olarak işgal ettikleri yer ve konuşmanın sanal alanı. Yani bireyler artık birbirinden ayrı iki alanda hareket etmek zorundadırlar: fiziksel olarak bulundukları mekansal uzam ve Anthony M. Townsend’in kavramlaştırmasıyla “telefon uzamı” (phonespace).
Aslında böylece zaman üzerinden mekan fethedilmiş olmaktadır. Ve bu da doğrudan doğruya postmodern durumla alakalıdır. Cep telefonu reklamlarında vurgulanan coğrafi sınırların aşılması, seven insanların birbirine bağlanması gibi unsurlar, özgürlük temasına paralel bir dille sunuluyor. Fakat “her an her yerde ulaşılabilir birey”in kısıtlanmışlığı ve kontrol edilebilirliği üzerinde durulmuyor pek.
Sadece çalışan-işveren ilişkileri üzerinden bakıldığında bile bu ulaşılabilirliğin kısıtlayıcılığı görülür. Modern toplumun Foucault tarafından “kontrol ve kapatma toplumu” olarak tanımlanmasına yol açan panoptikon tarzı örgütlenmiş fabrikalardan, “tower”lardaki işyerlerinden çıkan çalışan, artık “özel hayat”ına dönme özgürlüğüne sahip değildir; akşam yemeğinde bile aranabilir şirketten. Özel hayat ile çalışma hayatı arasındaki ayrım ortadan kalkarken zaman ve mekan denetiminin katbekat arttığı müşahede edilir.
Kısaca ifade edilecek olursa, cep telefonu bizi sevdiklerimize bağlayan, iş görüşmelerimizi kaçırmamamızı sağlayan “faydalı” bir araç olarak sunulmasına rağmen, hayatımıza giren her teknolojik alet gibi ilişkilerimizi, gündelik hayatımızı, zaman ve mekan algımızı dönüştürme potansiyeline sahip bir gelişmedir. Coğrafi/mekansal pratiklerin değişmesi, sadece zamanın toplumsal düzenlenişini değil, bireysel tecrübe edilişini de etkiler. Ve “her zaman ulaşılabilir birey”, ne yazık ki “kendi”sine ulaşacak, kendisinden haberdar olacak, oradan da varoluşun künhüne varacak, varlığını idrak edecek zamanı bulamayabilir.

Paylaş Tavsiye Et