Çeviriyorum
Çeçenistan için bir çözüm önerisi daha / Yelena Loriya, İzvestiya, 6 Ekim 2003
Çeviri: Enise Smirnova
“Çeçenistan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri yalnızca ülkenin ovalık kısmında yaşayan Çeçenleri ilgilendiriyor. Bütün ömrünü dağlarda geçirmiş ve anayasaya göre değil, Kuran’a göre yaşamak isteyen Çeçenlerin ise laik kanunlara göre seçilmiş bir başkana ihtiyacı yoktur.”
Bu fikri ortaya atan Hoca Ahmet Nuhayev, Zelimhan Yandarbiyev hükümetinin başbakan yardımcılığı görevinde bulunmuş, bugün ise bir vakfın başkanlığını yapmaktadır.
Nuhayev’in önerisine göre, mevcut sorunun çözülmesi için Çeçenistan, ova kısmı ve dağ kısmı olmak üzere iki kısma ayrılmalıdır. Ülkenin ova kısmı Rusya yasalarına göre yaşarken, dağ kısmı ise kendi kanunlarına göre hareket etmelidir.
Çeçenistan’da 1994’te başlayan savaş henüz sona ermiş değil. Çeçenistan halkının kendi sözleriyle şu anda Çeçenler, “ne savaş, ne de barış” şeklinde tanımlanabilecek bir durumda yaşamak zorundalar. Bu yüzden sürekli olarak Çeçenistan sorununu çözmeye yönelik yeni planların ortaya çıkması kimseyi fazla şaşırtmamalı. Bu planlardan bazıları, “Kremlin planı”, “Udugov planı”, “Mashadov planı”,”Bjezinskiy planı”… Fakat önerilen bütün bu planlar ciddi eksikliklere sahip olduğundan, bir de “Nuhayev planı”nın ortaya çıkması beklenmedik bir olay değil. Tepkiler ise çok farklı. Birileri bu plana ütopya, başkaları intihar derken, bazıları ise bu öneriyi tek çözüm yolu olarak görüyor.
Bu öneriye göre, Çeçenistan’ın kuzeyinde Rusya Federasyonu’na dahil olacak bir federal cumhuriyet kurulmalı. Bu cumhuriyet mümkün olduğu kadar geniş bir muhtariyete sahip olmakla birlikte, hukuki uygulamalar açısından Rusya anayasasına tabi olacak. Ülkenin dağlık güney kısmında ise sınırları askeri güçler tarafından korunan “dağ halkı”na ait bir alan oluşturulmalı. Bu kapalı alana giriş ve çıkışlar kontrol altında tutulup, bu alanın sınırları dahilinde Rusya anayasası ve kanunları geçersiz olacak.
Nuhayev, yeniden bir isimlendirme yapılıp; ülkenin ova kısmında kalarak Rusya yasalarına göre yaşamayı kabul edenlere Çeçen, dağlarda kapalı bir kabile hayatını seçenlere ise “Nohçi “ adının verilmesini öneriyor.
“Modernleşme, Çeçenistan halkının en büyük düşmanıdır” diye konuşan Nuhayev, hükümet tarafından Çeçenistan’ı ikiye bölme kararı verildiği takdirde, dağlarda yaşamayı tercih eden Çeçenlerin orada tarım ve hayvancılık yaparak ve çocuklarını medreselerde okutarak modern dünyanın zararlı etkilerinden uzak durabileceklerini savunuyor.
Tavsiye Et
Türkiye asker gönderecek mi? / Vladimir Dunayev, İzvestiya, 8 Ekim 2003
Çeviri: Enise Smirnova
Türkiye meclisinin Irak’a asker gönderme kararını almasında Washington’un “dolar diplomasi”si etkili olmuştur. ABD’den 8,5 milyar dolarlık kredi onayı alan Türkiye; asker göndermesinin nedeninin alınan kredi değil, Türkiye’nin Irak’ta barışın sağlanmasına katkıda bulunma isteği olduğunu savunuyor. Fakat Irak halkının bu sözlerin samimiyetine inanmadığı görülüyor. 25 kişiden oluşan Irak Geçici Hükümeti Türk askerlerine “hayır” dedi.
