Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2005) > Türkiye Siyaset > Türkiye Afrika’yı yeniden keşfetti
Türkiye Siyaset
Türkiye Afrika’yı yeniden keşfetti
Sernur Yassıkaya
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Etiyopya ve Güney Afrika’yı kapsayan ve yıl sonuna kadar Afrika’daki 8 ülkenin ziyareti amaçlanan programının ilk turu Türkiye’nin yeni küresel açılımını gösteriyor. 17 Aralık’tan sonra gerçekleştirilen; Güney Doğu Asya, Rusya, Çin ve en son olarak da Sahra Altı Afrika gezileri Türkiye’nin stratejik vizyonunun ABD ve AB dışına da açıldığının bir işareti. Elbette Türkiye’nin dış ilişkilerindeki bu çeşitlenme bir alternatif arayışı değil; bilakis bu çeşitlenme “yap-boz”un eksik kısımlarının tamamlanması olarak okunmalı. Ayrıca Türkiye’nin dünyanın geri kalan kısımlarıyla ilişkilerini geliştirmesi onun küresel anlamdaki önemini ve etkinliğini artırır. Bunun bazı yazarlarca, Türkiye’nin bu ülkelere benzeme arayışı olarak nitelendirilmesi ise gerçekten gülünç.
Bazı köşe yazarları Başbakan’ın Mart ayı başındaki Afrika ziyaretini eleştirmişti. Eleştirilerin odağında sürenin uzunluğu ve Afrika’yla tarihsel ve kültürel ilişkilerin neler olduğu soruları yatmaktaydı. Hem tarihi bilgiden, hem de aktüel gelişmeleri takip etmekten uzak olan bu kişilere George W. Bush’un Temmuz 2003’te 5 gün süren ve Senegal, Uganda, Nijerya, Güney Afrika ile Botsvana’yı kapsayan Afrika gezisi örnek verilebilir. Washington gelecekte enerji tedarik edeceği bu kıtayla ilişkilerini geliştirmektedir. Öyle ki geçen 20 yıl içinde Afrika’nın ABD enerji alımlarındaki payı iki kat artmıştır. Batı Afrika’nın ABD güvenliği için stratejik önemi haiz bir bölge olacağı ve 2015 yılına kadar Afrika’nın ABD petrol ihtiyacının dörtte birini karşılayacağı tahmin ediliyor. Yani ABD Afrika’da geleceğe yatırım yapıyor!     
Başbakan’ın iki Sahra Altı Afrika ülkesini kapsayan “2005 Afrika Yılı”nın ilk gezisi, yukarıdaki noktalar ışığında anlam kazanıyor. Afrika 21. yüzyılın mücadele sahalarından biri olacak ve Türkiye zaman kaybetmeden bu rekabette yerini almalı. Bu gezinin öncelikli amacı Etiyopya ve Güney Afrika ile ilişkilerin geliştirilmesi ve istikrarlı bir yapıya kavuşturulması olarak ifade edilebilir. Erdoğan’ın Mart ayı başında gerçekleştirdiği Etiyopya ve Güney Afrika ziyaretleri, sadece bir Türk başbakanının bu ülkeleri ilk kez(!) ziyaret etmesi nedeniyle bile tarihî bir nitelik taşımakta. Ziyaretin amaçlarını üç maddede toplayabiliriz:
1. Türkiye’nin uluslararası alandaki etkinliğini artırmak,
2. Afrika ile ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirmek,
3. 2009-2010 yılları arasında BM Güvenlik Konseyi’ne geçici üyelik için destek bulmak.
Yukarıdaki hedefler açısından Afrika’nın doğru seçenek olduğu açıktır. Ne yazık ki, Türkiye’nin Afrika macerası şimdiye dek bu yaşlı kıtanın Akdeniz kıyılarıyla sınırlı kalmış ve elli ülkeden oluşan Sahra Altı Afrikası göz ardı edilmişti. Bu nedenle gezide seçilen ülkeler doğru tercihlerdir. Birincisi Afrika diplomasisinin başkenti olan Etiyopya, diğeri ise Sahra Altı Afrika’nın ekonomik ve siyasî liderliğine oynayan Güney Afrika. BM’nin ana ofislerinden birine ve 53 üyeli Afrika Birliği’nin merkezine ev sahipliği yapan Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa doğu, orta ve güney Afrika’ya giriş kapısı niteliğinde. Addis Ababa’da neredeyse tüm devletlerin büyükelçilik açmış olması bu şehrin önemini kanıtlar. Güney Afrika ise zengin maden yataklarına, güçlü ve gelişmiş bir sanayiye sahip; stratejik açıdan önemli bir ülke. 1992’de Nelson Mandela’nın Atatürk Barış Ödülünü reddetmesi ve Güney Afrika yönetiminin PKK’ya “sempati” besleyen görüşleriyle gerginleşen ilişkiler, geçen Ağustos ayında Güney Afrika Devlet Başkan Yardımcısı Jacop Zuma’nın ziyaretiyle bahar havasına girmişti.
