Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Beyaz Türkler “rasyonel ahmaklar” mı?
Taha Özhan
OR­TO­DOKS ik­ti­sa­di teo­ri ken­di­si­ni ah­lak­tan ayı­ra­lı hay­li za­man ol­du. İk­ti­sat ve ah­lak­tan bah­set­ti­ği­miz­de ak­la üç şey ge­lir: Po­zi­tif ik­ti­sat-nor­ma­tif ik­ti­sat ay­rı­mı, akıl­cı­lık, ik­ti­sat­ta ah­la­kın ye­ri. İk­ti­sa­dı ön­ce­lik­le po­zi­ti­vist an­lam dün­ya­sı­na mah­kum eden ve ar­dın­dan ma­te­ma­tik­sel so­yut­la­ma ile fi­zik­sel de­ney­sel­ci­li­ğin içe­ri­sin­de ah­lak­tan ba­ğım­sız ha­le ge­ti­ren ne­ok­la­sik ge­le­nek, ken­di­si­nin de için­den çı­ka­ma­dı­ğı bir nok­ta­ya var­dı. Ed­ge­worth 1881’de “Ce­bir­sel Fi­zik” isim­li ün­lü ma­ka­le­sin­de “ik­ti­sa­dın bi­rin­ci il­ke­si­nin bi­rey­le­rin şah­si çı­kar­la­rıy­la ha­re­ket et­me­si” ol­du­ğu­nu ilan et­miş­ti. O gün­den bu gü­ne ne­ok­la­sik te­ori­de, ik­ti­sa­di ka­rar­la­rın, “şah­si çı­kar te­mel­li” bel­li bir ras­yo­na­li­te çer­çe­ve­sin­de alın­dı­ğı ina­nı­şı yay­gın ka­bul gö­rür. Or­to­doks oku­ma po­zi­tif ik­ti­sa­dın nor­ma­tif yar­gı­lar­dan ba­ğım­sız, ya­ni salt “şah­si çı­kar” ile şe­kil­len­di­ği­ni va­ze­der. Amart­ya Sen bu kar­ma­şık ve so­yut ho­mo eco­no­mi­cus kur­gu­su­na, in­san­la­rı “ras­yo­nel ah­mak­lar” ilan et­ti­ği için kar­şı çı­kar. So­yut in­san in­dir­ge­me­sin­den fark­sız olan ras­yo­nel ik­ti­sa­di be­şer ta­ri­fi, bün­ye­sin­de bir­çok çe­liş­ki­yi de ba­rın­dı­rı­yor. Bu çe­liş­ki ha­li­ne en il­ginç ör­nek ola­rak “be­yaz Türk­ler” de­ni­len ba­zı ka­pi­ta­list­le­rin, ken­di eko­no­mik çı­kar­la­rı­nı nesh eden nor­ma­tif yar­gı­la­rı gös­te­ri­le­bi­lir.