Irak’ta faaliyet gösteren Kürdistan Demokratik Partisi’nin Rusya temsilcisi Hoşavi Ebubekir, Türk ordusunun Irak’a girmesinin durumu olumsuz yönde etkileyeceği görüşünde. Türk askerleri ile
Irak’ta yaşayan Kürtler arasında silahlı çatışmaların meydana gelmesinden endişe duyan Hoşavi Ebubekir, Amerika’nın Türk ordusunun Irak’a girmesini önleyeceği ümidini dile getirdi.
Aynı zamanda Türkiye’de halk, meclisin verdiği kararı desteklemiyor. Toplumun %60’tan fazlası, Irak’a asker göndermeye karşı.
Tavsiye Et
Moskova’da “bin ışık mitingi” / Boris Prosvetov, Komsomolskaya Pravda, 22 Eylül 2003
Çeviri: Enise Smirnova
20 Eylül Cumartesi günü Moskova’daki ABD Büyükelçiliği’nin önünde Rusya demokratik ve milliyetçi akımlarının düzenlediği “Amerikan hükümetinin desteklediği ekonomik çıkarlı savaşlara Hayır!” konulu bir miting yapıldı. Çok sayıda insanın katıldığı bu mitingin hedefi, Rusya halkının ABD’nin Irak’taki işgalci politikasına karşı olduğunu ifade etmek idi. Uzun zamandır bu kadar geniş kapsamlı bir eylemin yapılmadığını da göz önünde bulundurarak, mitingin amacına ulaştığını belirtmek gerekiyor.
Moskova’nın soğuk havasına aldırmaksızın yaklaşık 5 bin insan bu mitinge iştirak etti. Eylemciler, mikrofonlar ve “Irak’taki soykırımı durdurun!”, “Amerikan ordusu Irak’ı terk et!” ve benzeri pankartlar eşliğinde ABD Büyükelçiliği’ne dönerek Amerika’nın savaşı durdurup, Irak’ı terk etmesi taleplerini haykırdılar. Miting sırasında dev bir ekranda Irak’taki savaş sahneleri, bombardımanlar, harap olmuş binalar, perişan insanlar gösteriliyordu. Eylem süresi boyunca elçilik binası projektör ışıklarının altında tutuldu. Manzara etkileyici olmakla beraber, elçilik çalışanlarını bir hayli rahatsız etmiş olmalı.
Miting, siyasi görüşleri farklı, fakat hepsi savaş karşıtı olan insanları bir araya getirdi. Miting katılımcılarına göre, Washington’un başlattığı savaş ne bir terörle mücadeledir, ne de izine hiç rastlanmamış bir kimyasal silahı yok etme operasyonudur. Eylemciler, Amerikan hükümetinin Irak’ta demokrasinin oturmasına büyük destek verme vaatlerini asılsız bulduklarını söylediler. “Bu savaşın ahlak dışı olduğu ve Amerikan “petrol takımı”nın yalnızca kendi ekonomik çıkarlarını gözetlediği apaçık ortadadır” diye konuşan katılımcılar, mitingin sonunda binlerce mum ve çakmak yakarak Irak halkını desteklediklerini ifade ettiler.
Tavsiye Et
Cumhuriyetçilere öğütler / Thomas Friedman, New York Times, 23 Ekim 2003
Çeviri: Ebru Afat
Cumhuriyetçiler, konu Irak olunca düşünmelerine gerek olmadığı kanısında gibiler. Sadece Başkanı alkışlamaları ve Bağdat’tan daha fazla iyi haber geçmesi için basını sıkıştırmaları gerektiğini, bunu yaptıkları takdirde her şeyin iyi gideceğini sanıyorlar. Bir kere daha düşünün bakalım.
