BÜYÜK ekonomik ve sosyal gelişmişlik farklılıkları taşıyan ülkelerin bir araya gelmesiyle oluşan ve bir ortak pazar olan Avrupa Birliği (AB), iç istikrarını sağlamak ve tüm üyelerin çıkarlarını korumak için kapsamlı ve derinlikli mali işbirliği politikaları uygulayarak bölgesel gelişmişlik dengesizliklerini gidermeye çalışıyor. Sadece Yapısal Fonlara, 2000-2006 Mali Plan döneminde 213 milyar euro kaynak ayrıldı. AB ile gümrük birliği içinde olan tüm ülkelerin tatmin edici boyutlarda yararlandıkları bu politikaların uygulanmadığı tek ülke ise Türkiye’dir. 1996-1999 yıllarını kapsayan gümrük birliği döneminde yeterli mali yardım alamayan Türkiye, gümrük birliğine girişine (1996 yılı) kadar devam eden protokoller döneminde ve 1999 yılında başlayan ve halen devam etmekte olan adaylık döneminde yeterli düzeyin çok altında bir mali yardım düzeyine muhatap oldu.
2000’lere gelinceye değin AB mali işbirliği politikalarından en çok yararlanan ülke grubu, büyük çoğunluğu 1900’lerin ortalarına kadar AB ülkelerinin sömürgesi olmuş ve bazı iktisatçılara göre şekli değişse de sömürgelikleri (yeni sömürgecilik) devam eden Afrika, Karayipler ve Pasifik Ülkeleridir (AKPÜ). AB’ye yüzyıllardır sadece geleneksel ürünlerini ihraç edegelen ve bu yüzden ticari açıdan aşırı bağımlı hale gelen bu ülkeler ile AB arasında 40-50 yıldır devam eden mali ve ticari işbirliği sonucunda, AB’nin çok iddialı kalkındırma plan ve programlarına rağmen, söz konusu ülkelerin kişi başına gelirlerinde hemen hiçbir artış olmaması çok ilginçtir. Halen, AB tarafından verilen 2 milyar euro civarında yıllık yardım miktarıyla söz konusu bölge, AB mali yardımları sıralamasında, Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri (ODAÜ)’nden sonra ikinci sırada yer alıyor.
AB mali işbirliği politikalarının önemli alanlarından biri de güneyinde yer alan Akdeniz bölgesidir. Akdeniz ülkelerinden, o dönemde sosyal ve ekonomik yapıları Türkiye’yle büyük benzerlikler taşıyan İspanya, Portekiz ve Yunanistan tam üye olarak birliğe katıldılar. Ardından, Topluluk yardım fonlarından aldıkları azami destekle devam eden 5-7 yıllık bir hazırlık sürecinden sonra, bu süreç zarfında Topluluk karar mekanizmalarına da tam katılarak, gümrük birliğine girdiler. Bundan sonra da ciddi miktarlardaki Topluluk mali yardımlarına muhatap oldular. Bu noktada, Türkiye ile bu ülkeler arasındaki tam üyelik ve gümrük birliği prosedür farkı açık bir şekilde ortadadır. Türkiye’nin ihtiyacı olan mali yardımları yeterince analiz ve talep etmeden, Topluluk yardım fonlarından büyük ölçüde mahrum bir şekilde ve Topluluk karar mekanizmalarında da hiç bir surette yer almadan, 1996’da gümrük birliğine girmiş olmasını anlamak epey zor görünüyor.
1995 yılına değin ikili bazda yürüyen AB-Akdeniz ülkeleri mali ve ticari ilişkileri bu yıldan itibaren Avrupa-Akdeniz ortaklığı tesisine yönelik politikalar çerçevesine oturtuldu. Akdeniz ülkelerinde bir dizi reform öngören ortaklık 2010 yılında Avrupa-Akdeniz Serbest Ticaret Alanı oluşturmayı hedefliyor. İlk etapta sanayi mallarının kapsama alınacağı serbest ticarete, tarım ve hizmetler kademeli olarak dahil edilecek. Halen büyük bir artış trendi içinde olan bölgenin AB’ye karşı olan ticaret açığı -ki bu açığın büyük bir bölümü Türkiye’ye aittir- bölge ülkelerinin ticari engellerini 2010 yılında AB’ye karşı kaldırmaları ile birlikte daha da artacak. AB’nin ortaklık çerçevesinde bölge ülkelerine yapmakta olduğu mali yardımlar, söz konusu ticari açıkları, özellikle AB ile gümrük birliği bulunan Türkiye’nin açıklarını karşılamaktan uzak. 1990 yılında bölgenin AB’ye karşı 9,3 milyar euro olan açığı, 2000 yılında 21,2 milyar euroya ulaştı. 2000’lerin başında, Akdeniz ve AB arasındaki kişi başına gelir farkı AB lehine 10 kat daha fazladır. Bu fark 2010 yılına kadar daha da artacaktır.
