Bu ay size Rocky Balboa’nın serinin zamanla yüklendiği politik saçmalıklardan arınmış, naif ve yerinde vedasından, Mel Gibson’ın İsa’nın Çilesi’ndeki vahşeti bir adım daha ileri götürdüğü ancak iyi bir İbn Haldun okuması yapılabilecek öyküsüyle Maya uygarlığının sonunu anlatan Apokalipto’sundan bahsetmeyi isterdim. Ancak dünya sinemasının önemli örneklerini izleme şansı sunan 26. Uluslararası İstanbul Film Festivali, vizyon filmlerine kısa bir ara vermeyi kesinlikle hak ediyor. İKSV tarafından Akbank sponsorluğunda 31 Mart-15 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek olan festival, bu yıl da yüzü aşkın filmi sinefillerin beğenisine sunuyor. Bu yılki Uluslararası Yarışma bölümünde akademik hırsı tüm yönleriyle anlatan Kötü Arkadaş, Danimarkalı Joachim Trier’in Tekrar’ı ve Kürt asıllı yönetmen Bahman Ghobadi’nin kendine has görsel estetiği ile dikkat çeken Yarım Ay’ı öne çıkıyor. Bu yıl festivalin en güçlü bölümlerinden olan Sinemada İnsan Hakları’nda Fransa’yı Nazi işgaline karşı koruyan Kuzey Afrika asıllı askerleri anlatan İsimsiz Kahramanlar, siyasal düşüncelerinin dozunu iyice artıran anne ve babayı küçük kızlarının gözünden anlatan Fidel’in Yüzünden!, Eski Yugoslavya’yı oluşturan ülkelerin katıldığı bölgesel ortak yapım Sınır Karakolu, Afrika’nın çektiği acıların suçlusu olarak Dünya Bankası ve İMF’ye işaret eden Bamako, Çad’dan Kurak Mevsim ve Meksika’dan Keman dikkat çekiyor. Akbank Galaları’nın bu yıl merakla beklenen filmleri ise Pi ve Bir Rüya İçin Ağıt filmleriyle sinemaseverlerin gönlünde taht kurmuş Darren Aronofski’nin son filmi Kaynak, Sofia Coppola filmi Marie Antoinette, Hollywoodland, İtalya’nın bu yılki Oscar adayı Yeni Dünya, Edith Piaf’ın hayatını anlatan Kaldırım Serçesi ve Guillermo Del Toro’nun gerçeklikle fantastiği ustaca harmanladığı Pan’ın Labirenti. Usta belgeselci Vittorio De Seta’nın belgesel-dramı Sahra’dan Mektuplar, Alain Resnais’den Kalpler ve Istvan Szabo’dan Akrabalar ise Yıllara Meydan Okuyan Filmler arasında. İran: Bir Sinema Devrimi’nin yanı sıra festivalin anti-Amerikancı filmlerinden Ebu Garib’in Hayaletleri, Sari’nin Annesi de NTV Belgesel Kuşağı’nda öne çıkıyor. Fas filmi Kalbin Kıyıları, Gürcü yönetmen Géla Babluani’den Miras, festivale İran filmi kontenjanından dahil olan Erkekler İş Başında, Azeri filmi Elveda Güney Şehri Kafkaslar’dan Akdeniz’e bölümünün dikkat çekici filmlerinden. Son dönem Rus filmlerini izleyebileceğiniz Rusya’dan Sevgilerle ve boynuz kulağı geçer mi sorusuna cevap arayacağınız Canlandırma Sineması: Babadan Oğula Miyazaki ise festivalin kaçırılmaması gereken bölümleri arasında.
Moğol epiği Suyun Rengi, Şamanlıktan Hıristiyanlığa geçen Kuzey Kanadalı İnuitleri anlatan Knud Rasmussen’in Güncesi, Christopher Boe’nun son filmi Ekrandışı, intikam üçlemesi ile tanınan Chan-Wook Park’ın Ben Bir Robotum Ama Sorun Değil’i ile Miloşeviç sonrası Sırbistan’ını anlatan İyimserler de festivalin öne çıkan dünya sineması örnekleri arasında yer alıyor. (Ayrıntılı bilgi için www.iksv.org) /Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Reha Erdem
Oyuncular: Yeşim Tozan, Gülsen Tuncer Yapım: Türkiye, 1989, 100 dk.
