Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
Bir muhalefet alanı olarak ulusalcılık
Abdülhamit Kırmızı
TÜR­Kİ­YE, Cum­hu­ri­yet’in sek­sen kü­sur yıl ön­ce­ki ku­ru­luş şart­la­rı­na dö­nül­dü­ğü­nü veh­me­den ve pa­to­lo­jik bir kur­tu­luş söy­le­min­de ken­di­ni kay­bet­miş ge­ri­ci bir akım­la im­ti­han olu­yor. Za­man ve me­kan al­gı­la­ma­sın­da bu­la­nık­lık ya­şa­yan bu ev­ham­lı ce­re­ya­na men­sup fi­kir fa­ki­ri olu­şum­lar ‘ulu­sal­cı’ ola­rak ad­lan­dı­rıl­ma­yı seç­ti­ler. An­lam kay­bı­na ve içe­rik bo­şal­ma­sı­na uğ­ra­ya­rak har­can­mış hal­le­riy­le bi­le ‘mil­li­yet­çi­lik’ ve ‘ulus­çu­luk’ te­rim­le­ri bu akı­mın ta­raf­tar­la­rı­na ağır gel­di­ği için ‘ulu­sal­cı­lık’ ni­te­le­me­si­nin ter­cih edil­di­ği an­la­şı­lı­yor.
İşin as­lı şu ki, ulu­sal­cı­lık Tür­ki­ye’de ye­ni bir mu­ha­le­fet ala­nı aç­mış­tır. Da­ha doğ­ru­su, bo­şa­lan de­va­sa bir mu­ha­le­fet ala­nı­nı ulu­sal­cı­lık dol­dur­muş­tur. 2002 se­çim­le­ri, 28 Şu­bat dö­ne­mi­nin yük­se­len ak­tör­le­ri­ni tas­fi­ye et­miş ve Tür­ki­ye’de sa­de­ce ik­ti­dar-mu­ha­le­fet den­ge­le­ri­ni de­ğil, mer­kez-çev­re ba­lan­sı­nı da boz­muş­tur. Gü­cü ken­di­le­ri­ne yon­ta­gel­me­si­ne alış­kın ol­duk­la­rı ada­let­siz se­çim sis­te­mi, ANAP, DSP, DYP ve MHP’yi Mec­lis dı­şın­da bı­ra­ka­rak yal­nız­ca iki par­ti­ye tem­sil hak­kı ver­miş­tir. CHP’nin ana mu­ha­le­fet ola­rak ye­ter­siz­li­ği, AKP ik­ti­da­rı­na ila­ve bir sa­nal iti­bar ka­zan­dır­mış­tır. Irak’ın ABD ta­ra­fın­dan iş­ga­li, PKK’nın ye­ni­den kan­lı ey­lem­le­re baş­la­ma­sı, AB ile mü­za­ke­re sü­re­cin­de Kıb­rıs me­se­le­si­nin ve el ko­nu­lan gay­ri­müs­lim em­la­kı­nın ye­ni­den gün­de­me gel­me­si, dı­şa­rı­da Er­me­ni soy­kı­rı­mı it­ham­la­rı­nın art­ma­sı gi­bi ko­nu­lar, ik­ti­da­rın kar­şı­sı­na di­ki­le­bi­le­cek tek bir mu­ha­le­fet se­çe­ne­ği­ni bı­rak­mış­tır: Ba­tı düş­man­lı­ğı içe­ren dış­la­yı­cı ve ‘aşı­rı’ mil­li­yet­çi bir söy­lem.
Mil­li­yet­çi söy­le­me ka­tı bir Ba­tı düş­man­lı­ğı­nın ek­lem­len­miş ol­ma­sı baş­lı ba­şı­na bir prob­le­ma­tik­tir. Ata­türk­çü dü­şün­ce­de böy­le bir düş­man­lık, em­per­ya­lizm şar­tıy­la sı­nır­lı­dır. Ve Tür­ki­ye’de mil­li­yet­çi­lik 1950’li yıl­lar­dan iti­ba­ren an­ti-ko­mü­niz­min te­tik­çi­si ola­rak kul­la­nı­la­gel­di­ği için, ka­pi­ta­list Ba­tı dün­ya­sıy­la ba­rı­şık bir ide­olo­ji ola­rak var­lı­ğı­nı sür­dür­müş­tür. (Tür­ki­ye’de İs­lam­cı­lı­ğın ya­kın ta­ri­hi için de ge­çer­li ola­bi­le­cek bir ar­gü­man­dır bu.) Ama son yıl­lar­da mil­li­yet­çi­lik ka­pi­ta­list Ba­tı’yı da dış­la­yan bir söy­le­me yas­lan­ma­ya baş­la­mış­tır. Öy­le ki, bir za­man­lar Ata­türk­çü mil­li­yet­çi­li­ğin kı­zıl el­ma­sı olan AB pro­je­si bu­gün bu ke­sim ta­ra­fın­dan şid­det­le red­de­di­lir ol­muş ve hiç bek­len­me­dik bir şe­kil­de AKP ik­ti­da­rı­nın şef­kat­li ku­ca­ğı­na kal­mış­tır. Tür­ki­ye’de­ki ulu­sal­cı ga­le­ya­nın de­rin se­bep­le­ri ara­sın­da bi­rin­ci sı­ra­yı mil­li eği­ti­min se­fa­le­ti alı­yor­sa, ikin­ci sı­ra­da hiç kuş­ku­suz
-yu­ka­rı­da özet­le­di­ği­miz sü­reç çer­çe­ve­sin­de- seç­kin­ler züm­re­sin­de ya­şa­nan ro­tas­yon­dan kay­nak­la­nan ra­hat­sız­lık­lar var­dır. Tür­ki­ye son beş yıl­da ses­siz, ama bü­yük sı­nıf­sal dö­nü­şüm­ler ya­şa­ma­ya baş­la­mış ve mer­kez-çev­re ge­ri­li­mi bu dö­nü­şüm­ler­le ye­ni te­za­hür­ler ka­zan­mış­tır.