Irak’ta yaptığımız iyi şeylerden sık sık bahsettim ve utanmadan daha fazlasını umut ettim. Bundan pişmanlık da duymuyorum. Ancak son zamanlardaki bazı eğilimler beni endişelendiriyor. Ne yazık ki, yönetimle ilgili bu endişelerimi dile getiren çok az Demokrat var. Demokratların çoğu ya savaşa karşı çıktılar (son derece haklı bir duruş) ya da savaşı desteklediler ve şimdi de onu reddetmeye çalışıyorlar. Bu demektir ki, ciddi bir muhalefet yalnızca Cumhuriyetçilerden gelebilir; bu yüzden de konuya odaklansalar daha iyi olur. Çünkü Bush ekibinin Irak’ta şimdiye kadar gösterdiği performansa yeşil ışık yakılmasını haklılaştıracak hiçbir gerekçe bulunmamaktadır. Eğer Cumhuriyetçiler, Irak üzerinde ciddiyetle durmazlarsa, bir yıl sonra uyanacaklar ve tüm adaylarını aynı soruyla yüz yüze bırakacaklar: “Partiniz Irak’ı nasıl kaybetti?”
Cumhuriyetçi bir senatör olsaydım, Bush ekibine aynen şunları söylerdim:
Tanrı aşkına, hangi sebeple Iraklıları Türk barış gücü askerlerini kabul etmeye zorluyorsunuz? Aklınızı mı kaçırdınız? Türk askerleri Irak’ta yalnızca en iyi dostlarımız olan Kürtleri bizden soğutmakla kalmayacak; Şii ve Sünnileri de bir o kadar sinirlendirecektir. Irak toplumunda onur çok büyük önem taşımaktadır ve Iraklılara emirler yağdırsınlar diye Türk askerlerini -Irak’ın eski sömürgecilerini- getirmek bir felaket olacaktır. Brandeis Üniversitesi profesörlerinden ve en iyi Irak kitaplarından birinin, “Irak Şiileri”nin yazarı olan Yitzhak Nakash, “Eğer Türkleri getirirsek, kötü hatıralar canlanacaktır” diyor. “Daha da kötüsü, Irak’taki bir Türk varlığı sadece İranlıları, Suriyelileri ve Suudileri kendi etkilerini artırmak için çaba göstermeye teşvik edecektir. İstikrarlı bir ülke için gereken çözüm bu değildir.”
Bush ekibinin, -bize karşı bile savaşmayan- Irak Ordusu’nu dağıtmakla çok büyük bir hata yapmış olduklarını itiraf edip şunu ilan etmelerinin tam zamanıdır: “Asker teklif etmiş olan tüm ülkelere teşekkür ediyoruz; ancak Irak halkının kendi ülkelerinin güvenliğini sağlayabileceğini ve sağlamak zorunda olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple eski Irak Ordusu askerlerinin tümünü (Cumhuriyet Muhafızları’nı değil) görevlerine geri dönmeye davet ediyoruz. Görevine geri dönen her iki Irak taburuna karşılık (çürük elmalarını kendileri ayıklayabilirler) bir Amerikan taburunu geri çekeceğiz. Böylece Iraklılar kendilerini özgürleştirebilirler. Sloganımız; Irak, Iraklılar içindir!”
Tavsiye Et
Kürtler ve Madrid / William Safire, New York Times, 22 Ekim 2003
Çeviri: Ebru Afat
Eski dostlarım Kürtler, Saddam’dan kurtardığımız bu çok acı çekmiş insanlar, şimdi hediye edilen atın dişlerine bakmakla meşguller. Birilerinin, en önemli Kürt lider olan Mesut Barzani’ye, Amerika’nın şüphecilik hakkındaki dar görüşlerini anlatacağını umuyorum.
