Yönetmen: Wolfgang Petersen
Senaryo: David Benioff
Oyuncular: Brad Pitt, Eric Bana, Orlando Bloorn, Diane Kruger
Müzik: James Horner
Yapım: ABD, 2004, 163 dk.
Batı Edebiyatının temel taşlarından biri olan Homeros’un İlyada destanından esinlenilerek senaryolaştırılan Truva Savaşı, dev oyuncu kadrosu ve görkemli efektleriyle beyazperdede.
Gerçek mi yoksa şiirsel bir düş mü olduğu bilinemeyen, aşkın sonunu getirdiğine inanılan efsane bir şehir Truva. Ancak Homeros’un anlatımının aksine, tanrıların cisminin değil, sadece isimlerinin olduğu ve karakterlerin özgür iradeleriyle hareket ettikleri filmde hikaye, Truva Prensi Paris’in barış için geldiği Sparta ülkesinden, aşık olduğu Sparta Kraliçesi Helen’i kaçırmasıyla başlar. Yani Truva Savaşı’na giden yol oldukça trajik bir şekilde barış masasından geçer. Bu durumu hakaret olarak gören Sparta Kralı Menelaos, kardeşi Miken Kralı Agamemnon’dan yardım ister. Aslında kardeşinin onurunu kurtarmaktan çok Truva’nın kontrolünü ele geçirip imparatorluğunu daha da güçlendirmeyi amaçlayan Agamemnon, Yunan şehir devletlerinin tüm krallarını savaşa çağırır. Kral Priamos ve oğlu Prens Hektor’un koruduğu, güçlü surlarla çevrili Truva, yüzlerce gemilik bir filoyla kuşatma altına alınır ve böylece on yıl sürecek olan Truva Savaşı başlar. Her karakterin farklı bir nedenle dahil olduğu bu savaşın seyrini değiştirebilecek anahtar kişi ise yaşayan en büyük savaşçı olduğuna inanılan ve adını tarihe yazdırarak ölümsüzlük kazanmak isteyen Aşil’dir. Ancak onun kaderini aşk, savaşın kaderini ise Odysseus’un hilesi belirleyecektir.
İlyada destanının mitolojiden arındırılmış hali olarak tanımlayabileceğimiz Truva filminde, Homeros’un epik şiirindeki, sıradan insanın tüm zaaflarını taşıyan (kıskanan, savaşan) Olimpos Tanrıları görünmüyor. Gerçek mekanlar inşa ederek işin mühendislik kısmını çok iyi kotaran yapım, Homeros’un destanında bir romancı gibi ince bir şekilde tasvir ettiği, içlerinde hem iyi, hem de kötü özellikleri barındıran karakterlerin trajedilerini anlatmada çok yüzeysel kalıyor. Aşil ve Hektor’un karşılaştıkları sahne ve Kral Priamos’un Aşil’den oğlunun cesedini istediği diyalog dışında, film destandaki hiçbir duyguyu seyirciye veremiyor. Aşkları uğruna bir kentin yok edildiğine inanılan Paris ve Helen, filmde sıradan bir tutkunun bir araya getirdiği karton bir çift görünümündeler.
Özellikle son dönemlerde tarihî filmlere yönelen Hollywood’un, bu alanda sırayla çektiği “Gladyatör, İsa’nın Çilesi, Truva” filmlerini düşündüğümüzde, Batı düşüncesinin temellerinin dayandığı üçlü sacayağı; Grek, Roma ve Hıristiyanlık tarihini adeta yeniden yazdığını görüyoruz. Gerçek mekanlar oluşturularak çekilen Truva filmini izleyenler için, Batı düşüncesinin temel taşlarından biri İlyada’ya konu olan Truva Savaşı’nın gerçekten yaşanıp yaşanmadığı sorusunun bir anlamı kalmıyor. Hollywood yüksek bütçeli ve mümkün olduğunca gerçekçi prodüksiyonlarla, Baudrillard’ın kulaklarını çınlatırcasına, asırlara yayılan efsanelerden kendi gerçekliğini üretiyor. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen: Jessie Nelson
Senaryo: Kristine Jhonson, Jessie Nelson
Oyuncular: Sean Penn, Michelle Pfeiffer, Dakota Fanning
Yapım: ABD, 2001, 132 dk.
