Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (February 2005) > Dünya Siyaset > Orta Doğu’da yeni açılım
Dünya Siyaset
Orta Doğu’da yeni açılım
Zahide Okur
GEÇEN iki yılda komşularıyla problemlerini çözmeye, Kıbrıs meselesine ve AB’den tarih alınmasına odaklanan Türkiye, yeni dönemde Orta Doğu ve Afrika ülkeleriyle Çin’e yönelmeyi planlıyor. Bu bağlamda yeni yılın ilk ziyareti, Dışişleri Bakanı Gül’ün 3-6 Ocak tarihleri arasında İsrail, Filistin ve Ürdün’ü kapsayan Orta Doğu ziyaretiydi. 9 Ocak’taki Filistin seçimlerinin hemen öncesinde gerçekleşen ziyaretin amacı, seçimlere ve yeni Filistin yönetimine destek vermek, barış sürecini canlandırmak ve İsrail ile ilişkileri eski seviyesine getirmek olsa da, iç ve dış basında İsrail’e özür ziyareti şeklinde sunuldu. Türkiye’nin bölgede aktif rol oynama arzusunu ortaya koyan ziyaret, öncekilerle karşılaştırıldığında pek çok ilki barındırması bakımından önemliydi.
AKP hükümetinin bu ilk üst düzey ziyaretinin zamanlaması dikkat çekici; zira Orta Doğu’da yeni bir atmosfer söz konusu. Filistin’in efsanevî lideri Arafat’ın vefatının ardından üst düzey yetkililerin İsrail boykotu riskine girmeden Filistin yönetimini ziyaret edebilmeleri, seçimlerin ardından ‘ılımlı’ olarak değerlendirilen Mahmud Abbas’ın başa geçmesi, İsrail’de İşçi Partisi’nin koalisyona dahil olması ve İsrail hükümetinin Gazze’den çekilme hazırlıkları yapması 2001’de kesilen barış sürecinin ardından ‘yeni fırsatlar’ olarak sıralanıyor. AB’den tarih almasının hemen akabinde Türkiye, bu yeni atmosferi değerlendirerek adil ve kalıcı bir barışın tesisi için arabuluculuk rolüyle ortaya çıkma niyetinde.
Yaşanan gerginliklerin ardından AKP hükümetinin bu ilk ziyaretine İsrail büyük önem vermekteydi. Bu yüzden İsrail tarihinde ilk kez 44’ü gazeteci olmak üzere milletvekilleri, bürokratlar ve işadamlarından oluşan 80 kişilik bir heyetle Tel Aviv’e giden bir bakan, en üst düzey protokolle karşılanıyor ve heyet pasaport kontrolünden dahi geçmiyordu. Ziyaretin 4 Ocak’ta gerçekleştirilen İsrail ayağında Gül; Cumhurbaşkanı Katsav, Başbakan Şaron, Başbakan Yardımcısı Olmert, Dışişleri Bakanı Şalom ve İşçi Partisi’nin lideri Peres ile görüştü. Gül’ün Suriye’den götürdüğü barış mesajına karşı, önceliği Filistin kulvarına veren İsrail, pek çok şart ileri sürdü. ‘Terör’ durmadan barış görüşmelerine başlamayacağını belirterek, Türkiye’nin bir nevi Filistin tarafını ‘ikna’ misyonunu üstlenebileceğini ima etti. Bu görüşmeler sırasında İsrail’den Türkiye’ye teknoloji transferi için Ar-Ge (Araştırma-Geliştirme) Anlaşması imzalanması kararı alındı. İsrail, işadamlarının KKTC’ye yatırım yapmalarına onay verdi. Gazze’den tek taraflı çekilmeyi planlayan İsrail, doğacak boşluğu gidermek için bölgeye konuşlandırılacak uluslararası korumanın başına Türkiye’nin geçmesini, barış gücünden yeniden yapılandırmaya kadar pek çok alanda çekirdek Filistin devletinin kurulmasında aktif rol almasını istedi. Türkiye ise Gazze’de yeniden yapılandırma ya da çeşitli alanlardaki personelin eğitimi konularına ağırlık vermek istiyor; barış gücü ya da asker gönderimi konusunda AB ile ortak hareket etme eğiliminde.
