Onursuz insan olmaz.
Herkesin iyi kötü bir onuru mutlaka vardır.
Onur isimli vatandaşlar da sürüsüne berekettir.
Hatta bu vatandaşların bazıları politikacıdır da.
Ama onur var, Onur var.
İkisinin arasında da dağlar kadar fark var.
AKP ile CHP arasında dağlar kadar fark yok mu?
Var.
Hemen lafı yüzde kırk yedi ile yüzde yirmi bire getirmeyin.
Ya da 341 ile 112’ye.
Ya da 16.340.534 ile 7.300.234’e.
Ben niceliksel oy farkından bahsetmiyorum.
Niteliksel farktan bahsediyorum.
Herkes bilir ki CHP’nin niteliksel ağırlığı niceliksel ağırlığının kat be kat üzerindedir.
Bırakın Sn. Baykal’ı.
Sadece Onur Öymen’in ağırlığı 16.340.534’e beş basar.
İkisinin ağırlığı “kalın, kısa bacaklı, uzun kollu ve kıllarla kaplı geviş getirerek yatan, hart hart kaşınan” milyonlarca mantıksız mahlukata en az 25 basar.
Nasıl yani derseniz buna verebileceğim mantıklı bir cevap yok.
Mantıkla izah edemediğimiz bir sürü olağanüstü durum olduğunu siz de biliyorsunuzdur.
Nitekim Onur Bey de biliyor.
MANTIKSIZLIK
“İktidar partisi seçimi açık farkla kazanıyor.
Bunu mantıkla izah edemezsiniz.” diyor.
Mantığı olmayan türün hangi sınıfa girdiğini bilmek için zoolog olmak gerekmiyor.
Politikacı olmak gerekiyor.
367 olmazsa olmaz.
Bu parlamentodan olmaz.
Meclis içinden olmaz.
AKP’den olmaz.
Eşi başörtülü olursa olmaz.
Çoktan seçmeli olmaz.
Benim seçtiğim olmazsa olmaz.
Muhtırasız olmaz.
Olmaz da olmaz.
Bütün bu tavır alışlar mantıkla izah edilebiliyor.
Halkın “Yetti artık” demesi mantıkla izah edilemiyor.
İşte bu onur başka bir partinin değil. CHP’nin Onur’u!
Millet seçim sonuçlarından sonra Sn. Baykal’dan da onurlu bir hareket bekliyor.
“Rodos’a yüzmeyeceğim, yeni bir MYK oluşturacağım.
İçinde Onur Bey de olacak.
Alın size onurlu hareket” buyuruyor.
Yılların kurt politikacısının bu tavrını yürekten alkışlıyorum.
Nice uzun yıllar partisinin başında kalmasını niyaz ediyorum.
KURT
Kurt dedim de aklıma geldi:
“Vatandaş devletin kurumları ile çatışan, daha şimdiden ‘Bu halkın muhtırası’ diyen bir anlayışı tek başına iktidar yapmıştır.
Şimdi Müslüman bir cumhurbaşkanı da seçersek ülkemiz daha mutlu hale mi gelecek?”
“Bu halka her şey layık.
Bu halkla yola çıkılmaz.
Bu tablonun tek sorumlusu halk.
Bu halk kadar kişiliksiz bir halk görmedim.”
Bu veciz ifadeli tavırlar kimden?
Bildiniz: Milliyetçi Hareket Partisi’nden.
İlk cümleleri partinin seçilebilen genel sekreteri 23 Temmuz’da kurmuş.
Halklı cümleleri de seçilemeyen milletvekili adayı.
Sn. Baykal bu söylemlerden heyecanlanabilir.
Cepheci Hareket Partisi lideri, Milliyetçi Hareket Partisi lideri ile uzlaşmak isteyebilir.
“Hani meydana bir sicim atmıştın.
Onu bulalım, beraber kullanalım.” teklifini götürebilir.
“İstersen ağabeylerimden destek alalım” diyebilir.
Devlet Bey “Ben yüzme bilmem.
Sonra şaka yapmıştım da diyemem.” diye mukabele edebilir.
Neticede ciddi adam.
ANAKONDA
Bir de seçim anketlerini görünce dehşete kapılan basın taifesi var.
Konda’nın anketini görünce anakonda görür gibi olmuşlar.
“Anaa, Konda’ya bak, ne kocaman!” demiş topu birden.
“Dün bir arkadaşım, son seçim anketine göre oy dağılımını bildirdi:
AKP yüzde 47,9.
Vallahi farkında bile olmadım, ağzımdan tek sözcük çıkmış: Oha!
Çüş de diyebilirdim.”
Bunlar kırılmış bir bayanın ifadeleri.
Neresi kırık derseniz, kanadı.
Daha 18 Temmuz’da böyle söylemiş.
22 Temmuz gecesi dudaklarından daha nice zarif ifadelerin döküldüğünü tahayyül dahi edemediğimiz bakımlı bayan.
Milletini “kalın, kısa bacaklı, uzun kollu ve kıllarla kaplı geviş getirerek yatan, hart hart kaşınan” diye tasvir eden Fransa görmüş, incelmiş kadın.
Mine Kırıkkanat.
Bir diğeri şöyle yazmış:
“Soros’un çocuklarının anketi”
Yazan kim?
Hikmet Çetinkaya.
O kim?
İlhan’ın çocuğu.
Bir de Volkano gezegeninden biri var aralarında.
Mr. Spack Emin.
Seçimler sayesinde o kendisinin uzaylı olduğunu keşfetti.
