TARİH boyunca köklü kültürlerin ve güçlü orduların karşılaşma alanı olan ve büyük göç yolları üzerinde bulunan Kafkasya, bugün de küresel hesapların kesiştiği bir kurtlar sofrası olma özelliğini sürdürüyor. Efsanevî Kaf Dağı’nın yurdu olduğu da söylenen bölgede, aralarında biçimsel benzerlikler olsa da gerçekte birbirinden çok farklı yüzlerce etnik grup yaşamakta. Özellikle Kuzey Kafkasya’da, aynı civardaki köyler arasında bile iletişimi neredeyse imkansız kılan dilsel farklılıklara rastlamak mümkün. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın bulunduğu Güney Kafkasya ise; fizikî ve idarî bakımdan daha bütünlüklü bir yapı arz ediyor. Üç ülke içinde etnik sorunlar yüzünden en fazla başı ağrıyan Gürcistan, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile 9 Nisan 1991’de bağımsızlığını elde ettikten sonra kuzeybatısında Abhazya, güneybatısında Acaristan ve kuzeydoğusunda Güney Osetya’nın ayrılık talepleriyle uğraşmak zorunda kaldı ve zaman zaman olağan askerî harekatın sınırlarını zorlayarak siviller üzerinde şiddet uyguladı. Ancak soruna, Gürcistan’ın içişleri sorunu olmaktan çok, makro-stratejik dengeler açısından bakıldığında ortaya daha büyük ölçekli hesapların varlığı çıkıyor.
Sovyetler Birliği’nin mirasçısı Rusya Federasyonu, kendisi için jeopolitik açıdan çok önemli olan ülkedeki askerî varlığına meşruiyet kazandırmak amacıyla 1994 yılı Şubat ayında bir anlaşma imzalayarak Gürcistan’ın “toprak bütünlüğünü” kabul etti. Buna rağmen bölgedeki çıkarları konusunda Gürcülere güvenmeyen Moskova, kendisine müttefik olarak sınır komşusu olmayan Ermenistan’ı seçti ve Hazar enerji koridorlarının kesişme noktası konumundaki Gürcistan üzerinde geleneksel karıştırma politikalarıyla Tiflis’i tedirgin etmeyi sürdürdü. Buna karşılık eski Sovyetler Birliği’nin son dışişleri bakanı olan Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze izlediği açılım politikasıyla bölge içinde, Ermenistan’la Dağlık Karabağ işgali yüzünden kavgalı olan Haydar Aliyev’in Azerbaycan’ıyla; ‘yakın çevre’de Türkiye ve küresel çapta ABD ile yakınlaşarak dengeyi sağlamaya çalıştı. 1995’te Ruslar, ülkedeki askerî üslerinin 25 yıl kalması konusunda ısrar etmiş; Gürcistan Parlamentosu’nun direnmesi üzerine de Rusya’da işçi olarak çalışan Gürcü vatandaşlarını sınır dışı etme tehdidinde bulunmuş ve neticede süre 8 yıl uzatılabilmişti. Fakat bu olayda ABD’nin açık diplomatik desteğini alan Şevardnadze, Rusya Federasyonu’ndan adım adım koparak Batı yanlısı bir politika benimsedi ve ülkesini NATO’nun üstü kapalı korumasına aldırmayı başardı. II. Irak Saldırısı sırasında Amerikan ordusuna kapılarını açan Gürcistan’ın işbirliği sadece askerî ve diplomatik alanlarla sınırlı kalmıyor; eğitim, sağlık, personel yetiştirilmesi ve malî yardım konularında da ABD, Tiflis yönetimine arka çıkıyor. ABD’nin Bakü–Ceyhan’a, AB’nin de Bakü–Supsa’ya verdiği destekle hayat bulan Şevardnadze, Batı’ya açılan kapı olarak gördüğü Ankara yoluyla yakınlaştığı AB’nin Büyük İpekyolu (Avrasya Koridoru) projesine de Rus etki alanından sıyrılmak için umut bağlamış durumda. Diğer yandan Moskova’nın konjonktüre göre gizliden veya açıktan sık sık müdahale ettiği Abhazya ve Güney Osetya sorunlarına karşı Gürcistan, sınırın hemen ötesinde bulunan Çeçen savaşçıların Pankisi Vadisi’ni kullanarak dünyayla bağlantı kurmalarına göz yummakta, böylece aynı yöntemle Rusya’nın önüne etnik kimlik kartını sürmektedir.
