Bugünlerde bazıları Adnan Bey’in kemiklerinin mezarında ters dönmüş olabileceğini yazmaya yelteneceklerdir.
Nereden biliyorum?
Kıratın ters dönmesinden biliyorum.
Kıratla rahmetli Adnan Bey’in ne alakası var?
Çok alakası var.
Daha doğrusu şimdiye kadar vardı.
Biliyorsunuz kırat eskiden sola bakıyordu.
Ama sağı temsil ediyordu.
Artık sağa bakıyor.
Ama neyi temsil ediyor, inanın bilmiyorum.
Bildiğim atla arının birleştiği.
O zaman soru şu;
Atla arı birleşirse ne olur?
Dilbilgisine göre atarısı olur.
Biyologlara göre yeni bir tür olur.
Birilerine göre eşekarısından daha da iyi olur.
Ama hayır.
Kurucuları “atla arı birleşti, eski bir tür oldu” diyorlar.
Fen bilimine karşı çıkıyorlar.
“Atarısı da olmaz atarabası da” diyorlar.
Dilbilgisine karşı çıkıyorlar.
“Demokrat oldu” diyorlar.
Siyaset bilimine karşı çıkıyorlar.
Tek karşı çıkmadıkları birileri.
Daha iyi sokacakları hususunda onlarla anlaşıyorlar.
Evet demokratın sonunda bir at eki var.
Ama arı nerede?
Tıpkı eski tekerlemedeki gibi:
Millet nerede?
Balta kesti.
Balta nerede?
Arı sakladı?
Arı nerede?
At içti?
At nerede?
Ters döndü, dağa kaçtı.
Dağ nerede?
Yandı bitti, kül oldu.
Kurucular yine ‘hayır’ diyorlar.
Küllerinden yeniden doğuyor.
DP RUHU
Aydın Bey hatırlatıyor:
“Yeter söz devletin” demek DP ruhunu öldürmek demektir.
O ruhun takipçisi olduğunu iddia edenler bu hatayı işlemesinler.
Kurucular “biz hata işlemiyoruz, sadece atı ters çeviriyoruz” diyorlar.
At bu!
İster şaha kalkar.
İster sağa gider.
İster sola gider.
İster düz gider.
İster ters gider.
İster tırıs gider.
İster vız gelir, tırıs gider.
Ali Cengiz Tuğrul olarak benim bu tartışmada safım bellidir.
Saf olmayanların safındayım.
Atarısının yanındayım.
Madem ille de millet millet diyorsunuz.
Buyurun size milletin lafı:
Vız gelir, tırıs gider.
Millet demiş diyeceğini.
Arıyla atı çok önceden birleştirmiş.
Kim vız der?
Arı.
Kim tırıs gider?
At.
KORKU
Bu milletten korkulur.
Baksanıza yüzyıllar öncesinden bugünlere işaret edebilmiş.
Kurucuların umursamazlığına mı dikkat çekiyor.
Yoksa bu birleşme bize vız gelir tırıs gider mi diyor, bilemiyorum.
Milletten korkulmaz da sandığa gidilirse sonucu hep beraber göreceğiz.
Ben milletten korkulsun diyorum.
Alınabilecek her ne türlü tedbir varsa alınsın istiyorum.
Alınan tedbirleri de asla yeterli bulmuyorum.
Bu korkular yüzünden siyaset tam bir çorbaya dönmüş durumda.
Benim de yeni DP’ye çorbaya biber mahiyetinde bir iki teklifim olacak.
Eskiden yanlış bir algılama olmuştu.
Vatandaş o engin sağduyusuyla demokratı demir kırat olarak anlamıştı.
Oradan da şimdiki amblem doğmuştu.
Vatandaşın sağduyusu o günden bugüne çok değişti.
Bugün demokratı demir tokat olarak algılayabilir.
Partili bir aklıevvel de “madem adımızı DP olarak değiştirdik,
neden amblemimizi de eskisi olarak kullanmayalım” diyebilir.
Bir el çizebilir.
Elin demirden olduğu belli olsun diye birkaç cıvata ile somun yerleştirebilir.
İşte Demirel’in Yeni Partisi diyebilir.