1990’lar ile birlikte AB mali işbirliği politikalarında yükselen ve 2000’ler ile birlikte birinciliği AKPÜ’lerden kapan yıldız ODAÜ’ler oldu. Bu ülkeler Rusya ile AB arasında adeta boylamasına bir set oluşturuyor. AB, bağımsızlıklarını ilan ettikten sonra bu ülkeleri adeta kucaklayarak Türkiye açısından kaplumbağa hızıyla çalışan tam üyelik prosedürünü bu on ülke için tazı hızına dönüştürdü; sekiz tanesini önümüzdeki aylarda, iki tanesini de önümüzdeki yıllarda tam üye olabilecek hale getirdi. Gümrük birliği üyesi olmadıkları halde bu ülkelerin süreçte aldıkları mali yardımlar, aday ülkelerden birisi olan Türkiye ile kıyaslandığında, söz konusu ülkeler lehine çok büyük farklar gösteriyor.
Türkiye’ye Yapılan Mali Yardımlar
Türkiye’nin muhatap olduğu AB mali yardımlarını üç dönemde incelemek mümkün. Birinci dönem, Türkiye’nin gümrük birliğine giriş yılı olan 1996’ya kadar olan dönemi kapsıyor. Bu dönemde Türkiye’yi Akdeniz bölgesi içindeki diğer ülkelerle kıyaslamak doğru olacaktır. Söz konusu dönemde Akdeniz ülkelerine yapılan yardımlar karşılıklı imzalanan protokoller çerçevesinde gerçekleşmekte idi. 1996 yılına kadarki 33 yıllık dönemde Türkiye’ye, %91’i kredilerden müteşekkil olmak üzere toplam 830 milyon ECU tutarında bir mali yardım sağlandı. 1978 yılında ilk protokolünü imzalayan Mısır, 1996 yılına kadarki 18 yıllık dönemde Türkiye’nin 1,76 katı, Fas ise 1,31 katı hibe, risk sermayesi ve kredi aldı. Sadece hibede Mısır Türkiye’nin 7,35 katı, Fas ise 5,65 katı yardım aldı. Cezayir’in aldığı yardım da Türkiye’nin iki katıydı.
İkinci dönem olan, 1996-1999 yıllarını kapsayan gümrük birliği döneminde üye ülkelerden Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in Topluluk’a karşı ticaret açıklarının sırasıyla %46,6, 83,2 ve 59,3’ü Topluluk mali yardımları tarafından karşılandı. Aynı oran Türkiye için sadece %2,57 seviyesindeydi ve bu oran gümrük birliği kapsamında AB tarafından mali yardımlarla yerine getirileceği vaat edilen, Türk sanayiinin rekabetçi ortama adaptasyonu ve kayıpların telafisi için çok yetersiz bir düzeye tekabül ediyordu.
Üçüncü dönem 1999 yılında başlayan ve halen devam eden Türkiye’nin adaylık dönemidir. Bu dönemde de Türkiye’ye karşı mali yardımlar çok yetersiz kaldı. Zira, Türkiye’ye diğer aday ülkelerle eşit muamele taahhüdü yapıldığı ve bunun neticesinde Türk tarafında büyük bir beklenti ve ümit oluştuğu halde sonuç hayal kırıklığı oldu. Aday ODAÜ’lere yardımlarda uygulanan objektif kriterler göz önüne alındığında en fazla yardıma layık olan Türkiye tam tersi bir durum ile karşı karşıyadır. 2000 yılında ODAÜ’ler, kişi başına ortalama 54 euro hibe ve kredi yardımı aldılar. Aynı miktar Türkiye için kişi başına 11,5 eurodur. Sadece hibede ise ODAÜ’lerin ortalaması Türkiye’nin 9 katı civarındadır. Halbuki Türkiye, yüz ölçümü ve tarımsal alan gibi kriterlerde diğerlerinden çok ileride, kişi başına gelirde ise diğerlerinden çok geridedir. Bu durum, zikredilen kriterlere göre, Türkiye’nin çok daha fazla yardımı hak etmesi anlamına geliyor.
-Bu makaledeki görüşler yazarına ait olup DPT’nin görüşlerini yansıtmaz.
Paylaş
Tavsiye Et