Mart sayımızda, dergi yöneticilerinin köşemin adını “Şevket Amca” yapma teklifi ile geldiklerinden sizlere bahsetmiştim.
Koskoca Şevket Muamma Toksöz’e böyle bir teklif yapmaya nasıl cüret ettiler aklım almamıştı.
Evet, “Muallaların muamması” konulu yazım bütün ülke sathında yankı yapmıştı.
Bunu kabul ediyorum.
Yine de şahsıma reva görülen bu “Gönül Abla” muamelesinden son derece canım sıkılmıştı.
Teklifi şiddetle reddetmiştim.
Fakat yönetici arkadaşlar kendilerini yanlış anladığımı, bana “Gönül Abla” muamelesi yapmayı akıllarından bile geçirmediklerini ifade ettiler.
Ama Sivilay Abla adlı bir yazarın memleketi kırıp geçirdiğinden, gencecik dimağları demokrasi filan feşmekan diyerek zehirlediğinden, kendisinin hakkından bir tek benim gelebileceğimden bahsettiler.
Sivilay Abla zehrinin panzehiri olmak üzere “Şevket Amca” tekliflerini yinelediler.
MUHTELİF TEŞKİLATLAR
Kızılay’ın yazın kışlık çadır, battaniye ve katalitik soba; kışın sadece yazlık çadır dağıtan bir teşkilat olduğunu biliyordum.
Yeşilay’ın “içki içmeyin, tütün kullanmayın, uyuşturucudan uzak durun” söylemleriyle bugün içinde bulunduğumuz karanlık tablonun sinsi hazırlayıcısı bir örgüt olduğundan gençliğimden beri kuşkulanıyordum.
Sivil Savunma’nın, cennet ülkemizde bürokrasiyi sivillerden korumak olarak anlaşılıp uygulanmasını sağlayan mümtaz bir teşkilat olduğunu umut ediyordum.
Hâlâ da ediyorum.
Yoksa tabii afetlerde kendilerini nasıl kurtaracakları öğretilen sivillerin tabii olmayan afetlerle de başa çıkabilme yetisi geliştirebileceklerini teşkilat yöneticilerinin de kestirebiliyor olması gerekir.
Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz şu günlerde memleketimiz için bundan daha büyük bir tehlike tasavvur edemiyorum.
Nitekim içinde bulunduğumuz tabii olmayan afet şartları, bazı sivillerin bu yetilerini kullanabilme istidadını gösterebileceğine işaret ediyor.
Bu yüzden kendisi de bir sivil olan Sn. Teziç’in uzunca bir süredir “Ohhh” deyip de rahat bir uyku çekemediğinden adım gibi eminim.
Çünkü ben de 27 Nisan 2007 gecesinden sonra “Ohhh” deyip derin bir uyku çektiğimi hatırlamıyorum.
Bütün bunları biliyorum.
Ergenekon diye isimlendirilen teşkilatın ise bazı çevrelerin uydurdukları muhayyel bir yapılanma olduğunu iddia ediyorum.
Ama itiraf edeyim Sivilay Abla’dan haberim yoktu.
İn midir, cin midir, neyin nesidir diye bir araştırma yaptım.
Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Başkanı, Ruh ve Sinir Hastalıkları Mütehassısı gazeteci bir hanımmış.
Hakikaten ipe sapa gelmez, deli saçması yazılar yazıp duran, akla ziyan bir kalem erbabı.
Soru-cevap sistemi uyguluyor.
Kuvvetli bir ihtimal olarak da kendisini dişi Sokrat sanıyor.
SORU-CEVAP
İşin vahametini anlamanız için şu satırları ilginize sunuyorum:
Soru: Sevgili Sivilay Abla, ben çok büyük bir ayrılık yaşıyorum. 10 yıllık bir aşkın bitişi bu. Köşelerini dolduran emekli generallere, emekli büyükelçilere, ara sıra haberler ve başlıklar üzerinden “devlet”e atılan buselere rağmen sevmiştim Radikal’i. Ama artık fazla ileri gitti. Murat Belge’yi, Perihan Mağden’i, Gökhan Özgün’ü kalbime gömüp onu terk ettim. İçime su serpecek birkaç sözünüze bakıyor bu kırık kalbim. (Ceren)
Cevap: Ceren kızım, Radikal’i ben de sevmiştim. Amcası Ertuğrul tarafından defalarca ensest tacize uğradığı için ciddi bir travma yaşıyor ve düzelebilecek gibi gözükmüyor. Duyduğum kadarıyla, aile meclisi toplanmış. Doğan aşiretinin töresine göre zorla kendisinden yetmiş dört yaş büyük Cumhuriyet ile evlendirilecekmiş. İki Radikal alana bir Cumhuriyet vereceklermiş, okurlarına da RadOk denilecekmiş. Murat Belge’yi künye, Perihan Mağden’i de imsak saatleri bölümlerine kaydıracaklarmış. İsmet Berkan, haftada iki gün en son içtiği şampanyadan söz edecekmiş. Çok sevdiği “evrim evrim, güzel evrim” yazılarına bile sınırlama getirilecekmiş. Anlayacağın kızım, bu gazeteden sana hayır gelmez. Başka Taraf’lara yelken aç.
Soru: Size inanamıyorum. Modern, çağdaş bir Cumhuriyet kadınısınız. Eğer bugün adınız Elisabeth değil de Sivilay ise bunu Cumhuriyet’i kuranlara borçlusunuz. Ağzınızda sakız gibi demokrasi deyip duruyorsunuz. Hitler de yüzde 47 ile gelmişti. Bu gidiş gidiş değil. Sonra ağlamak yok. (Gülben Yetişkin)
Cevap: Sevgili Gülben, önce bir yanlışınızı düzelteyim. Adımın Elisabeth değil de Sivilay olmasını, Sivil Savunma Uzmanı babam ile Kızılay Kan Merkezi’nde laborant olan anneme borçluyum.
