Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (July 2008) > Toplum > Tuna’nın incisi: Budapeşte
Toplum
Tuna’nın incisi: Budapeşte
H. Ziya Taşkent
Vİ­YA­NA­LI Jo­hann Stra­uss’la­rın “oğul” ola­nı­nın kom­po­ze et­ti­ği “Gü­zel, ma­vi Tu­na’nın kı­yı­sın­da” val­si­ne, kı­sa­ca “Ma­vi Tu­na”ya ku­lak ve­re­rek, Ma­car­la­rın “Du­na” de­di­ği neh­rin ger­çek­ten ma­vi akıp ak­ma­dı­ğı­nı göz­le­ri­miz­le gör­mek için yo­lu­mu­zu Bu­da­peş­te’ye dü­şü­rü­yo­ruz bir ma­yıs sa­ba­hı.
Zi­ya­ret edi­le­cek yer, Bu­da­peş­te gi­bi “gez­gin-yo­ğun” bir dün­ya ken­ti ise, çok iyi ve de­tay­lı ha­zır­lan­mış şe­hir reh­ber­le­ri­ne, “ni­şan­gâh” ha­ri­ta­la­rı­na ki­tap­tan in­ter­ne­te, da­ha git­me­den ula­şa­bi­li­yor, yay­gın ve dü­zen­li ula­şım ağı­nı he­sa­ba ka­ta­rak ge­zi­ni­zi adım adım prog­ram­la­ya­bi­li­yor ve he­def ad­re­si­ni­zi -Go­og­le map’te “rap­ti­ye” ko­yar gi­bi- dört bir yan­dan ku­şa­ta­bi­li­yor­su­nuz.
Ote­li­mi­ze yük­le­ri­mi­zi atıp şeh­rin akı­şı­na bı­ra­kı­yo­ruz ken­di­mi­zi. He­def ise “De­ak Ter”; üç met­ro hat­tı­nın ke­siş­ti­ği, Peş­te’nin “sı­fır” nok­ta­sı. Peş­te’nin “sı­fır” nok­ta­sı di­yo­ruz; çün­kü Bu­da­peş­te’nin “ori­jin”i, As­ma Köp­rü’nün Bu­da’ya bağ­lan­dı­ğı yer­de­ki “Sı­fır Ki­lo­met­re Ta­şı.” Zi­ya­re­ti ko­lay­laş­tı­ran bü­tün şe­hir­ler­de ol­du­ğu gi­bi, Bu­da­peş­te’nin de “şe­hir kar­tı” var. Biz 48 sa­at­lik ola­nın­dan sa­tın alı­yo­ruz, iki gün bo­yun­ca, şe­hir içi ula­şı­mı­nı ve bir­çok mü­ze gi­ri­şi­ni üc­ret­siz kıl­mak için. Na­sıl ki bir “met­ro­po­lis” ha­ri­ta üze­rin­de met­ro hat­la­rı­nı “çöz­dü­ğü­nüz­de” ken­di­ni ele ve­ri­yor­sa, ni­ren­gi ağı­nı da “ay­ne’l-ya­kin” ola­rak oto­büs­le ya­pı­la­cak bir şe­hir tu­run­da tes­lim edi­yor.
Bu­da­peş­te met­ro­su; New York, Lon­dra ya da Pa­ris met­ro­la­rı ka­dar “gi­rift” bir ağ do­ku­ma­sa da, Ma­car­la­rın Prens Ar­pad’ın li­der­li­ğin­de 896 yı­lın­da Kar­pat dağ­la­rı­nı aşa­rak bu­gün ya­şa­dık­la­rı top­rak­la­ra ge­liş­le­ri­nin 1000. yı­lı­na ye­tiş­ti­ri­len ve 1896’da fa­ali­ye­te so­ku­lan “1 Nu­ma­ra­lı Hat” ne­de­niy­le önem ve özel­lik arz edi­yor.
Üç sa­at­lik şe­hir tu­ru­muz, Peş­te düz­lü­ğün­den Bu­da’nın te­pe­le­ri­ne, Tu­na’nın köp­rü­le­rin­den ma­yıs yağ­mu­ru­na, “kom­pakt” bir Bu­da­peş­te su­nu­yor bi­ze. Bu­da, Peş­te ve ku­zey­de­ki Obu­da (es­ki Bu­da) şe­hir­le­ri­nin 1873’te, Avus­tur­ya-Ma­ca­ris­tan İm­pa­ra­tor­lu­ğu za­ma­nın­da bir­leş­ti­ril­me­siy­le or­ta­ya çık­mış Bu­da­peş­te. Ku­rul­du­ğu gün bi­le 1,8 mil­yon nü­fu­su olan bü­yük bir şe­hir­miş.
