Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Sadizmin yeni Kolezyum’u: Ebu Garib
İbrahim Zeyd Gerçik
MAHKUM kimliği giydirilen Irak insanına ABD askerlerinin yaptıkları işkencelerin görüntüleri televizyon ekranlarına yansıyor: Irak’ta Ebu Garib hapishanesinde Amerika Birleşik Devletleri’nden, demokrasi derslerini izliyoruz.
İşkence, niyet ve süreci değil, sadece sonucu meşru gören bir anlayışın gayri insanî aracıdır. Hedeflere ulaşmak için uygulanan politik terör olarak nitelenebilecek işkence, bir sorgulama yöntemi olarak kullanıldığında, amaç kişinin yaptığı bir davranışı itiraf ettirmek veya yapmadığı bir davranışı zorla kabul ettirmektir. Politik bir araç olarak kullanıldığında hedef, muhalif veya düşman olarak tanımlanan kişiyi; inandığı dünya görüşü, ideolojik kimlik veya insanî değerlerinden arındırmak, kimliksizleştirmek ve daha sonra ona yeni bir kimliği yerleştirmektir. Terör aracı olarak kullanıldığında ise amaç toplumu edilgenleştirmek, topluma acizlik duygularını yerleştirmek ve zihinleri korkunun tekeline almaktır. Hedef terör olarak seçildiğinde, kendisine işkence uygulanan kişinin düşman, muhalif veya masum olmasının bir önemi yoktur. İşkence sonrasında ruhu örselenmiş kişi toplum içerisine bırakılarak, kirletilmişlik duygusunun topluma yayılması sağlanır. İstenen, politik gücün dokunulmazlığını zihinlere yerleştirmek, politik güce uyum sağlamamanın sonuçlarını işkence mağdurları aracılığıyla topluma göstermektir.
İşkence; gayri insanî, insan haklarına ve hukuka aykırı bir yöntem olduğu için işkenceyi uygulayan idarî, askerî veya politik kurum, işkence anını belgeleyecek delilleri oluşturmaktan kaçınır. Ebu Garib hapishanesinde ise, yapılan işkenceler fotoğraf ve filmlerle belgelenmiştir. Bu durum politik bir kurumun düşeceği hata değil, sadizmin nesnel hale getirilmesidir. Fotoğrafların bize gösterdiği önemli gerçeklik, işkenceyi yapanların bunu işkence emrini veren ve sorumluluğu yüklenen otoritenin baskısından çok, haz duyarak yaptıklarıdır. Modern bir teknik olarak fotoğraf ve film, yaşanılan bir deneyimin nesneleştirilmesidir. Normal bir insan, yaşadığı olumlu deneyimleri ve mutlu anları belgeler; yaptığı hatalarını ve günahlarını değil. Yaşanılan anları hafızanın dışında belgelemek, yaşanılan anlara sahiplik duygusu geliştirilmediği, olumlu anları yeniden hatırlayarak geçmişi gelecekte yeni bir biçimde kurmayı hedeflediği müddetçe anlamlıdır. Bir sadist için ise sadizmin fotoğrafını çekmek, yapmış olduğu gücü fotoğrafla nesneleştirmek, kurbanına sahip olduğunu belgelemektir. Fotoğraf ve film onun doğrudan sadizm uygulayamayacağı anlarda, yeniden uyarılmasını, hazzını çoğaltmasını sağlar. Ayrıca fotoğraflar diğer sadist eğilimli kişilere karşı kimliğini ve gücünü ispat edebileceği nesnelerdir.
Sadizm cinsel uyarılmanın da bazı kişilerde eşlik edebildiği, acı verme arzusudur. Sadist; bir başka kişiyi denetlemek, incitmek, aşağılamak için yoğun arzu duyan kişidir. Savaş tutsakları, köleler, yenilmiş düşmanlar, çocuklar, akıl hastaları, çoğu kez en acımasız işkenceyi de kapsayan bedensel sadistliğin hedefi olmuşlardır. Roma’da yapılan zalimce gösterilerden, Engizisyon’a ve modern polis kurumlarına varıncaya dek, işkence dinsel ya da siyasal amaçların kisvesi altında ve bazen de yozlaşmış kitlelerin eğlencesi olarak uygulanmıştır. Roma’daki Kolezyum, sadistliğin en büyük anıtlarından birisidir.
