Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Osmanlı hakimiyetindeki Irak
Fatma Sel Turhan
YAKIN zamanda savaşın büyük vahşetini yaşayan Irak için aslında bu durum hiç de yeni değil. Son dönemde şahit olduğumuz çekişmeler dışında Irak, jeopolitik konumu ve verimli toprakları sebebiyle tarih boyunca hep yükselen güçlerin gözlerini diktiği bir coğrafya oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeyi fethettiği 16’ncı yüzyıldan, kaybettiği 20’nci yüzyıla kadar bölge birçok iç ve dış tehdide maruz kaldı. Bağdat birçok defa kuşatıldı ve zaman zaman -kısa aralıklarla da olsa- elden çıktığı oldu. Ancak Osmanlı Devleti’nin bölgede sürdürdüğü politika ve zorda kaldığı dönemlerde yürüttüğü denge oyunu 20’nci yüzyılın başına kadar, İslam medeniyetinin önemli merkezlerinin yer aldığı Irak’ı “Osmanlı” tutmaya yetti. Birinci Dünya Savaşı sonunda kaybedildiğinde, Irak her şeyiyle “Osmanlı” idi.
 
Fetihle Başlayan Süreç
Osmanlının batıda gerçekleştirdiği büyük fetihlerden sonra yüzünü doğuya çevirdiği 16’ncı yüzyıl başları, İran hükümdarı Şah İsmail Safevi’nin Şia mezhebini Anadolu’ya yayma çabasının Osmanlı toplumunu tehdit ettiği ve bölgede buna bağlı büyük huzursuzlukların yaşandığı bir dönemdi. 1508 yılında Şah İsmail’in, önce Bağdat’ı, ardından Musul’u ve Irak’ın büyük kısmını topraklarına katması, İpek Yolu’nu Osmanlı kontrolünden uzaklaştırarak güneye kaydırmaya yönelik bir girişimdi ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan hemen cevap buldu: Yavuz Sultan Selim önce Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail’i yenilgiye uğratarak, Musul, Erbil, Kerkük gibi Kuzey Irak’ın önemli şehirlerini Osmanlı topraklarına kattı. Ardından 1516-1517 yıllarında başarılı bir seferle o dönemde iyice zayıflamış ve Hicaz’ı koruyamaz hale düşmüş Memlüklüleri yenilgiye uğratarak Suriye, Filistin ve Mısır’ı aldı. Ancak Irak’ın orta ve güneyi, Basra ve Bağdat şehirlerini de kapsayacak şekilde 1508 yılından beri Safevilerin elinde bulunuyordu. Bölgenin gerçek anlamda Osmanlı hakimiyetine girmesi ise Kanuni Sultan Süleyman’ın Irak seferine çıktığı 1534 senesinden sonra gerçekleşti. 1533 sonbaharında önce Sadrazam İbrahim Paşa’yı Irak’ın fethi için bölgeye gönderen Kanuni, Haziran 1534’te kendisinin hazırladığı büyük bir orduyla İstanbul’dan sefere çıktı ve üç buçuk ay sonra Tebriz’e ulaşarak kontrolü ele aldı. Kasr-ı Şirin yolunu izleyerek Tebriz’den Bağdat’a gelen Osmanlı ordusu ciddi bir direnişle karşılaşmadan şehri zaptetti. Kanuni’nin güçlerinin şehre yaklaştığını haber alan Sünni ulemanın destek olmak için şehirde bir ayaklanma başlatmış olması da sonucu çabuklaştırmada etkili oldu. Irak’ın büyük bir kesimi kısa bir süre içerisinde tamamen fethedilirken, Basra’yı da kapsayan güney kesimin yönetimi Osmanlı İmparatorluğu’na bağlılığını bildirmesi üzerine Bağdat Beylerbeyliği’ne tabi olmak şartıyla bölgenin yerel hakimi Raşid’e bırakıldı. Böylece Irak Bağdat Beylerbeyliği adıyla Osmanlının bir eyaleti haline getirilirken, Diyarbakır Beylerbeyliği’nden ayrılan Uzun Süleyman Paşa da buraya ilk vali olarak atandı. Takip eden dönemde İmparatorluğun bölgede izlediği strateji Osmanlı hakimiyetini bu topraklara yerleştirmek oldu.
