Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (April 2008) > Dosya > Barış Gazeteciliği’ne ihtiyaç var ama...
Dosya
Barış Gazeteciliği’ne ihtiyaç var ama...
Ragıp Duran
SA­VAŞ, ça­tış­ma ve kriz­le­ri yurt­taş­lar ola­rak biz­zat ken­di göz­le­ri­miz­le gör­mü­yo­ruz, doğ­ru­dan ta­nık de­ği­liz; di­ğer ulus­larara­sı, ulu­sal hat­ta ye­rel olay­lar­da ol­du­ğu gi­bi, olup bi­te­ni med­ya­dan öğ­re­ni­yo­ruz. Da­ha çok da te­le­viz­yon­lar­dan... Ne var ki, in­san­lar, med­ya­nın ver­di­ği ile ha­ki­ki ger­çek ara­sın­da bü­yük fark­lar, hat­ta zıt­lık­lar ol­du­ğu­nu es­ki­ye oran­la da­ha kı­sa za­man­da öğ­re­ni­yor­lar. Bi­raz da bu ne­den­le ege­men med­ya­dan şi­ka­yet­ler art­tı. ABD’nin Irak iş­ga­li için öne sür­dü­ğü tüm ge­rek­çe­le­rin (kit­le im­ha si­lah­la­rı, Sad­dam re­ji­mi­nin el-Kai­de ile iş­bir­li­ği, Sad­dam Hü­se­yin’in İkiz Ku­le­ler’i yık­tı­ğı vs.) yan­lış, hat­ta ka­sıt­lı ola­rak ya­lan ol­du­ğu bir-iki yıl­da or­ta­ya çık­tı. Bu ya­lan­la­rı med­ya yay­gın­laş­tır­dı ve meş­ru­laş­tır­ma­ya ça­lış­tı. Ha­ki­ki ger­çek or­ta­ya çı­kın­ca, med­ya­tik ger­çek if­las et­ti. Bu ne­den­le de in­san­la­rın za­ten az olan med­ya­ya gü­ven­le­ri bir kez da­ha sar­sıl­dı. Mev­cut ege­men med­ya­dan du­yu­lan bü­yük ra­hat­sız­lık, da­ha iyi, da­ha te­miz, da­ha doğ­ru, da­ha dü­rüst bir ga­ze­te­ci­lik, ha­ber­ci­lik ih­ti­ya­cı­nı, Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği’ni gün­de­me ge­tir­di.
Ye­ni Dün­ya Dü­ze­ni, tek ku­tup­lu dün­ya, ne­o-li­be­ral kü­re­sel­leş­me baş­la­dı­ğın­dan be­ri, ya­ni 80’ler­den iti­ba­ren med­ya­nın ge­le­nek­sel iş­lev­le­ri­ni yi­tir­me­si ne­de­niy­le ge­rek aka­de­mik ge­rek­se mes­le­kî alan­da önem­li bir ga­ze­te­ci­lik/ha­ber­ci­lik tar­tış­ma­sı baş­la­dı. Ge­le­nek­sel ga­ze­te­ci­lik ni­te­lik de­ğiş­tir­di. Ya­ni esas iş­le­vi, yurt­ta­şı müm­kün ol­du­ğun­ca doğ­ru, çok bo­yut­lu, ina­nı­lır, gü­ve­ni­lir, den­ge­li ve hız­lı bir şe­kil­de ha­ber­dar et­mek, mev­cut tüm ta­raf­la­rın bil­gi ve gö­rüş­le­ri­ni ile­te­rek, onu top­lum için­de ak­tif, ka­tı­lım­cı bir bi­rey ha­li­ne ge­tir­mek için ça­ba sarf et­mek olan ga­ze­te­ci­lik/ha­ber­ci­lik; ar­tık ege­men­le­rin, ik­ti­dar ve mülk sa­hip­le­ri­nin ide­olo­jik bir pro­pa­gan­da-aji­tas­yon or­ga­nı ha­li­ne gel­di. Top­lu­mun, yok­sul­la­rın, ses­siz­le­rin bir mü­ca­de­le ara­cı olan ga­ze­te­ci­lik; bu­gün zen­gin­le­rin, ik­ti­dar ve mülk sa­hip­le­ri­nin elin­de. Bu ne­den­le de son 20-25 yıl için­de, bi­raz da ge­le­nek­sel ga­ze­te­ci­li­ği/ha­ber­ci­li­ği ih­ya