ABD-İngiltere koalisyonu, Irak’ın delik deşik Suriye sınırını korumak ve kaybettikleri bir savaşı sürdürmeyi amaçlayan teröristlerin işini bitirmek için deneyimli birliklerden oluşan taze bir güç kullanabilir. Washington’la yeniden sıcak ilişkiler kurmak ve Irak’ın yakın bir demokratik ticaret partneri haline getirilmesinde rol oynamak isteyen Türk liderler, Irak’a iyi eğitimli bir tümen asker göndermeyi önerdiler. Türk Parlamentosu’nun güçlü kararı; ABD ve İngiltere’nin geçen hafta BM Güvenlik Konseyi’nden, Iraklıların, koalisyonun devam eden sıkı denetimi altında, demokratik, serbest girişimci bir hükümet kurmasına destek kararı çıkartma çabalarına da ivme kazandırdı.
Ancak buna karşın Iraklı Araplar, Osmanlı İmparatorluğu’nun çoktan silinmiş hatıralarını canlandırmak ve Türklerin hediye ettiği atın dişlerine bakmak için Kürt lider Barzani’yi maşa olarak kullanmayı tercih ettiler. Seçmenlere yaranmak için erken bir bağımsızlık gösterisine girişen Irak Hükümet Konseyi üyeleri, komşuların Irak’ın dışında kalması gerektiğini söylemeye başladılar. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cevabı da haliyle, “Iraklılar davet etmedikçe Türkiye Irak’a gitmeyecektir” oldu.
Dışişleri Bakanlığımızın Bağdat’taki adamı Paul Bremer’in zorbaca davrandığı izlenimi vermekten endişe duyduğu ortadadır. Bremer, Sünni üçgenindeki terörün ana kaynağı olan Suriye’den, petrol karşılığı elektrik alınmasını onaylayarak bir hata işledi bile; muhtemelen Türk gücünün Irak-Suriye sınırındaki kudretini de görememektedir. Bremer’in inatçı Kürtlere, yine Arapların güç oyununda piyon olarak kullanıldıklarını söylemesi; onların da Irak’ın Kürt olmayan bölgelerinde geçici olarak konuşlanacağı garanti edilen Türk varlığını memnuniyetle karşılamaları gerekmektedir.
Tavsiye Et
Irak’a BM’yi götürmek daha iyi bir fikir / Başyazı, New York Times, 10 Ekim 2003
Çeviri: Ebru Afat
Yönetimin Irak’ı tek başına kontrol etme yönündeki hatalı ısrarı, daha şimdiden bedel ödetmeye başladı. Amerikan askerlerine, uluslararası yardım görevlilerine ve yeni Irak polisine karşı düzenlenen saldırılar endişe verici bir hızla devam ediyor.
Şu an için, sonradan barış gücü askeri teklif eden yegâne ülke Türkiye; ancak ona da Amerikalıların atamış olduğu Irak Hükümet Konseyi şiddetle karşı çıkıyor. Bu ayın sonunda düzenlenecek uluslararası bağış konferansı da hayal kırıklığına sebep olabilir. Çünkü Dünya Bankası ve İMF’nin yanı sıra birçok Avrupa ülkesi de, Irak egemenliğini resmî olarak kazanmadan önce yeniden yapılandırma çalışmalarına önemli bir mali destek verme taahhüdünde bulunmakta isteksizler.
Başkan Bush, Amerikan güçlerinin Irak’a işgal edici değil, özgürleştirici olarak gelmiş olduklarını defalarca dile getirdi. Şimdi bu sözlerinin arkasındaki mantığa göre hareket etmeli ve iktidarı, geçici bir Irak hükümetine devretmek için gerekli düzenlemeleri yapmaya başlamalıdır.
Tavsiye Et
Kargaşa ortamındaki Afganistan / Fehmi Huveydi, El-Ahram, 23 Eylül 2003
Çeviri: Hatice Boynukalın
Gerçekten, ABD için Afganistan Başkanlık yarışında kullanılacak bir kozdan başka bir şey değil. Şu an Afganistan, zorluklar yaşayan ve geleceği pek parlak görünmeyen, pek çok yıkıcı faktörün bolca bulunduğu bir yer. Bu durum Afganistan’ın gelecekte kendi ayakları üzerinde duracağı konusunu dahi şüpheli kılıyor.