“Zeka yaşı yedi olan bir baba, kızını sağlıklı büyütebilir mi?” sorusuna cevap arayan film, zihinsel özürlü, Beattles hayranı baba rolünde Sean Penn ve büyümüş de küçülmüş havası veren Dakota Fanning’in oyunculuk performanslarıyla kendinden oldukça söz ettiren duygusal bir yapım. Yedi yaşındaki kızıyla aynı zeka düzeyinde olan Sam Dawson, yasaların kendisinden ayırdığı kızına ulaşmak için avukat Rita Harrison’dan yardım ister. Eksik bir insan, ancak iyi bir baba olan Sam ile iyi avukat, başarısız anne Rita arasında zamanla bir dostluk gelişir. Sam ve kızı arasındaki sıcak ilişki onun da kendi oğlu ile arasındaki buzları eritmesine yardım edecektir. Daha önce çekilen benzer konudaki birçok filmin kalıplarını kullanan film, kesintili bir kurgu ve kamera hareketleriyle Sam’in katatonik dünyasına nüfuz etmemizi sağlıyor ve bu yönüyle benzerlerinden ayrılıyor. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Shari Springer Berman, Robert Pulcini
Oyuncular: Paul Giarnatti, Harvey Pekar, Hope Davis
Müzik: Eytan Mirsky, Mark Suozzo
Yapım: ABD, 2003, 101 dk.
Harvey Pekar, Virginia Hastanesi’nde dosya memuru olarak çalışmaktadır. İkinci karısının da kendisini terk etmesiyle, işi ve sürekli gözlemlediği çevresi arasında iyice bunalır. Zamanını okuyarak, müzik dinleyerek ve plak koleksiyonuna eskicilerden edindiği yeni parçaları ekleyerek geçirmektedir. Fazlasıyla sıkıldığı hayatından, bir dosya memuru olarak ve ardında hiçbir iz bırakmadan göçüp gitme fikri, onda nevrotik davranışlara neden olur. Bu süreç içerisinde iyice geliştirdiği gözlem gücünü farklı bir yere yönlendiren Pekar, yaşantısını “Görkemli Hayatım” adlı bir çizgi romana dönüştürür. 1976 yılında yayımlanan dergi sayesinde Pekar kısa süreli bir iç huzura kavuşsa da, 80’lerde hâlâ mutlu olmadığını fark eder. Aynı dönemde, bir çizgi roman dükkanının ortağı ve de kendisinin sıkı bir hayranı olan Joyce Brabner ile tanışır ve tanıştıkları gün evlenmeye karar verirler. Joyce, Pekar’ın caz, kitap ve çizgi romanlarından sonraki en büyük tutkusu olur ve çizgi romanlar sayesinde elde ettiği şöhretinin getirisini Joyce ile birlikte paylaşmaya başlar.
Bünyesinde biyografi, kurmaca, belgesel, çizgi film gibi farklı türleri barındıran “Görkemli Hayatım”, Amerika’nın ünlü ismi Harvey Pekar’ın yaşamının ve eserlerinin derlemesinden oluşmaktadır. Pekar, çizgi romanlarında, özelde kendi yaşantısının kırıntılarından beslenirken aynı zamanda da işçi sınıfının portresini Kafkavari bir duyarlılık ışığında anlatmaktadır. Ancak filmin ismindeki görkem/ihtişam kelimesi ironik bir göndermeye sahipmiş gibi görünse de, animasyon destekli yapılan esprilerin düzeyi Amerikalıların alışılmış mizah anlayışını aşamaz.
Görkemli Hayatım, Harvey Pekar’ın biyografisinin yanı sıra, kısa da olsa medya eleştirisi, Amerika’nın her kentinin sıkıcı aynılığı, insanların eğitim düzeyleri arasındaki farklılıklar, kadın dünyası gibi önemli konulara da değinmektedir. Bu yılki İstanbul Film Festivali’nin son filmi olan “Görkemli Hayatım”, 2003 yılında da Sundance Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’ne layık görülmüştü. Bu ilk sinema filmlerinde Berman ve Pulcini, Paker’ın etrafına yabancılaşarak kurduğu küçük dünyasını büyütüp, nasıl dünyaca ünlü bir karikatürist haline geldiğinin öyküsünü anlatıyor. / Esra Bulut
Tavsiye Et