Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu
Senaryo: Yeşim Ustaoğlu, Petros Markaris
Oyuncular: Rüçhan Çalışkur, Rıdvan Yağcı
Yapım: Türkiye-Fransa-Almanya-Yunanistan, 2004, 92 dk.
Küçük bir liman kasabası Tirebolu’da yaşayan Ayşe, hayatını felçli ablası Selma’ya adamıştır. Elli yıl boyunca sakladığı büyük sırrı, ablasının ölümü ile gün yüzüne çıkar. Ayşe aslında 1916 yılında Karadeniz bölgesinden göç etmek zorunda kalan Rum ailelerden birisinin kızı Eleni’dir. Eleni on yaşındayken, annesi ve küçük erkek kardeşi Niko ile güneye doğru zorlu bir göç yolculuğuna başlar. Çaresiz kaldıkları bir anda bir Türk aile tarafından evlatlık alınınca, kardeşi Niko’dan ayrılmak zorunda kalır. Yıllar sonra bir liman gibi sığındığı üvey ablasının vefatıyla birlikte, Ayşe’nin derinlerde sakladığı suçluluk duygusu, bulutların getirdiği geçmişten gelen sesler ve görüntülerle açığa çıkar. Bu iç hesaplaşmada en yakın sırdaşı ise Mehmet ismindeki küçük bir çocuktur.
2003 Sundance Film Festivali Senaryo Ödülü ve 23. Uluslararası İstanbul Film Festivali Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Bulutları Beklerken, göç yollarındaki Rum ailelerin siyah-beyaz belgesel görüntüleriyle açılıyor. Yıllarca Türk kimliği ile yaşamış Rum kızı Eleni’nin kişisel dramını küçük bir çocuğun gözünden perdeye taşıyan film, Yorgo Andreadis’in göç esnasında Anadolu’da kalan ve Türk kimliğiyle hayatını sürdüren Rumları anlattığı “Tamama” isimli kitabından esinlenmiş.
Ulusal ve uluslararası festivallerde pek çok ödül alan İz (1994) ve Güneşe Yolculuk (1998) filmleriyle tanıdığımız Ustaoğlu, filmlerinde yoğun olarak etnik farklılıklar, yabancılaşma, kimlik ve aidiyet sorunlarını işliyor. Karakterlerinin önemli bir iç değişimin ardından çıktıkları yolculuklar, filmlerinin temel hikayesini oluşturmakta. Türk-Kürt iki arkadaşın dostluk hikayesiyle Kürt sorununu ele aldığı Güneşe Yolculuk’ta aidiyet sorusu peşinde düşülen yolculuk Batı’dan Doğu’ya yapılırken, Bulutları Beklerken’de ise Karadeniz Bölgesi’nde başlayıp Selanik’te son buluyor.
Yeşim Ustaoğlu’nun, Eurimages ve Sundance Enstitü’den mali destek alan üçüncü uzun metrajlı filmi Bulutları Beklerken’de fazlaca “yurt dışında kendini beğendirmek” kaygısı güderek, kendi tarihine ‘içeriden’ bir bakışla yaklaşmayıp adeta Rum tarafından bakması samimiyeti konusunda soru işaretlerine neden olmakta. 12 Eylül dönemi ile ilgili, filmin geneli düşünüldüğünde bir yere oturmayan kırpıntı görüntüleri de dahil ettiği filminin bir diğer problemi de, “çok fazla şey anlatmaya çalışması”.
Karadeniz’in sislerle örülü yaylalarını güçlü bir görsel estetikle sunan film, ilk bölümdeki tüm yerel motiflere ve güzelliğe karşın, aceleye getirilmiş ve sıkıştırılmış hissi veren ikinci bölümdeki “şimdi de dostumuz Selanik’teyiz” görüntüleriyle “mesaj kaygısına” ve “dışarıdan onay alma hırsına” kurban ediliyor. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Eric Bress, J. Mackye Gruber
Oyuncular: Ashton Kutcher, Amy Smart
Yapım: ABD, 2004, 113 dk.