İçinde bulunduğumuz yılın başında Kabil çarşılarında her şeye çatan ve herşeyle dalga geçen ‘Gam Sepeti’ adlı bir dergi çıktı. Bu isimlendirmenin boş yere yapılmadığı bir gerçek. Nitekim Peştun aydınlarından biri bunu açıkça ifade etti: “Gam Sepeti bir derginin adı olmaktan çok, bu ülkeye verilecek bir başlık niteliğini taşıyor.” Derginin Ağustos sayısının kapağında, ABD Başkanı George Bush’un BM kürsüsünde konuşma yaparken bir resmi yayımlanmış. Kürsünün arkasındaki gizli bölümde ise Bush’un ayakları orak çekiç olarak tasvir edilmiş. Resim yorumsuz olarak yayımlanmış; ancak mesaj çok açık: Birçokları ABD’nin Afganistan’ı işgalini Sovyet işgaliyle aynı görme eğiliminde.
Derginin iç sayfalarında ise Afganistan’daki günlük hayatın çeşitli kesitleri okuyucunun gözleri önüne seriliyor. Özellikle de parasal ve ahlaki çöküş! Birincisinin kahramanları hükümetin büyük memurları ve ne yazık ki, hayır kuruluşlarında görev alanlardan ibaret.
Ekonomisi dumura uğramış Afganistan’da afyon şu anda halkın tek alternatifi olmuş durumda. İnsanlar ekonomik problemlerinin çözümü için afyon ekmeyi bir kurtuluş olarak görüyorlar. Bu, hükümetçe ve Afganistan’da görev yapan kuruluşlarca bilinse de, sessizlikle karşılanıyor. Halbuki afyon ekimi konusu Taliban düzenine yöneltilen en önemli suçlamalardan birini oluşturuyordu. Burhaneddin Rabbani’den duyduğuma göre şu anda afyon ekimi daha önce hiç afyonla tanışmamış bölgelerde dahi yaygınlaşmış durumda.
Yine hükümetin imar faaliyetlerinde ve ekonomiyi iyileştirmede rolü çok zayıf kalınca halkın gözündeki otoritesi zayıflayıp yok olmaya yüz tuttu. Silahlarla korunan ülkede güvenlik temel sorun haline geldi. Başkentin dışındaki bölgelerde gasp, hırsızlık ve yol kesme olayları hızla artıyor. Vilayetleri yönetenler bağımsız bir şekilde hareket ediyor. Hükümete karşı gelmek ve isyan etmek ise olağan olaylar haline geldi.
Tavsiye Et
ABD giderek zayıflıyor / Münir Şefik, Eş-Şaab, 10 Ekim 2003
Çeviri: Hatice Boynukalın
ABD’yle, İngiltere hariç, diğer büyük ülkeler arasında, Irak’a karşı takındığı düşmanca tutumdan önce esmeye başlayan sert rüzgarlar hızını azaltsa da, henüz dinmiş değil. Irak’ta oluşan yeni durum üzerine, ABD ile varolan çatışmayı en aza indirmek için bu ülkelerin yönetimleri harekete geçti.
Irak’taki şiddetli direniş ve bunun yanında işgalin hemen durdurulması için çabalayan barış yanlısı talepler de ABD yönetiminin başarısızlığını besledi.
Irak’taki bu başarısızlığı Arap dünyası, Filistin ve İran’da yaşanan hayal kırıklıkları izledi. Suriye, Lübnan, İran ve Filistin’in “Irak’tan ders alıp” arka arkaya domino taşları gibi yıkılacağı tezi bu ülkeler tarafından çürütüldü.
