Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2004) > Ekonomide Gündem
Ekonomide Gündem
Dünya ekonomisi / Ekim 2004
Dünyanın önde gelen ülkeleri, 2004 yılının ilk çeyreğinde yakaladıkları yüksek büyüme performansını, enerji fiyatlarındaki hızlı yükseliş nedeniyle, ikinci çeyrekte sürdürmeyi başaramamıştı. 2001 yılından bu yana etkili olan durgunluğu üzerinden atmaya başlayan ABD, yılın ilk çeyreğinde %4,1 gibi dikkat çeken bir büyüme oranı yakalamış; fakat daha ikinci çeyrekte bu oran %2,8’de kalmıştı. Benzer durum Japonya, Çin ve euro bölgesi ekonomilerinde de gözlendi. İkinci çeyrekteki bu göreceli yavaşlamaya rağmen, yılın geri kalan kısmında dünya ekonomisinde toparlanma sürecinin yeniden ivme kazanacağı yönündeki görüşler kuvvetleniyor. OECD baş ekonomisti Jean-Philippe Cotis 21 Eylül tarihinde yaptığı açıklamada, önde gelen 6 OECD ülkesinde (ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya) 2004 yılı genelinde ortalama büyüme oranının %3,6’ya ulaşmasının beklendiğini bildirdi. OECD Mayıs ayında yayımladığı Ekonomik Görünüm raporunda ABD için %4,7 olarak açıkladığı 2004 yılı büyüme tahminini %4,3’e çekmesine rağmen, diğer ülkelerde büyümenin önceki tahminlerin üstünde gerçekleşeceğini öngörüyor. Bu çerçevede büyüme tahminleri euro bölgesi için %1,6’dan %2’ye; Japonya için %3’ten %4,4’e yükseltildi.
Bu olumlu havaya rağmen birçok ekonomist hâlâ bazı risklerin güncelliğini koruduğunu ve bunun ekonominin iyi seyri için tehdit oluşturduğunu dile getiriyor. Merkezi Washington’da bulunan Uluslararası Ekonomi Enstitüsü’nün Başkanı Fred Bergsten The Economist dergisi için kaleme aldığı yazıda beş riske dikkat çekti. Bunların üçü ABD kaynaklı: Cari açığın tekrar rekor seviyelere doğru yükselişe geçmesi ve bunun doların değerinde yol açtığı gerileme, kontrol altına alınamayan bir bütçe dengesi ve hükümetin ticarette korumacılığı artırması… Isınan Çin ekonomisi ve bununla beraber Çin bankalarının ticarî kredilerindeki patlama risk unsurlarının dördüncüsünü oluşturuyor. Bergsten son olarak herhangi bir terörist saldırı olmasa bile, hızla tırmanması muhtemel petrol fiyatlarından kaynaklanan riske dikkat çekiyor. Bergsten, bu risklerden herhangi birinin gerçekleşmesinin diğerlerinin de ortaya çıkmasını tetikleyebileceğini belirterek, bu durumun küresel ekonomideki süreci tamamen tersine çevirmek için yeterli olacağını ifade ediyor.
Öte yandan ABD Merkez Bankası FED, 2001 yılından bu yana faiz oranlarını %1 seviyesinde tutarak ekonomiye verdiği desteği kademeli olarak geri çekmeye devam ediyor. Banka, 21 Eylül tarihindeki toplantıda beklendiği gibi kısa vadeli faiz oranlarını çeyrek puan daha artırarak %1,75’e yükseltti. FED Açık Piyasa Komitesi’nin Kasım ya da Aralık ayında faiz oranlarını çeyrek puan daha artırarak 2004 yılını %2 faiz ile kapatması bekleniyor. FED faiz artırımı ile başta petrol olmak üzere enerji fiyatlarındaki ekonominin iyileşmesini ve istihdamdaki ılımlı gelişmelerin enflasyon üzerindeki muhtemel etkilerini kontrol altında tutmayı hedefliyor.

