Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Rusya’nın Balkan politikası: Enerji ve diplomasi
Ekrem Karakoç
RUS tarihini yakından inceleyenler göze çarpan iki temel karaktere atıfta bulunurlar. Birincisi; Rusya, Batı ile yakınlaştığı ve kendisini bir Avrupa gücü olarak gördüğü dönemlerde çıkarlarının Batı tarafından göz ardı edildiğine inanırsa daha fazla Doğu’ya yaklaşır. 3. Aleksandır’ın 1877 Kırım Savaşı’nda Batılı devletler tarafından mağlup edilmesi üzerine hedefini Orta Asya ve Çin’e doğru çevirmesi bunun örneğidir. İkinci özellik ise Rus tarihinin, Osmanlı tarihinin aksine, yükselme ve çökme dönemlerinin periyodik olarak birbirini izlemesidir. Rus tarihinin bu iki temel özelliğini yakın zamanda da görmemiz mümkün. Bu tarihsel gelişmeye atıfta bulunmamın en büyük nedeni ise, Avrasyacı denilen ve Rusya’nın çıkarlarının Doğu’da olduğun söyleyen elitlerin bugün Putin ile güç kazanması ve dış politikada etkin olmalarıdır. Bu etkinliği sınırlayan yeni dünya düzeni koşulları da yürürlüktedir.
Peki bu iki özelliğin şu anki Rus dış politikası ile ne ilişkisi var? İkincisi ile başlayalım: Putin ve Slovikler (Putin’in başa gelmesiyle yönetimde etkinlik kazanan eski KGB elemanları) Rusya’nın 1990’da yaşanan çöküşten sonra tekrar süper güç olması için zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Bu zamanı da otonom bölgelerden yetkiyi tekrar merkeze almaya, siyasete karışmayan oligarklar vasıtasıyla Çin benzeri devlet kapitalizmi kurmaya çalışarak değerlendiriyor. Moskova’ya daha fazla yetki veren federal kanun sebebiyle ülkeyi terk etmek zorunda kalan Gusinski, Berezovski ve tutuklanan Lebedev ile Hodorkovski’nin başına gelenler, bu politikanın bir yansıması olarak görülebilir. İlk yaklaşım ise Rusya’nın Balkanlara yönelik dış politikasını değerlendirmemiz açısından temel teşkil eder. Batı’nın Balkanlarda Rusya’yı dışlayıcı politikaları, Rusya’nın dış politika önceliklerini yeniden tanımlamasına ve Doğu’ya öncelik veren bir politika izlemesine yol açtı.
Rusya’ya yıllık 26 milyon dolara mal olan Bosna ve Kosova’daki Barış Gücünde görevli Rus askerini geri çekeceklerini açıklayan Dışişleri Bakanı İgor İvanov, İzvestiya ve Pravda’ya verdiği demeçlerde Rusya’nın Balkanlar politikasına dair tezimizi doğrulayan ipuçları verdi. İvanov’un, Balkanların Rusya için önemli olduğunu, ama öncelikleri arasında yer almadığını açıklaması basında özellikle Batı’ya karşı teslimiyetçi politika izlenmemesi gerektiğini savunan Avrasyacılardan büyük eleştiri aldı.
Geçen ay Putin’in İslam Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ne üye olmak için başvurmasının arkasında yer alan bu grup, Rus dış politikasını daha etkin olarak şekillendirmeye başladı. Ancak Rusya’nın şu anki siyasi ve ekonomik durumu Putin yönetiminin daha realist bir politika izlemesine yol açıyor. Bu yüzden, Sovyetler Birliği’nin etkin olduğu üçüncü dünya ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi taraftarı olan Avrasyacıların Balkanlar için beklentileri Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni dengeler açısından çok da gerçekleşeceğe benzemiyor. İvanov’un Balkanların Rusya’nın dış politikasında önceliğinin olmadığını açıklaması bu gerçeğin ifade edilmesi olarak göze çarpıyor.
İvanov Eylül 2003’te İzvestiya’ya verdiği mülakatta Rusya için Balkanların önemli olduğunu, ama öncelikli olmadığın; önceliklerinin CIS ülkeleri ve diğer sınır komşuları olduğunu belirtiyordu. Rusya’nın sınırlarının Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği dönemlerine oranla daralması Rusya’nın jeopolitik çıkarlarının yeniden tanımlanmasını zorunlu kıldı. Balkanlar ve Batı Avrupa ile artık sınırı bulunmayan Rusya, ulusal çıkar önceliklerini “arka bahçesindeki” ülkeler olarak belirledi. Balkanlardan çekilmeden bir kaç yıl önce, Küba ve Vietnam’daki askeri üslerini kapattı. Kırgızistan’daki askeri istasyonu askeri üs statüsüne çıkardı, Orta Asya’daki diğer üslerine ise takviyelerde bulundu.
Rusya’nın Balkanlar politikasında sınırlı başarıları da gözden kaçmamalıdır. Bosna ve Kosova’da NATO’nun müdahalelerinde etkin bir politika gösteremeyen Rusya, Rambouillet Anlaşması ile bölgedeki müttefiki Sırbistan’dan Kosova’nın kopmasını engelledi. Rusya’nın alınmasında etkin rol oynadığı Güvenlik Konseyi’nin 1244 nolu kararı, şimdiki Sırbistan-Karadağ Cumhuriyeti ve Kosova’nın Yugoslavya’nın bir parçası olduğunu içeriyor.
Rusya’nın bölgedeki diğer ülkelerle ilişkileri enerjiye bağımlı olarak devam ediyor. Rus enerji şirketleri tek başlarına ya da bölgedeki yerli şirketlerle kurdukları ortaklıklarla bölgenin enerji ihtiyacını karşılamada oldukça aktifler. Bu alanda Gazprom ve Yukos başı çekiyor. Rusya-Bulgaristan-Yunanistan arasında, on yıldır tartışması devam eden Burgaz-Alex boru hattının inşa kararı geçtiğimiz aylarda onaylandı. Bulgarlar Avrupa’ya uzanacak ek boru hattından hem para kazanmayı, hem de Yunanistan gibi ülkelerin enerji ihtiyacını karşılamayı umuyor. Yunanistan’ın diğer bir amacı da Türkiye üzerinden planlanan gaz boru hatları projelerine bir alternatif üretmek çabasıdır. Soğuk Savaş dönemindeki ilişkilerini Bulgaristan’da canlandırmaya çalışan Rusya’nın bölgedeki diğer bir hedefi de Romanya. İki ülke ile olan bir milyar dolardan fazla ticaret hacminin çoğunluğunu gaz ve petrol satışı oluşturuyor.
1991’de yaşanan çöküşten sonra Rusya’nın zamana ihtiyacı olduğunu düşünen Kremlin, sınırların yeniden çizildiği bu dönemde dış politikadaki önceliklerini ve dış politika enstrümanlarını yeniden gözden geçiriyor. Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Balkanlarda izlemiş olduğu saldırgan politikalarından istediğini alamayan Rusya, Balkanlarda enerji şirketlerini dış politikasının önemli bir enstrümanı olarak kullanıyor. Bölgedeki diplomatik dört aktörden (BM, EU, ABD ve Rusya) biri olan Rusya’nın şu anki Balkan politikasının enstrümanları enerji ve diplomasidir. Bu enstrümanlarını da akıllıca kullanarak bölgedeki etkinliğini artırmaya çalışıyor.

Paylaş Tavsiye Et