Yine ABD, ‘Yol Haritası’ adı altında Filistin’de bir iç savaşı tetikleyecek planını uygulama çabalarının karşılığını alamadı. Böylece savaşın en temel hedeflerini gerçekleştiremeyen Bush idaresi, çareyi, BM Güvenlik Konseyi’ne başvurarak, önceden elinin tersiyle ittiği Fransa, Almanya ve Rusya’dan yardım istemekte buldu.
Ancak durumun Fransa, Almanya ve Rusya’nın umduğu gibi gelişmesi pek de kolay gözükmüyor. Zira ABD’nin geri adım atması halen teslimiyet boyutuna ulaşmadı. Çünkü bu geri adımın ABD’nin stratejisine de yansıması gerekiyordu. Bu ise henüz gerçekleşmiş değil.
Tavsiye Et
ABD’nin İran’a karşı tutumunun sertleşmesinin arkasındaki hedefler / Fehmi Huveydi, Eş-Şark El-Awsat, 29 Eylül 2003
Çeviri: Hatice Boynukalın
ABD Yönetiminin İran’ın nükleer programı dosyasını açması, şaşkınlık yaratacak bir durum değildir. Bu durumu bölgede gerçekleşen gelişmelerin ışığında değerlendirmezsek, ABD’nin bu mesajını okumakta hata edebiliriz. Gözlemcilerin görüş birliği içinde oldukları nokta, İsrail çıkarlarıyla ABD çıkarlarının kuvvetli bir biçimde iç içe geçtiği Irak’ın işgalinden sonra sıranın Suriye ve İran’a gelmesi konusudur.
Gelişen süreçte hep beraber “Suriye’yi cezalandırma kanunu” masalını izledik. Tam o sıralarda nükleer programa sahip İran’a baskılar devreye girdi. İran’ın sahip olduğu nükleer tesislerin en çok İsrail’i endişelendirdiği bir gerçek. Aynı nedenlerden ötürü İsrail, Irak’ta 1983 yılında nükleer tesisleri vurmakta hiçbir tereddüt göstermemişti. Her ne kadar İran, pek çok kez bu programın sivil amaçlı olduğunu ilan etse de, İsrail, izlediği siyasete karşı çıkan ve Filistin’deki direnişe destek veren bir ülkede bu çeşit silahların varolmasına herkesin bildiği nedenlerden dolayı karşı çıkıyor. Bu karşı çıkış, ABD’nin hesapları ve çıkarlarıyla da birebir örtüşüyor. Washington, bölgede kendisine hayır diyebilecek bir gücün bulunmasını istemiyor.
Bölge haritasına bir göz atılırsa görülür ki; ABD’nin İran’a yönelik kuşatması günden güne artmakta. Irak ve Afganistan’ın işgali, Pakistan’ın sindirilmesi, Orta Asya’da ABD üslerinin yayılması ve Körfez bölgesine ABD donanmalarının yerleştirilmesiyle İran, stratejik bir tecrit dönemine sokuldu. Bu ise ABD yönetiminin Şahinlerini İran üzerine daha fazla baskı yapma konusunda cesaretlendiriyor. Ancak şunu da bilmekte yarar var: Şu anda ABD yönetimini önümüzdeki yılın sonuna kadar meşgul edecek olan en temel mesele, başkanlık seçimi. Bu da bize, Şahinlerin en azından o tarihe kadar yeni bir maceraya atılmayacağını söyleyebilir.
