Medeniyet bir gerçeklik mi, yoksa zihnî bir kurgu mu? Kültür ve din ile münasebeti ne? Modernlik yeni bir medeniyet midir, anti-medeniyet mi? Bütün bunların, günümüzün baskın tartışma konusu olan kimlikle bağlantısı ne? Dosyamızı, Ahmet Davutoğlu’nun ‘klasik’ makalesinin özetiyle başlattık: Medeniyetlerin ben-idraki. Kişiye benliğini kavratan; kurumlar değil, dünya görüşüdür. Türklerin İslamlaştıktan sonra ulaştıkları medeniyet birikimi bir ben-idraki dönüşümünün eseridir. Modern Türk kimliğini bu dönüşümden bağımsız tanımlayabilmek mümkün değildir.
M. Akif Kayapınar’ın yönettiği; Teoman Duralı, Ahmet İnam ve Mustafa Özel’in tartıştıkları açık oturumun nihai mesajı: Din yoksa, medeniyet yoktur. Medeniyeti bir dünya görüşünün sosyo-politik sistemler dizisiyle bütünleşmesi olarak tanımlayan Özel’e göre, modernite bir tür anti-medeniyettir. Bütün medeniyetlerin dinden neşet ettiğinin altını çizen Teoman Duralı, tek istisnanın sermayeciliğe dayalı yeniçağ Batı Avrupa medeniyeti olduğunu söylüyor ve buna İngiliz-Yahudi Medeniyeti yaftasını takıyor. Ahmet İnam ise medeniyetle hesaplaşmamızı, kendi varoluşumuzu düşünerek bütün gezegendeki hayatla hesaplaşma tarzında anlamamız gerektiğini söylüyor. Bu hesaplaşma bizi kendi içimize gömmemeli, hamasete sürüklememelidir.
Son yazıda İhsan Fazlıoğlu, her medeniyetin bir niyeti var diyor: Bu niyet o medeniyetin özü, ilkesi olan theo-ontolojisi tarafından belirlenir. Yapı ve kurumlar bu ilke etrafında şekillenir.
İlkesi olmayanın, medeniyeti yoktur.
Paylaş
Tavsiye Et