İKİ senedir krizin etkilerini durdurmaya ve onarmaya çalışan Amerika sonunda tünelin ucundaki ışığı görür gibi oldu. IMF, Amerikan ekonomisinin 2010’da %3,1 büyümesini bekliyor, ki bu sadece %1 büyümesi beklenen Avrupa ile karşılaştırıldığında ümit verici bir rakam. Ama Amerika’nın ekonomik krizin kısa vadedeki sonuçlarıyla olan yüzleşmesini sona erdirmesi, sadece uzun vade sorunlarına çözüm aramaya başlaması anlamına geliyor. Kriz finans sektöründe görülmüş olsa da Amerikan ekonomisinde bir zamandır süregelen problemler yüzeye çıkmış bulunuyor ve krize kısa vadede getirilen çözümlerin ardından Amerika şimdi ekonomisindeki köklü problemleri çözme sorunuyla yüzleşiyor. Uzun zamandır yüksek tüketim ile birlikte ticaret ve bütçe açığı sürüyor. Şimdiye kadar ekonomiyi yeniden canlandırmak amacıyla daha da arttırılan bu bütçe açığı uzun vadede devam ettirilemez görünüyor.
Amerika’nın kamu borcu Obama yönetimine göre on sene içinde 17 trilyon dolara varacak. Amerikan yönetimi, halihazırda GSYH’nın %10’una çıkan kamu borçlarını zaman içinde %4’e kadar indirmeyi hedefliyor. Bunun yanı sıra bir de özel borçlar var. 2007’de tüketici borcu net gelirin %129’una tekabül ediyordu. Kriz sonrası işsizlik artıp kredi azaldıkça, tüketimde büyük bir düşüş gerçekleşti. Böyle bir durumda Amerikan devletinin borçlarını ödeyebilmesi ve ekonominin yeniden güçlenmesi için şimdi herkes yurtdışına bakıyor. Senelerce dünyadan borç alan Amerika bu sefer üretimi ve ihracatı artırmak durumunda ve bunun için piyasa arıyor.
Amerika’nın daha çok tasarruf ve ihracat yapabilmesi için gelişmekte olan ülkelerin ihracatta Amerika’ya olan bağlılıklarını terk etmeleri gerekiyor. Amerika’ya göre en büyük suçlu Çin. Düşük tuttuğu yuanın da yardımıyla 2008’in ilk çeyreğinde %11,9 büyüme gösteren Çin, hâlâ duraklamakta olan dünya ekonomisi içinde dikkat çekiyor. Amerika ise Çin’in en büyük ve en gayri memnun müşterisi. Ticaret açığını azaltmaya çabalayan Amerika için ihracat sayesinde büyümeye devam eden Çin ciddi bir sorun kaynağı. Amerikan devleti ve özel sektörü, düşük yuanın getirdiği haksız avantajdan şikayetçi.
Tabii ki bu şikâyetler geçmişte yaşananların bir tekrarı izlenimini uyandırıyor. Amerika 2005’te Çin’i gümrük vergileriyle korkutarak isteğini gerçekleştirmiş, yuanın serbest bırakılmasını sağlamıştı. Bunun ardından 2008 senesine kadar yükselen yuan, krizden sonra tekrar kontrol altına alındı. Amerikan meclisi aynı yöntemin tekrarlanması taraftarı. Ama Hazine şimdilik diplomatik çözüm bulma yolunda ilerliyor. Maliye Bakanı Tim Geithner, 15 Nisan’da yaptığı konuşmada Çin’in para biriminde manipülasyon konusunda herhangi bir açıklamada bulunmadı. Top şimdi Çin’in sahasında. Çin, yüzleşme daha da ciddileşmeden yuanın yükselmesine izin vererek durumu çözme fırsatına sahip.
Çin’in yuanın yükselmesine izin vermesi için aslında başka sebepleri de var. Maliye politikasıyla ekonomiyi hızlandıran Çin devleti, sonuçlanan yüksek iktisadi büyümeyle birlikle enflasyonun da yükselmesi riskiyle karşı karşıya. Eğer yuanın yükselmesine izin verilirse bu, ithal malların ucuzlamasına sebep olarak enflasyonun önüne geçebilir. Benzer bir yüksek büyümeyle karşılaşan Singapur bu şekilde tepki verme yolunda. Aynı zamanda Çin politik olarak Amerika ile tarife savaşına girme tehlikesinden sakınmış olur. Ama Çin’in bu bakış açısını paylaştığı söylenemez. Çin ekonomisi genel olarak yuanın yükselmesinden faydalanacak olsa bile ihracat yapan firmaların bundan kötü etkileneceği aşikâr. Çin devleti ihracat sektöründe bunun yol açacağı işsizliğin önemli bir sorun olacağını öne sürüyor.
Tabii Amerika’nın Çin’i hedef alışının ne kadar haklı olduğu ayrı bir tartışma konusu. Yuanın düşük oluşunun Amerika’nın ticaret açığını etkilediği kesin; ama yükselmesinin bu problemin çözümüne sebep olacağı şüpheli. Yuan yükselirse ithalatın, sadece para birimi yuana kıyasla düşen diğer ülkelere kayma ihtimali var. Amerika yuanın yükselmesini istemekte haklı olmakla birlikte Çin’e yüklenerek bir bakıma kendi ekonomisindeki problemler için bir günah keçisi arıyor olabilir. Neticede Amerika üretime ve birikime yoğunlaşmadığı sürece Çin’in tek başına kurtarıcı olarak yetişmesi biraz zor. Bunun için en önemli yöntem Amerika’nın ihracat sektörüne odaklanması gibi gözüküyor. Ama içinde bulunduğumuz ekonomik iklimde bu ihracatı karşılayacak talep bulmak zor. Gelişmiş ülkelerin kriz sonrası durumları göz önünde bulundurulursa bu rol, gelişmekte olan ülkelere düşüyor. Önümüzdeki süreçte Amerika’nın Hindistan ve Çin gibi ülkelerle süregelen tüketici-üretici ilişkisinin değişmesi bekleniyor. Amerika başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin ekonomilerinden faydalanarak hızla gelişen bu ülkeler, şimdi bu sistemin tersine dönüşünü veya en azından dengelenmesini kabullenmek durumundalar. Geriye doğru bakıldığında dünyanın bir ülkesinin sadece tüketici rolüyle devam etmesinin zaten sürdürülebilir bir durum olmadığı görülebilir. Ama gerek Amerika’nın gerek gelişmekte olan ülkelerin bir değişime hazır olup olmadıkları henüz belli değil. Bu ülkeler arasında en önde gelen ve dünyanın üçüncü en büyük ekonomisine sahip olan Çin’in buna ne kadar razı olduğu önümüzdeki aylar içinde görülecek.
Amerika eğer yeterli talebi yurtdışında bulamazsa düşük harcama ve ciddi işsizliğe sahip bir ekonomiyi kendi başına onarma sorumluluğuyla başbaşa kalacak. Kriz sonrası tahrip olan finans sektörü dolayısıyla hâlâ sorun olan sıkı kredi ve bir süredir yükselen petrol fiyatları da durumu kolaylaştırmıyor. Obama yönetiminin yayınlandığı bütçe, Amerikan devletinin bütçe açığının 2020’de GSYH’nin %4’üne inmesini öngörüyor; ama şartlar düzelmedikçe devlet harcamasını bu derece kısıtlamakta zorluk çekilebilir. Amerikan ekonomisinin devletin borçlarına bağımlı olmaktan kurtulması için en büyük ümit ise Doğu’da.
Paylaş
Tavsiye Et