Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
27 Nisan’ın dış boyutu: Bulmacanın üç parçası
Hasan Kösebalaban
SO­ĞUK Sa­vaş şart­la­rın­da bir­çok üçün­cü dün­ya ül­ke­sin­de de­mok­ra­tik se­çim­ler­le ba­şa ge­len ik­ti­dar­la­rı de­vi­ren mü­da­ha­le­ler­de im­za­sı olan ABD, Tür­ki­ye’nin iç si­ya­se­ti­ne mü­da­ha­le­ler ba­kı­mın­dan da en önem­li dış ak­tör­dür. Tür­ki­ye’de mey­da­na ge­len üç kla­sik, bir post-mo­dern mü­da­ha­le­de ABD’nin ro­lü bir­çok ta­rih­çi ta­ra­fın­dan vur­gu­la­nır. ABD, ge­le­nek­sel ola­rak müt­te­fik­le­rin­de güç­lü olan­la, da­ha doğ­ru­su gü­cü­nü ken­di hal­kın­dan de­ğil de ABD’nin ver­di­ği des­tek­ten alan züm­re­ler­le ça­lış­mak­tan hoş­la­nır. Se­çim­ler­le iş­ba­şı­na gel­me­miş, do­la­yı­sıy­la ic­ra­at­la­rı­nı ken­di halk­la­rı­na açık­la­mak zo­run­da ol­ma­yan re­jim­ler, ABD açı­sın­dan da­ha ter­ci­he şa­yan­dır­lar. Ke­ma­list ulu­sal­cı­la­rın bü­tün Ba­tı kar­şı­tı söy­lem­le­ri­ne rağ­men ne Tür­ki­ye, ne de baş­ka bir yer­de ABD’nin ona­yı­nı al­ma­yan bir dar­be­nin mey­da­na gel­me­si im­kan­sız­dır. Bu­nun ter­sin­den ifa­de­si, ABD’nin ona­yı­nı al­ma­yan bir si­vil ik­ti­da­rın da öm­rü­nün sı­nır­lı olu­şu­dur.
Türk-ABD iliş­ki­le­ri ko­nu­sun­da bir baş­ka ta­rih­sel ger­çek, Men­de­res ve De­mi­rel de dâ­hil ol­mak üze­re bü­tün si­vil ik­ti­dar­la­rın ABD’yle ya­kın­laş­ma gay­ret­le­ri­ne rağ­men son nok­ta­da yi­ne ABD’nin ga­za­bı­na uğ­ra­mış ol­ma­la­rı­dır. 27 Ma­yıs, Men­de­res’in plan­la­nan Mos­ko­va zi­ya­re­ti­ni ger­çek­leş­tir­me­si­ne fır­sat ver­me­miş­tir. Cun­ta ise yap­tı­ğı rad­yo anon­sun­da ABD’yle ya­pı­lan an­laş­ma­la­ra sa­dık ka­la­ca­ğı­nı vur­gu­la­ma­yı ih­mal et­mez. 12 Mart muh­tı­ra­sın­dan he­men son­ra ABD’nin çok is­te­di­ği an­cak hiç­bir se­çil­miş hü­kü­me­tin uy­gu­la­ma­ya ce­sa­ret ede­me­di­ği haş­haş ekim ya­sa­ğı ara re­jim hü­kü­me­ti ta­ra­fın­dan uy­gu­la­ma­ya ko­nu­lur. 12 Ey­lül’ün “bi­zim ço­cuk­la­rın işi” ol­du­ğu­nu ise ABD’li bir yet­ki­li­nin de­me­cin­den öğ­re­ni­riz. 28 Şu­bat ka­rar­la­rı ara­sın­da ise yi­ne dış po­li­ti­ka­ya, bu de­fa İran’a özel bir vur­gu ya­pıl­mak­ta­dır.
Kı­sa­ca­sı Tür­ki­ye’de­ki gü­dük de­mok­ra­si­nin, dış ak­tör­le­re ver­di­ği ola­ğa­nüs­tü mü­da­ha­le im­kan­la­rıy­la her za­man mil­li çı­kar­la­rın önün­de­ki en önem­li aç­maz ol­du­ğu­nu söy­le­mek müm­kün. Tür­ki­ye’de Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı Gül’ün cum­hur­baş­ka­nı se­çil­me­si­ni en­gel­le­yen 27 Ni­san sü­re­ci­nin de dış po­li­ti­ka­ya yö­ne­lik ba­zı işa­ret­ler ta­şı­dı­ğı or­ta­da. Is­rar­lı ta­lep­le­re rağ­men Bush yö­ne­ti­mi bu sü­reç­te de­mok­ra­si­nin ya­nın­da de­ğil, ‘Cum­hu­ri­yet’ ku­rum­la­rı­nın ya­nın­da yer al­dı. Uy­du­ruk ge­rek­çe­le­re da­ya­lı bu de­fa­ki sü­re­cin kur­ba­nı, de­mok­ra­tik­leş­me ve AB sü­re­ciy­di. An­cak or­ta­da bir bul­ma­ca var: AB sü­re­ci ABD’nin de is­te­di­ği bir şey de­ğil mi, öy­ley­se bu du­rum­da onun ikir­cik­li tu­tu­mu­nu na­sıl açık­la­ya­ca­ğız?