“AKP’yi be­ğe­nip, CHP’yi des­tek­le­yen” ba­zı ras­yo­nel ik­ti­sa­di mü­te­şeb­bis­le­ri­mi­zin ‘ir­ras­yo­nel’ tu­tu­mu, biz­le­ri ho­mo eco­no­mi­cus’un tu­tar­lı­lı­ğı­nı tar­tış­mak zo­run­da bı­rak­tı. İş bu de­ne­me­miz ge­çen haf­ta Fi­nan­ci­al Ti­mes (FT)’ta ya­yım­la­nan bir ha­ber üze­ri­ne ka­le­me alın­dı. Ra­di­kal’in “Be­yaz Türk­le­rin ka­fa­sı ka­rı­şık” man­şe­tiy­le ver­di­ği ha­be­re gö­re iş dün­ya­sın­dan bir gru­bun yap­tı­ğı top­lan­tı­dan çı­kan so­nuç il­ginç: “He­pi­miz CHP’ye oy ve­re­ce­ğiz, ama hiç­bi­ri­miz CHP’nin hü­kü­met ol­ma­sı­nı is­te­mi­yo­ruz.” FT bu tep­ki­yi “AKP, ser­ma­ye­dar eli­ti he­nüz ka­za­na­ma­dı” şek­lin­de yo­rum­la­mış. Ön­ce­lik­le kim bu be­yaz Türk­ler? 2002-2006 ke­si­ti­ni ta­ri­fi­mi­ze te­mel alır­sak, me­se­la en baş­ta 2010 yı­lı he­def­le­ri­ni 18,7 mil­yar do­lar ci­roy­la 2005’te ya­ka­la­yan Koç Hol­ding ge­li­yor. 90’la­rın so­nun­da 150 mil­yon do­lar net kâ­rı zor ya­ka­la­yan, 2005’te ise 500 mil­yon do­la­ra ya­kın net kâ­ra ula­şan, 10 mil­yar do­la­ra da­ya­nan ci­ro­suy­la Do­ğan Hol­ding; 2005’te en faz­la net kâr açık­la­yan, 11 mil­yar do­lar ci­ro­ya ula­şan Sa­ban­cı Hol­ding de lis­te­nin baş­la­rın­da yer alı­yor. Mi­sal­le­ri ço­ğalt­mak müm­kün. Ec­za­cı­ba­şı, Boy­ner, Zor­lu vs. gi­bi ilk 500 şir­ket ara­sı­na gi­ren fir­ma­la­rın ön­de ge­len­le­ri 2002-2006 dö­ne­min­de %14 ila 30 ara­sın­da is­tik­rar­lı bir bü­yü­me tren­di gös­ter­di­ler. 2005 yı­lı ra­kam­la­rı­na gö­re ilk 500 bü­yük sa­na­yi ku­ru­lu­şu­nun 406’sı kâr bil­dir­miş. Hâ­sı­lı ke­lam FT’nin mev­zu ba­his yap­tı­ğı ka­pi­ta­list­le­rin ca­ri sis­tem­den ra­hat­sız­lık duy­ma­sı için ne­re­dey­se hiç­bir se­bep yok. Ka­pi­ta­list­ler de AKP dö­ne­min­de ka­zan­dık­la­rı­nı in­kar et­mi­yor­lar. Da­na­nın kuy­ru­ğu iş­te bu­ra­da ko­pu­yor. Fü­tur­suz­ca ar­tır­dık­la­rı ser­ma­ye bi­ri­ki­mi­nin dur­ma­ma­sı için AKP ile yo­la de­vam di­yor­lar; ama oy­la­rı­nı CHP’ye ve­re­cek­le­ri­ni söy­lü­yor­lar. İş­te bu nok­ta­da tüm ik­ti­sa­di şah­si çı­kar, ras­yo­na­li­te ve ho­mo eco­no­mi­cus al­lak bul­lak olu­yor!
Adam Smith ka­pi­ta­list sis­te­min iş­le­yi­şin­de­ki te­mel sai­kin (ta­bi­i ola­rak) “şah­si çı­kar” sağ­la­mak üze­re vü­cu­da ge­len “mü­ba­de­le eği­li­mi” ol­du­ğu­nu söy­ler. Bu­na te­mel­den kar­şı çı­kan Marx’a gö­re, “şah­si çı­kar”ın ta­bii ol­ma­sı hiç­bir şe­kil­de müm­kün de­ğil­dir. Çün­kü sos­yal ola­rak in­şa edi­len ve yi­ne top­lum­sal yap­tı­rım­lar­la ida­re edi­len ‘çı­kar’ın ta­bii ol­ma­sı söz ko­nu­su ola­maz. ‘Çı­kar’ın ne ol­du­ğu­nu ve na­sıl ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni ta­rif eden en son şey, şah­sın ken­di­si­dir. Da­ha önem­li­si, ka­pi­ta­lizm saf şah­si çı­kar di­na­mi­ği üs­tün­den de­ğil, kâr me­ka­niz­ma­sı üs­tün­den yü­rür. Kâr şah­si çı­ka­rın içe­ri­sin­de bu­lun­sa da, ne­vi şah­sı­na mün­ha­sır bir şe­kil­de ele alın­ma­sı ge­re­kir. Tam da bu nok­ta­da Tür­ki­ye’nin ka­pi­ta­list­le­ri­nin ir­ras­yo­nel tav­rı or­ta­ya çı­kı­yor.
