Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (June 2008) > Kapak > Roma dağılırken münavebeli darbecilik oyunu
Kapak
Roma dağılırken münavebeli darbecilik oyunu
İbrahim Zarif
ANLAM­SIZ, erek­siz kay­naş­mış bir küt­le­yiz.” Oğuz Atay’ın Tu­tu­na­ma­yan­lar’da­ki bu sö­zü ken­di ha­ki­ka­ti­mi­ze açıl­mak için iyi bir gi­riş ka­pı­sı gi­bi gö­rü­nü­yor. Tür­ki­ye’nin kao­tik bir şe­kil­de de­ği­şen top­lum­sal gün­dem­le­ri, bu sö­ze her ge­çen gün bi­raz da­ha an­lam ka­tı­yor. 21 Ma­yıs 2007 gü­nü Yar­gı­tay Baş­kan­lar Ku­ru­lu’nun ya­yın­la­dı­ğı il­ginç bil­di­ri son­ra­sı hü­kü­met, Da­nış­tay, mu­ha­le­fet par­ti­le­ri ve si­vil top­lum mu­va­ce­he­sin­de or­ta­ya çı­kan du­rum, top­lum­sal ku­ru­lu­şu­mu­zun te­me­lin­de­ki çat­la­ğı, bu sö­zün ha­tır­lat­tı­ğı bir bağ­lam için­de iyi­ce gün yü­zü­ne çı­kar­dı. Ay­rı­ca son bir yıl­da ya­şa­nan si­ya­sal-top­lum­sal ge­liş­me­ler sos­yal de­ği­şi­mi­miz­de za­ma­nın hız­lan­dı­ğı­nı da gös­te­ri­yor. Er­te­len­miş yüz­leş­me­le­riy­le dar bir va­kit­te kar­şı kar­şı­ya ka­lan top­lu­mun bu yo­ğun­laş­tı­rıl­mış ça­tış­ma­dan ne tür bir öğ­ren­me sü­re­ciy­le çı­ka­bi­le­ce­ği so­ru­su an­lam­lı ol­sa da ce­va­bı­nı bul­mak pek ko­lay de­ğil. Ro­ma’nın da­ğıl­ma dö­ne­mi­ne ben­zer bi­çim­de iyi­den iyi­ye pre­tor­yen ka­rak­te­ri be­lir­gin ha­le ge­len cum­hu­ri­ye­ti­miz, si­ya­set­çi-ge­ne­ral-yar­gıç ara­sın­da­ki güç oyu­nu için­de bi­rik­miş ser­ma­ye­le­ri­ni de tü­ke­ti­yor. “Tarihî sem­bo­lik ik­ti­dar” git­tik­çe de­rin­le­şen meş­rui­yet kri­zi­ni aşa­ma­dı­ğı için gün geç­tik­çe da­ha da ag­re­sif bir ko­nu­ma doğ­ru evi­ri­li­yor. Top­lum­sal rı­za ile bağ­la­rı­nı kök­ten sa­kat­la­mak pa­ha­sı­na, ta­ma­men ve aşı­rı bi­çim­de mu­ha­fa­za­kâr­laş­mış, oto­ri­ter­leş­miş ve ja­ko­ben­leş­miş bir as­ke­rî ve hu­kuk­sal bü­rok­ra­si ile prag­ma­tik, de­ği­şim­ci fa­kat ko­num­sal tu­tar­lı­lık ko­nu­sun­da gü­ve­ni­ni iyi­ce yi­ti­ren si­ya­sal ak­tör­ler (hü­kü­met ve mu­ha­le­fet) ara­sın­da­ki ça­tış­ma, fre­kan­sı sık­la­şa­cak bir kriz­ler dö­ne­mi­ne gi­re­ce­ği­mi­zi de gös­te­ri­yor.