Tur, baş­la­dı­ğı­mız nok­ta­da son­la­nın­ca ilk git­ti­ği­miz yer, Aziz Ist­van Ba­zi­li­ka­sı olu­yor. Ül­ke­nin en bü­yük ki­li­se­si olan ya­pı, 1000 yı­lın­da Es­ter­gon mer­kez­li bir kral­lık ku­ran, Ma­car­la­rı pa­gan­lık­tan çı­ka­rıp Hı­ris­ti­yan­laş­tı­ran ve bu “hiz­met”in­den do­la­yı Va­ti­kan ta­ra­fın­dan “aziz” ilân edi­len Kral Ist­van’ın adı­nı ta­şı­yor. İn­şa­sı­na 1851 yı­lın­da baş­la­nan, iki mi­ma­rı­nın öm­rü, ta­mam­lan­dı­ğı 1905’i gör­me­ye ve­fa et­me­yen ki­li­se­nin için­de­ki Ha­ki­kat Şa­pe­li’nde Ist­van’ın “mum­ya­lan­mış sağ eli”ni “zi­ya­ret et­mek” müm­kün.
Al­man­ya’da­ki Ka­ra Or­man­lar’dan do­ğan, 2.850 km bo­yun­ca 9 ül­ke­yi do­la­şa­rak iki kol ha­lin­de Ka­ra­de­niz’e dö­kü­len, Vol­ga’dan son­ra Av­ru­pa’nın en uzun neh­ri olan Tu­na; Vi­ya­na, Bra­tis­la­va gi­bi baş­kent­ler­den bir di­ğer baş­kent Bel­grad’a Bu­da ve Peş­te’yi ku­zey­den gü­ne­ye ayı­ra­rak gi­di­yor. Tu­na’ya inat, Bu­da ve Peş­te’yi bir­bi­ri­ne bağ­la­yan 9 köp­rü­den en gü­ze­li, neh­rin üze­ri­ne ku­ru­lu ilk köp­rü ola­rak 1849’da açı­lan ve 2. Dün­ya Sa­va­şı’nda şeh­rin he­men bü­tün önem­li ya­pı­la­rı gi­bi bom­ba­la­nın­ca 1949’da ikin­ci açı­lı­şı ya­pı­lan “As­ma Köp­rü.”
Peş­te kı­yı­sı­nın en gör­kem­li ya­pı­sı, 19. yüz­yıl go­tik mi­ma­ri­si­nin şa­he­ser ör­ne­ği Bri­tan­ya Par­la­men­to bi­na­sı “West­mins­ter Pa­las”a öy­kü­ne­rek 1885-1904 yıl­la­rı ara­sın­da in­şa edi­len Par­la­men­to Bi­na­sı. 18.000 met­re­ka­re üze­ri­ne ku­ru­lu bi­na­nın -ta­ban­dan ki­lit ta­şı­na- kub­be yük­sek­li­ği, Aziz Ist­van Ba­zi­li­ka­sı’nın kub­be yük­sek­li­ği­ne denk: 96 met­re.
Genç ve yay­van Peş­te’nin ak­si­ne Tu­na’nın ba­tı­sın­da yük­se­len Bu­da ih­ti­yar bir “ka­le-kent.” 1541 yı­lın­da Sul­tan Sü­ley­man Han dev­rin­de fet­he­di­len “Naz­lı Bu­din”i do­la­şır­ken Ev­li­ya Çe­le­bi’nin dö­küm­le­di­ği “25 ca­mi, 47 mes­cid, 12 med­re­se, 16 mek­tep, 10 tek­ke-tür­be, 2 ha­mam, 9 han, 8 ılı­ca”lık en­van­ter­den gö­zü­mü­ze bir şey çarp­ma­ma­sı iç bur­ku­cu. Te­sel­li­yi, ka­le sur­la­rı­nın ku­ze­yin­de­ki bir gül bah­çe­si için­den neh­rin or­ta­sın­da­ki yem­ye­şil Mar­ga­ret Ada­sı’na ve Peş­te’ye ba­kan 16. yüz­yıl Bek­ta­şi eren­le­rin­den Gül Ba­ba’nın ik­li­min­de arı­yo­ruz.
Bu­da’nın en bü­yük mâ­be­di, Os­man­lı dev­rin­de 145 yıl bo­yun­ca “Ulu Ca­mi” ola­rak hiz­met gö­ren Ma­ti­yas Ki­li­se­si. Ma­ti­yas Ki­li­se­si’nin he­men bi­ti­şi­ğin­de, adı­nı es­ki­den bu­ra­da bu­lu­nan ba­lık pa­za­rın­dan alan “Ba­lık­çı Tab­ya­sı” bu­lu­nu­yor. Bu­da­peş­te’de ge­çir­di­ği­miz üç gün bo­yun­ca ya­ğan “kır­ki­kin­di”nin ikin­ci­si­ne bu­ra­da ya­ka­la­nı­yor, tab­ya için­de­ki ka­fe­ter­ya­da can­lı Çi­gan mü­zi­ği ve kah­vey­le ısı­nı­yor, re­vak­lar ara­sın­dan bu­ğu­lu Peş­te’yi sey­re ko­yu­lu­yo­ruz.