So­ğuk Sa­vaş’ın bi­ti­min­den son­ra ra­hat­la­yan ulus­la­ra­ra­sı iliş­ki­ler are­na­sın­da ABD’nin ar­tık is­tik­rar adı­na bas­kı­cı re­jim­le­ri des­tek­le­me po­li­ti­ka­sı­na son ve­re­ce­ği umul­du. Ni­te­kim de­mok­ra­tik­leş­me akım­la­rı çok kı­sa sü­re­de Do­ğu Blo­ğu ül­ke­le­ri­ni sar­dı. An­cak de­mok­ra­tik­leş­me­de söz ko­nu­su olan İs­lam dün­ya­sı olun­ca es­ki he­sap­la­rın de­vam et­ti­ği gö­rül­dü. İs­lam dün­ya­sın­da de­mok­ra­si­nin ve hal­kın ik­ti­da­rın­dan­sa, meş­ru­iyet­le­ri Ame­ri­kan des­te­ği­ne da­ya­lı olan re­jim­ler­le ça­lış­mak ter­cih edil­di. Bu kla­sik Ame­ri­kan dü­şün­ce tar­zı­nın 11 Ey­lül’le bir­lik­te önem­li öl­çü­de pres­tij kay­bı­na uğ­ra­dı­ğı yay­gın ola­rak id­di­a edil­diy­se de, Bush yö­ne­ti­mi için­de­ki ka­rar ve­ri­ci­le­rin de­mok­ra­tik­leş­me söy­lem­le­ri­ne rağ­men kla­sik So­ğuk Sa­vaş man­ta­li­te­sin­den uzak­laş­ma­la­rı müm­kün de­ğil­di. Zi­ra bu hü­kü­me­tin kad­ro­sun­da ön­ce­ki dö­nem­le­rin­de dar­be mü­hen­dis­li­ği işin­de iyi­ce pi­şen ve şim­di ye­ni-mu­ha­fa­za­kâr kad­roy­la bir­lik­te Bush yö­ne­ti­mi­nin çe­kir­de­ği­ni oluş­tu­ran isim­ler var­dı. On­lar için baş­ka ül­ke­ler­de Ame­ri­kan çı­kar­la­rı­nı des­tek­le­yen re­jim­le­rin ni­te­li­ği­ni sor­gu­la­mak, Ame­ri­kan çı­kar­la­rı­na ay­kı­rı bir tu­tum ola­cak­tı.
Böy­le bir geç­mi­şe sa­hip bir ik­ti­da­rın iş­ba­şın­da ol­du­ğu ABD’nin Tür­ki­ye’de­ki de­mok­ra­si­ye yö­ne­lik mi­li­ter teh­dit­ler kar­şı­sın­da “Biz ka­rış­ma­yız” tav­rı­nı şa­şır­tı­cı bul­ma­mak ge­re­kir. El­bet­te bu bü­tün Ame­ri­ka­lı­la­rın pay­laş­tı­ğı bir ta­vır de­ğil. ABD için­de Tür­ki­ye’de de­mok­ra­si­nin yer­leş­me­si­nin İs­lam dün­ya­sı için de bir mo­del oluş­tu­ra­ca­ğı­nı sa­vu­nan ke­sim­ler var. Ame­ri­kan mer­kez med­ya­sı­nın güç­lü un­sur­la­rı­nın be­nim­se­di­ği bu gö­rüş hü­kü­met için­de Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı’nın ba­zı kad­ro­la­rı ara­sın­da da des­tek bu­la­bi­li­yor. An­cak özel­de Tür­ki­ye’yi, ge­nel­de ise Or­ta­do­ğu’yu Ame­ri­ka’dan da­ha çok İs­ra­il’in çı­kar­la­rı te­me­lin­de yo­rum­la­yan ye­ni-mu­ha­fa­za­kâr odak­lar Irak Sa­va­şı’ndan do­la­yı çok bü­yük oran­da pres­tij ve güç kay­bı­na uğ­ra­mış ol­sa­lar da, hem Baş­kan’ın hem de yar­dım­cı­sı­nın ka­nat­la­rı al­tın­da et­ki­li ol­ma­ya de­vam edi­yor­lar. Bu çev­re­ler ses­le­ri­ni yan­la­rı­na al­dık­la­rı, sol ulu­sal­cı Türk­le­rin yar­dı­mıy­la çe­şit­li araş­tır­ma ku­ru­luş­la­rı yo­luy­la du­yu­ru­yor­lar. Özel­lik­le 28 Şu­bat sü­re­cin­de Tür­ki­ye’ye ya­kın il­gi­siy­le bi­li­nen WI­NEP gi­bi ku­ru­luş­la­rın, AKP’nin ‘İs­lam­cı’ bir cum­hur­baş­ka­nı­nı Çan­ka­ya’ya ta­şı­ya­rak Tür­ki­ye’yi la­ik­lik ve Ame­ri­kan yö­rün­ge­sin­den çı­ka­ra­ca­ğı nok­ta­sın­da­ki mü­te­ma­di ya­yın­la­rı dik­kat çe­ki­yor.