et­mek ve o ça­lış­ma ve ya­şam tar­zı­nı ye­ni­den can­lan­dır­mak için çe­şit­li isim­ler al­tın­da fark­lı yön­tem­ler ge­liş­ti­ril­di; Ka­mu ya da Yurt­taş Ga­ze­te­ci­li­ği, Hak Ha­ber­ci­li­ği, Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği gi­bi. Bu olum­lu bir ge­liş­me. Ne var ki içe­rik­le­ri­ne, ça­lış­ma tarz­la­rı­na ve amaç­la­rı­na bak­tı­ğı­mız­da bu ye­ni branş­la­rın as­lın­da pek de ye­ni ol­ma­dı­ğı­nı; 30’lu, 40’lı, 50’li hat­ta 60’lı yıl­la­rın ge­le­nek­sel/kla­sik ga­ze­te­ci­li­ğin­de za­ten var ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. Es­ki­den de ga­ze­te­ci­lik ka­mu için, yurt­taş için, hak için ya­pı­lır­dı; bu­gün de öy­le ya­pıl­ma­sı ge­re­kir. An­cak bu­gün­kü aka­de­mik ya da mes­le­kî ça­lış­ma­lar, geç­mi­şi ge­ri ge­tir­me­ye yö­ne­lik ola­maz; zi­ra o dö­nem ya­şan­dı bit­ti. Geç­mi­şin kıy­met­li de­ğer­le­ri­ni gü­nü­mü­zün ko­şul­la­rı­na uyar­la­mak­la an­cak ba­şa­rı ka­za­na­bi­li­riz.
Ta­rih­te ilk kez ba­sı­na yan­sı­tı­lan sa­vaş, Kı­rım Sa­va­şı’ydı. O za­man bu­gün­kü tek­no­lo­jik im­kan­lar­dan yok­sun olan ga­ze­te­ci­lik, ça­tış­ma­la­rın mey­da­na gel­me­sin­den 15-20 gün son­ra kro­ki­ler­le, rö­por­taj­lar­la, ha­ber­ler­le ya­şa­nan­la­rı yan­sı­ta­bil­di. Lon­don Ti­mes’ın o sa­yı­la­rı­nı in­ce­le­dim. Bu­gün­kü­ne oran­la ola­ğa­nüs­tü in­sa­ni ve ba­rış yan­lı­sı bir yak­la­şım var. Sa­va­şın tah­rip­kar ya­nı­nı, şid­de­tin an­lam­sız­lı­ğı­nı do­lay­lı ola­rak da ol­sa çok gü­zel an­la­tı­yor. Yi­ne John Re­ed’in Dün­ya­yı Sar­san On Gün ki­ta­bı ro­man ola­rak pi­ya­sa­ya su­nul­du. Ama ben­ce ay­nı za­man­da dün­ya­nın en iyi Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği ör­nek­le­rin­den bi­ri. Ame­ri­ka­lı Re­ed, as­lın­da Bol­şe­vik­le­re ya­kın bir ga­ze­te­ci ol­ma­sı­na kar­şın, Çar Or­du­su ile Bol­şe­vik­ler ara­sın­da­ki sa­va­şa nis­pe­ten eşit uzak­lık­ta du­ra­bi­li­yor. Son­ra Fran­sız­la­rın Al­bert Lon­dres’u, Si je t’oub­li­e Cons­tan­ti­nop­le (Unu­ta­mam Se­ni Kons­tan­ti­ni­ye)’da­ki sa­vaş rö­por­taj­la­rı­nı, iş­te tam da bu­gün Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği’nin esas­la­rı ola­rak bil­di­ği­miz ku­ral ve il­ke­ler çer­çe­ve­sin­de ya­pı­yor. Sa­va­şı, kar­şı çık­mak, ba­rı­şı güç­len­dir­mek için an­lı­yor ve an­la­tı­yor; ölü ve ya­ra­lı sa­yı­sı de­ğil sa­va­şın ne­den­le­ri üze­ri­ne yo­ğun­la­şı­yor. Son­ra Er­nest He­ming­way, Bal­kan Sa­va­şı’nın vah­şe­ti­ni, mağ­dur­la­rın du­ru­mu­nu öy­le bir an­la­tı­yor ki, okur do­ğal ola­rak ba­rış yan­lı­sı his­le­ri kav­rı­yor.