Reha Erdem’in ilk uzun metrajlı filmi A ay, yenilikçi yaklaşımıyla kalıplaşmış sinema anlayışına karşı son derece kişisel bir sinema örneği ortaya koyar. 16 mm’lik bir siyah-beyaz film çalışması olan A ay, eski bir evde katı kuralcı halaları ve hasta dedesinin yanında annesiz büyüyen on bir yaşındaki Yekta’nın sürreel dünyasını, birçok yazınsal referansla şiirsel bir dille aktarır. Ölen annesini, manastır bekçisini ve çocuk başlı kuşu gözlerden uzak bir şekilde hayatına misafir eden Yekta, yer yer şizofreninin sınırlarında gezinir. Kendine has zaman ve mekan anlayışıyla bir rüya atmosferi oluşturan film, “rüyaların sadece rüya olduğunun ve gösterilemeyen şeylerin görülmedikleri anlamına gelmediğinin” altını çizer. Manastır ile ezanın, William Blake ile Edip Cansever’in harmanlandığı film, yerlilikten uzak olsa da biçim olarak Türk sinemasına yeni bir soluk getirmiştir. /Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Zack Snyder
Oyuncular: Gerard Butler, Rodrigo Santoro
Yapım: ABD, 2006, 91 dk.
İranlıların haklı tepkisine yol açan 300 Spartalı filmi Frank Miller’ın aynı adlı çizgi romanından sinemaya uyarlandı. Miller müptelaları tarafından Günah Şehri’nden sonra büyük bir heyecanla beklenen 300 Spartalı, İranlıları medeniyet yoksunu, Spartalıları ise medeniyetsizliğe karşı savunma mekanizmaları geliştiren(!) asil ve cesur tipler olarak resmediyor. Spartalılar güçsüzleri, sakatları aralarına kabul etmiyorlar; kral adaylarını zorlu doğa koşullarında vahşi yaratıklarla baş başa bırakıyorlar. Cesaret unvanını aralarındaki zayıfları öldürerek elde eden Spartalılar, aslında Yüzüklerin Efendisi gibi boyundan büyük laflar ederek ABD’nin sömürgeci zihniyetini ustalıkla kotarılmış tekniğinin arkasına saklamayı başarıyor.
Film, M.Ö. 480 yılında Termofil’deki bir dağ geçidinde gerçekleşen savaşı konu ediniyor. Sparta Kralı Leonidas ve ordusu, Yunanistan’ın desteğini alarak Pers ordusu ile savaşmaya başlar. 300 Spartalı askerin, dev Pers ordusuyla ölümüne savaştığı Termofil Savaşı, savaşmak için doğan ve savaşarak ölen kaslı vücutlu Spartalıların beyazperdeye sığmakta zorlanan şiddet anlayışının göstergesidir. Üçüncü güne kadar Kral Leonidas komutasındaki ordu, Pers ordusunun geçebileceği tek yolu kapar. Üçüncü gün ise Efialtes adında yerli sakinlerden biri Yunanlılara ihanet eder ve Xerxes’e Yunan hatlarının arkasına açılan bir yol gösterir. Efialtes’in ihanetinin sebebi ise eciş bücüş bir yaratık olması nedeniyle zamanında Spartalıların ordusuna kabul edilmemesidir. İhanete uğradıktan sonra Leonidas ve ardındaki 300 Spartalı öleceklerini bile bile savaşa devam ederler. Vahşete dönüşen savaş sahneleri sayesinde Spartalıların Pers Kralı Xerxes’in büyük ordusu karşısındaki gücü efsanevi bir boyut kazanır. Üzerindeki takılar, gözlerindeki sürme ile efemine kılığının ve sapkın iç dünyasının yanında acımasız lider sıfatına büründürülen Xerxes ile adeta mermer vücutlu gerçek bir savaşçı görünümüne sahip Spartalılar tam bir tezat içindedir.
300 Spartalı’dan büyük rahatsızlık duyan İranlıların tepkisi dışında diğer bir tartışma da Leonidas’ın mı yoksa Xerxes’in mi Amerikan Başkanı’nı temsil ettiği konusunda. Şüphesiz tutkusu, cesareti ve geliştirdiği özgürlük söylemleri ile Leonidas’ın da; saldırgan, güç timsali ve ayaklarına kapanmayı emreden tavrı ile Xerxes’in de Bush’a yakın durduğunu söylemek mümkün. Çoğu savaş filminin sığ anlatımına kattığı milliyetçilik ve hamaset duygusuna sahip olan 300 Spartalı filminin hatırı sayılır kısmı ise sonuna kadar sabredenler için hazırlanmış olan jeneriği. Film boyunca kadrajlarının, efektlerinin ve kurgusunun çılgınlığıyla sarhoş olduktan sonra şiddetin görsel şöleni jenerik kısmı ile lekesel bir lezzete kavuşuyor. /Esra Bulut
Tavsiye Et