Türkiye’den Bakınca…
Tarihî ve coğrafî verilere göz atıldığında, Türkiye topraklarının savunmasının sınır ötesi bölgelerden başladığı görülür. Bu durum Balkanlar, Orta Doğu, Kıbrıs ve Kafkasların jeo-stratejik yapısının Anadolu açısından önemini ortaya koyar. Soğuk Savaş sırasında Batı için Sovyetler Birliği’ne karşılık bir bariyer (Turkish barrier) olan Türkiye, komünist tehdidin ortadan kalkmasıyla oluşan yeni stratejik konseptte, taşıdığı tarihî birikime ve değişen bölgesel ve küresel şartlara bağlı olarak farklı güvenlik politikaları geliştirmek zorunda. Artık ötesinde nelerin döndüğü belli olmayan ürkütücü ve aşılmaz bir sınır hattı yok; aksine pek çok bölgesel ve küresel aktörün cirit attığı, alabildiğine dışa açık, risklerle beraber fırsatları da içinde barındıran bir Kafkas coğrafyası söz konusu. Güney Kafkasya’da doğal müttefik olma özelliği gösteren Azerbaycan’ın Türkiye’yle sınırı bulunmadığı gibi, kendisini Nahcıvan Özerk Cumhuriyeti’ne bağlayan tek hat olan Laçin Koridoru da Ermenilerin eline geçmiş durumda. Rusya’nın müttefiki Ermenistan’ın Rusya’yla; Türkiye’nin müttefiki Azerbaycan’ın ise Türkiye’yle sınırı yok. Buna karşılık Ermenistan’ın tarihî düşmanlık beslediği Türkiye’yle, Azerbaycan’ın da çekim alanından kurtulmaya çalıştığı ve Hazar enerji kaynaklarının paylaşımında sorun yaşadığı Rusya ile komşu olması, hem Rusya, hem Türkiye’yle ve hem de Ermenistan ve Azerbaycan’la komşu olan, bölgedeki diğer ülke Gürcistan’ı diken üstünde tutan en önemli jeo-stratejik faktördür. Türkiye açısından bakıldığında, Rusya Federasyonu ile arada tampon bir ülkenin olması pek çok bakımdan rahatlatıcı ve Türkiye’nin bölgede manevra kabiliyetini artırıcı bir durum olarak göze çarpıyor. Azerbaycan petrollerini 10 yılı aşkın zamandır bekleyen Türkiye, en ucuz yol olan Ermenistan güzergâhını aradaki tarihî husumet, boru hattının güvensizliği ve işgal altındaki Azerî toprakları nedeniyle ihtimal dışı bırakmak zorunda kalınca Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı öne çıktı. Öte yandan Avrupa’nın Bakü-Supsa, Rusya’nın da Bakü-Novorossisk güzergâhı için baskı yapmaları Gürcistan’ı büyük güçlerle dans etmeye mecbur bıraktı. Bir ara Ermeni diasporasının etkisiyle hattın Ermenistan üzerinden geçmesine sıcak bakan ABD, Türkiye’nin Bakü-Tiflis-Ceyhan seçeneğinde ısrarlı olması üzerine şimdilik buna razı olmuş görünüyor. Gürcistan da, bir yandan Ankara üzerinden ABD’yle yakınlaşma politikası çerçevesinde hattın topraklarından geçmesine olumlu bakarken, diğer yandan 60’a yakın Avrupa kökenli sivil toplum örgütünden destek alarak ekolojik nedenleri bahane gösteriyor ve meşhur ‘Borjomi’ mineral sularının ciddi tehlike altında olduğu gerekçesiyle işi yokuşa sürüyor. Güney Kafkasya’da denize kıyısı olan ve Hazar enerji kaynaklarının dünyaya açılmasında kendisini en şanslı ülke olarak gören Gürcistan, böylece AB, Rusya ve Türkiye-ABD’nin hesaplarının çakıştığı bölgede pazarlık gücünü artırmaya çalışıyor.
Türkiye-Gürcistan ilişkilerinde Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren diğer konular; Rusya Federasyonu’nun askerî üsleri, Gürcistan’ın Acaralar, Lazlar, Ermeniler ve Ruslardan oluşan pasif etnik yapısı, Abhazya ve Güney Osetya’daki etnik mücadele ve Gürcistan’ın komşuları ile ilişkileridir. Son gelinen noktada, Kasım 1999’da yapılan AGİT Zirvesinde Gürcistan, ABD’nin de desteğini alarak topraklarındaki Rus askerî üslerinin tasfiyesinde önemli bir adım attı ve Rusya’nın süre uzatma talebini kabul etmedi. Buna karşılık olarak Türkiye, topraklarında Kafkas halklarından Abhaz ve Oset kökenli vatandaşlar bulunsa da, Gürcistan’daki direnişçi kesimlerden değil merkezî yönetimden yana tavır alarak bölgede istikrarı öncelediğini ve Rus nüfuz alanının genişlemesini istemediğini gösterdi.
Paylaş
Tavsiye Et