Tavsiye Et
Franffurter Allgemeine, 22 Ekim 2003 nr.245
Çeviri: Haşim Koç
Yasir Arafat, 21 Ekim Salı günü İsraillilerin Filistinlilere yönelik hava saldırılarına karşı dünya kamuoyunu aktif olmaya çağırdı. Sivillerin ölümüne neden olan Gazze şeridine yönelik 5 hava saldırısından bir gün sonra Arafat “Kutsal toprakları ve onun daimi halkını parçalayan bu askeri saçmalığı durdurmak için dünya hemen harekete geçmelidir’’ şeklinde bir demeç verdi. Bu beş saldırı 4 teröristi öldürürken, İsrail kaynaklarına göre 10 sivilin ölümüne ve 15’i ağır, 100’den fazla kişinin yaralanmasına neden olmuştu. Bu olaylara dair hem yönetimde, hem de muhalefette ciddi eleştiriler çıkmaya başladı: Yediot Ahronot gazetesi artık şiddetin ve sorun çıkarmanın tek amaç haline geldiğini yazarken, Maariv gazetesindeki yorumda, “İsrail’in aklını kaçırdığını“ bildiren bir mesaj yayımlandı. Bütün bunlar tartışılırken bir helikopter, Nuserya göçmen kampındaki bir arabayı vurdu ve insanlar arabanın başına toplanmışken iki füze daha fırlattı. Sonuç: 7 ölü, 75 yaralı. Ölüler arasında bir önceki roketin kurbanını tedavi etmek isten bir doktor da vardı. İsrail kaynaklarına göre, arabanın içinde Filistinli teröristler bulunmaktaydı. Ama Kanal 10, ölüler arasında hiçbir teröristin bulunmadığını bildiriyordu. İntikam yeminlerinin Gazze’nin kara Pazartesisi sözlerine karıştığını bildiren haberde, İsrailli makamların eleştirilerine de yer veriliyordu. Bu eleştiriler daha çok askerin sivilleri öldürme hakkı bulunmadığı ve şu anki yönetimin İsrail’i gelmiş olduğu noktadan daha da gerilere götürdüğü noktalarında yoğunlaşmaktaydı. Bunların dışında, İsraillilerin ülkelerine olan güvenlerinin azaldığına da değinilirken, birçok Alman kökenli İsraillinin Alman vatandaşlığı başvurusunda bulundukları; bu yıl içerisinde 3000’den fazla İsraillinin Avrupa pasaportu aldığı ve bir zamanlar Almanya’dan gelen turist sayısı 180 bin iken, bu sene rakamın sadece 20 bin kişide kaldığı belirtiliyor.
Tavsiye Et
Bir patlamanın eşiğindeyiz / Lexpress.fr, 16 Ekim 2003
Çeviri: Osman Doğramacı
Pierre Ganz ve Alain Louyot 16 Ekim tarihli gazetede Filistinli gazeteci Hassan Balawi ile Filistin’deki durum üzerine yaptıkları görüşmede şu ifadelere yer veriyor:
Siz muhtemel bir patlamadan söz ediyorsunuz, İntifada artık kamikaze saldırılarıyla tanınıyor, yani durum daha da kötüleşiyor mu?
Şu anki durum beterin de beteri. Umutsuz bir halkla bölgenin en büyük askeri gücü olan İsrail Ordusu arasında bir savaş söz konusu. Yani her şey olabilir. Artık bu halkın kaybedecek hiçbir şeyi yok. Dünya Bankası rakamlarına göre, Filistin halkı, kişi başı günde iki dolarla, açlık sınırının altında yaşıyor; işsizlik %73’ün üzerinde. İsrail barikatları bütün giriş çıkışları engelliyor, ya da zorlaştırıyor. 27 Filistinli kadın, kontrol noktasında durdurulan arabalarında doğum yapmak zorunda kaldı. Hatta geçenlerde bu kadınlardan biri, yeni doğan çocuğuna, bu durumu hatırlatması için “baraj” ismini koydu.