Tevekkeli “minik kuş” bir uzay aracı değimliymiş!
Kesin Erke Dönergeci ile çalışıyordur o araç.
Peki seçim sonuçları sürpriz miydi?
Uzaylılar için evet.
Dünyalılar için hayır.
Kanatgiller familyası için evet.
Kalın, kısa bacaklılar için hayır.
MÜNECCİM MİYİM?
Bakın Haziran sonunda ne yazmışım:
Millet nerede? Balta kesti.
Balta nerede? Arı sakladı.
Arı nerede? At içti.
At nerede? Ters döndü, dağa kaçtı.
Dağ nerede? Yandı bitti, kül oldu.
Kırat da 22 Temmuz’a kadar kişneyebilir.
O zamana kadar rahvan da gidebilir, tırıs da.
Ama ne yapamaz?
Şaha kalkamaz.
Neden?
Çünkü kırat amuda kalktı.
Amuda kalkmaya alışmış at şaha kalkamaz.
Bunu bütün millet görüyor.
Ama Mehmet görmüyor.
‘Umut Mehmet’in ekmeği, ye Mehmet ye’ demiş şair.
Mehmet bu ay sonuna kadar o ekmeği yiyecek.
Bu bir.
Millet bakıyor ve görüyor:
Bir tarafta kendisini sokmayı birinci vazifesi addetmiş bir arı.
Bir tarafta kendisini tepmeyi birinci vazifesi addetmiş bir at.
Bir tarafta atla arıyı yularlarından tutmuş sürükleyen, sürüklerken de ‘Birinci vazifeniz’ diye gürleyen altı oklu 367 mızraklı bir cengaver.
Bir tarafta mazot bir lira, Şehrazat ondan da ucuz diyen yakışıklı bir genç.
Arka tarafta bu çatıyı kuran Zenith marka saat kafalı bir mühendis.
Her devrin adamı.
Her dönemin siyasetçisi.
Şapka düşünce yine kel mi görünecek?
Yoksa kele yol mu görünecek?
Üç hafta sonra öğreneceğiz.
Bu iki.
Ama sonuçları görseler bile öğrenemeyenler olacak.
Nereden biliyorum?
Filmden biliyorum.
Spielberg’in Terminal’ini daha yeni seyrettim.
İşleyişi kolaylaştırsın diye yürürlükte olan mevzuat nasıl bir cendereye dönüştürülebilir.
İşte onun hikayesi.
Bizim için oldukça tanıdık bir hikaye.
Ama yine de Sn. Baykal’a hararetle tavsiye ederim.
Ne senaryosu, ben onun âlâsını bilirim diyeceğinden eminim.
Mevzuatı kuşa çevirmenin pîri müdür ile hostesin arasında geçen konuşma sahnesini izlese yeter.
Cakalı müdür ‘Bu dört tarafından ablukaya aldığımız ötekinin nesini seviyorsun?’ diye sorar.
‘Sizin gibiler bunu asla anlayamaz’ karşılığını verir hostes.
‘Şusunu busunu vs, vs…’ diye teferruata girmez.
22 Temmuz’da da sandık başındakiler teferruata girmeyecek.
Oylarını verecekler, gidecekler.
‘Al sana Tandoğan, al sana Çağlayan’ diye gürleyenler ‘Bu ne?’ diyecekler.
Sandık buradaysa ben neredeyim?
Ben buradaysam sandık nerede?
Hocanın kulaklarını çınlatacaklar.
Şimdilerde mitinglere gelsinler diye önlerinde on perende atılan millete ‘Yuh cahiller!’ denilecek.
Aziz Nesin ne kadar haklıymış muhabbetlerine girilecek.
‘Sizin gibiler bunu asla anlayamaz’ cevabını alanlar neyi anlamadıklarını yine anlamayacaklar.
Anlayamıyoruz ama kesebiliriz diye ortaya çıkacaklar.
Bu da üç.
Bazen kendime şaşıyorum.
Müneccim miyim?
Tarhan Erdem miyim?
Anakonda mıyım, neyim?
AFİŞLER
Seçim gecesi bazı DP’liler koltuklarının altına seçim için hazırladıkları afişi alıp gittiler.
Sn. Ağar’ın karşısında açtılar.
Afişte “Buraya Kadar” yazıyordu.
Sn. Ağar “Ama biz bunu kendimiz için yazmamıştık” demedi.
Gereğini yaptı.
Siyasetin yüzünü ağarttı.
Bazı SP’liler de afişlerini alıp gittiler.
Birini açtılar:
“Bu Böyle Gitmez” yazıyordu.
Hoca “Siyonistlerin oyununa gelmeyin, öbürünü açın” dedi.
Öbürünü açtılar.
“Sensiz Olmuyor” yazıyordu.
Hoca “Şimdi oldu, aferin yavrucaklarım” dedi.
AKP’liler vatandaşla haşır neşirdi o gece.
Afişe mafişe bakacak halleri yoktu.
CHP’liler “Cumhuriyet Kazanacak” afişini çoktan saklamışlardı.
“Şimdi Değişim Zamanı. Şimdi CHP Zamanı” afişini de açmadılar Sn. Genel Başkan’a.
Yanlarına getirdikleri diğerini açtılar.
Sn. Baykal’ın gözleri parladı.
“Aferin arkadaşlar, çok iyi bulmuşsunuz.
Yeni sloganımız bu olmalı” diye haykırdı.
Şöyle yazıyordu afişte:
“Durmak Yok, Yola Devam”
SON SÖZ
Ünlü köşe yazarı, bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.
Paylaş
Tavsiye Et