Ka­pi­ta­list­le­rin ya­şa­dı­ğı bu iki­lem ya da çı­ka­ra­ma­dık­la­rı ide­olo­jik göm­lek­le­ri iki un­sur­dan kay­nak­la­nı­yor ola­bi­lir: Cum­hu­ri­yet dö­ne­min­de dev­let eliy­le il­kel-ser­ma­ye­ye ve bi­ri­ki­me ka­vuş­muş ol­ma­la­rı ve ik­ti­sa­di fa­ali­yet­le­ri­ni nor­ma­tif bağ­lam­dan ba­ğım­sız oku­ya­ma­ma­la­rı. Her du­rum­da, gel­dik­le­ri son nok­ta iti­ba­riy­le ken­di dün­ya­la­rın­da tu­tar­lı bir ah­lak sis­te­mi içe­ri­sin­de ha­re­ket edi­yor­lar. Kâr ede­cek­le­ri bir ya­tı­rı­mı ar­zu­lu­yor; ama ter­cih­le­ri­ni bu bek­len­ti­le­ri­ni nesh ede­cek bir şah­si çı­kar doğ­rul­tu­sun­da kul­la­nı­yor­lar. Bu, kâr ile şah­si çı­ka­rın ça­tış­tı­ğı, taf­si­la­tı ol­duk­ça zor bir di­lem­ma ile bi­zi baş ba­şa bı­ra­kı­yor. İş­te tam bu nok­ta­da im­da­dı­mı­za be­yaz Türk­le­rin “ayak­ka­bı fe­ti­şiz­mi” ye­ti­şi­yor.
 
“Ayak­ka­bı Fe­ti­şiz­mi” ve Be­yaz Türk­ler
Ayak­ka­bı fe­ti­şiz­mi­ni ilk ön­ce Ke­mal Der­viş’ten duy­muş­tuk. Yıl­lar ön­ce Özal’ı zi­ya­re­te git­ti­ğin­de, ka­pı­nın önün­de çı­ka­rıl­mış ayak­ka­bı­la­rı gö­rün­ce “evin­de ayak­ka­bı ile do­laş­ma­yan­lar”la ay­nı si­ya­si viz­yo­nu pay­la­şa­ma­ya­ca­ğı­na ka­rar ver­miş­ti. Mer­kez Ban­ka­sı Baş­ka­nı se­çim­le­ri sı­ra­sın­da Er­tuğ­rul Öz­kök de ay­nı fe­ti­şiz­mi gün­de­mi­mi­ze “Be­yaz Türk­ler tas­fi­ye mi olu­yor?” sua­liy­le ta­şı­dı. Öz­kök de Dur­muş Yıl­maz’ın evin­de­ki “en ta­nı­dık ama en çar­pı­cı un­sur­lar, ka­pı­da­ki ayak­ka­bı­lar”a ta­kıl­mış­tı. Bu ayak­ka­bı­lar “düz ayak­ka­bı­lar”mış. “Üçü de er­kek­le­re ait. Üçü de ça­mur­lu”ymuş! Biz­ce, “ayak­ka­bı” ile “be­yaz Türk­ler” ara­sın­da bu me­ta­fi­zik ge­ri­li­mi ol­duk­ça yük­sek iliş­ki, ‘yer­li’ ka­pi­ta­list­le­ri­mi­zin kâr ile şah­si çı­kar ara­sın­da ya­şa­dık­la­rı di­lem­ma­nın bir ben­ze­ri. Bu ar­ka­daş­lar, ayak­ka­bı­sı­nı çı­ka­ran­la­rı Cum­hur­baş­ka­nı da, Mer­kez Ban­ka­sı Baş­ka­nı da ol­sa­ pek sev­mi­yor­lar!