27 Ni­san sü­re­ci­ne, AB’nin ver­di­ği tep­ki ise ABD’ye kı­yas­la çok da­ha net ve de­mok­ra­tik­ti. An­cak Av­ru­pa’da ulu­sal si­ya­se­tin kon­tro­lü Ame­ri­kan ye­ni-mu­ha­fa­za­kâr­la­rı­nın müt­te­fi­ki olan Mer­kel ve Sar­kozy gi­bi sağ­cı­la­ra geç­miş du­rum­da. Her iki li­der de Tür­ki­ye’nin üye­li­ği­ni bal­ta­la­mak için fır­sat kol­lu­yor. 27 Ni­san sü­re­ci, Tür­ki­ye’yi üye­lik mü­za­ke­re sü­re­ci­nin baş­la­ma­sıy­la ya­ka­la­dı­ğı­na ka­rar ve­ri­len Ko­pen­hag Kri­ter­le­ri’nden uza­ğa dü­şü­re­rek, ara­nan ba­ha­ne­yi bu isim­le­re faz­la­sıy­la ver­di. Bu ara­da, Tür­ki­ye’de­ki yay­gın ka­naa­tin ve ABD res­mî söy­le­mi­nin ak­si­ne, ye­ni-mu­ha­fa­za­kâr­lar Tür­ki­ye’nin üye­li­ği ko­nu­sun­da Mer­kel ve Sar­kozy’den fark­lı dü­şün­mü­yor­lar. Mü­da­ha­le­ye des­tek ve­ren bu çev­re­ler, Av­ru­pa po­li­ti­ka­sın­da Tür­ki­ye’nin üye­li­ği­ne kar­şı çı­kan kül­tü­rel mil­li­yet­çi­ler­le ay­nı saf­ta­lar.
Ör­ne­ğin bu çev­re­le­re ya­kın bir isim olan Ber­nard Le­wis mü­te­ma­di­yen Av­ru­pa’da­ki Müs­lü­man nü­fu­su­nun ar­tı­şı­na da­ir kor­ku dal­ga­sı ya­ya­rak Av­ru­pa’nın kül­tü­rel ref­leks­le­ri­ni ka­şı­yor. Ör­ne­ğin Ame­ri­can En­ter­pri­se Ins­ti­tu­te’un ken­di­si­ne ver­di­ği İr­ving Kris­tol Ödü­lü’nü alış ko­nuş­ma­sın­da Le­wis, Al­man­ya’da­ki Türk­le­rin Al­man kim­li­ği­nin çö­zül­me­si teh­li­ke­si kar­şı­sın­da Al­man­la­rı sa­vun­ma­sız bı­rak­mak için Na­zi geç­mi­şi­ni bas­kı ara­cı ola­rak kul­lan­dık­la­rı­nı id­di­a et­ti. Bir Ya­hu­di için, Na­zi geç­mi­şi­nin şan­taj ara­cı ola­rak da kul­la­nı­la­bi­le­ce­ği­ni söy­le­me­si il­ginç bir iti­raf­tı. Ay­nı ki­şi bi­lin­di­ği gi­bi dev­le­tin ver­di­ği Ata­türk Ba­rış Ödü­lü’nün de sa­hi­bi. Le­wis ve da­ha bir­çok isim, esa­sen İs­ra­il’in çı­kar­la­rı­nı ön­ce­le­yen bir yak­la­şım­la Tür­ki­ye’nin AB üye­li­ği­nin Av­ru­pa’da­ki Müs­lü­man ora­nı­nı ar­tı­ra­rak Av­ru­pa’nın yö­nü­nü de­ğiş­ti­re­ce­ğin­den kor­ku­yor­lar. Bun­dan da önem­li­si AB üye­lik sü­re­ci­nin Tür­ki­ye’de hal­kın ik­ti­da­rı­nı per­çin­le­ye­cek ve do­la­yı­sıy­la dı­şa­rın­dan gü­dü­mü zor­laş­tı­ra­cak bir de­mok­ra­tik­leş­me­yi sağ­la­ya­ca­ğın­dan en­di­şe edi­li­yor. Bu ay­nı za­man­da Tür­ki­ye’de­ki ulu­sal­cı­la­rın