 
Irak Üzerinde Osmanlı-Safevi Çekişmesi
1619 yılına kadar bölgede devam eden istikrar, Bağdat’ta büyük nüfuz sahibi olan Bekir Subaşı’nın bir ayaklanma çıkararak Vali Yusuf Paşa’yı öldürtmesi ve yönetimi ele geçirmesiyle birlikte yeniden bozuldu. Osmanlının bir orduyla kendisini sindirmeye geldiği haberini alan Bekir Subaşı İran Şahı Abbas’ı kendisine yardıma çağırdı. Ocak 1624’te şehre giren Şah Abbas Sünni halkı kılıçtan geçirdi. Şahın gazabı bununla sınırlı kalmadı; Osmanlıyı arkasından vuranın kendisine de aynı şeyi yapabileceği düşüncesiyle Bekir Subaşı ve ona bağlı yeniçerileri de öldürttü. Bölgedeki Safevi ilerleyişi tüm Irak’a yayıldı ve Musul ile Basra dışında kalan tüm alan Osmanlı hakimiyetinden çıktı.
Irak’ın düştüğü haberi İstanbul’da büyük yankı buldu ve halktan ciddi tepki gördü. Takip eden dönemde 1625-1626 ve 1629 yıllarındaki iki kuşatma denemesi de başarısızlıkla sonuçlandı. Nihayet 1637 Mayıs’ında Bağdat seferine çıkan IV. Murad Ekim 1638’de Bağdat’a ulaştı ve iki aylık bir kuşatmadan sonra şehri geri aldı. 1639’da yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla Irak, Irak-ı Acem bölgesi hariç olmak üzere yeniden Osmanlı egemenliğine girdi. IV. Murad’ın Bağdat’ta izlediği politika Şiileri güneye sürmek ve Anadolu’daki Türkmen boylarından topluluklar getirerek bölgeye yerleştirmek oldu. Sünni İslam dünyasının bir sembolü haline gelmiş olan İmam-ı Azam türbesi onarıldı, ayrıca birçok dini ve resmi yapı tamir edildi. Osmanlının bölgede kalıcı güç olması için büyük çaba sarf eden IV. Murad bu sebeple “Bağdat Fatihi” unvanı ile anılır oldu.
Osmanlının bölgedeki yönetim stratejisi, eyalet sistemi dahilinde Bağdat’a bir paşayı vali tayin ederek yerel yönetimi ona devretmekti. Ancak İmparatorluğun özellikle 1683’ten sonra batıda Kutsal İttifak devletlerine karşı giriştiği uzun ve yıpratıcı savaşlar merkezden uzak diğer eyaletlerde olduğu gibi Bağdat’ta da yönetim krizlerinin yaşanmasına sebep oldu. 1694’te Arapların Basra’yı zapt etmesi, ardından Bedevilerin ve göçebe Kürtlerin Halep ile Bağdat arasındaki kervan güzergahlarında yaptıkları akınlar Osmanlının bölgedeki ticari ve siyasi gücünü zedeleyecek ölçülere ulaştı.