Altına “Yeter Söz Devletin” yazabilir.
O el milletin üstüne olanca ağırlığı ile tekrar çökebilir.
Ayrıca partiye Mesut Yılmaz, Cumhur Ersümer, Zeki Çakan,
Yaşar Topçu ve tabi ki Hüsamettin Cindoruk çağırılabilir.
Tansu Hanım da ikna edilebilirse fevkaladenin fevkinde olur.
GP’nin bunca yaşlı aday arasında yeri yoktur diye düşünülmemeli, CHP’ye kaptırılmamalıdır.
Cumhurbaşkanı adayı olarak Demirel gösterilebilir.
Ardından Adnan Bey’in DP’si ve Turgut Bey’in ANAP’ı ruhuna Bülent Hanım’a mevlit okutulabilir.
Üstüne şeker yenilip şerbet içilebilir.
Küçük ortak ondan sonra gönderilebilir.
Şerbetten hazzetmeyen yetkililer bir bardak soğuk su içebilirler.
Mevlide çağırılan CHP’li ve DSP’lilerin de cin tonik içmelerine misafirperverlik adına müsaade edilmelidir.
CHP yetkilileri de DSP’nin mevlidini okutacaklarında yeni Demirtokat Partisi yetkililerine şerbet içebilecekleri hususunda şimdiden taahhütte bulunmalı hatta bu konuda bir protokol hazırlamalıdırlar.
Mevlit dedim.
Şeker dedim.
Şerbet dedim.
Misafirperverlik dedim.
Milletin değerlerinden hâlâ bihaber olduğumu iddia eden olursa yazık.
Çok yazık.
Gül şerbeti demememi de demokrasinin olmazsa olmazı olan tercih belirtme hakkım olarak mahfuz tutuyorum.
Bu hak bireysel olarak kullanıldığında hiç şüphesiz problem çıkartmaz.
Ama millet tarafından topluca kullanılmasının demokrasinin bir gereği olmadığını hep yazıyorum.
Bu yüzden Sn. Sezer’in son vetosunu da her vetosu gibi son derece yerinde buluyorum.
Kendilerini kutluyorum.
BAYRAM
Kutlama dedim de aklıma bayram geldi.
Biliyorsunuz bayramlar en coşkulu olduğumuz anlardır.
Ama küçük bir sorun var.
Bayramlarımız az.
Zaten azdı.
Bunlar iyice azalttılar.
Bu yüzden;
Her ilkbahar gelişinde
Yeşil yeşil yapraklarla
Taze dallar arasında
27 Mayıs gelir aklıma.
27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı gelir.
Üç mum yaktık, seyrine baktık bayramın.
Ve Çetin Altan’ın o muhteşem satırları:
“Bütün Türk vatanperverleri bu muazzam ve şanlı günün sevinci ve heyecanı içindedir.
… Kinsiz, baskısız ve zindansız kardeşçe bir sevginin memleket üzerinde esas saadetini duyuyor ve bu büyük günü candan alkışlıyoruz.
Nefretlerin, kıskançlıkların ve ahlaksızlıkların uğursuz bulutları dağılmaktadır.
Bütün vatandaşların bu yeni devrin kapısından bir tek vücut halinde girmeleri ve her türlü şahsi duyguların üzerinde memleket menfaatlerini düşünmeleri en kutsal vazife olmuştur.
Hakiki hürriyetin saati çalmıştır. Atatürk’ün inkılaplarına bağlı olarak demokratik bir memlekette Türklüğün şerefine yakışan bir nizamın temelleri atılmaktadır…”
“Büyük Gün” başlığı altında 27 Mayıs 1960’ta yayınlamış bu harikulade yazısını üstad.
Bu yazıyı her okuduğumda şu şarkıyı da hatırlıyorum:
Ay o günler o günler
Şimdi yabancı gibiler
Bir günlük mutluluğa
Üç ömür alıp gittiler
Ne günlerdi ah o günler
Hakikaten üç mum yakılmış seyrine bakılmıştı.
Şimdi de mum yakmak için bir mumcu aranıyor.
SON SÖZ
Vız gelir tırıs gider!
Paylaş
Tavsiye Et