Gü­nü­müz­de bu akı­mı sür­dü­ren iki bü­yük ga­ze­te­ci var. İl­ginç­tir iki­si de İn­gi­liz. Ro­bert Fisk ve John Pil­ger. Fisk yıl­lar­dır Bey­rut’ta otu­rur ve Or­ta­do­ğu’yu en iyi bi­len, en iyi ka­le­me alan ga­ze­te­ci ola­rak bi­li­nir ve onun yak­la­şı­mın­da hep ön­ce in­san ve çö­züm var­dır. Pil­ger’in özel­lik­le Do­ğu Ti­mor rö­por­taj­la­rı da bu ala­nın en iyi ör­nek­le­rin­den bi­ri­dir.
Biz­de de ak­lı­ma he­men ge­len iki olum­lu ör­nek var: Sa­it Fa­ik ve Ya­şar Ke­mal. Bel­ki doğ­ru­dan Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği ör­nek­le­ri ol­ma­ya­bi­lir; ama iyi ga­ze­te­ci­lik ör­nek­le­ri ol­du­ğu­nu söy­le­ye­bi­li­riz. Za­ten ben­ce Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği de sa­vaş, ça­tış­ma, kriz dö­nem­le­rin­de ya­pı­lan iyi ga­ze­te­ci­lik­ten öy­le çok da fark­lı bir şey de­ğil. Sa­it Fa­ik’in ad­li­ye rö­por­taj­la­rı hem öy­kü ta­dın­da hem de son de­re­ce ba­şa­rı­lı ga­ze­te­ci­lik ürün­le­ri. Ke­za Ya­şar Ke­mal’in Ana­do­lu rö­por­taj­la­rı bu­gün bi­le ge­rek ya­zım tar­zı, ge­rek­se içe­ri­ği ve ben­ce en önem­li­si in­sa­ni yak­la­şım açı­sın­dan ma­ale­sef he­nüz aşı­la­ma­mış ör­nek­ler.
Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği, as­lın­da öy­le tek ör­nek, si­hir­li bir for­mül de­ğil. Sa­va­şın, ça­tış­ma­nın, kri­zin da­ha da önem­li­si bu olum­suz­luk­la­rın ya­şan­dı­ğı top­lum­la­rın kül­tür, ta­rih, ge­le­nek­le­ri­ne gö­re fark­lı ça­lış­ma bi­çim­le­ri ve yak­la­şım­lar ge­rek­ti­ri­yor. Evet, ga­ze­te­ci­lik ev­ren­sel bir mes­lek; ama Çin’de, ABD’de, İn­gil­te­re’de ve Pa­kis­tan’da, öz­gün ve ye­rel ko­şul­la­ra gö­re fark­lı­lık­lar arz edi­yor. Kav­ram­la­rı, uy­gu­la­ma­la­rı fark­lı. Me­se­la Tür­ki­ye gi­bi ba­ba­la­rın oğul­la­rı­na Vur-al, Öc-al, Hınc-al, Mün­te­kim, Vu­ran-türk, Ke­sen-er, Er-do­ğan, Sa­vaş gi­bi isim­ler tak­tı­ğı; in­san­la­rın as­ke­re bay­ram ya­pı­la­rak gön­de­ril­di­ği; bay­rak fe­ti­şiz­mi­nin man­za­ra­yı bo­zar ha­le gel­di­ği; en se­vi­len ku­ru­mun Si­lah­lı Kuv­vet­ler ol­du­ğu; se­vin­ci­ni ta­ban­ca kur­şu­nuy­la ve ölüm­le ifa­de eden; “her­ke­sin as­ker doğ­du­ğu”; “her bir ki­şi­nin dün­ya­ya be­del ol­du­ğu”; “ken­di­sin­den baş­ka dos­tu ol­ma­yan” bir top­lum­da, ebe­nin do­ğar doğ­maz be­be­ğin kı­çı­na şap­lak pat­lat­tı­ğı; bi­la­ha­re söz ko­nu­su ço­cu­ğun ba­ba, us­ta, ça­vuş ve ni­ha­yet mey­dan da­ya­ğı ye­di­ği; bir za­man­lar ha­pis­ha­ne ile iş­ken­ce­ha­ne­nin ay­nı an­la­ma gel­di­ği; “öğ­ret­me­nin vur­du­ğu yer­de gül bit­ti­ği”; “kı­zı­nı ve di­zi­ni dö­ven” in­san­la­rın ya­şa­dı­ğı; kı­sa­ca “da­ya­ğın cen­net­ten çık­ma” ad­de­dil­di­ği; “vu­ra­nın da şe­hit dü­şe­nin de kah­ra­man ol­du­ğu” bir mem­le­ket­te Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği öy­le pek de ko­lay bir iş de­ğil. Ka­bul ede­lim!
Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği’ni tar­tı­şır­ken ka­çı­nıl­maz ola­rak med­ya mül­ki­ye­ti­ne de de­ğin­mek ge­re­kir. Bir ga­ze­te­ci ne ka­dar ba­rış­se­ver, sa­vaş kar­şı­tı ol­sa da, ça­lış­tı­ğı med­ya­nın sa­hi­bi ay­nı gö­rüş­le­ri sa­vun­mu­yor­sa, Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği hoş bir yön­tem ola­rak kal­ma­ya mah­kum. Med­ya mül­ki­ye­ti­nin ya­nı sı­ra top­lum­sal ge­le­nek ve gö­re­nek­ler, ma­hal­le bas­kı­sı da önem­li. Siz tüm iyi ni­ye­ti­niz­le Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği yap­ma­ya ça­lı­şı­yor­su­nuz; ama okur­la­rı­nı­zın bü­yük bir kıs­mı yap­tı­ğı­nı­zı va­ta­na iha­net ola­rak al­gı­lı­yor. Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği’nin kı­yı­sı­na bi­le uğ­ra­ma­yan Hür­ri­yet’in in­ter­net si­te­sin­de­ki okur tep­ki­le­ri­ne ba­kar­sa­nız ne de­mek is­te­di­ği­mi an­lar­sı­nız.
Bir ör­nek­le ko­nu­yu aça­yım. ABD’de­ki şe­be­ke TV ka­nal­la­rın­dan bi­ri olan NBC, Ge­ne­ral Elec­tric (GE)’in de dâ­hil ol­du­ğu bü­yük bir hol­din­gin şir­ke­ti. Biz­de es­ki­den da­ha çok buz­do­la­bı ima­lat­çı­sı ya da mar­ka­sı ola­rak bi­li­nen GE, sa­vaş uçak­la­rı mo­tor­la­rı ve ak­se­su­ar­la­rı üre­ti­yor. NBC me­se­la Irak Sa­va­şı sı­ra­sın­da Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği yap­ma­ya kalk­sa, ya­ni iş­ga­lin so­na er­me­si yö­nün­de ha­ber yap­sa, kar­deş şir­ke­tin kâr­la­rı­nın azal­ma­sı­na ne­den ola­cak. Bu­ra­da bir çı­kar çe­liş­ki­si var. Za­ten bü­yük hol­ding bün­ye­sin­de NBC, GE’nin sa­tış po­li­ti­ka­la­rı­nı sap­ta­mı­yor; ak­si­ne NBC’nin ya­yın po­li­ti­ka­sı­nı GE be­lir­li­yor. Ame­ri­kan top­lu­mun­da­ki “pü­ri­ten” an­la­yış ne­de­niy­le -bu­na bu­gün Po­li­ti­cally Cor­rect ya­ni “Si­ya­se­ten Doğ­ru” de­ni­yor- il­ginç bir uy­gu­la­ma var. NBC, ha­ber bül­ten­le­rin­de GE’den söz eden bir ha­ber ya­yım­la­ya­cak­sa bir alt­ya­zı ge­çi­yor: “GE, NBC’nin de or­tak ol­du­ğu hol­din­gin bir şir­ke­ti­dir”. Böy­le­lik­le okur hiç ol­maz­sa bu bil­gi­ye ulaş­mış olu­yor. (Bu uy­gu­la­ma Tür­ki­ye’de ge­çer­li ol­sa, bi­zim bir­kaç te­le­viz­yon ka­na­lın­da alt­ya­zı­dan ge­çil­mez!) Kı­sa­ca­sı NBC’nin med­ya mül­ki­ye­ti, sa­vaş uça­ğı mo­to­ru da imal edi­yor­sa; NBC, Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği ya­pa­maz!
