Temmuz ayının hiç şüphe yok ki, en önemli gündem maddesi genel seçimlerdi. Yaklaşık üç aydır Türkiye gündemi seçimlere odaklanmış durumdaydı. Geçtiğimiz ay seçimlere katılan tüm partilerin düzenlediği mitingler oldukça sert tartışmalara sahne oldu; liderler birbirlerine yönelik ağır ifadeler kullanmaktan çekinmediler. 22 Temmuz akşamı seçimlerden çıkan sonuçlar kimilerini şok ederken kimilerini de sevince boğdu. Şok olanlar Cumhuriyet mitinglerindeki kalabalıkların nereye gittiği sorusuna cevap ararken, sevince boğulanlar da sandıktan çıkan sonuçlara inanmakta güçlük çektiler. Zira sonuçlar, AK Parti ve seçmeninin iktidardaki %34’lük azınlık olduğu yönündeki söylemi boşa çıkartırken, ülkedeki seçmenlerin yarısının bu partiyi desteklediğini de ortaya koyuyordu. Bu sonuçların en temel özelliği artık ülkedeki ‘öteki’nin değişmesi olarak yorumlanıyor. Zira cumhurbaşkanlığı gibi önemli meselelerde AK Parti’ye yöneltilen ülkenin %70’lik kesiminin kendisine karşı olduğu yönündeki söylem artık anlamını yitirdi. Çünkü aldığı oy oranı ve bu oyların ülke genelindeki dağılımı AK Parti’nin merkeze oturduğunu gösterdi. Seçim sonrası yaptığı açıklamada bu gerçeğin altını çizen Erdoğan, uyumlu mesajlar vermeyi ihmal etmedi. Diğer taraftan seçim öncesinde estirilen tüm havaya rağmen CHP’nin %20’de kalmış olması partide deprem etkisi yarattı. Çeşitli kesimlerden yükselen sesler Baykal’ı liderliği bırakmaya hatta siyasetten çekilmeye çağırdı. İki gün boyunca evden çıkmayan Baykal üçüncü gün ortaya çıkıp, başarılarından bahsederek görevde kalmasının nasıl da elzem ve faydalı olduğunu herkese anlattı. Kimleri ikna edebildiği ise yakın zamanda ortaya çıkacak.
Beş yıl aradan sonra Meclis’e tekrar giren MHP’nin de seçim sonuçlarından memnun olduğu söylenemez. “Tek başına iktidar” sloganını kullanan MHP %14 ile üçüncü sıraya razı olmak durumunda kaldı. DP lideri Ağar, %5 oy aldığını anlamasından bir buçuk saat sonra istifa ederken; %3 oy alan Cem Uzan hâlâ ortalarda görünmüyor.
Yeni hükümetin en önemli gündem maddesi hiç şüphe yok ki, erken seçimin sebebi olan cumhurbaşkanlığı seçimleri. Erdoğan, Gül’ün iradesine verdiği önemi vurgularken, Gül biraz dolambaçlı da olsa adaylığının devam ettiğini açıkladı. CHP eski tutumunu sürdürürken, MHP’nin Meclis’e gireceklerini ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecini tıkamayacaklarını açıklamasıyla Gül için Çankaya yolundaki muhtemel engeller aşılmış gibi görünüyor.
Tavsiye Et
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ), 15. yaşını, 25 Haziran’da İstanbul’da gerçekleştirilen zirveyle kutladı. “Yeni Ufuklara Yelken Açmak” temasıyla Çırağan Sarayı’nda yapılan zirveye, örgütün 12 asli üyesi ile 13 gözlemcisi katıldı. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın girişimiyle 25 Haziran 1992’de kurulan bu oluşum, 370 milyon nüfusa ve 300 milyar dolar yıllık dış ticaret hacmine sahip, oldukça önemli bir bölgesel yapılanma. Dünya medyası tarafından yoğun ilgi gören KEİ Zirvesi’nin sonuç bildirisinde, Karadeniz limanları arasında daha güçlü deniz yolu bağlantılarının kurulmasının teşvik edileceği, ulusal ve bölgesel güvenlik için terörizme karşı uluslararası yükümlülüklere uygun olarak savaşılacağı ve yine KEİ’nin mevcut uluslararası örgütlerlerle diyaloğunun sürdürüleceği belirtildi. Zirvede Başbakan Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında gerçekleşen görüşmeye ise enerji başta olmak üzere iki ülke arasındaki ekonomik ve siyasi işbirliği damgasını vurdu.
Tavsiye Et
İngiltere Başbakanı Tony Blair, 10 yılı aşkın bir zamandır sürdürdüğü görevini, Maliye Bakanı Gordon Brown’a bıraktı. İngiltere’de İşçi Partisi liderliğinde son 50 yılın en büyük parlamento çoğunluğunu kazanıp, 18 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarına son vererek 1997 yılında başbakanlık koltuğuna oturan Blair, istifasını 27 Haziran’da Buckingham Sarayı’nda Kraliçe 2. Elizabeth’e sundu. İç politikadaki uygulamalarıyla beğeni kazanan ancak dış politika konusunda pek başarılı olamayan Blair’in, özellikle terörle mücadelede ve Irak işgalinde ABD’ye verdiği tam destek dolayısıyla arkasındaki halk desteği iyice azalmıştı. Kraliçe Elizabeth’in 11. başbakanı olan Brown’u ise yeni görevinde Irak ve Avrupa Birliği’nde özellikle ortak para birimi gibi zorlu konular bekliyor.
Blair ise başbakanlık görevini bıraktığı gün, Ortadoğu’da barış sağlanması çabalarında arabuluculuk görevi üstlenen ve ABD, AB, Rusya ve BM’den oluşan Ortadoğu Dörtlüsü’nün özel temsilcisi olarak atandı. Blair’den önce bu görevi eski Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn yürütüyordu. Ortadoğu’da özellikle Filistin’deki ekonomik sıkıntıları gidermek amacıyla bu göreve getirilen Wolfensohn, Hamas’ın iktidara gelmesinin ardından Filistin’e uygulanan ambargolara tepki gösterdi. Tabii bu durum istifasını beraberinde getirdi. Afganistan ve Irak Savaşı’nda ABD’den desteğini hiç esirgemeyen Blair’in bu görevi nasıl sürdüreceği merak konusu. Zira Blair’in yeni görevine atanmasından, başta Filistinliler olmak üzere Ortadoğu halklarının büyük bölümü rahatsız.
Tavsiye Et