Küresel Entegrasyonun Mahiyeti TÜRKİYE’NİN dış ticareti son yıllarda başarısı muğlak bir ivme kazandı. 2003 yılında yaklaşık 47 milyar dolar olan ihracat, %80 oranında artarak 2006 yılında 85 milyar doları aştı. İthalat ise aynı dönemde 70 milyar dolardan %95’lik bir artışla 137 milyar dolara çıktı. Türkiye son yıllarda hem ihracat hem de ithalat artış hızında OECD ülkeleri arasında ilk sırada yer alırken, çokça kullanılan bir tabirle dünyanın en büyük ‘küreselleştirici’ iktisadi gücü oldu. Böylece Türkiye ekonomisi, giderek büyüyen ticaret hacmi ile dünya ticaretinde başlıca aktörlerden biri haline gelebilecek bir trende girdi. Ancak dünya sistemi içerisindeki yerine bakıldığında Türkiye’nin henüz ihracatta 22., ithalatta ise 16. büyük ülke olduğu görülüyor. Yine Türkiye, 6,5 milyarı biraz aşan dünya nüfusunun %1,16’sına sahipken, dünya üretiminin %0,7’sini, dünya ticaretinin ise %0,8’ini gerçekleştiriyor. Dolayısıyla, Türkiye dünya nüfusundaki payına paralel bir üretim ve ticareti gerçekleştiremiyor ve bu anlamda hâlâ başarısız gözüküyor.
Rakamlar ve Trendler
2006’daki gelişmelere daha yakından bakarsak, 2005 yılına göre ihracatın %15,9, ithalatın ise %17,3 arttığı görülüyor. 2005’te 43,2 milyar dolar olan dış ticaret açığı da %20 artışla 2006’da 52 milyar dolara yükseldi. 2006 sonu itibariyle ihracatın milli gelir içindeki payının %21,7’ye, ithalatın payının ise %35’e ulaşmış olması bekleniyor. Böylece, bir ülkenin dışa açıklığının göstergesi olarak da kabul edilen dış ticaretin milli gelir içindeki payı 2006’da %57 sınırına kadar ulaşıyor.
Türkiye’nin dış ticaretine bakıldığında genel olarak;
• ihracatın yıllar içindeki artış oranının düzenli olarak ithalatın artış oranının altında kaldığı,
• ihracatın milli gelir içindeki payı yavaş oranda artarken, ithalatın payındaki artışın hız kazandığı,
• ihracatın ithalatı karşılama oranının tedricen düşme eğiliminde olduğu, ancak son yılda bu düşüşün kısmen yavaşlayarak neredeyse sabit kaldığı, bu anlamda olumlu bir sürece girildiği,
• ihracatın ithalatı karşılama oranının seviyesinin de her şeye rağmen %62 düzeyinde kalarak “tehlike bölgesi” olarak düşünebileceğimiz %55-%57 aralığının oldukça üzerinde seyrettiği görülüyor.
• İhracat artışının dinamikleri içinde: (a) yeni pazar arayışları, (b) reel ücretler üzerindeki baskı ve verimlilikteki artış (birim iş gücü maliyetlerinin gerilemesi), (c) dünya ekonomisinin büyümeye devam etmesi ve ihracat fiyatlarındaki yükseliş başlıca faktörlerdir. Bu faktörler, petrol ve petrol ürünleriyle, doğalgaz, elektrik vb. maliyet unsurlarındaki artışların etkilerini kısmen de olsa telafi etmiştir.
• İthalat artışının nedeni, 2001 krizinde olduğu gibi savurgan, cepte olmayanı bitirerek gelecekten ödünç alan, böylece daha ileri düzeyde dış bağımlılık yaratan ve muhtemelen gelecekte daha fazla cari açığın da nedeni olacak bir tüketim patlaması değildir. Bu meyanda tüketim malı ithalatının toplam ithalat içindeki payı yıllar içinde %12 civarında sabit kalmış, 2006 yılında da bu durum değişmemiştir.