Bu­da se­fer­le­ri­miz Peş­te’ye dö­nü­şe mah­kûm. De­ak Ter kav­şa­ğın­dan baş­la­yan şeh­rin en ge­niş ve gös­te­riş­li cad­de­le­rin­den bi­ri “An­drassy.” Ye­şil­lik­ler için­de ku­zey­do­ğu­ya doğ­ru uza­yan cad­de, şeh­rin en bü­yük açık ala­nı olan Kah­ra­man­lar Mey­da­nı ile son­la­nı­yor. Kah­ra­man­lar Mey­da­nı’nın oda­ğın­da, Ma­car­la­rın bu coğ­raf­ya­da­ki 1000. yı­lı­nın anı­sı­na di­ki­len, te­pe­sin­de Me­lek Ceb­ra­il’i tem­sil eden bir hey­ke­lin bu­lun­du­ğu “Bin­yıl Sü­tu­nu”, he­men önün­de “Meç­hul As­ker San­du­ka­sı” bu­lu­nu­yor. “Bin­yıl Sü­tu­nu”nun ar­ka­sın­da, çey­rek çem­ber şek­lin­de­ki iki uzun ka­ide­de Ma­car ta­ri­hi­nin 14 bü­yük si­ma­sı­nın hey­kel­le­ri var. Kah­ra­man­lar Mey­da­nı, şeh­rin bü­yük top­lum­sal et­kin­lik­le­ri­ne sah­ne ol­muş, mü­te­vef­fa Pa­pa 2. Je­an Pa­ul, 1991 yı­lın­da­ki zi­ya­re­tin­de bu mey­dan­da on bin­le­rin ka­tıl­dı­ğı bir ayin ic­ra et­miş.
Kla­sik mü­zik de­nin­ce Ma­ca­ris­tan’da ak­la ilk Franz Liszt ge­lir. “Pi­ya­no­nun kra­lı” ola­rak ün­le­nen ve en çok “Ma­car Rap­so­di­si” ile se­vi­len bes­te­ci­nin adı Bu­da­peş­te’de mü­zik aka­de­mi­si­ne ve bir mey­da­na ve­ril­miş, ya­şa­dı­ğı ev mü­ze ya­pıl­mış. Liszt öl­dü­ğün­de he­nüz 5 ya­şın­da bir ço­cuk olan Be­la Bar­tok da Ma­car­la­rın bir di­ğer bü­yük bes­te­ci­si ve pi­ya­nis­ti. As­len bir halk mü­zi­ği der­le­me­ci­si olan Bar­tok, 1930’lu yıl­lar­da yap­tı­ğı Tür­ki­ye zi­ya­ret­le­rin­de, Ad­nan Say­gun ile Os­ma­ni­ye yö­re­sin­de “tür­kü” der­le­miş. Ar­dı­şık ha­yat­lar sü­ren bu iki Ma­car bes­te­ci­nin or­tak özel­lik­le­ri­nin en “em­per­yal” ola­nı, her­hal­de, her iki­si­nin de İm­pa­ra­tor Franz Jo­seph dev­ri­ni gör­müş ol­ma­la­rı­dır. Franz Jo­seph’in 68 yı­lı sal­ta­nat­ta ge­çen 86 yıl­lık ha­ya­tı, Vi­ya­na’da Schön­brunn Sa­ra­yı’nda baş­la­mış ve orada son­lan­mıştır.
Ya­hu­di­ler için önem­li olan kent­te, dün­ya­nın ikin­ci bü­yük, Av­ru­pa’nın en bü­yük si­na­go­gu olan Do­hany Si­na­go­gu’nu reh­ber eş­li­ğin­de do­la­şı­yo­ruz. Si­yo­nizm’in fi­kir ba­ba­sı Theo­dor Herzl’in hem­şeh­ri­si ol­mak­la övü­nen Peş­te­li reh­be­ri­mi­zin, Mağ­ri­bî üs­lûp­ta 5 yıl­da in­şa edi­len ve 1859 yı­lın­da iba­de­te açı­lan si­na­go­gun iç süs­le­me­sin­de 45 kg al­tın kul­la­nıl­dı­ğı­nı, bu­nun, Par­la­men­to bi­na­sı­nın iç süs­le­me­sin­de kul­la­nı­lan 40 kg’dan faz­la ol­du­ğu­nu övünç­le vur­gu­la­ma­sın­da­ki “ka­rak­te­ris­tik yak­la­şım” bi­zi gü­lüm­se­ti­yor.
Dop­do­lu ge­çen “iki ge­ce­li üç gün”ün so­nun­da ge­lip ça­tan ay­rı­lık saa­tin­de kır­ki­kin­di ar­ka­mız­dan su ser­per­ken, “Tu­na’nın sa­de­ce âşık­la­ra ma­vi gö­rün­dü­ğü” yar­gı­sı­nı doğ­ru­la­ma­nın “Ben­de Mec­nun’dan fü­zun âşık­lık is­ti­da­dı var” id­di­asın­da­ki Fu­zu­lî için bi­le güç ol­du­ğu­nu dü­şün­me­den ede­mi­yo­ruz.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
H. Ziya Taşkent