Yüz­yıl­lık dö­nüm nok­ta­sın­da top­lum­sal güç­ler ara­sın­da­ki zım­ni ve­ya açık kar­şı­lık­lı gü­ven tü­ken­dik­çe, si­ya­sal ve sos­yal gün­dem­ler ar­tık ra­hat­sız edi­ci­li­ği de aşa­rak ka­pa­lı ka­pı­lar ar­dın­da ye­ni-it­ti­hat­çı bir ko­mi­te­leş­me­nin mev­zu­su ha­li­ne gel­mek­te ge­cik­mi­yor. “De­mok­ra­tik­leş­me­ye ça­lı­şan” beş dar­be­li cum­hu­ri­ye­ti­mi­zin bi­lin­çal­tı fo­kur fo­kur kaynı­yor. Bas­tı­rı­lan ener­ji­ler ar­tık ye­rin­de dur­mu­yor ve bu du­rum di­zayn et­me ko­nu­sun­da­ki kö­tü us­ta­lı­ğı tes­cil­len­miş top­lum­sal mü­hen­dis­lik ge­le­ne­ği­mi­ze ye­ni bir ka­ri­yer im­kâ­nı su­nu­yor. Ye­ni sü­reç, ilk dar­be­nin (27 Ma­yıs) en bü­yük ica­dı olan yar­gı bü­rok­ra­si­si­nin ve yar­gı de­ne­ti­mi­nin ka­zan­dı­ğı ye­ni iş­lev­ler­le mü­na­ve­be­li dar­be ge­le­ne­ği­mi­zi sı­ra­dan­laş­tı­rı­yor. Fa­kat ya­şa­nan­lar Marks’ın sö­zü­nü ha­tır­lar­sak tra­jik de­ğil, fe­ci hal­de ko­mik bir tek­rar­dan öte­ye de ge­çe­mi­yor. “Biz bu oyu­nu gör­müş­tük” duy­gu­su ka­bar­dık­ça fark­lı ak­tör­le­rin “ik­ti­dar be­nim” veh­mi, taliplerini kâ­ğıt­tan kap­la­na çe­vi­ri­yor. Çün­kü so­ru­nun ta­raf­la­rı, ça­tış­ma­nın de­rin­leş­ti­ril­me­si­nin be­del­le­ri ko­nu­sun­da fi­kir yü­rü­te­bi­le­cek bir en­te­lek­tü­el ka­lib­re­den çok uzak.
 
Mü­na­ve­be­li Dar­be­nin Ak­tör­le­ri
Ta­lih­siz­lik, te­mel­le­ri­miz­de­ki çat­lak­la­rın ge­niş­li­ğin­den ge­li­yor. Ni­ha­ye­tin­de yan­lış bir oyun doğ­ru oy­na­na­mı­yor. İlk düğ­me yan­lış ilik­len­di­ği için, kı­ya­fet­ler ko­mik­lik se­re­mo­ni­sin­dey­mi­şiz al­gı­sı uyan­dı­rı­yor. Yar­gı­tay’ın en üst dü­zey­de­ki tep­ki­si ise şid­det­li bir gü­ven ve hak­lı­laş­tır­ma buh­ra­nı­nın ka­pı­la­rı­nı teh­li­ke­li bi­çim­de ça­lı­yor. Bu buh­ran, oyun­lar­da ar­tık mı­zık­çı­lık­tan bık­mış ak­tör­ler için oyun­dan çe­kil­mek zo­run­da kal­ma