Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (February 2007) > Asılıyorum > Eleştirmiyorum, acıyorum
Asılıyorum
Eleştirmiyorum, acıyorum
Ali Cengiz Tuğrul
“İç­ki ya­sak­la­rı, iç­ki tü­ke­ti­mi­ni azal­ta­ca­ğı­na az­dı­rır” di­ye akıl ver­miş Sn. Baş­ba­ka­n’a.
Kim?
Kıs­men ada­şım Er­tuğ­rul Öz­kök.
Be­nim so­ya­dım da Tuğ­rul ya.
Bu yüz­den bü­yük ya­zar kıs­men ada­şım olur­lar.
Akıl ver­me­nin ya­nın­da bir de tek­lif sun­muş:
“Gel­sin, al­ko­lün za­rar­la­rı­nı an­la­tan bir kam­pan­ya baş­la­ta­lım.
Bu kam­pan­ya­ya ben de gö­nül­lü ola­rak ka­tı­la­ca­ğım” de­miş.
Tek­li­fi yap­tı­ğı ay­nı ya­zı­da iki sa­tır son­ra, “Eğer bu ül­ke­de de­mok­ra­si var­sa, be­le­di­ye­le­rin iç­ki ya­sa­ğı koy­ma hak­kı ol­ma­ma­lı” yar­gı­sın­da bu­lun­muş.
“Di­nî ya­sak­la­rın bu­lun­du­ğu İran’da du­rum ne?” so­ru­su­nu sor­duk­tan son­ra ken­di­si ce­vap­lı­yor:
“So­kak­lar­da bir şey yok.
Ama bir de ev­le­rin içi­ne gi­rip du­ru­mu gö­rün” di­yor.
Be­le­di­ye te­sis­le­rin­de içe­me­di­ği için her­hal­de so­lu­ğu İran’da­ki ev­ler­de alıp gön­lün­ce içi­yor.
Her­hal­de, de­dim.
Çün­kü İran’a gi­dip ora­da içip iç­me­di­ği­ni bil­mi­yo­rum.
Ama “ev­le­rin içi­ne gi­rip du­ru­mu gö­rün” di­ye ke­sin ko­nuş­tu­ğu­na gö­re ken­di­si bi­li­yor.
Ke­sin İran’da­ki ev­ler­de de içi­yor.
“Bi­ze olan öf­ke­ni­zin yüz­de onu­nu, be­le­di­ye­le­ri­niz­de­ki bu iş­gü­zar­lık­la­ra çe­vir­se­niz, ina­nın me­se­le kal­ma­ya­cak.
Eğer ger­çek­ten sa­mi­mi ise­niz, çok ko­lay an­la­ya­cak­sı­nız” di­ye bağ­la­mış ya­zı­sı­nı.
“Al­ko­lün za­rar­la­rı hak­kın­da kam­pan­ya ya­pa­lım” di­ye la­fa gi­rip ne­fes al­ma­dan, “‘Be­le­di­ye­ler­de­ki iç­ki ya­sa­ğı­nı kal­dı­rın’ de­me­nin ne­re­si sa­mi­mi­yet?” di­ye kı­za­bi­lir bel­ki Sn. Baş­ba­kan.
Ama ben, na­çi­za­ne, mes­lek­ta­şı­mı des­tek­le­ye­ce­ğim.
Al­ko­lün za­rar­la­rı hak­kın­da ko­nu­şa­bi­le­cek ken­di­sin­den da­ha yet­kin bir kim­se ol­ma­dı­ğı­na da her­kes­le bah­se gi­re­rim.
Bel­ki far­kı­na de­ğil­si­niz ama Sn. Ya­zar kam­pan­ya­sı­nı tek ba­şı­na baş­lat­tı bi­le.
Ona bu ça­ba­sın­da des­tek ol­mak sa­de­ce boy­nu­mun bor­cu de­ğil, mes­lek eti­ği­min de ge­re­ği­dir.
 
KAM­PAN­YA
Şu sa­tır­lar bu kam­pan­ya­nın işa­ret fi­şe­ği de­ğil de ne­dir?