İk­ti­dar­la­rın de­ğiş­me­si dev­le­tin ma­li­ye ve in­san kay­nak­la­rı­nın ta­sar­ru­fun­da da de­ği­şim de­mek­tir. İn­san kay­nak­la­rın­da ik­ti­dar­la ge­len de­ği­şim­den ka­sıt ise -çok­ça di­le ge­ti­ril­di­ği şe­kil­de- bü­rok­ra­tik kad­ro­laş­ma de­ğil­dir. Her ye­ni ik­ti­dar­la bir­lik­te ga­ze­te­ler­de kö­şe ya­zar­la­rı, te­le­viz­yon­lar­da yo­rum­cu­lar, pa­nel­ler­de ko­nuş­ma­cı­lar, çok sa­tan ki­tap­la­rın mü­el­lif­le­ri ve hat­ta ma­ga­zin dün­ya­sı da fark­lı­laş­ma­ya baş­lar. Her pa­di­şa­hın göz­de­le­ri fark­lı­dır; çev­re­den ge­len her ik­ti­dar ken­di göz­de­le­ri­ni mer­ke­ze ta­şır. AKP ik­ti­da­rıy­la ge­len ‘ta­şın­ma’ ga­yet do­ğal ola­rak mu­ha­lif çev­re­ler­de bü­yük bir ra­hat­sız­lık oluş­tur­du. Bu ra­hat­sız­lık ise ken­di­ni en can­lı bi­çim­de ulu­sal­cı­lık çer­çe­ve­sin­de gös­te­re­bi­li­yor.
An­cak, şu da unu­tul­ma­ma­lı­dır: Bir­le­şik kap­lar pren­si­bi­ne uy­gun ola­rak, çev­re­ye da­ya­na­rak ge­len ye­ni ik­ti­dar da mer­kez­le­şir. Bir­bi­ri­ne ka­rı­şan su­lar ye­ni ır­mak ya­tak­la­rı açar, sı­cak­lık fark­lı­lık­la­rı­nı azal­tır ve bir­bi­ri­ne fark­lı or­ga­niz­ma­lar ta­şır. Ça­nak­ka­le Sa­va­şı es­ki­den sa­de­ce din­dar ke­sim ta­ra­fın­dan abar­tı­la­rak iş­le­nir ve sa­hip­le­ni­lir­ken, ar­tık res­mî ta­til gü­nü ni­te­li­ği ka­zan­mış, en po­pü­ler ki­tap­la­rın iş­le­di­ği ko­nu ha­li­ne gel­miş­tir. Bu sü­reç­te Ça­nak­ka­le Sa­va­şı’nın di­nî mo­tif­ler içe­ren ef­sa­ne­vi öğe­le­ri söy­lem dı­şı­na itil­miş ve ko­nu ade­ta ha­dım­laş­tı­rıl­mış­tır. Den­ge nok­ta­sı­na ge­lin­ce­ye ka­dar her söy­lem ken­di ta­vi­zi­ni ver­miş ve Türk mil­le­ti yep­ye­ni bir Ça­nak­ka­le Sa­va­şı im­ge­si­ne sa­hip ol­muş­tur. So­nuç ola­rak, Ça­nak­ka­le Sa­va­şı’nın di­nî un­sur­lar­dan arın­dı­rı­la­rak ulu­sal­cı/dev­let­çi ide­olo­ji ta­ra­fın­dan iç­sel­leş­ti­ril­me­si ve im­ge­sel ma­hi­ye­ti­nin de­ğiş­me­si Tür­ki­ye’de din­dar ke­si­min bir ka­le kay­bı­dır.
Asıl iro­ni, ik­ti­da­rın ken­di­si­ne mu­ha­le­fet ala­nı ola­rak açı­lan ulu­sal­cı cep­he­nin söy­le­mi­ni kul­lan­ma­ya teş­ne gö­rün­me­sin­de­dir. Ulu­sal­cı söy­le­min esa­re­ti­ne düş­mek ise, Tür­ki­ye’nin bir­lik ve bü­tün­lü­ğü­ne za­rar ver­mek­le kal­ma­ya­cak, bun­dan fay­da­lan­ma­yı uman ik­ti­dar par­ti­si­nin ken­di me­za­rı­nı kaz­ma­sı­na hiz­met ede­cek­tir. Çün­kü bu söy­le­min oy ka­zan­dı­ra­ca­ğı par­ti­ler bel­li­dir; on­lar ulu­sal­cı­lı­ğın da dev­let­çi­li­ğin de asıl sa­hip­le­ri­dir ve kim­se as­lı var­ken tak­li­di­ne oy ver­me­ye­cek­tir. Kan­lı can­lı bir hal­ka da­ya­na­rak ik­ti­da­ra gel­miş bir ha­re­ke­tin, so­yut bir ba­ki dev­let ve ho­mo­jen et­ni­ğe da­ya­lı bir ulus fan­te­zi­si­ne bel bağ­la­yan bö­lü­cü bir söy­le­me ih­ti­ya­cı yok­tur. Ak­si bir tu­tum, im­pa­ra­tor­luk mi­ra­sı­na ve çok par­ti­li de­mok­ra­tik ha­ya­ta iha­net ola­cak­tır.

Paylaş Tavsiye Et