Tür­ki­ye’ye dö­ner­sek, ha­tır­lar­sı­nız, 1 Mart 2003 tez­ke­re­sin­den ön­ce İs­ken­de­run li­ma­nın­dan gi­riş ya­pan kü­çük bir Ame­ri­kan ke­şif bir­li­ği Mar­din-Nu­say­bin böl­ge­si­ne ge­lip yer­leş­ti. Tez­ke­re geç­sey­di 60 bin Ame­ri­kan as­ke­ri ge­lip ay­nı böl­ge­ye ko­nuş­la­na­cak, bi­la­ha­re de TSK ile Ku­zey’den Irak’a gi­re­cek­ti. Ney­se o ba­di­re­yi at­lat­tık. Hür­ri­yet ga­ze­te­sin­de bir sa­bah bak­tım ko­ca­man bir man­şet: “Go­odb­ye Mar­din!” Al­lah Al­lah, ne­den İn­gi­liz­ce bir baş­lık aca­ba? “Go­odb­ye Mar­din!” ne de­mek? Aça­lım. 1 Mart tez­ke­re­si geç­me­yin­ce, o ke­şif bir­li­ği de pı­lı­nı pır­tı­sı­nı top­la­yıp Mar­din-Nu­say­bin’den ay­rıl­mak zo­run­da kal­dı. Hür­ri­yet de Mar­din’den ay­rı­lan Ame­ri­ka­lı as­ke­rin ha­le­ti ru­hi­ye­si­ni an­la­tan bir baş­lık at­mış. Hür­ri­yet ne ka­dar du­yar­lı de­ğil mi? Ola­ya Mar­din­li­ler ya da Tür­ki­ye açı­sın­dan de­ğil Mar­din’den ay­rı­lan Ame­ri­ka­lı as­ke­rin pers­pek­ti­fin­den ba­kı­yor. San­ki ABD or­du­su­nun ya­yın bül­te­ni. Bu ulu­sal ya­nıl­sa­ma, işin ilk adı­mı. Bi­raz de­şin­ce ger­çek or­ta­ya çık­tı. Me­ğer­se Do­ğan Gru­bu’nun önem­li şir­ket­le­rin­den bi­ri olan akar­ya­kıt fir­ma­sı PO­AŞ, Mar­din’e ge­len o ilk Ame­ri­kan ke­şif bir­li­ği­nin tüm ya­kıt iş­le­ri­ni al­mış. Tez­ke­re geç­sey­di 60 bin Ame­ri­ka­lı­nın ya­kıt iş­le­ri­ni de bü­yük bir ih­ti­mal­le ala­cak­tı. As­lın­da o üzün­tü, Ame­ri­ka­lı­la­rın Mar­din’den ay­rıl­ma­sı­nın de­ğil 1 Mart tez­ke­re­si­nin geç­me­me­si­nin üzün­tü­sü. O baş­lık as­lın­da “Go­odb­ye dol­lars” ol­ma­lıy­dı!
Ola­yı sa­de­ce eko­no­mik, ma­li çı­kar açı­sın­dan tah­lil et­mek doğ­ru ol­ma­sa ge­rek. Çün­kü Hür­ri­yet yö­ne­ti­mi o dö­nem tez­ke­re­nin geç­me­si yö­nün­de ya­yın ya­pı­yor, TSK’nın da Irak’a gir­me­si­ni ta­lep edi­yor­du. Hür­ri­yet bir sü­re son­ra da ABD bir­lik­le­ri Irak’ın gü­ne­yin­den ku­ze­yi­ne doğ­ru iler­ler­ken, her­han­gi bir Ame­ri­kan ga­ze­te­si­nin bi­le at­ma­dı­ğı bir baş­lı­ğı at­mış­tı: “Tam gaz Bağ­dat!” ABD bir­lik­le­ri Bağ­dat’a gir­di, Sad­dam’ın hey­ke­li­ni fi­lan yık­tı. Ama son­ra Irak di­re­ni­şi ABD’nin ga­zı­nı al­ma­ya baş­la­dı. Bu da Irak di­re­ni­şi­nin ka­ba­ha­ti ta­bi­i... Ne de ol­sa on­lar her sa­bah Hür­ri­yet oku­mu­yor!
* Bu me­tin, 14 Mart 2008 Cu­ma gü­nü Bo­ğa­zi­çi Üni­ver­si­te­si’nde dü­zen­le­nen Ba­rış Ga­ze­te­ci­li­ği baş­lık­lı sem­poz­yum­da ya­pı­lan ko­nuş­ma­nın zen­gin­leş­ti­ril­miş ver­si­yo­nu­dur.

Paylaş Tavsiye Et