Ya­zı­mı­zın ama­cı ki­şi­sel ter­cih­le­rin şah­si çı­kar­la in­şa edil­di­ği­ne da­ir ne­ok­la­sik id­dia­nın be­yaz Türk­ler ör­ne­ğin­de ge­çer­li ol­ma­dı­ğı­nı gös­ter­me­ye ça­lış­mak­tı. Po­zi­ti­vist ik­ti­sa­dın pra­tis­yen­le­ri olan ka­pi­ta­list­le­rin, nor­ma­tif yar­gı­la­rın­dan ne ka­dar kur­tu­la­bi­le­cek­le­ri­ni an­la­ma­ya ça­lı­şı­yo­ruz. Bu nok­ta­da po­zi­ti­vist ik­ti­sa­di ras­yo­na­li­te­nin hav­lu at­ma­sı ge­re­ki­yor. Öy­le ki kar­şı­mız­da­ki ko­nu, tam an­la­mıy­la sı­nıf­sal bir ol­gu. Sı­nıf­sal im­ti­yaz­lar­dan kay­nak­la­nan iç­gü­dü­sel ref­leks­ler ik­ti­sa­di be­şe­rin, kâr me­ka­niz­ma­sı­nı bir ta­ra­fa ite­rek ir­ras­yo­nel dav­ran­ma­sı­na ne­den olu­yor. Ka­pi­ta­list­le­ri­mi­zin CHP’ye ulaş­mak için yü­rüt­tü­ğü ir­ras­yo­na­li­te ken­di dün­ya­sın­da ol­duk­ça ras­yo­nel as­lın­da. Tür­ki­ye sos­yo­lo­ji­si ve eko­no­mi-po­li­ti­ği be­yaz­la­rı­mı­zı sı­kış­tır­ma­ya de­vam et­ti­ği sü­re­ce de ben­zer “ras­yo­nel ah­mak­lık­la­rı” gör­me­ye de­vam ede­ce­ğiz. Bu­nun en gü­zel de­li­li Rah­mi Koç’un Hin­dis­tan’a da­ir söz­le­ri­dir. Koç ba­kı­şıy­la Hin­dis­tan’ı aşa­ğı­da­ki gi­bi oku­yan bir zih­nin, AKP’yi des­tek­le­yip CHP’ye oy ver­me­si, “cum­hur­baş­ka­nı­nın eşi­nin te­set­tür­süz ol­ma­sı­nı is­te­me­si” ya da 19 Ma­yıs kut­la­ma­la­rı­na “şort­suz ama el­di­ven­li” ka­tı­lan kız­lar­dan duy­du­ğu ra­hat­sız­lık sor­gu­la­na­maz; sa­de­ce tu­tar­lı ol­du­ğu tes­lim edi­lir:
“Hin­dis­tan’a git­tim. Ora­da gör­düm ki hiç kim­se di­ğe­ri­ni kıs­kan­mı­yor. Bir ta­raf­ta Hint fa­ki­ri de­ni­len ve her şey­den mah­rum ya­şa­yan­lar ki sa­yı­la­rı çok faz­la. Di­ğer ta­raf­ta mih­ra­ce­ler. Cen­net gi­bi yer­ler­de yi­yor­lar, içi­yor­lar, ya­şı­yor­lar. Ora­da çok fark­lı bir sis­tem ku­rul­muş: Kast sis­te­mi. Bu sis­tem­de sa­de­ce tu­va­let te­miz­le­yen var, mer­di­ven si­len­ler var. Hep­si de işi­ni se­ve­rek ya­pı­yor. Ama öy­le ol­ma­sa her­hal­de yüz mil­yon­lar­ca iş­si­ze iş bul­mak im­kan­sız­dı. Bu sis­tem ça­lı­şı­yor ve dün­ya­nın en bü­yük de­mok­ra­si­si de ora­sı ol­muş.”

Paylaş Tavsiye Et
Türkiye Siyaset
DİĞER YAZILAR