Kelebek Etkisi, çocukluğunda yaşadığı travmatik bir olay neticesinde bazı anılarını belleğinin derinliklerine gömen ve yaşadıklarının olumsuz etkilerinden yıllar boyu kurtulamayan Evan’ın babasından geçen doğaüstü yeteneği sayesinde geçmişe yolculuk yaparak ‘şimdi’yi daha iyi kılma çabasını anlatıyor. Ancak hayatı çok boyutlu değil, lineer bir çizgi gibi gören Evan’ın daha iyi bir gelecek için geçmişte yaptığı her değişiklik bir öncekinden daha problemli bir ‘şimdi’ye neden oluyor. Bir kelebeğin kanat çırpışının dünyanın uzak bir köşesinde kasırgaya neden olabileceğini varsayan kaos teorisinden bir alıntıyla başlayan film, kader boyutundan uzak bir “mümkün dünyalar” evreninde Tanrı’yı oynamanın ancak kaosa neden olabileceğini vurguluyor. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen: Ali Özgentürk
Senaryo: Ali Özgentürk, Onur Ünlü
Oyuncular: Birol Ünel, Hülya Avşar, Oktay Kaynarca, Halil Ergün
Yapım: Türkiye, 2004, 95 dk.
1950’li yılların sonu. Yüzümüz Batı’ya dönük. Hayatın Amerikan kökenli müzikler eşliğinde sürdüğü zamanlarda, Pera Palas tarih çizgisi üzerinde son derece alımlı bir görünüme sahiptir. Belkıs ise bu panorama içerisinde hayat dolu genç bir kızdır. Avustralya’dan gelen Demir’i, otelin genç ortaklarından biri olan Akfar’ı ve asansör görevlisi Cemil’i etkileyerek karmaşık bir aşk zincirini başlatır. Emekli bir polis ise üzerinden yirmi yıl geçen ve sonunda Akfar’ın ölümüne neden olan bu zinciri hâlâ merak etmektedir. Emekli polis, karmaşık hikayeyi arkadaşına anlatırken seyirci de film içerisinde yol almaya başlar. Kalbin Zamanı, kronolojik anlamda üç farklı zaman dilimini kapsamaktadır. 1950’lerde başlayan aşk üçgeni, 80’li yıllardan nasibini aldıktan sonra 2000’e varır.
Kalbin Zamanı, aynı kadına aşık olan üç erkek ve üç ayrı tarihi kapsayan bir dönem filmi aslında. Zaman dilimleri belirginlik kazanabilmek adına Pera Palas’ın varlığına sığınsa da, tarihî otel, senaryonun ayakta durması için yeterli olamıyor. Bir dönem filminin inandırıcı olmasının gerek şartı oyuncuların tarihsel süreç içerisinde geçirmiş oldukları değişimlerdir. Ancak filmdeki karakterlerin yaşlanmış görüntüsü seyirci açısından inandırıcılıktan son derece uzak. Medyatik isimleri bir araya toplayarak, senaryodan, oyunculuk başarısından yani film kalitesinden taviz vererek film yapmak, son dönemlerde Türk sinemasının bulunduğu seviyeyi daha da aşağıya çekmekte. Bu anlamda profesyonel bir filmde karşılaşılamayacak her tür hatayı Kalbin Zamanı’nda görmek mümkün.
Yönetmen filmde, Türk sinemasında bir ilk olarak animasyon tekniğini kullanıyor. Filmin başındaki ilk bölümde, İstanbul’da Pera Palas’ta kaldığı dönemde Agatha Christie’ye aşık olan Hitchcock’un, oteldeki bir cinayetin ardından katilin peşine düşmesi anlatılıyor. Alfred Hitchcock “katil kim?” sorusu ile baş başa kalırken film başlıyor. Animasyonun film bittikten sonraki son bölümünde, Hitchcock sürpriz bir şekilde olayı çözüyor. Son kare ise Müslüm Gürses ve Hitchcock’un bir İstanbul Hatırası fotoğrafı ile anime edilmekte.
Yönetmenin bir zaman devinimi olarak sunduğu Kalbin Zamanı, ne yazık ki seyirci üzerinde zamanı içselleştirmeyi başaramıyor. İçerisine biraz aşk, biraz cinayet ve Hitchcock, Agatha Christie ve Müslüm Gürses üçlüsü konulunca orjinal bir film olduğu düşünülen Kalbin Zamanı, aslında birçok yerde Türk filmi klişelerine sadık kalırken hâlâ vücut bulamamış bir sinemaya hizmet etmeye devam ediyor. / Esra Bulut
Tavsiye Et