Kitap
Türkiye’de Toplumun Batı Algısı
Kudret Bülbül, B. Berat Özipek, İbrahim Kalın
Ankara: Seta Yayınları, 2008
Tanzimat’ın ünlü devlet adamlarından biri olan Ziya Paşa, Avrupa’ya gittiği zaman orada gördüklerini şu dizelerle anlatmıştı:
Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler kaşaneler gördüm
Dolaştım mülkü İslâm’ı, bütün viraneler gördüm
Ziya Paşa, Avrupa’dan bu kadar övgü ile bahsederken, onun selefi bir başka ünlü devlet adamı Mehmet Said Halet Efendi ise Avrupa tecrübelerini, “…Paris’e kadar geldik. Halkın nakil ve methettikleri Frengistan’ı dahi göremedik. O tuhaf şeyler ve o akıllı Frenkler hangi Avrupa’dadır bilemem…” şeklinde ifade ettikten sonra, Avrupalıların akıl ve itikatlarını “bir acayip şey” olarak tasvir eder.
Bir yanda Batı’yı uygarlığın beşiği olarak gören, diğer yanda ise Batı’yı her türlü kötülüğün anası olarak telakki eden iki farklı yaklaşımın izlerini taşıyan bu satırlar, toplumumuzun Batı’ya yönelik çift yönlü algısını besleyen ilk ve en önemli örnekler arasında yer aldı. Söz konusu yaklaşımın, Batı’ya yönelik cari toplumsal algımızı belirlemeye devam ettiğini söylemek mümkün.
Geçtiğimiz günlerde Seta Yayınları tarafından yayınlanan ve Türkiye toplumunun Batı’ya bakışını ele alan Türkiye’de Toplumun Batı Algısı adlı çalışma, yukarıda sözü edilen gelgitli ilişkiyi masaya yatırıyor. Doç. Dr. Kudret Bülbül, Doç. Dr. Bekir Berat Özipek ve Dr. İbrahim Kalın tarafından hazırlanan çalışma genel olarak İslam dünyası, özelde de Türk toplumu için yaygın bir imaj olan “Batı karşıtlığı” görüntüsünün gerçeği ne kadar yansıttığı sorusunun cevabını arıyor.
On farklı ilde, doksanı aşkın sıradan insanın katılımıyla derinlemesine mülakat yöntemiyle gerçekleştirilen çalışma, medeniyetler çatışması tezinin çokça tartışıldığı bir ortamda en azından Türk toplumu açısından ontolojik bir Batı karşıtlığının olmadığını bilimsel verilerle ortaya koymuş oluyor. Batılı devletlerin yürüttüğü kimi politikalara yönelik ciddi bir tepkiselliğin olduğunu da görmezden gelmeyen çalışma, taşıdığı Aşk ile Nefret Arasında üst başlığı ile toplumumuzun, Batı’ya yönelik uzun bir tarihî geçmişi olan “yaklaşma-kaçınma” çatışmasını da gözler önüne sermiş oluyor. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Şark Medreselerinde Bir Ömür
Sadreddin Öztoprak
İstanbul: Beyaz Yayınları, 2003
Son yıllarda fikrî ve manevi hayatımıza katkı sağlayan önemli gelişmelerden biri, resmî eğitim kurumlarından yetişmemekle birlikte, geleneksel eğitim sistemimiz içinde, hoca-talebe ilişkisi çerçevesinde yetişmiş ve hayatlarını ilim yoluna vakfetmiş kimi değerli zevatın hayat hikayeleri ile okuyucunun buluşma imkanına kavuşması oldu. İsmail Kara’nın kaleme aldığı ve medrese eğitiminden gelmiş bir köy hocası olan babasının hikayesini anlattığı Kutuz Hoca’nın Hatıraları, M. Ertuğrul Düzdağ tarafından kaleme alınan ve bir başka değerli ilim adamının hayat hikayesine ışık tutan Üstad Ali Ulvi Kurucu-Hatıralar ve Sadreddin Öztoprak Hoca’nın hayat hikayesini konu alan Şark Medreselerinde Bir Ömür, bu alandaki boşluğu doldurmaya aday çalışmalar olarak geride bıraktığımız yıllar içerisinde kütüphanelerimizdeki yerlerini aldılar.
Sadrettin Öztoprak Hoca, aslen Mekkeli bir aileden gelen, Şark medreselerinde eğitim gören, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde ikamet ederek pek çok hocadan ders alan, bilgisi ve ahlakı ile tanınan değerli bir din adamı ve âlim. Sadrettin Öztoprak Hoca’nın, oğlu Siraceddin Öztoprak’ın katkılarıyla hazırladığı hatıraları özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizi, sosyal, kültürel hayatı ve tarihî koşulları içerisinde anlamak isteyenler için eşsiz bilgiler içeren bir çalışma. Kendi coğrafyamızı ve toplumumuzu daha iyi tanımanın ve ilk elden kaynaklara ulaşmanın bilhassa genç kuşaklar için daha da ciddi bir ihtiyaç olarak temayüz ettiği şu günlerde Şark Medreselerinde Bir Ömür, sunduğuufuk açıcı bilgiler ve önemli tanıklığı ile tekrar tekrar okunması gereken bir eser. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Muhsin İlyas Subaşı
İstanbul: Nesil Yayınları, 2008
Terör ve yabancı korkusu günümüz uluslararası siyasetinin en önemli öğeleri arasında yer alıyor. Yabancı korkusunun en yoğun olarak yaşandığı ülkelerin, özellikle Müslüman azınlıkların yoğun olduğu ülkeler olması, acaba yabancı korkusu ile İslam korkusu özdeş hale mi geliyor sorusunu gündeme getiriyor. Sürecin bu yönde evrilmesinin, Müslüman azınlıkları iki kere dezavantajlı konuma getireceği yahut çoktan getirmiş olduğu düşünülebilir.
Bu olumsuz tablonun nedeni, kötü niyetli siyaset yapıcıların politikaları bir yana bırakıldığında, yine o bildik tanımama ve anlayamama olgusuna kilitleniyor.
Bu çerçeveden hareket eden Muhsin İlyas Subaşı, Nesil Yayınları’ndan çıkan çalışması Batı İslam’ı Tanıdıkça’da dikkatini Batılı kaynaklara ve Batılı düşünürlere çevirerek onların İslamiyet’le ilgili fikirlerinin bir dökümüne ulaşmaya çalışıyor ve “İslam karşıtı yekpare Batı” imajını sarsan verilerle okuyucuyu buluşturuyor. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Dr. Gültekin Sümer
İstanbul: Artus Kitap, 2007
Henry Kissenger, Amerikan dış politikasında özellikle 1969-1977 yılları arasında etkin olan ve sonraki yıllarda da ortaya koyduğu perspektif ile etkili olmaya devam eden çok önemli bir isim. Hakkında Türkiye’de yapılmış özgün çalışmalar olmayan bu önemli aktörü konu alan Türkçedeki ilk geniş kapsamlı çalışma Dr. Gültekin Sümer tarafından kaleme alındı. Artus Kitap tarafından yayımlanan bu eser, uluslararası ilişkilerin nasıl yürütüldüğüne dair okuyucuya bir perspektif kazandırma iddiasında olan ve bu anlamda klasik biyografi anlayışının dışına çıkan bir çalışma. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
İsmet Özel: Şiire Damıtılmış Hayat
İbrahim Tüzer İstanbul: Dergâh Yayınları, 2008
İbrahim Tüzer’in Kırıkkale Üniversitesi’nde hazırladığı “İsmet Özel’in Şiirleri Üzerine Bir İnceleme” isimli doktora tezi, Dergâh Yayınları’nca kitaplaştırıldı.
Dört ana bölümden oluşan kitap, İsmet Özel’in takriz yazısıyla başlıyor. Hayatı ve edebi görüşlerinin pek çok başlık altında kavramsal düzlemde anlatıldığı ilk bölüm kısmen giriş mahiyetinde. İkinci bölümde yazar, İsmet Özel şiirinin oluşum ve gelişim evrelerine, şairin değişen politik tutumu çerçevesinde şiirinin geçirdiği muhteva ve biçim değişimlerine yönelik tahlillere yer veriyor. Bu bölümde şairin geçirdiği ideolojik dönüşümün şiirine yansımasını, tek tek şiirleri üzerinden değil, daha çok kitapları ve yayınlanma serüvenleri üzerinden takip ediyoruz. Son iki bölümde de şiirlerinin tema, içerik ve yapı; dil ve üslup özelliklerini doğrudan şiirlerinden örneklemelerle, bu şiirlerin biçim ve anlam çözümlemeleriyle birlikte izleme imkanı buluyoruz. Şiirlerin neredeyse harf harf incelenerek, satır aralarındaki göndermelerin ayrı bir kitap ebadındaki dipnotlarla desteklendiği eser “bugüne kadar şair hakkında yapılmış en kapsamlı ve ciddi çalışma” vasfıyla bu konudaki araştırmalara kaynaklık edebilecek nitelikte.
Genellikle ustalar göçüp gittikten sonra yapılan bu tip çalışmaların “onlar hayattayken yapılmasında bir mahsur olmadığını” göstermesi bakımından da sevindirici bir örnek bu tez. Son dönemde şiirlerinden ve şair kimliğinden ziyade sosyo-politik görüşleriyle gündeme gelen Özel’in esas kimliğini tüm ciddiyetini takınarak hatırlatan altı yüz sekiz sayfalık bu eser, bilhassa İsmet Özel takipçisi şairlerin ve şiir severlerin şimdiden başucu kitaplarından birisi olmuş durumda. /Ayşenur Gönen
Tavsiye Et
Metin Savaş İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2008
Anadolu’nun küçük bir şehrinde dokuz dallı Melengiç ağacının gölgesinde, beylikler döneminden kalma yatırın yanı başında faili meçhul bir cinayet işlenir. Olay örgüsünün düğümü Ramazan ayının ilk gününde atılır ve her şey bu bir aylık zaman zarfında gelişir.