“Gü­zel bir ak­şam ye­me­ği ye­mi­şim­dir.
Mut­la­ka iki-üç ka­deh çok gü­zel şa­rap iç­mi­şim­dir.
Her de­fa­sın­da ken­di­mi be­yaz bir kol­tu­ğun üze­rin­de bu­lu­rum.
Ora­da öy­le ha­re­ket­siz sa­at­le­rim ge­çer.
O ha­re­ket­siz­lik de­rin bir me­di­tas­yo­na dö­nü­şür.
Bü­tün bu mut­lu­luk­lar için Al­lah’a şük­re­de­rim.
O müt­hiş Şi­raz şa­ra­bı için.
Puc­ci­ni, Mah­ler, Be­et­ho­ven, Mo­zart, Bach için.
Bir an ken­di­mi ağ­lar­ken bu­lu­rum.
Üç sa­ni­ye son­ra kon­trol ede­me­di­ğim gül­me­ler baş­lar.
Be­nim Al­lah’a şük­ret­mem ken­di­ni böy­le is­pat eder.
Ha­ya­ta te­şek­kür, böy­le an­lar­da ‘Ene’l-Hak’ hay­kı­rı­şı ha­li­ne dö­nü­şür.
Şük­re­den var­lı­ğı­nız, şük­re­di­le­nin ken­di­si olur.”
Şim­di lüt­fen eli­ni­zi vic­da­nı­nı­za ko­yun.
Ve dü­şü­nün.
Kim, in­sa­nın iç­tik­ten son­ra­ki ha­li­ni bun­dan da­ha iyi tas­vir ede­bi­lir.
Bi­linç­siz bir şe­kil­de ken­di­ni her de­fa­sın­da be­yaz bir kol­tu­ğun üs­tün­de bul­mak.
Ha­re­ket­siz, uyu­şuk, ne ya­pa­ca­ğı­nı bil­mez hal­de ka­la­kal­mak.
Ne de­di­ği­ni bil­mez ha­le gel­mek.
Ağ­zın­dan çı­ka­nı ku­la­ğı duy­ma­mak.
Kon­trol­süz ağ­la­ma nö­bet­le­ri.
Onu ta­kip eden gül­me ve kah­ka­ha nö­bet­le­ri.
İçe­rek Hal­lac-ı Man­sur’un ma­ka­mı­nı geç­mek.
“Heyt be, tan­rı mı­yım ne­yim!” he­ze­yan­la­rı.
“Ma­dem ki tan­rı­yım, iç­ki­yi ken­di­me he­lal kıl­dım.
Kim ne ka­rı­şır!” tav­rı.
 
ZA­VAL­LI
Mü­kem­mel bir iro­ni.
İç par­ça­la­yı­cı bir alt üst oluş.
On­to­lo­jik kim­lik ka­rış­tır­ma­sı.
Bi­li­yo­rum yu­ka­rı­da­ki üç ifa­de al­ko­lün Sn. Ya­zar üze­rin­de­ki et­ki­le­ri­ni ta­rif et­mek için ye­ter­siz kal­dı.
Ta­bii bu bir ka­bi­li­yet me­se­le­si.
Her­kes be­nim gi­bi has­bel­ka­der bir kö­şe sa­hi­bi ola­bi­lir.
Ama bu her kö­şe sa­hi­bi­nin güç­lü ka­le­mi ol­du­ğu ma­na­sı­na gel­mi­yor.
Onun için yük­sek mü­sa­ade­le­riy­le ken­di­si­nin al­kol­lü ha­li­nin tas­vi­ri için yi­ne ken­di­si­nin ede­bi ifa­de­le­rin­den bi­ri­ni kul­lan­mak is­ti­yo­rum.
Sn. Ulaş­tır­ma Ba­ka­nı’nın ha­nı­mı hak­kın­da kul­lan­dı­ğı şu ifa­de­yi:
“Ba­ka­nın eşi hak­kın­da söy­le­ye­bi­le­ce­ği­miz tek şey var­dı:
Bir za­val­lı­lık gö­rün­tü­sü…
O da eleş­ti­ri de­ğil, ol­sa ol­sa acı­ma duy­gu­su olur­du.”