• Türkiye ekonomisinde son yıllarda sermaye malı ithalatı artırılarak, sabit sermaye yatırımlarının milli gelir içerisindeki payını %20’nin üzerine çıkaran bir ivme yakalanmıştır. Öte yandan bu yatırım düzeyinin, Türkiye’nin yarıştığı ülke gruplarıyla mukayese edildiğinde yeterli olmadığı not edilmelidir. Dünyada büyümenin ve talebin yüksek, finansmanın kolay, dış kaynakların vadesinin uzun ve maliyetinin içeridekine göre düşük olduğu böyle bir dönemde daha fazla dış kaynak kullanarak yatırım hamlesini büyütmek gerekir. Bu meyanda kendini telafi edecek nitelikte olması şartıyla net dış kaynak girişinin artmış olmasından da korkmamak gerekiyor.
• 2006 yılında da enerji, hammadde ve diğer emtia ithalatı, uluslararası fiyat artışlarından dolayı ağır bir fatura getirdi. 2006 yılında 52 milyar dolarlık ticaret açığının yaklaşık 29 milyar dolarlık bir kısmı sadece enerji malları ithalatından kaynaklandı.
• Diğer taraftan, Türkiye’nin üretim ve ihracat yapabilmek için ara malı ithalatına olan bağımlılığı bütün çarpıklığı ile devam ediyor. Böylece hem ihracatın hem de genel olarak arz ve üretimin içindeki ithal ürünlerin payı, artış eğilimini sürdürerek 2006 yılı sonunda %68 sınırına kadar çıktı. Ara malı ithalatının, toplam ithalat içindeki bu yüksek payının yerli girdi üreten sektörler üzerinde üretim ve istihdam açısından ciddi olumsuz etkileri oluyor.
Öneriler
Dış ticaret atılımını artık sadece dış ticaret alanında yapılacak hamlelerle sürdürmek zor. Yeni başarılar ancak üretime, rekabete ve ihracata odaklanmış bir sanayi yapısının oluşturulmasıyla mümkün. Bu nedenle öncelikle, Türkiye’nin dış ticaret yapısının bir kez daha dinamik bir analizinin yapılması, uzun dönemde sürdürülebilir rekabetçi üstünlüklere sahip olan ihracatçı sektörlerin tanımlanması gerekiyor. Yüksek katma değer üretebilen, teknoloji muhtevası, talep ve gelir esnekliği yüksek sektörler tespit ve tayin edildikten sonra, bu sektörler etkin yöntem ve araçlarla desteklenmelidir.
Türkiye tüketim malları üretiminde uzmanlaşırken, yatırım ve ara malları, hammadde ve enerji girdilerinde ithalata bağımlılık artıyor. İthalat bağımlılığı yüksek sektörlerde yerli katma değerin artırılması, ilgili yan sanayilerin “ithal ikameci” bir mantıkla, ancak akılcı ve verimli yöntemlerle desteklenmesi gerekiyor.
Son yıllarda döviz kurunun ‘bastırılmış’ olması; (a) zorunlu ithalat kalemlerinin ve yatırım modernizasyon ivmesinin nispeten ucuza gerçekleştirilmesini temin etmesi, (b) dezenflasyon sürecine destek olması ve (c) ulusal borç stokunun idare edilebilir bir nitelikte gelişmesine olan desteği nedeniyle Türkiye’nin lehine olmuştur. Bunlardan daha önemlisi ise, bastırılmış kurun, sektörlerin Türkiye’nin sürdürülebilir mukayeseli üstünlüklerine göre yeniden yapılanmasına verdiği “cezalandırıcı destek ve disiplin”dir.
Ancak burada “kurun doğru değeri”nin ortaya çıkmasına engel olan gelişmelere daha fazla seyirci kalınmamalıdır. Bu faktörlerin başında aşırı yüksek reel faizler ve içeriye akan sıcak para geliyor. Sıcak para ayrıca para politikalarının etkinliğini azaltarak enflasyonla mücadeleyi de zora sokabiliyor. Dalgalı kurdan gelinen aşamada dönüş olmayacağına göre, bu sistemin yarattığı belirsizliklerin ve zararların telafi edilmesine yönelik yeni mekanizmaların sürekli araştırılması ve bulguların tatbik edilmesi
Paylaş
Tavsiye Et