Sadizm, mutlak ve kısıtlanmamış denetime sahip olma tutkusudur. Bir canlı varlık üzerinde kesin denetime sahip olan kişi, o varlığı kendi malı olarak görür. Onu nesneleştirir; kendisi de o varlığın tanrısı olur. Sadist, yaşamın hakimi olmak ister; bunun için ise muhatabının iradesini istediği gibi yönetmesi gerekir. Nesnesini kaybederse anlamını yitireceğinden onu öldürmek istemez ve kurbanına acı vererek hazzını sürekli kılmaya çalışır. Sadist kendisini güçsüz, cansız ve yetersiz hissettiği için bu yoksunluğunu başkaları üzerinde denetim kurarak, kendi benliğini onlar üzerinde bir efendi ya da tanrı olarak görerek telafi etmeye çalışır. Güç sahibi olsa bile içindeki güven ve sevgi boşluğu nedeniyle sürekli acı çeker. Güçlü olanlara hayranlık duyar, boyun eğer; güçlüler karşısında kendisi nesneye dönüşür, edilgen bir mazoşist olur. Güçsüz olanlardan ise iğrenir; onları denetlemek, onlara sahip olmak ister. İşkence edebilir, öldürebilir ama yine de daha yüksek bir güce gereksinim duyan sevgisiz, soyutlanmış ve korkmuş bir kişi olarak kalır.
İnsanda sadizm genetik bir sapma değildir. Sosyal ve psikolojik çevrenin oluşturduğu öğrenmeyle kazanılan bir karakter yapısıdır. Çocukluk döneminde nedensiz yere cezalandırılmış, aşağılanmış, sürekli şiddete maruz kalmış, yeterli güven ve sevgiyi alamamış, kendinin, dolayısıyla insanın biricikliğini hissedememiş bireylerde sadist eğilimlerin gelişmesi yüksek düzeydedir. Fakat sadizmi harekete geçiren, onu besleyen ve onaylayan sosyal ve kültürel dokudur. Toplumsal yapı ve ilişkilerde onaylanmadığı, hoş görülmediği sürece sadizmin gelişmesi zordur. Sadist karakter, sadizmini harekete geçirecek bir ortam bulmadığı müddetçe, sadist eğilimleri atıl olarak içsel yapısında kalacaktır. Oysa insanın nesneleştirildiği modern-kapitalist ortam, sadizmi besleyen münbit bir zemindir. Kapitalizm için paraya dönüştürülen her günah ve çirkinlik değerlidir. Roma Sezarlarının halkı eğlendirmek için düzenlediği sadist gösterileri, günümüzde Amerikan sinema endüstrisi gerçekleştirmektedir. Her yıl ABD’de üretilen filmlerin üçte biri doğrudan şiddet, sadizm, cinayet, ölü sevicilik merkezlidir. Şiddet ve sadizm, sinema filmleri, televizyon programları ve bilgisayar oyunlarıyla sürekli pekiştirilir ve beslenir.
Kapitalist modern hayatın en temel özelliklerinden biri, nesneleştirme ve soyutlamadır. Kapitalizmde soyutlama; zihinsel yeteneğin bütünü anlama çabası değil, bütünü kaybetme eylemidir. Bir varlığı anlayabilmek onun somut, soyut, özel, genel özelliklerini ve eşsizliğini anlamakla mümkündür. Kapitalist hayatta ise soyutlama, soyutlamayı yapan bireyin faydası ve kontrolü merkezindedir. Bir kapitalist girişimci için Brezilya Yağmur Ormanları sadece bir kereste deposudur. Bir politikacı için bir soykırıma müdahale, o ülkede zengin maden rezervleri varsa anlamlıdır. Bu bağlamda Ebu Garib hapishanesindeki işkenceciler için de güçlü soyutlama yeteneklerinin devreye girdiğini söyleyebiliriz. Çünkü sadistin sadizmini gerçekleştireceği varlığı bir nesne yerine koyabilmesi için, onun kendi benzeri olduğu gerçeğini zihninde soyutlaması gerekir. İşkenceci Amerikan askerleri için, işkence uyguladıkları Amerikalı değil Iraklıdır. İnsan değil, teröristtir. Hıristiyan değil Müslüman’dır. Güçlü değil, zayıftır. Özgür değil, esirdir. Yüksek İngiliz dilini değil, Arapça’yı konuşur. Gelişmiş Batı medeniyetinin değil, barbar Doğu’nun insanıdır. Öyleyse demokratikleştirilmeleri ve ıslah edilmeleri gerekir!
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz’in sorgulama komisyonuna verdiği cevap da bu soyutlamayı yansıtmıyor mu?
• Bir Amerikan askerinin başına solunumunu engelleyen bir çuval geçirilse bu insanlık dışı mıdır?
• Evet, insanlık dışıdır. 
Demek ki bu mantığa göre Iraklı, bir insan değildir.
Çuvaldızı ABD’ye, iğneyi kendimize batıralım. Konya’da iki çocuğa işkence etme davasında yargılanan polislerin mahkemede duruşmaya bile gelmediği bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım!..

 

 


Paylaş Tavsiye Et