Ba­kın.
Gör­dü­nüz mü; üç kı­sa cüm­le­de­ki o, in­sa­nı al­lak bul­lak eden vur­gu­yu?
Bold ka­rak­ter­ler ya­za­rın ken­di ter­ci­hi.
Ha­nı­me­fen­di bey­le­rin ya­nın­da sof­ra­ya otur­ma­dı di­ye ter­cih edi­len tarz bu.
Gön­lü yü­ce ya­zar acı­yor.
Acı­ma­sa eleş­ti­re­cek.
Bel­ki acıt­ma yaz­mış­tır, bel­ki t har­fi yan­lış­lık­la düş­müş­tür.
Onu da bi­le­mi­yo­rum.
Yok­sa fo­to­ro­man kül­tü­rü­müz­de­ki “ben­den nef­ret et, ama ba­na acı­ma” kli­şe­si­ni mi bil­me­ye­cek Sn. Ya­zar.
İran’da­ki ev­le­rin için­de ne içil­di­ği­ni bi­le­cek de, bu kli­şe­den mi ha­be­ri ol­ma­ya­cak?
Her ne ise ko­nu­muz o de­ğil.
İç­ti­ği za­man­ki ha­li­ni tas­vir eden en gü­zel ifa­de, ka­naatim­ce ken­di yaz­dı­ğı­dır.
“İç­ti­ği za­man hak­kın­da söy­le­ye­bi­le­ce­ği­miz tek şey var­dı:
Bir za­val­lı­lık gö­rün­tü­sü…”
Son cüm­le­yi bi­raz mo­di­fi­ye edip kam­pan­ya­nın ana slo­ga­nı ha­li­ne ge­tir­me­yi tek­lif edi­yo­rum.
“Eleş­tir­mi­yo­ruz. Acı­yo­ruz.”
Be­le­di­ye te­sis­le­rin­deki iç­ki ya­sa­ğı kal­dı­rıl­ma­lı.
Gi­riş­le­re Sn. Ya­zar’ın iç­ki­li ha­li­nin ken­di ka­le­min­den tas­vi­ri asıl­ma­lı.
Al­tı­na bü­yük harf­ler ve bold ka­rak­ter­le “Eleş­tir­mi­yo­ruz, Acı­yo­ruz” ya­zıl­ma­lı.
Sn. Ya­zar’ın sağ ko­lu­nun işa­ret par­ma­ğı­nı göğ­sü­nün üs­tü­ne ko­ya­rak “Ene’l-Hak” der­ken­ki bü­yük boy fo­toğ­ra­fı­nı da ba­sar­sak, is­ter­se­niz iç­ki­le­ri be­da­va da­ğı­tın, kim­se­nin bir dam­la içe­ce­ği­ni san­mı­yo­rum.
Bu kam­pan­ya­nın tut­ma­sı ha­lin­de Sn. Ya­zar’a her haf­ta so­nu İran’a be­da­va gi­diş-dö­nüş uçak bi­le­ti im­ka­nı sağ­lan­ma­sı­nı THY yet­ki­li­le­rin­den is­tir­ham edi­yo­rum.
Sn. Ya­zar ger­çek­ten sa­mi­mi ise kam­pan­ya­nın bu şe­kil­de yü­rü­tül­me­si tek­li­fi­mi ge­ri çe­vir­me­ye­cek­tir.
Ne­den ge­ri çe­vir­sin ki!
“İç­me­yin, be­nim gi­bi olur­su­nuz” kam­pan­ya­sı­nı za­ten baş­lat­mış.
Be­nim tek­li­fim, bir­kaç kü­çük tek­nik ay­rın­tı.
O ka­dar.
Bir baş­ka mes­lek­ta­şı­mı da­ha des­tek­le­mek is­ti­yo­rum.
 
ASİ­MET­Rİ
Cen­giz Çan­dar da kıs­men adaş­la­rım­dan bir di­ğe­ri­dir.
Çan­da­ro­ğul­la­rı’nın gü­nü­müz­de­ki en şöh­ret­li tem­sil­ci­si­dir.