ris­ki­ni de be­ra­be­rin­de ge­ti­ri­yor. Ya mı­zık­çı­la­rın ya da di­ğer oyun­cu­la­rın oyun dı­şı kal­ma­sıy­la so­nuç­la­na­cak bir sü­re­ci hız­lan­dı­rı­yor. Hâl­bu­ki en baş­ta bu oyu­nun ku­ral­lı bir oyun ol­du­ğu söy­len­miş ve de­mok­ra­tik ga­ran­tör­lük il­ke­si var­mış gi­bi dav­ra­nıl­mış­tı. Fa­kat her fır­sat­ta bu ku­ral ih­lal edil­di­ği için ih­lal edil­miş­li­ğin üret­ti­ği sı­kın­tı­lar psi­ki­yat­rik bir ka­rak­ter ka­za­nı­yor. Tür­ki­ye’de, psi­ko­lo­ji­nin so­run­lu ço­cuk sı­nıf­lan­dır­ma­sın­da “ih­lal edil­miş” ve “ih­mal edil­miş” tip­ler­den ha­re­ket­le söy­ler­sek, en çok ih­lal edil­miş bir ço­cuk ola­rak bü­yü­tül­müş bir sos­yal dü­zen ku­rum­sal­laş­mış­tır. Bu ih­lal edil­me du­ru­mu ço­cuk bü­yü­yüp re­şit ha­le gel­dik­ten son­ra, hat­ta ol­gun­luk dö­ne­min­de bi­le de­vam et­miş­tir; kâh zor gü­cüy­le kâh yar­gı ma­ri­fe­tiy­le. Hü­kü­met­ler hal edil­se bi­le, ni­ha­ye­tin­de bü­tün ak­tör­le­rin de­rin­le­ri­ne iş­le­miş bir ruh­sal ik­ti­dar­sız­lık, be­ra­be­rin­de ruh­sal den­ge­siz­lik­le­ri do­ğur­muş ve meş­ru­laş­tır­mış­tır. Bu öy­kü, za­man geç­tik­çe, sı­ra­dan­laş­ma­nın ba­ya­ğı­laş­ma­ya git­ti­ği iliş­ki­le­re ek­lem­le­ni­yor. Ka­nık­san­mış ve genelleşmiş bir iki­yüz­lü­lük ve oy­na­nan mas­ke­li ba­lo, ha­ki­kat duy­gu­su­nu im­ha edi­yor. Si­ya­se­tin ve hu­ku­kun Bi­zans­laş­tı­ğı gü­nü­müz Tür­ki­ye’si, kor­ku ima­lat­çı­lı­ğı uz­man­lı­ğı­nın aşı­rı ge­liş­miş ol­ma­sı ne­de­niy­le, mu­kad­der bir ken­di­ni tü­ket­me­nin are­na­sı ha­li­ne gel­miş du­rum­da. Tek ham­ley­le bir an­da bir­çok şe­yi an­lam­sız­laş­tı­ran bir ey­lem re­per­tua­rı gün­den gü­ne ke­mik­le­şi­yor. Muh­tı­ra­la­rın öz­ne­le­ri de­ğiş­se de, an­la­mı de­ğiş­mi­yor: “An­lam­sız­lı­ğı­mı­zı mu­ha­fa­za ede­lim, ba­şı­boş ka­lır­sak ki­me va­ra­ca­ğı­mız bel­li ol­maz”.
 
Gü­ve­ni Kim İmal Ede­cek?
Tür­ki­ye’de­ki si­ya­set­çi­nin gü­na­hı bu dar­be­li sü­reç­ler­de esa­sen her­kes­ten da­ha çok. Bir ha­ki­ka­tin ta­ra­fı ola­rak, ge­rek­li bir de­ği­şi­mi ta­şı­mak için ge­re­ken ce­sa­ret ve çap­tan yok­sun si­ya­set­çi­ler, de­mok­ra­tik hak­la­rı­nın ih­lal edil­miş ol­ma­sı­nın ge­tir­di­ği mağ­du­ri­ye­ti aşa­cak bir yüz­leş­me­yi ya­şa­mak­tan­sa bu mağ­du­ri­yet nev­ro­zu­nu te­vek­kül­le si­ne­ye çek­ti­ler. Se­lef­le­ri­ni ipe çe­ken­le­ri yar­gı­la­mak fik­ri rü­ya­la­rı­na bi­le gel­me­di. O neden­le 27 Ma­yıs’ı ge­ti­ren zih­ni­ye­tin te­me­lin­de maa­lesef ne ka­dar CHP var­sa bir o ka­dar ru­şeym ha­lin­de olan bir MHP de var. AP’nin prag­ma­tiz­mi 27 Ma­yıs’ın ku­ral ha­li­ne gel­me­si­nin en önem­li se­bep­le­rin­den ol­muş. 12 Ey­lül’e gi­den pa­ti­ka­lar dö­şe­nir­ken kur­ta­rıl­ma­sı ge­re­ken dev­le­tin yan­daş­la­rı da ay­nı öz­ne­ler yi­ne. So­kak­lar kan gö­lü­ne dön­se de vic­dan­lar ra­hat. Dev­let kur­ta­rı­lır­ken bir-iki ca­nın he­sa­bı ya­pıl­maz. İh­lal et­me­den ih­ti­lal ya­pı­la­maz. RP-DYP koa­lis­yo­nun­da Su­sur­luk’a “fa­sa fi­so” di­yen, son­ra ce­za­ev­le­ri­ne ağır si­lah­lar­la gi­ren bir ada­let an­la­yı­şı, RP’nin dev­let­çi­li­ği ile meş­ru­laş­mış ve ay­nı dev­let­çi­lik bu par­tiyi ceb­ren si­lip geç­me­de en ufak te­red­düt gös­ter­me­miş­tir. Bu sü­re­cin de­va­mın­da 28 Şu­bat’ın res­to­ras­yon iha­le­sin­de ise mil­li­yet­çi sol (DSP), mil­li­yet­çi sağ (MHP) ve ku­rum­sal sis­te­mi çü­rü­müş bir li­be­ral sağ (ANAP) it­ti­fa­ka zor­lan­mış­tır. Si­ya­set­çi yi­ne tut­sak­tır. 3 Ka­sım son­ra­sı­nın ulu­sal­cı nos­tal­ji­si­nin in­şa­sın­da ise CHP ve MHP “si­vil” yan­daş­la­rıy­la bir­lik­te et­kin ak­tör­ler­dir. AKP ka­rar­sız ve prag­ma­tik bir bi­çim­de ha­ya­ti olay­lar önün­de yal­pa­la­yın­ca (Şem­din­li da­va­sı, par­ti ka­pat­ma­nın zor­laş­tı­rıl­ma­sı vs.) ke­ser dön­müş sap dön­müş gün ge­lip he­sap dön­müş­tür. “Da­va” açıl­mış, Kaf­ka­esk bir du­rum bir an­da neş­vü­ne­ma bul­muş­tur. Ro­ma du­rup du­rur­ken da­ğıl­ma­mış­tır. Ah­la­ki so­ru­lar sü­rek­li ıs­ka­lan­dı­ğı için bü­tün ak­tör­ler­ce el ele da­ğı­tıl­mış­tır.
Yük­sek mah­ke­me­le­rin uh­de­sin­de­ki oto­ri­ter le­ga­lizm, uy­gu­la­ma­la­rıy­la kı­sa va­de­li amaç­la­rı­na iliş­kin duy­gu­la­rı­nı tat­min et­se de (367 ka­ra­rı) uzun va­de­de ken­di te­mel­le­ri­ni ya­ni ada­let duy­gu­su­nu oy­ma­nın öte­si­ne ge­çe­me­ye­cek­tir. Ni­ha­yet, yar­gı­nın bu­ra­da­ki iş­le­vi­ni an­la­ma­ya ise Tu­tu­na­ma­yan­lar’da­ki bir baş­ka cüm­ley­le yak­laş­mak müm­kün­dür: “Sa­nık­la­rın el­le­rin­den ba­şa­rı­la­rı­nın alın­ma­sı­na oy bir­li­ğiy­le ka­rar ve­ril­di.”

Paylaş Tavsiye Et