Türkiye’nin Etiyopya ile ilişkileri geliştirmedeki asıl amacı, bu ülkedeki diplomasi potansiyelinden yararlanmak. Bu anlamda ilk TİKA ofisinin de Etiyopya’da açılması, başarı halinde bu ofislerin rahatça diğer bölge ülkelerine de yayılmasına imkan sağlayacak. Ayrıca Türkiye’nin yıllar boyu, başta Kıbrıs olmak üzere çeşitli konularda BM nezdinde Afrika tarafından yalnız bırakılmasının engellenmesi ve bölge ülkeleriyle diplomatik ilişkilerin gelişmesi açısından Etiyopya son derece önemli bir rol oynayabilir. Etiyopya Başbakanı Meles Zenawi’nin Türkiye’yi askerî alanda yatırım yapmaya davet etmesi ve Erdoğan’ın tekstil, savunma sanayii ve enerji alanlarında işbirliği arzusunu ifade etmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin kısa dönemde çok boyutluluk kazanabileceğinin göstergesi. 18 saatlik kısa Etiyopya ziyareti sırasında imzalanan çifte vergilendirmenin kaldırılması anlaşması ve BM geçici üyeliğine destek için alınan söz, Türkiye’nin bölgeden istediği sonuçları kolayca alabileceğini de gösteriyor.
Güney Afrika ziyaretinde ise üç nokta ön plana çıktı: Güney Afrika’nın Barışçıl Nükleer Teknolojisi, bu ülkedeki sanayi endüstrisi ve Türkiye’nin cazip silah alım projeleri ile Güney Afrika’nın yeraltı zenginlikleri. Başkan Yardımcısı Zuma’nın Türkiye ziyaretinde gündeme gelen Güney Afrika’nın gelişmiş nükleer teknolojisinden yararlanma isteği bu sefer ele alındı ve bunun ciddi bir alternatif olduğu görüldü. Çevreci ve alternatif enerji kaynakları sunan yeni teknoloji, Türkiye’nin nükleer yatırımlarında rekabet artırıcı bir seçenek olabilir. Ayrıca Güney Afrika’nın 1990’lı yıllarda BM gözetimi altında nükleer silahlarını imha etmesi ve mevcut teknolojiyi barışçıl amaçlarla kullanacağını vurgulaması, Türkiye’nin bu anlamda gireceği bir işbirliğinden, duyulacak tedirginliği azaltacaktır. Türkiye’nin askeri ihaleleri de Güney Afrika silah sanayinin dikkatini çekiyor. Son gelişmeler çerçevesinde Türkiye’nin ATAK helikopter projesine bu ülkeden bir firmanın dahil edilmesi, bu isteğin karşılanması şeklinde okunabilir. Ayrıca Türk ihracatı içinde iyi bir yer edinen mücevherat sektörü açısından Güney Afrika önemli bir hammadde kaynağı. Güney Afrika’nın Türkiye’yi Balkanlara, Orta Asya’ya ve Avrupa’ya bir sıçrama tahtası olarak görmesi de, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için birçok ortak zeminin varlığına işaret ediyor. Güney Afrika’dan BM Güvenlik Konseyi ve Kıbrıs konusunda destek sözü alınması iki ülke arasındaki ilişkilerde “kazan-kazan” stratejisine uygun bir zemin bulunduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak, 90’lı yılların sonuna doğru uygulanmaya başlanan çok boyutlu dış politika yavaş da olsa meyvelerini vermeye başladı. Türkiye’nin tarihinde bu topraklarla ilgili hoş bir mazi bırakması ve bu toprakların kültürünü kendi bağrında taşıması onu, Fransa’dan ya da Almanya’dan daha avantajlı duruma getirir. Bu ülkelerin beş koyacağı yerde, Türkiye’nin bir koyarak daha çok kazanacağı, son Afrika gezisiyle anlaşılmıştır. AB ile üyelik müzakerelerine başlamış, Rusya ve çevre/komşu ülkelerle istikrarlı ve barışçıl ilişkiler tesis etmiş bir Türkiye’nin dış politika alanında manevra kabiliyetinin artacağı ortadadır. Hem, Afrika ile bağları 250 yıla ve “sömürgecilik”, “kölelik” gibi insanlık suçlarına dayanan ABD’nin bu yaşlı kıtanın ülkeleriyle ilişki kurmaya hakkı varken, Türkiye gibi kendi mazisinin izlerini hâlâ taşıyan, kültürel ve siyasî bakımdan birçok ortak paydaya sahip olan bir ülke, Afrika ülkeleriyle neden ilişkilerini güçlendirmesin?

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Türkiye Siyaset
DİĞER YAZILAR