Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
ÖZELLEŞTİRİYORUM, ÖZELLEŞTİRİYORUM, ÖZEL-LEŞ-TİR-DİM!
Özelleştirme parlak bir slogan olarak çeyrek yüzyıldan beri gündemimizde. Fakat AK Parti iktidarına kadar, bu yönde ancak arpa boyu yol alınabildi. Devlet her şeye nasıl karşıysa, özelleştirme hususunda da aşılmaz bir kale olduğunu gösterdi. 2005 yılının astronomik fiyatlı özelleştirmeleri bile hâlâ diken üstünde. Ne Telekom, ne TÜPRAŞ ne de Erdemir’in akıbetleri belli.
Giriş yazısında Sadık Ünay, AK Parti hükümetinin özelleştirme olgusuna operasyonel bir adım olarak değil, belki ekonomik demokrasiyi de hedefleyen felsefî-ideolojik bir zorunluluk gözüyle baktığını belirtiyor. Melikşah Utku ise 75 yıl gerilere gidip, Türkiye’de devlet girişimciliğinin izini sürüyor. Utku’ya göre, Cumhuriyet’in ilk yıllarında özel girişimcilik lehine nutuklar atılmasına rağmen, 1930’larda (biraz da Büyük Bunalım’ın etkisiyle) devlet bir anda ekonomik hayattaki en büyük girişimci oluveriyor.
Nihat Gümüş, 1980-2004 arası dönemde özelleştirmenin “adı var, kendi yok” bir politika olduğunu, 24 yılda 14 milyar dolarlık özelleştirme yapıldığını; buna rağmen devlet kasasına giren paranın sadece 3,5 milyar dolar olduğunu tespit ediyor. Bir bilmeceye benzeyen bu gelişmenin ayrıntıları, Gümüş’ün satırları arasında.
Halim Sırçancı daha ilginç bir soru soruyor: Erdemir özelleşti mi? Özerk bir statüde ve hatta yabancı bir ortağı da bulunan Erdemir’in; OYAK gibi kendisine devlet tarafından birçok ayrıcalığın tanındığı bir kuruma satılması “özelleştirme” midir?
Özelleştirme siyasetinin aslında bir “AKP yapımı” olmadığına dikkat çeken Gazi Kara, bununla beraber gerek hız, gerek şeffaflık bakımından AK Parti yönetiminin özelleştirmede ciddi bir fark meydana getirdiğini söylerken; eleştirel bir yaklaşım sergileyen Mutlucan Şahan özelleştirmenin ruhsuzluğundan şikâyet ediyor.
Ruhsuzluk, bütün bir modern çağın alamet-i farikası değil mi?

Paylaş Tavsiye Et