Tavsiye Et
Savaş önceden kaybedilmez / Marc Saghié, Courrier International, 19 Ekim 2003
Çeviri: Osman Doğramacı
Müslüman dünyayı altüst eden krizi anlamayı ve kamuoyunu bölen tartışmalara yeni bir bakış açısı getirmeyi denedik. Birinci evre olan ‘İslam-ulus’, iki olayla ortaya çıkıyor: 1979 İran İslam Devrimi ve Türkiye’de 90’lı yıllarda İslamî partilerin iktidara gelmesi. Böylece demokrasinin değerleriyle uzlaşmacı bir İslama yol açılıyor. İkinci evre, terörün ayak sesleri olan 11 Eylül 2001 saldırısıyla başladı. Bu devreyi “şok veya diyalog” olarak adlandırıyorum. Bu dönem, İslam dünyasını soyutlayarak, güvenlik önlemlerini artırarak ve demokrasinin uygulamalarını zayıflatarak dünyayı değiştirme evresidir. Üçüncü evre, içerisinde, İslam dünyasını çağ ile uzlaşmaya götürebilecek imkanları barındıran “İslam ve modernite” evresidir. Türkiye’de AK Parti’nin kazandığı demokratik zafer birçok İslam ülkesinde umutla karşılandı. Artık, Müslüman dünyası da bütün dünya vatandaşları gibi saygın ve kalkınmış olmayı arzu ediyor. Bunun savaşı yeni başladı; demokrasi savaşı önceden kaybedilmez.
Tavsiye Et
Türkler oyuna dahil oluyor / Eric Biegala, Le Point, 17 Ekim 2003
Çeviri: Osman Doğramacı
Gündemdeki, Türkiye’nin Irak topraklarına asker gönderme planı Bağdat’ı ayağa kaldırdı. Türkiye karşıtları ve Iraklı Kürtlerin liderleri, “Türkiye’yi Irak’a davet etmek, sürünün içine kurt sokmaktır” diye haykırıyor. Türkiye Güneydoğu sınırının öbür tarafında sürüp giden istikrarsızlığa kayıtsız kalamaz. Kürt aşiretleri 1991’deki Körfez Savaşı’nın yapısal düzensizliklerinden yararlanarak Irak dağlarına sığınmış ve o bölgeyi başlıca hareket alanı olarak kullanmışlardı. Ankara’ya zararlı olacak biçimde, 4-5 bin militan da o sırada bölgeye yerleşti. Türkiye, olayın özerklikten bağımsızlığa dönüşmesinden kaygılandığı için Irak Kürdistanı’ndaki petrolü korumayı da hedefliyor. Amerika ise, Türklerin Kürtlerden uzak tutulması gerektiğini kesin olarak biliyor. Eldeki veriler, muhtemel bir asker sevkiyatıyla, bağımsız Kürdistan’ın daha uzak bir ihtimal haline geleceğini gösteriyor. Iraklı Araplar, Sünniler ve Şiilere gelince, onlar bu konuyu sadece petrol olarak değil; daha çok Osmanlı adındaki o eski gücün askeriyle, mühimmatıyla geri dönmesi olarak görüyorlar.
Tavsiye Et
Paris, Birleşmiş Milletlere yöneliyor / Soule Véronique, Liberation, 18 Ekim 2003
Çeviri: Osman Doğramacı
Amerikan sevk ve idaresinde çokuluslu bir güç oluşturulmasını öngören ve son durumu Berlin tarafından desteklenen karar, Moskova tarafından sınırlı ölçüde desteklenirken Paris’in iki önemli şartı havada kaldı: Yönetim hızla Iraklılara devredilirken geçiş sürecinde anahtar rollerin Birleşmiş Milletler’e verilmesi; Washington’un, yeniden yapılanma sürecinde koruyucu büyük güç olarak, Iraklıları güçlü bir hükümet oluşturmaya hazırlaması.
Paris özellikle Berlin ve Moskova ile olan müttefikliğini korumak istiyor. Çok kutuplu dünyanın lideri ise bu üçlü arasındaki aktı kabul etmiyor. Oysa, Washington’la Birleşmiş Milletler’in başından beri görüşen Rusya kendi başına hareket etmek istiyor. Putin, Fransalmanya birlikteliğine katılırken, Bush ile iyi ilişkileri koruma fikrinden vazgeçmedi.
Tavsiye Et