Abdülbâki Gölpınarlı
İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1997
“Alevîlik bir tarikat değildir. Fakat bu yola, tam manasıyla mükemmel bir mezhep de diyemeyiz, çünkü usûlü, fürûu hiçbir vakit tespit edilmiş sayılamaz. Alevîlik, olsa olsa iptidaî bir mezheptir, yahut iptidaî bir dindir. Alevîlikle Bektâşîlik arasında bir ayrılık bulunmakla beraber, müşterek noktalar da pek çoktur. Ali’yi Tanrı yerine koymak, hurafevî bir şekilde On iki imamı ve On dört masumu tanımak, inançlarda kökleri çok eski devirlere çıkan geleneklere yer vermek, kadınların da iştirak ettiği sazlı, içkili muhabbet meclisleri kurmak, törende aynı esas unsurları kabul etmek ve aynı duaları okumak başlıca birleşme noktalarıdır. Hatta bu yüzden Bektâşîler, ‘Yol bir, sürek bin bir’ diyerek onları hoş görmüşlerdir; Perişan Baba, sonradan bir atasözü gibi söylenegelen ‘Sürek olsun, çörek olsun, Ehl-i Beyt’i sever olsun’ sözünü söylemiştir. Zaten bu birliği, her iki zümrenin törenlerini de, Fütüvvet ehlinin törenlerinin mayalaması sağlamıştır.” (s.5) Türk kültüründe genellikle heterodoks İslâm algısı içerisinde görülen Alevî-Bektâşî geleneğini ilmî bir ciddiyetle inceleyen eser, sahasında otorite kabul edilen şarkiyatçı (doğubilimci) Abdülbâki Gölpınarlı tarafından hazırlanmış, Gölpınarlı’nın kendine has üslûbunu aksettiren zevkli bir kitap. Alevî-Bektâşî edebiyatının tarihî ve coğrafî bir perspektifle ve zengin kavram örgüsüyle serdedildiği Giriş bölümünün sonunda, kitapta nefesleri ve nutukları yer alan ozanların kısa özgeçmişleri yer alıyor. Nefesler, gelişigüzel bir sıralama yerine çeşitli açıklamalar ilâve edilerek belli konular altında tasnif edilmiş: Alevîliğin ve Bektâşîliğin ne olduğunu tarif eden, On iki İmam’ı (Düvâzdeh İmâm) metheden, tevhidden, yol erkânından, ahlâk ve inançlardan, aşktan, giyim kuşamdan, kadın davasından, insan görüşünden bahseden şiirlerin yanı sıra, metinde geçen bilinmeyen kelimelerin yer aldığı bir lügatçe ve nefeslerden bazılarının çeşitli makamlardaki bestelerinin ünlü müzikolog Rauf Yekta Bey tarafından hazırlanmış notaları ek olarak sunuluyor. / Cihat Arınç
Tavsiye Et
Yapım: Özdemir Plak, 2000
Alevî-Bektâşî geleneğinde bir meşrep olarak “meczupluk” Anadolu’da çok yaygındır; dünyayı mekân tutmayarak Lâmekân iline yolculuk eden Deli Tacim, Deli Boran, Deli Kasım ve daha nice deli derviş henüz yaşarken, nefislerini öldürerek terk-i dünya ve terk-i ukba etmiş, aşklarıyla aklı yele verip yüzlerini yalnız Hakk’a doğru çevirmişlerdir. Onlar, bu kalender meşrepleri dolayısıyla yaptıklarını akılla bağdaştıramayan halk tarafından deli/divane olarak görülmüş ve her ne kadar Hak katında kimin deli kimin veli olduğu bilinmese de, bu dünyada isimleri öyle kalmıştır. “Turna avazlı” sanatkâr Sabahat Akkiraz, bu albümünde “deli derviş” figürünü merkeze alan türkü ve Bektâşî semahlarıyla dinleyenlerinin huzuruna çıkıyor. Sabahat Hanım, türküleri sadece icra etmekle yetinmiyor; aynı zamanda her yıl Anadolu’nun belli bölgelerinde yaptığı derleme çalışmalarıyla, üretilen ya