da kay­gı­sı. Bu­ra­da bul­ma­ca­nın üç par­ça­sı olan, Ame­ri­kan ye­ni-mu­ha­fa­za­kâr­la­rı­nı, Mer­kel/Sar­kozy ön­der­li­ğin­de gi­de­rek güç­le­nen Av­ru­pa kül­tü­rel di­re­ni­şi­ni ve ni­ha­yet Türk ulu­sal­cı­la­rı­nı yan ya­na ge­tir­di­ği­miz­de Tür­ki­ye’nin AB üye­li­ği­ne kar­şı ku­rul­muş bir it­ti­fa­kın res­mi­ni gö­re­bi­li­riz. An­cak eli­miz­de ka­lan ve re­sim­de yer bu­la­ma­dı­ğı­mız bir par­ça da­ha var: Ame­ri­kan ye­ni-mu­ha­fa­za­kâr­la­rı­nın ya­kın dost­luk iliş­ki­le­ri kur­du­ğu ba­zen Ame­ri­kan­cı, ba­zen ‘li­be­ral’ Türk­ler.
Ya­şa­dı­ğı­mız son mü­da­ha­le sü­re­cin­de bel­ki en şa­şır­tı­cı olan Ame­ri­ka’da ve Tür­ki­ye’de mu­kim ba­zı ga­ze­te­ci-aka­de­mis­yen züm­re­nin ser­gi­le­dik­le­ri de­mok­ra­tik ta­vır­dı. As­lın­da 28 Şu­bat sü­re­cin­de de de­mok­ra­tik tep­ki­ler ve­ren bu ‘li­be­ral’ ke­sim, 11 Ey­lül’den son­ra hız­lı bir dö­nü­şüm­le mu­ha­fa­za­kâr isim­ler­le ya­kın iliş­ki­ler ge­liş­tir­miş, Irak Sa­va­şı bo­yun­ca Türk med­ya­sın­da on­la­rın ade­ta se­si ol­muş­lar­dı. An­cak son sü­reç­te ABD’den tek­rar ay­rı düş­tü­ler. As­lın­da ABD’nin gös­ter­di­ği ikir­cik­li tav­ra bi­raz da gü­cen­miş gi­bi bir ha­va­la­rı var­dı. Hal­bu­ki ABD’nin bu tav­rı­nın kay­na­ğı Irak Sa­va­şı’nın baş mü­seb­bi­bi olan ma­lum dost­la­rın­dan baş­ka­sı de­ğil­di. Bu in­san­lar her­hal­de 28 Şu­bat tec­rü­be­si­ni unu­ta­rak ye­ni-mu­ha­fa­za­kâr­la­rın Irak’a ger­çek­ten de­mok­ra­si gö­tür­me­yi he­def­le­di­ği al­dat­ma­cı­sı­na inan­mışlardı ve Tür­ki­ye ko­nu­sun­da da ay­nı de­mok­ra­tik tav­rı bek­le­di­ler. Ame­ri­ka­lı dost­la­rı ise geç­miş­te ol­du­ğu gi­bi, bu ta­ban­sız de­mok­rat­lar­dan da­ha çok mi­ting mey­dan­la­rı­na mil­yon­la­rı dol­du­ran ulu­sal­cı­lar­dan ya­na ta­vır koy­du. Şim­di ken­di iç­le­rin­de ya­pa­cak­la­rı fi­kir mu­ha­se­be­si so­nu­cun­da de­mok­ra­si ile dar­be­ci ye­ni-mu­ha­fa­za­kâr dost­la­rı ara­sın­da na­sıl bir ter­cih­te bu­lu­na­cak­la­rı­nı me­rak edi­yo­ruz. An­cak ver­dik­le­ri ba­zı be­ya­nat­lar­da ABD’nin ikir­cik­li tav­rı­na ne­den ola­rak hü­kü­me­tin İs­ra­il-Fi­lis­tin so­ru­nun­da­ki tav­rı­nı gös­ter­me­le­rin­den de an­la­şı­lı­yor ki pro­pa­gan­da me­ka­niz­ma­sı ha­len de­vam edi­yor.

Paylaş Tavsiye Et