Romanın ana ekseninde kadim kültürü sembolize eden Melengiç ağacı ve ölüme olduğu kadar kendi hayatına karşı da lakaytlaşmış günümüz insanı yer alıyor. Bu insanın elde avuçta kalan tek değer bellediği para ve onu dünyada dikili bir ağaç edinmekten öteye götürmeyen ihtirası. Bu ihtirasın karanlığındaki insanın kötülüğün burcuna bayrak çekişi ve iyilik-kötülük tezadı karşısında insanın beden kabının içerisinde alabileceği muhtelif şekiller. Roman kahramanları bir bakıma bu şekillerin ilk örneklerine yaklaşacak biçimde kurgulanmış yarı karikatürize tiplemeler: Derbeder Efe, Mürüvvet Vâlide, Uçarı Cümâne, Menekşe Zülâl, Çıplak Ayaklı Rengin, Süslü Yaşar, Mecâzî Efendi ve diğerleri…
Küçük bir şehrin küçük insanlarının hikayelerini ustaca bir örgüyle birbirine bağlayan roman, zengin anlatımıyla bu hayatları edebiyatseverlerin belleğine taşıyor. Günümüz dilini bugün çok azımız tarafından kullanılan Osmanlıca-Türkçe kelimelerin oturaklı kullanımıyla besleyen yazar, yazım tekniği bakımından da bir yenilik arayışının peşine düşmüş.
Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan Melengicin Gölgesinde, Türkiye Yazarlar Birliği’nin 2005 yılı roman ödülünü alan Zemheri Kuyusu’nun yazarı Metin Savaş’ın ikinci romanı. /Ayşenur Gönen
Tavsiye Et
Kubbealtı Akademi Mecmuası
Nisan 2008,
Yıl: 37, Sayı 146
Kubbealtı Akademi Mecmuası, 1970 yılında “ilimde, dilde, fikirde ve güzel sanatlarda tamamıyla akademik ve milli bir hizmet gayesi ile” Kubbealtı Cemiyeti adıyla kurulan, 1978’de vakfa dönüşen Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nın bir yayın organı. Otuz altı yılı deviren derginin, 1 Ocak 1972 yılında yayımlanan ilk sayısında, artık hayatta bulunmayan pek çok ünlü isim ağırlandı: Sâmiha Ayverdi, Nihat Sami Banarlı, Tahsin Banguoğlu, M. Kaya Bilgegil, Fâruk Nafiz Çamlıbel, Abdülkadir İnan, Orhan Seyfi Orhon, Fevziye A. Tansel, Fâruk K. Timurtaş… Özellikle Türkçe konusundaki hassasiyetiyle öne çıkan derginin, ilk sayısında “Beyanname” başlığı altında bu konudaki tartışmalara yer verilmişti: “Edebiyatta dil olarak, Türk milletinin yarattığı ve asırlarca işleyerek güzelleştirdiği Türkçeyi kullanınız. Milletinizin, bu asırlar içinde, aynı işleyişle Türkçeleştirdiği kelimeler de, vatanımız gibi, sizindir. Tarihsiz, musikisiz, zevksiz ve uydurma kelimelere iltifat etmeyiniz.” Yine ilk sayıda, akademik heyetin “büyük bir Türk Lügati” hazırlamaya koyulduğu ilan edilmişti. Söz konusu eser, otuz yılı aşkın emeğin ardından 2005’teKubbealtıNeşriyat tarafından Misalli Büyük Türkçe Sözlük adıyla yayımlandı.
İstanbul Fetih Cemiyeti ve Yahya Kemal Enstitüsü ile dayanışma içinde bulunan vakfın yayınları arasında önemli külliyatlar, dil, tarih, edebiyat, sanat ve tasavvuf alanlarındaki eserler ile nota, CD ve kasetler bulunuyor. Kubbealtı Sohbetleri, konferanslar, anma günleri, sempozyumlar ve çeşitli dallardaki kurslarla da adını duyuran vakıf, Akademi Mecmuası’nın yanı sıra Merhaba adında bir edebiyat ve sanat dergisi yayımlıyor. Bunlara ilaveten çeşitli sosyal faaliyetler de düzenliyor: Öğrencilere burs verilmesi, sergi, konser, gezi, iftar, yemek ve kermesler vs.
Önceki yıllarda Ekrem Hakkı Ayverdi, Nihat Sami Banarlı ve Mevlana özel sayıları çıkaran Akademi Mecmuası’nın yeni sayısı, Sâmiha Ayverdi’nin 1957’de kaleme aldığı “Yanlışımız” adlı yazısıyla başlıyor. Selami Alan’ın “Türk Edebiyatında İstanbul”, Bedreddin Altınkuşlar’ın “Unutulmuş Bir Servet-i Fünuncu Celâl Nuri İleri”, Ayşe Özge Pelister’in “Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Rüya Motifi”, Hicran Göze’nin “Mehmet Akif’in Büyük Dostu Süleyman Nazif” diğer öne çıkan yazılar arasında. Üç ayda bir yayımlanan dergiye www.kubbealti.org.tr adresinden de ulaşılabilir. /Nermin Tenekeci
Tavsiye Et