da klasikleşmiş türkü ya da halk kültürünün diğer ürünlerini kayıt altına alarak kaybolmaması yönünde çalışmalar yapıyor. Bu albümde “Deli Derviş” ilk kez Sabahat Akkiraz tarafından seslendiriliyor. Sivas’ta özellikle dedeler tarafından açışlarda kullanılan “Deli Derviş Ayağı” çok ünlüdür. Halk müziği klasiklerinin başta gelen örneklerinden olan “Deli Derviş” adlı bu enstrümantal ezgiyi hakkıyla çalamayana “usta” denemeyeceği erbabının malûmudur. Sabahat Akkiraz, muhteşem yorumuyla “Deli Derviş”i öyle okumuş ki, deyiş ve nefeslerdeki tartışılmaz ustalığını burada en üst seviyeye çıkarmış. Albümde türkü ve deyişlerin yanı sıra, güftesi Şah Hatayî’ye ait “Leylân Mevlâm” başlıklı bir semah ve âdeta Sabahat Akkiraz’la özdeşleşen Kırıkhan Barağı da yer alıyor. Türküleri, deforme etmeksizin, kendi ağız ve melodi yapılarına uygun şekilde icra eden bir kişiden dinlemek, otantik kültürü doğru dürüst tanımak için mühim bir kıstastır. Sabahat Akkiraz, bunu hakkıyla eda eden bir ses… Dinlemeye fazlasıyla değer bir albüm… / Cihat Arınç
Tavsiye Et
Yapım: Delta Music, 1995
Güney Amerika’daki pamuk tarlalarında çalışan Afrikalı kölelerin ritmik vokalleri, solo geleneğini başlatan Louis Armstrong ve hızın zarifliğini insana ispatlayan “Bebop” ustası Charlie Parker, kuşkusuz ki insanoğlunun özgürlük arayışının müzikteki en önemli temsilcilerindendir. Caz, kendi vatanından koparılmış bir halkın yepyeni bir dil ve ruhla söylediği özgürlük şarkısıdır, belki de o yeni bir kültür hareketidir. Caz için ne söylenebilir ki? “Caz nedir?” sorusu da, tıpkı “Aşk nedir?” sorusu gibi tarifi olmayan bir sorudur. Mevlâna’nın kendisine “Aşk nedir?” diye soran birine, “Ben gibi ol da gör!” demesi gibi, Louis Armstrong’un da kendisine “Caz nedir?” diye sorulduğunda, “Eğer onun ne olduğunu bilmiyorsan, hiç kurcalama!” diyerek cevap verdiği unutulmamalıdır. İşte bu nevi şahsına münhasır müziğin sayısız örneklerinden biri olan bu albüm, Delta Music’in hazırladığı Geleneksel Caz Müziği Şaheserleri Koleksiyonu’nun üçüncüsü olarak piyasa çıkmış. İçerisinde New Orleans, Dixieland ve Chicago caz ekollerinden ve erken dönemden seçilmiş eserler yer alıyor. Albümde cazın büyük üstatlarının icraları bir araya geliyor: Piyanoda efsanevî Earl “Fatha” Hines’ın, ön sırada yine efsanevî isimler olarak Armstrong, Teagarden, Bigard’ın yer aldığı ve ritim sazlarda Shaw ve Catlett’in kendini gösterdiği muhteşem “Original All Stars” topluluğunun 1947-48 yıllarına ait çeşitli kayıtları bulunuyor. Bunun yanı sıra, Red Nichols’tan “Five Pennies”, Tommy Dorsey Orkestrası’ndan meşhur “Clambake Seven”, New Orleans’ın akrobatik şarkıcı ve trompetçisi Louis Prima’dan 1940’lı yıllara ait iki değerli kayıt ve nihayet kendi fantastik topluluğunu oluşturmasıyla tanınan Eddie Condon’ın tamamı 1947-48 yıllarındaki “İşte Caz!” (This is Jazz!) ve “Belediye Konserleri” (Town Hall Concerts) adlı radyo kayıtlarından oluşuyor. Geleneksel ve modern cazın seçkin örneklerinden oluşan albüm, cazseverlere klasik bir tat sunuyor. / Emin Ali Kunt
Tavsiye Et