Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2004) > Dosya > Küresel dünyada demokrasiye yer var mı?
Dosya
Küresel dünyada demokrasiye yer var mı?
Mesut Özcan
SON dönemde küreselleşme ve demokrasi kavramları sıklıkla bir arada ifade edilir oldu. İki kavram arasında pozitif veya negatif ilişkiler kurulmakta ve küreselleşmenin artmasıyla dünyamızda demokrasinin geleceğine yönelik bir tartışma devam etmekte. Demokrasi ile küreselleşme arasındaki ilişkinin anlaşılabilmesi için, öncelikle bu iki kavramla ne kastedildiğini anlamak gerekiyor. Küreselleşme kabaca, sosyal ilişkilerin artan bir şekilde sınırların ve mesafelerin anlamlarını yitirdikleri bir çerçevede şekillenmesi, böylece dünyanın tamamının birbiriyle bağlantılı hale gelmesi ve hayatın bu yeni dünya içinde şekillenmesi olarak tanımlanabilir. Demokrasi ise bir topluluğun üyelerinin kolektif olarak, eşit bir şekilde ve herhangi bir baskıya maruz kalmaksızın kendi kaderlerini tayin edebilmeleridir.
Küreselleşme ile demokrasi arasındaki ilişki tartışılırken en temel sorunlardan birisi, halkın yönetimi prensibinin, gücün gitgide artan bir şekilde uluslarüstü ve küresel olarak kullanıldığı bir dünya ile nasıl uyumlu hale getirileceği konusudur. Demokrasinin en temel vurgusu olan halkın yönetimi prensibinin küresel ölçekte uygulanması sorunlara yol açmaktadır. Küreselleşme ile devletler, piyasalar, uluslararası örgütler ve sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişkinin şekli değişmektedir. Uluslararası örgütlerin ve sivil toplum kuruluşlarının artan rolü, gücün ulus-devlet temelli uygulamalarının altını oymaktadır. Bu noktadan bakıldığında ilk anda küreselleşmenin ulus-devletin egemenliğini aşındırarak demokrasinin gelişmesine ve yayılmasına imkan verdiği sonucu çıkarılabilir. Devletin gücünün azalması insanların daha fazla söz sahibi olmalarının önünü açan bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, devletin gücü azalırken hangi aktörlerin gücünün arttığıdır. Bu noktada küresel yönetimde öne çıkan ulusüstü kurumların, piyasaların ve küresel sosyal hareketlerin, halkın katılımı, tartışarak ve görüşerek karar alma, temsil kabiliyeti ve hesap sorulabilirlik gibi konularda ciddi eksiklikleri olduğu söylenebilir.
Günümüzde güç sadece ulus-devletler tarafından kontrol edilmiyor; ulusal, bölgesel ve küresel ölçekli pek çok güç unsuru mevcut. Siyasi topluluklar artık sadece sınırları belirli bir ulus-devlete tekabül etmediği için, gerçek bir demokratik yönetimin ulus-devletin denetimi dışında kalan alanları da kapsayabilmesi gerekmektedir. Küreselleşme ile demokrasi arasındaki ilişkinin pozitif olduğunu savunanlar, küreselleşmenin yerel yönetimin en iyi özellikleri ile küresel perspektifi birleştirerek kozmopolitan bir demokrasi için gerekli altyapıyı hazırladığını iddia ediyorlar. Küreselleşme sadece ekonomik faktörler ile ilintili değil; bu süreç aynı zamanda sosyo-ekonomik düzenlemelerin dönüşümünü de içeriyor. Bu dönüşümün gerçekleşmesinde küresel medyanın çeşitli ülkelerdeki demokratik hareketlere olan desteği de önemli bir itici güç görevi görmekte. Bu küresel iletişim araçlarının yanında küresel sivil toplum örgütleri de hükümetler üzerinde baskı oluşturabiliyor. Bu çerçevede akademik kurumları, toplum temelli örgütleri, tüketici gruplarını, çevre örgütlerini, insan hakları savunucularını, dini örgütleri, kadın derneklerini ve gençlik örgütlerini zikretmek mümkün.