Kıv­rak ze­ka­sı, oy­nak ka­le­mi­ni bil­me­yen bir ki­şi bi­le yok­tur bu mem­le­ket­te.
Ka­le­mi­nin ne ka­dar oy­nak ol­du­ğu­na da­ir kaç ör­nek ver­dim bu kö­şe­de.
Bil­me­yen­ler bil­sin, ta­nı­ma­yan­lar ta­nı­sın di­ye.
Bak­tım Ara­lık ayın­da Sn. Çan­dar te­le­viz­yon­da.
“ABD ile Tür­ki­ye ara­sın­da­ki iliş­ki asi­met­rik bir iliş­ki­dir ama pa­ne­lis­ti­miz san­ki eşit­ler ara­sı bir iliş­ki­den söz edi­yor, bu na­sıl iş­tir?” di­ye so­ru­yor.
Pa­ne­list “iki ül­ke ara­sın­da­ki iliş­ki­nin asi­met­rik ol­du­ğu­nu bil­mek için uz­man ol­ma­ya da, ga­ze­te­ci ol­ma­ya da ge­rek yok” di­ye ce­vap ver­di.
“Ama asi­met­rik iliş­ki­yi ‘bir et­ken ül­ke var, bir de edil­gen ül­ke’ şek­lin­de an­lam­lan­dır­mak doğ­ru de­ğil­dir” di­ye ek­le­di.
“Asi­met­ri­yi bi­ri­nin ta­ma­men ak­tif, di­ğe­ri­nin ta­ma­men pa­sif ol­ma­sı ola­rak oku­mak da doğ­ru de­ğil­dir” de­di.
Ga­ze­te­ci mes­lek­ta­şım­dan, hey­hat, gık çık­ma­dı.
Ne­fe­si­mi tu­tup he­ye­can­la bek­le­dim.
“Efen­di-uşak iliş­ki­si de de­ğil­dir” di­ye­cek mi di­ye.
Yok, öy­le bir laf et­me­di.
Yok­sa te­le­viz­yo­nun ka­pı­sı­na da­ya­na­cak­tım.
“Öy­le ol­sa, ne za­ra­rı var?” di­ye.
Ol­sa ol­sa “‘Ka­til uşak mıy­dı’ di­ye sor­sa­lar­dı ne ce­vap ve­re­cek­si­niz?” di­ye­bi­lir­di o pa­ne­list.
Mec­lis Baş­ka­nı da ay­rı tel­den çal­mış.
“Bak­ma­yın öy­le bir­kaç ga­ze­te­nin, bir­kaç kö­şe­sin­de­ki ka­lem­şor­la­ra.
On­lar Ame­ri­kan üni­for­ma­sı giy­miş, ken­di­ni Türk zan­ne­den in­san­lar­dır” de­miş.
De­ğer­li kıs­men ada­şım Sn. Öz­kök bu la­fa çok alın­dı­ğı­nı be­lir­ten bir ya­zı ka­le­me al­dı.
Sn. Çan­dar’dan bir ses, ne­fes çık­ma­mış­tı ben bu ya­zı­yı ka­le­me ala­na ka­dar.
Ben de alın­dım.
Çün­kü tez­ke­re çık­ma­lı di­ye çok ça­ba­la­mış­tım.
Ama en çok Sn. Baş­kan’ın iti­ra­fı be­ni ya­ra­la­dı.
“Kim­ya­sal si­lah is­tih­ba­ra­tı­nın yan­lış ol­du­ğu­nu ka­bul edi­yo­rum” de­miş.
Hal­bu­ki mes­lek ha­ya­tı­mın en gü­zi­de ya­zı­la­rı­nı o ko­nu­da yaz­mış­tım.
Biz ya­zar­la­rın ka­de­ri bu mu­dur?
Ge­len vu­rur, gi­den vu­rur.
Mü­min vu­rur, gâ­vur vu­rur.
 
SON SÖZ
Ha­yat­ta en hakiki si­met­ri, asi­met­ri­dir.

Paylaş Tavsiye Et