1704’te Hasan Mustafa Paşa’nın Bağdat Beylerbeyliği’ne atanması, ardından oğlu Genç Ahmed Paşa’nın Basra ve Bağdat valiliğine getirilmesi Irak tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Baba-oğlun 19 yıl süren ve yerli halka Osmanlı otoritesini benimsetmeyi amaçlayan çabaları bölgede istikrar ve huzur ortamının yeniden inşa edilmesine imkan tanıdı. 1723’te Afgan kumandan Mahmud Han’ın son Safevi Şahını tahttan indirerek kendisini İran Şahı ilan etmesi ise kargaşadan faydalanmayı amaçlayan Osmanlı Sultanını İran’a savaş açmaya yöneltti. Ancak sonuç mevcut yapıyı değiştiremedi; iki taraf da kesin bir galibiyet alamayınca dört yıl süren savaş, sınırın korunması ile sonuçlanan bir antlaşmayla son buldu. Mahmud Han’ın halefi Nadir Kuli Han’ın 1733’te Bağdat’ı yeniden kuşatması üzerine Erzurum Valisi eski Veziriazam Topal Osman Paşa kumandan atanarak bölgeye gönderildi. Nadir Han’ın Topal Osman Paşa’ya yenilmesi İstanbul’da büyük sevinç gösterileri ve üç gün üç gece devam eden donanma şenlikleriyle kutlandı, ama zafer kısa sürdü. Nadir Han iddialarından vazgeçmedi ve yeniden toparlanarak Topal Osman Paşa’ya savaş açtı. İki yenilginin ardından Osmanlı ordusunu bozmayı başardı ve yapılan savaşta Topal Osman Paşa da yenik düştü. Irak’ta 1770’lerin sonlarına kadar devam eden bu kargaşa dönemi tarihte Büyük Süleyman Paşa olarak bilinen bir kölemen ağasının önce Basra, ardından Bağdat ve Zor eyaletlerine vali tayin edilişiyle kısmen son buldu. Süleyman Paşa ile birlikte Irak’ta varlığını 1831 yılına kadar devam ettirecek kölemen valileri dönemi de başlamış oldu. 24 yıllık görevi sırasında Süleyman Paşa bölgede çıkan isyanları bastırmayı başardı; kontrolü yeniden ele alarak bölgenin tarım ve ticaretinin gelişmesini sağladı.
 
İmparatorluğun Bölgeyi Merkezileştirme Atağı
Süleyman Paşa 1802’de öldüğünde arkasında güçlü ama merkezi otoriteyle ilişkileri kopma noktasına gelmiş, İstanbul’dan tamamen bağımsız davranan bir Irak bıraktı. Bu durum Avrupa’da yaşanan büyük gelişmelerden sonra yeni düzenlemeler yapma ve otoriteyi ciddi anlamda merkezileştirme ihtiyacı içerisinde olan II. Mahmud ve İstanbul hükümeti için tehdit anlamına gelmekteydi. İmparatorluğun 19’uncu yüzyıl başındaki en güçlü ismi Halet Efendi’nin inisiyatifiyle bölgeye vali olarak gönderilen Davut Paşa’nın görevde kaldığı 1831 yılına kadar Irak yeniden güven ve huzur ortamına kavuştu. Yeni kurulan imalathane ve sanayi tesisleri, gelişen tarım ve ticareti ile Irak doğunun yükselen yüzü haline gelmeye başladı. Ancak Davut Paşa’nın merkezi otoriteyi hedef alan bireysel tavırları İstanbul’un imparatorluğa dair tüm programını “merkezileştirme” temeline oturtmuş ve bunu sağlamak için çok önemli adımlar atmış hükümeti için ciddi bir tehdit haline gelmeye başladı. Sultan II. Mahmud tarafından asi ilan edilen Davut Paşa’nın üzerine Halep valisi Rıza Paşa gönderildi. Bağdat’ta bu dönemde baş gösteren veba, kuşatmayla birleşince şehrin hayatını felç etti; idari yönetim yok oldu, şehrin dış dünyayla iletişimi koptu, Bağdat sokakları hırsızlara teslim oldu ve en önemlisi günde iki-üç bin kişi veba sebebiyle ölmeye başladı. Nisan’dan Haziran’a kadar devam eden kuşatma, sonunda perişan olan halkın şehrin kapısı “Karanlık Kapı”yı açışıyla son buldu. Davut Paşa’nın yerine Bağdat valisi olan Ali Rıza Paşa bu eyaleti 16 yıl idare etti. Ondan sonra göreve gelen Necip, Namık, Gözlüklü Reşid ve Takıyyüddin Paşa’ların zamanında ise Irak’ta merkezi devlet otoritesi tamamen yerleşmiş oldu.

Paylaş Tavsiye Et