Tavsiye Et
Türkiye ekonomisi / Ekim 2004
İMF heyetiyle 3 yıllık yeni programa şekil verilecek görüşmeler arifesinde 2005 yılı bütçe çalışmalarını yürüten yetkililer faiz dışı fazla hedefine takıldı. Gelir hedefinin 117 katrilyon olarak belirlendiği çalışmalarda, İMF’nin %6,5’te ısrar ettiği FDF hedefinin %5’lik bölümünün konsolide bütçeden sağlanması planlanırken, bu hedefin ancak %3’lük kısmına ulaşılması gelir ve gider kalemlerinde bazı tedbirlerin alınmasını gündeme getirdi. Bunlar arasında vergilerin artırılması ve personel giderlerinin kısılmasının yer aldığı belirtiliyor. Ne var ki hükümetin üzerindeki tek baskı unsuru İMF değil. İMF heyetinin gelmesinden bir gün önce başlayan memur maaşlarının belirlenmesine yönelik toplu görüşmelerde, hükümetin enflasyon hedefini esas alarak belirlediği %8’lik zam önerisi, sendikaların tepkisine yol açtı. Bir yandan FDF hedefindeki 5 katrilyonluk açığı kapatma zorunluluğu, diğer yandan da sendikaların memur maaşlarının artırılmasına yönelik baskısı altında kalan hükümet 2004 yılı bütçesine ilişkin olumlu gelişmelerle rahat bir nefes aldı. Bu çerçevede, FDF’de 20,2 katrilyonluk yıl sonu hedefinin ilk 8 ayda gerçekleşen 22,5 katrilyonla aşılması sevindirici oldu.
DİE tarafından açıklanan 2’nci çeyrek büyüme rakamları da beklentilerin üzerinde bir büyümeyi gözler önüne serdi. 2’nci çeyrekte cari fiyatlarla 94 katrilyon 733 trilyon lira olarak gerçekleşen GSMH, reel fiyatlarla %14,4 oranında arttı; GSYİH ise reel olarak %13,4 büyüdü. Yılın ilk yarısında %13,5 olarak kaydedilen GSMH büyüme hızının ikinci yarıda hiç büyüme olmaması durumunda bile 2003 yılındaki %5,9’luk oranı yakalayacağı düşünülüyor.
Büyüme rakamlarına dair bu olumlu gelişmeye karşın Ağustos ayı enflasyon rakamları son 3 aydır devam edegelen olumlu seyre gölge düşürdü. Ağustos ayında TEFE %0,79, TÜFE %0,58, çekirdek enflasyon ise %1,5 oranında artış gösterdi. Bu rakamlarla yıllık enflasyon TEFE’de %10,52, TÜFE’de %10,04 oldu. Her ne kadar Ağustos ayı enflasyon rakamları bir yükselişe işaret etse de, yıl sonu hedefinin tutturulması konusunda herhangi bir endişe taşımayan Merkez Bankası (MB) bu güveninin bir işareti olarak ay başında kısa vadeli faiz oranlarını düşürdü. 8 Eylül tarihinde gecelik borçlanma faiz oranları %22’den %20’ye; borç verme faiz oranları ise %27’den %24’e indirildi. Bu gelişmenin piyasalar üzerindeki olumlu etkileri hemen kendini gösterdi. Fakat faiz indiriminden bir önceki gün yapılan ve Hazine’nin 4,3 katrilyon lira borçlandığı ihalede %24,66 seviyesinde oluşan ağırlıklı ortalama bileşik faiz oranının, indirimin ardından ikinci el piyasalarda 1,5 puan kadar gerilemesi, MB’nin zamanlaması konusunda kafalarda soru işareti oluşmasına sebep oldu. Zira her ne kadar MB’nin gecelik borçlanma faiz oranları ile Hazine faizleri arasında doğrudan bir ilişki bulunmasa da, birçok yatırımcı MB oranlarını fırsat maliyeti olarak göz önünde bulunduruyor.
Öte yandan Eylül ayında, önce TCK ve AB tartışmaları çevresinde gerilen siyasi ortamın piyasaları altüst edişine, hemen birkaç gün sonrasında ise Brüksel’den gelen iyimser haberlerle her şeyin yeniden süt liman olmasına, hatta borsanın rekor seviyelere yükselmesine şahit olduk. Her ne kadar artık alışmış olsak da, bu gelişmeler Türkiye ekonomisinde kırılganlığın devam ettiğini hatırlamamız bakımından önem taşıyor. Piyasaların adeta bıçak sırtı bir dengede bulunması siyasî ve ekonomik manipülasyonlar için de oldukça elverişli bir ortam yaratıyor.

Tavsiye Et