Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2004) > Dünya Siyaset > ABD’de başkanlık seçimleri: “Dört yıl daha” mı?
Dünya Siyaset
ABD’de başkanlık seçimleri: “Dört yıl daha” mı?
Nurullah Ardıç
20’NCİ yüzyılın ortasından itibaren Amerikan seçimleri bütün dünyayı ilgilendirmeye başladı; ancak 11 Eylül’den sonra dünya siyasetinin aldığı şekil bu yılki seçimleri daha da önemli kılıyor. Seçimde yarışacak adaylar belli: Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Başkan Bush ile Demokratlar’ın adayı Kerry. Bush, eski bir içki -ve yakın zamanda ortaya atılan bir iddiaya göre uyuşturucu- bağımlısı; eşinin yardımıyla dönüş yapıp dine sarılmış, koyu Protestanlar arasında son derece popüler biri ve güne İncil okuyarak başlıyor; birçoklarınca şaibeli bulunan 2000 yılı seçimlerinin de galibi. Kerry ise eski bir Vietnam gazisi; ancak daha sonra savaşı protesto eden kitlelerin ön saflarında yer alıp kazandığı madalyaları çıkarıp atmış bir aktivist. Ayrıca son 30 yıldır Amerikan parlamentosunda senatör ve istikrarlı bir ‘sol-liberal’ sicile sahip. Her iki aday da oldukça varlıklı; Bush silah, enerji ve petrol sanayiince desteklenirken Kerry’nin arkasında mali sermaye var.
Başkan yardımcısı adayları ise Dick Cheney ile John Edwards. Adı skandallarla anılan Cheney aileden zengin biri ve eski bir senatör. Baba Bush kabinesinin savunma bakanı, daha sonra da dev bir şirketin yönetim kurulu üyesi ve neoconların önde gelenlerinden biri olarak oğul Bush’u yönlendiren son dört yılın başkan yardımcısı. Halen senatör olan Edwards’ın ise fakir bir aile geçmişi var; Amerikan rüyasının gerçekleştiği bir başarı hikayesi olarak lanse edilen hayatı ve sempatik kişiliğiyle oy toplayacağı umuluyor. Kuzey Carolina senatörü olan Edwards Güneyli olması sebebiyle önemli bir oy potansiyeline sahip. Zira genelde beyaz Protestanlardan oluşan nüfusuyla geleneksel olarak Cumhuriyetçiler’in avantajlı olduğu Georgia, Florida, Alabama ve Texas gibi Güney eyaletleri yarışı kazanmak için önemli bölgeler. Amerikan siyasetinin önemli bir unsuru olan coğrafya faktörünü DP bu şekilde kullanmayı amaçlıyor.
 
Hangi Aday Daha Şanslı?
Aslında Kerry’nin bu seçimi rahatlıkla kazanması gerekirdi. Zira normalde seçimlerde belirleyici olan başlıca konularda Bush’un sicili çok kötü. Bu konuların başında tabii ki ekonomi ve sosyal politikalar geliyor. Durgunluk döneminden geçen ekonomiye son dört yılda rekor düzeydeki bütçe açığı (yaklaşık 2 trilyon dolar) ve yüksek işsizlik oranları eklendi. Bush’a göre bunun sebebi terör ve savaş; önlem olarak ise yatırımları artırmak amacıyla vergi kesintisi yoluna gidildi. Ancak birçoklarına göre esasen zenginlere yarayan bu kesintiler kötü gidişatın asıl sebebi. Ayrıca işsizliğin artmasıyla sigortası bulunmayanların sayısı yine rekor bir seviyeye (45 milyon) ulaştı.
Dahası ekonomik sıkıntılar en fazla ‘heartland’ denilen, Orta-Batıda yer alan Ohio, Michigan, Virginia gibi sanayi üretiminin yaygın olduğu eyaletlerde hissediliyor. Yarışın en çekişmeli geçmesinin beklendiği bu bölgede Demokratlar önemli bir avantaja sahip. Kerry, ketçap milyarderi eşinin yardımıyla zenginler kulübünde yer almasına rağmen, zengin kesimi “doğal tabanı” olarak gören Bush’un aksine vergi indirimini eleştirip sıkıntı içindeki alt ve orta sınıflara mesaj vermeye çalışıyor. Öte yandan ABD’nin dünyadaki saygınlığının azalmış olması Kerry’nin elindeki kozlardan biri.
Ancak bütün bunlara rağmen yarış başa baş gidiyor ve Bush’un kazanması sürpriz olmayacak. Bunun en önemli sebebi kamusal alanda yapılan tartışmalar ve ülkedeki siyasi kültürün değişen niteliği. Bu kültürün merkezinde ‘güvenlik’ kavramı yer alıyor. Son üç yıldır halkı ‘terörist tehdit’ vurgusuyla sürekli teyakkuz halinde tutmayı başaran Bush yönetimi, seçim kampanyasını güvenlik ve terör temelinde kurguladı. Bu çerçevede medyayı da mahir bir şekilde kullanıyor; eğitim, sağlık ve ekonomi siyasî gündemde pek fazla yer almazken tartışmalar terör tehdidine odaklanmış durumda.