Küreselleşme ile demokrasi arasında pozitif bir korelasyon olduğunu savunanlar egemenlik ile demokrasi arasındaki dengenin demokrasi lehine değişmeye başladığını belirtiyorlar. Bu noktada uluslararası örgütlerin devletleri demokratikleşme konusunda zorlayacakları ve onlara bu konuda yol gösterecekleri düşünülüyor. Bu görüşe göre küresel sosyal hareketler de kadınlar, engelliler gibi siyasete daha az katılan kesimlerin katılımını sağlayarak küreselleşen dünyada demokrasiyi güçlendireceklerdir. Demokrasiler seçmenlere karşı açıklık ve hesap sorulabilirlik bakımından sınırlı bir hareket alanına sahiptirler. Küreselleşmeyi savunanlar, siyasi gerekliliklerin küresel yönetimin demokratikleşmesini beraberinde getireceğini düşünüyorlar. Küreselleşme ile demokrasi arasında negatif bir ilişki olduğunu düşünenler de mevcut. Bu noktada küreselleşme kelimesinin kendisine bile itirazlar yükselmekte. Bu eleştirilere göre yaşanan küreselleşme değil, uluslararasılaşmadır. Bu ise birbirinden ayrı milli ekonomilerin ve toplumların arasında daha fazla ilişkinin ortaya çıkmasından başka bir şey değildir. Küreselleşmenin demokratikleşmeyi beraberinde getirmeyeceğini savunanlar, küreselleşen gücün dağılımının eşitsiz olmasına vurgu yapmaktalar. Küreselleşmenin merkezinde yer alan ülkelerle çevre ülkeler bu trendden farklı şekilde etkilenmektedirler. Çünkü merkezdeki ülkelerin küresel dünyada aktif birer oyuncu olmak için gerekli araçlara ulaşma imkanı varken, aynı şey çevredeki ülkeler için söz konusu değildir. Ülkeler arasındaki bu farklılaşmaya benzer şekilde, herhangi bir ülke içerisinde de bir ayrışma söz konusu olabilmektedir. Küresel dünyanın imkanlarından faydalanan kişiler daha çok ekonomik imkanları küresel tüketim kalıplarının oluşturduğu lüksü tüketebilecek insanlar iken, imkanları buna elvermeyen pek çok kişinin hayatı belirli sınırlara hapsoluyor ve bu insanların artan eşitsizliğe ve çevre kirliliği gibi konulara karşı koyma şansları da oldukça zayıflıyor.
Bugün devletin egemenliği ve rolü azalırken ulusüstü örgütlenmelerin etkinliği gitgide artmakta. Sınırlı bir coğrafyayı temel alan demokrasi ise sınır aşan hareketleri kontrol edemiyor. Bu nedenle demokrasinin ulus-devletin sınırlarını aşacak şekilde genişletilmesi ve etkin bir demokratik kontrolden kaçan küresel ve ulusüstü güçlerin kontrol edilmesi gerekiyor. Günümüzde uluslararası örgütlerin meşruiyeti ve etkinliğinin artırılması için bu kurumların daha demokratik hale getirilmesi zorunlu. Bu örgütlerin kamuya hesap verme konusunda ciddi zaafları var; örgütlere yönelik halk kontrolü ancak dolaylı yollardan sağlanabiliyor.
Bu ulusüstü örgütler demokrasinin yayılması için başkalarına öğütler verirken, aynı demokratik prensipleri kendilerine uygulamıyorlar. Demokratiklik ve hesap sorulabilirlik konusundaki eleştirilere bu örgütlerin üyeleri tarafından verilen cevaplar, örgütlerin apolitik, teknokratik yapılar oldukları ve halkın müdahalesine izin verilmeksizin çalıştıkları yönünde. Bu noktada, küresel gelişmeleri etkileyen örgütler üzerinde halkın söz hakkının olmaması önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Devlet dışı aktörlerin öneminin ve rolünün giderek arttığı günümüzde devletin egemenliğini aşındıran bu aktörlerin demokratik kontrole tabi olmaması en ciddi sorun. Devletin gücünün zayıflaması ilk anda vatandaşların etkinliğinin artması ve kendi kaderleri hakkında daha fazla söz sahibi olmaları gibi bir beklentiyi ortaya çıkarıyor. Ancak birer bürokratik kurum olan bu uluslararası ve ulusüstü örgütler demokratik kontrolden oldukça uzaklar. Bu nedenle daha demokratik bir küreselleşme için bu kurumların mümkün olduğu ölçüde şeffaf ve halkın denetimine açık hale getirilmesi gerekmektedir.

Paylaş Tavsiye Et