5 Ocak’ta Filistin’e geçen Gül; Arafat’ın Ramallah’taki kabrini ziyaretin ardından, Filistin Özerk Yönetimi Geçici Başkanı Fatuh, Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Abbas, Filistin Başbakanı Kurey, Dışişleri Bakanı Şaat ve baş müzakereci Erakat ile görüştü. Bu görüşmeler sırasında Türkiye ile Filistin Yönetimi arasında kültürel işbirliği hakkında niyet beyanı anlaşması imzalandı. Önümüzdeki birkaç ay içinde Kudüs veya Ramallah’ta Filistinlilerin hayat şartlarını yükseltmek, teknik yardım ve eğitim sağlamak amacıyla TİKA Ofisi (Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi) açılmasına karar verildi. Filistinliler bu bağlamda öncelikli olarak “eşi öldürülmüş kadınlara meslek edindirilmesi”ni istediler. Vehbi Dinçerler, Türkiye’nin Filistin Özel Koordinatörü olarak atandı; önümüzdeki dönemde bu bağlamda bölgeye yeni ziyaretler düzenlenecek. Ayrıca Ankara, Kudüs Başkonsolosluğu’ndaki temsil seviyesini yükseltme kararı aldı; kanunen büyükelçilik haline getirilemeyen konsolosluğa, büyükelçi sıfatı taşıyan Ercan Özer atanacak. Bu adımlarla Türkiye ilk kez Filistin’e bu derece güçlü bir destek vermiş oldu.
Gezide dikkat çeken unsur, diplomaside yaygın olarak görülen sembol savaşlarıydı. İlk olarak 3 Ocak’ta Türkiye’nin Filistin yönetimiyle ilişkilerini düzenleyen Kudüs Başkonsolosluğu ve Türk Kültür Merkezi ziyaret edildi. Ertesi gün İsrail temaslarına Harem-i Şerif ziyaretiyle başlayan Gül, burada sevinç gösterileriyle karşılandı. Gül’ün aracına İsrail bayrağı takılarak Mescid-i Aksa’ya götürülmek istenmesi ve Müslümanların kullandığı kapı yerine gayrimüslimlerin kullandığı kapıya yönlendirilmesi -ki Şaron, Mescid-i Aksa baskınını bu kapıdan yapmıştı- gibi İsrail çabaları sonuçsuz kaldı. Yahudi Soykırım Müzesi’ni de gezen Gül, burada Yahudiler için oldukça önemli olan kippayı giymeyi reddederken, Türk Şehitliği’nde kendisine hediye edilen kefiyeyi kabul etti. İsrail Parlamentosu Knesset’te konuşmazken, Filistin Yasama Meclisi’nde konuşan ilk yabancı dışişleri bakanı oldu.
Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde bölgeye gezisinin ilan edilmesi dışında, bu ziyaret henüz somut bir sonuca ulaşmış değil. Ancak 90’larla birlikte İsrail ile her alanda ilişkilerini geliştirerek Orta Doğu’da izlediği denge politikasını terk eden ve İsrail ile ilişkilerini Orta Doğu politikasından ayıran Türkiye, yeniden denge politikasına dönüşün sinyallerini verdi. Bir farkla; Türkiye 90 öncesinde olduğu gibi pasif bir denge politikası yerine, bölgede aktif bir oyuncu olmak istiyor. AB’den müzakere tarihi almış ve İKÖ’nün başkanlığını yürüten Türkiye’nin son iki yılda izlediği aktif dış politikayı dikkate aldığımızda, atmosferin olumlulaştığı bir anda arabuluculuk rolünü üstlenerek, Suriye ve Lübnan’ın da dahil olduğu kalıcı ve adil bir barış için öne çıkması hiç de şaşırtıcı değil.
Filistin tarafı bu çabadan oldukça memnun; ancak bugüne kadar ABD dışında hiçbir ülkenin arabuluculuğu kabul etmemiş İsrail tarafı için aynısını söylemek güç. Ancak Türkiye ile ilişkilerini daha fazla germek istemeyen İsrail, bu teklife ılımlı yaklaşmak durumunda kalabilir. Türkiye’nin arabuluculuk çabasının, ABD ve benzer bir rol oynama çabasındaki Ürdün ile Mısır’ı da rahatsız edeceği ise kesin.
Yeni arabuluculuk rolü başarıyla sonuçlanabilir mi? Bu soruya şimdilik olumlu bir cevap vermek oldukça güç. Zira zihniyetlerin değişmesi, konjonktür değişmesi kadar kolay olmayacaktır. Abbas, halkını silahlı mücadeleden vazgeçirmeye çalışsa da, İsrail işgal ve şiddet politikasını sürdürdüğü sürece atılan adımlardan –onlarca yıldır olduğu gibi- herhangi bir başarı beklenemez. Türkiye’nin bu konudaki iyi niyeti, belki bu kökleşmiş sorunu çözmeye yetmeyecektir. Ancak önümüzdeki dönemde barış çabalarında aktif yer alması Türkiye’nin dış politikadaki gücünü daha da artıracaktır. Çabaların olumlu bir sonuç vermesi halinde, Orta Doğu’daki etkinliği artacak olan Türkiye, 21. yüzyılda önemli bir bölgesel güç olma fırsatını yakalayacaktır.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Zahide Okur