Hitler’le ilgili bilgilerini aldığı oy oranından biraz daha ileriye götürelim mi, ne dersin? Örneğin Hitler’e göre Almanya’nın etrafı düşmanlarla çevriliydi. Bu sana tanıdık geldi mi? Devam edelim. “Alman’ın Alman’dan başka dostu yoktur” yine Adolf’un hamamda söylediği bir tekerlemeydi…
“Bir dönem Cağaloğlu’nda Yunus Nazi, Nadir Nazi olarak da çağrılan Cumhuriyet gazetesinin sahipleri baba-oğul Nadi’lerin gazetelerine attıkları bir manşetle sözlerime son veriyorum: Atatürk’ü en iyi anlayan lider: Hitler. Şimdi senin düştüğün bu duruma “selam verip, borçlu çıkmak” diyoruz.
Soru: Sabahın köründe gözaltına alınan sevgili İlhan Selçuk Ağabeyimiz, götürüldüğü emniyet müdürlüğünde polislerin bilgisayar kullandığını görüp hayretler içinde kalmış. Siz gazetecisiniz, bilirsiniz. Polis teşkilatımızda başka ne gibi gelişmeler yaşanıyor? (Tonguç)
Cevap: Duyduğum kadarıyla tunçtan kesici aletler yapmaya da başlamışlar. İlhan Ağabeyinizi de mağaralarının duvarlarına hiyerogliflerini çizsin diye çağırmışlar zaten. Fesuphanallah...
Soru: CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, “Türban bizim geleneksel kıyafetimiz değil. Bir Arap üniformasıdır “ diyor. Türk kızları neden geleneksel Anadolu giysilerini tercih etmiyor da bu Arap üniformasını giymekte ısrar ediyor? (Ankara Olgunlaşma Enstitüsü son sınıf öğrencisi)
Cevap: Baykal yine çok haklı. Halbuki biz sadece geleneksel kıyafetlerimizi giyeriz. Örneğin; blue jean Selçuklu döneminden kalma bir mahalli kıyafetimizdir. Göbek piercingi çok kadim bir şaman ritüelidir. Bildiğimiz tüm geleneksel Anadolu kıyafetlerinde sırt dekoltesi standarttır. Ayrıca bu Arap kıyafetleri Suudi Arabistan’ın Bursa eyaletinde ve Mısır’ın Denizli kentinde dokunuyor. Ben de anlamıyorum niye bu ısrar?
Bu ve benzeri bir sürü ıvır zıvır.
TAHMİN USTASI
Kusura bakmayın ama ben böyle gereksiz insanlara cevap yetiştirecek bir adam değilim.
Ben memleketin en mühim mevzuları ile uğraşıp isabetli tahminler yapması ile maruf biriyim.
Mizahla, sululukla asla işim olmaz.
Herkesi aklı başında olmaya davet ederim.
Ciddiyim, uzlaşmacıyım, hassas dengeleri elimden geldiğince gözetirim.
Bakın ben üç sayıdır sizinle beraberim.
Ocak sayımızda, “Ocak’tan sonra Şubat gelecek” diye tahmin ettim; tuttu.
“Şubat’ta yarıyıl tatili olacak” dedim; oldu.
“Üniversiteye türbanlılar bu yıl da alınmayacak” dedim; dört yüz on bir milletvekiline rağmen tutturdum.
Şubat sayımızda yazımın başlığı “Türban türbülans yapacak” idi.
Ortalık ayağa kalktı.
“Sisteme sürtünme eklenecek” dedim; sürtünmeden kıvılcımlar çaktı.
“Helezon çizilerek merkeze gelinecek” dedim. Memleket anında bir girdabın içine girdi.
Şimdi herkes uzlaşarak merkeze gelme temrinleri yapıyor.
Mart sayısında “Rektörler de türbülans yapacaklar” dedim Üniversitelerarası Kurul, sağ olsun beni kırmadı, ayaklandı.
Sn. Teziç’i o yüzden sizlere hatırlattım.
Yani karşınızda bu ayarda bir üstad olduğunu unutmayın.
Bütün bu birikimlerime dayanarak bu sayıda da sizlere bir kamu hizmeti sunmak istiyorum.
Bu dağdağalı günlerde memleketi bu badireden çekip kurtaracak en gerekli vatan evlatları ile isterlerse amuda kalksınlar memleketi batıracak eşhası sıralamak istiyorum:
EN GEREKLİ ON
1. Ertuğrul Özkök
2. Oktay Ekşi
3. İlhan Selçuk
4. Sabih Kanadoğlu
5 Doğu Perinçek
6. Erdoğan Teziç
7. Veli Küçük
8. Ogün Samast
9. Şevket Muamma
10. Nuray
EN GEREKSİZ ON
1. Abdullah Gül
2. Hayrünnisa Gül
3. Tayyip Erdoğan
4. Emine Erdoğan
5. Fehmi Koru
6. Sivilay Abla
7. Sırrı Süreyya Önder
8. Vatandaş Hüsnü
9. Muamma Toksöz
10. Mert
Sıralamam budur.
Sıralamanın bazı açıklamalar gerektirdiği hususunu inkar etmiyorum.
Artık onu da ilgililerin ferasetine bırakıyorum.
SON TAHMİN
Yanlış tarafı seçen bertaraf olacak.
Ortaya konuşan ortada kalacak.
Paylaş
Tavsiye Et