Bush’un bir başka avantajı da, inanması zor ama, ‘sempatik’ kişiliği. Mesafeli ve ‘ciddi’ Kerry, eleştirdiği zenginler kulubünün bir üyesi gibi dururken; Bush hâl ve tavrı, yürüyüşü ve Texas aksanı konuşması, hatta zekasıyla sıradan insanlara çok benziyor. ‘Soğuk’ Kerry’ye karşı ‘samimi’ Bush insanlara daha yakın geliyor.
Seçmen kitlesi içerisinde seçimin kaderini en fazla etkileyecek olan “yüzücü oylar” adı verilen kesim, yani kararsızlar ve düzenli oy vermeyenler. Bu kesim daha ziyade yaşı küçük, gelir ve eğitim seviyesi düşük olan insanlardan oluşuyor. Aslında gençler ve geliri düşük olanlar, azınlıklarla beraber Bush ve partisine en uzak kesimi oluşturuyor. Seçimde bu kesimi oy vermeye ikna edebildiği ölçüde Kerry’nin şansı artacak. Nitekim siyahlar arasında DP’yi destekleme oranı %90; en kalabalık azınlık olan Hispanikler’de (Güney Amerika kökenliler) ise %65-70 civarında. Buna karşın en az nüfusa sahip ama en etkili azınlık olan Yahudiler her zamanki gibi her iki adayı da destekliyor. Geçen seçimde blok halinde Bush’u desteklemiş olan Müslümanlar ise (bunun tek sebebi Demokratlar’ın ‘İsrail pasaportlu’ başkan yardımcısı adayı Lieberman idi) pişman olmuş vaziyetteler.
 
Seçimler ve Dış Politika
Kerry ve Bush’un önerdikleri projeler açısından birtakım farklılıkları olsa da dış politika konusunda pek farklı düşünmüyorlar. Ekonomik alanda her iki aday da küresel serbest ticareti ve NAFTA gibi oluşumları destekleyip “Amerika’nın yabancı enerji kaynaklarına bağımlı olmaktan kurtarılması” gerektiğini savunuyorlar. Ayrıca Bush’un kararıyla başlatılan Afganistan ve Irak Savaşları’nı desteklemiş olan Kerry (“Irak’ta kitle imha silahlarının bulunmadığını önceden biliyor olsaydım bile savaş kararını desteklerdim” diyor), genel olarak “terörizmle savaş”, Orta Doğu politikası ve Filistin-İsrail meselesinde de Bush’la aynı fikirde. Richard Holbrooke ve James Rubin gibi nispeten ‘şahin’ sayılan ve İsrail’e yakın danışmanlarıyla Kerry’nin Bush’tan farklı en belirgin yaklaşımı, “terörle savaş” konusunda BM ve Avrupa ülkeleri gibi müttefikleri küstürmeme ve ABD’ye uluslararası alanda kaybetmiş olduğu itibarını tekrar kazandırma vurgusu; Bush’u yalnızca bu konuda ve Irak’a yeterince asker ve malzeme sevk etmemekle eleştiriyor.
Diğer taraftan Türkiye ile ilgili olarak Kerry’nin ne düşündüğüne dair birtakım ipuçlarına sahibiz. Avrupa başkentlerinde Bush’a nazaran daha fazla saygınlığı bulunan Kerry, Türkiye-AB ilişkilerinde Bush’un geri tepen telkinlerinin aksine daha olumlu bir rol oynayabilir. Ayrıca Clinton yönetiminde olduğu gibi Kerry’nin Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesini destekleyeceği de öngörülebilir. Ancak Kerry ‘Ermeni meselesi’nde Türkiye’nin tezlerine karşı çıkıyor; Ermeni lobisinin hazırladığı çeşitli dökümanların altında imzası da bulunuyor. Öte yandan Büyük Orta Doğu Projesi hakkında da şu ana kadar fikrini açıkça beyan etmiş değil; ancak 11 Eylül sonrası ABD dış politikasının önemli bir unsuru haline gelmiş bu projeden radikal bir sapmayı tercih etmeyeceğini tahmin etmek mümkün.
Dolayısıyla seçimi kim kazanırsa kazansın dış politikada fazla bir değişiklik olmayacak. Belki Kerry’nin kazanması halinde yeni bir savaşın çıkmayacağı umulabilir; zira Kerry mesela nükleer silah meselesinde İran’la diyaloğa girilmesi gerektiğini savunuyor. Seçimden sonra uygulanan siyasetin ana hatlarında bir değişimden ziyade belki bir yumuşama yaşanabilir. Amerikan dış politikasının ana hatlarının parti politikalarından ve başkanın şahsiyetinden fazlaca etkilenmesi söz konusu değil. Hele Kerry’nin çizdiği profil dikkate alınırsa, bu konuda önemli bir değişim beklemek gerçekçi olmaz. Dolayısıyla seçim sonrası için en azından dış politika alanında bir “dört yıl daha” görünüyor.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar