Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2008) > Memleket Hali > "Seyyal kamu"dan "mahalle baskısı"na
Memleket Hali
"Seyyal kamu"dan "mahalle baskısı"na
Yücel Bulut
SAN­DI­ĞA git, git bit­mi­yor… Mil­let seç­mek­ten yo­rul­du, on­lar ‘seç­tir­mek’ten yo­rul­ma­dı. “Se­çi­le­me­me­nin ve en­gel­le­ye­me­me­nin da­ya­nıl­maz ha­fif­li­ği”nden mi hoş­la­nı­yor­lar, yok­sa yal­nız­ca ken­di­le­ri­nin bil­dik­le­ri bir ger­çek mi var bi­le­mi­yo­rum. Ge­nel se­çim­le­rin üze­rin­den da­ha üç ay geç­me­di, mil­let ye­ni­den san­dık ba­şı­na gi­de­rek ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği­ni oy­la­ya­cak. Ba­zı çev­re­ler, da­ha şim­di­den ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği ta­sa­rı­sı­nın onay­lan­ma­sı ih­ti­ma­li üze­rin­den, kol­tuk­ta he­nüz ikin­ci ayı­nı dol­dur­ma­yan Cum­hur­baş­ka­nı Ab­dul­lah Gül’ün gö­rev sü­re­si­ni ve akı­be­ti­ni tar­tış­ma­ya aç­ma gay­re­ti içe­ri­si­ne gi­ri­yor. Ne­ti­ce ola­rak, önü­müz­de­ki dö­nem­de de tar­tış­ma­lar, gün­dem oluş­tur­ma­lar, or­ta­lı­ğı bu­lan­dır­ma­lar de­vam ede­cek gi­bi gö­rü­nü­yor.
 
Dev­let Zir­ve­sin­de Ya­kı­şık­sız Kaç-Göç­ler
Geç­ti­ği­miz ay Ab­dul­lah Gül’ü 11. cum­hur­baş­ka­nı ola­rak Çan­ka­ya’ya gön­der­di mil­le­ti­miz. Va­ta­na, mil­le­te ha­yır­lı ol­sun. “Ba­şör­tü­lü first lady” do­la­yı­sıy­la ya­şan­ma­sı bek­le­nen kriz, şim­di­lik Hay­rün­ni­sa Ha­nım “ka­mu­sal alan”da pek gö­zük­me­ye­rek/gös­te­ril­me­ye­rek ge­çiş­ti­ri­li­yor. Me­se­le­nin bu şe­kil­de hal­le­dil­me­si ko­nu­sun­da -ge­çi­ci ve­ya ka­lı­cı- zım­ni bir mu­ta­ba­kat ol­du­ğu da, “eşi ba­şör­tü­lü bir cum­hur­baş­ka­nı” is­te­me­yen çev­re­le­rin ola­yın üze­ri­ne pek git­me­me­le­rin­den an­la­şı­lı­yor.
Gül’ün cum­hur­baş­kan­lı­ğı kol­tu­ğu­na otur­ma­sın­dan son­ra ya­şa­nan bu kı­sa sü­reç­te, or­ta­ya tra­ji-ko­mik man­za­ra­lar çık­mı­yor da de­ğil ha­ni! Gül’ün, ver­di­ği ‘eş­siz’ da­vet­ler­den ya da Hay­rün­ni­sa Ha­nım ol­mak­sı­zın ka­tıl­dı­ğı da­vet­ler­den de­ğil, KKTC’ye yap­mış ol­du­ğu res­mî zi­ya­re­tin her bir saf­ha­sın­da ya­şa­nan­lar­dan söz edi­yo­rum.
Bir kı­sım dev­let bü­yü­ğü­müz, “ka­mu­sal alan”ı “ken­di bu­lun­duk­la­rı me­kan­lar ve or­tam­lar”dan iba­ret gö­rü­yor ol­sa­lar ge­rek ki, bü­tün or­ga­ni­zas­yon­la­rı Hay­rün­ni­sa Ha­nım’la ay­nı or­tam­da bir ara­da bu­lun­ma­ya­cak şe­kil­de dü­zen­le­me­ye bü­yük bir özen gös­te­ri­yor­lar. Ufuk­ta Hay­rün­ni­sa Ha­nım gö­rün­dü­ğün­de de, “ka­mu­sal alan”la­rı­nı yan­la­rı­na alıp or­ta­lık­tan kay­bol­ma­yı ter­cih edi­yor­lar. Es­ki­den mü­te­dey­yin ha­nım­la­rı­mız na­mah­rem er­kek­ler­den ka­çar­lar­dı; şim­di­ler­de er­kek­le­ri­miz bir ‘ka­dın’dan ka­çar ol­du­lar. Fe­sup­ha­nal­lah! Da­ha da ko­mik ola­nı, KKTC’ye yap­tı­ğı se­ya­hat­te, Cum­hur­baş­ka­nı­mız bir yer­de, sev­gi­li eş­le­ri bir baş­ka yer­de if­tar açı­yor­lar, aç­mak zo­run­da bı­ra­kı­lı­yor­lar. Bü­tü­nüy­le ma­lum se­bep­ler­den do­la­yı. “Se­ven­le­ri ayır­ma­ya­lım ar­ka­daş­lar!” de­mek­le ye­ti­ne­lim. (Her şer­de bir ha­yır var­dır. Bu işin hay­rı da, “ka­mu­sal alan” de­nen şe­yin sey­ya­li­yet vas­fı ol­duk­ça yük­sek bir şey ol­du­ğu­nu, bü­tün bir sos­yal bi­lim çev­re­si­nin Hay­rün­ni­sa Ha­nım ve­si­le­siy­le öğ­ren­miş ol­ma­sı­dır. Sos­yal bi­lim­ci­le­ri­mi­zin fi­kir dün­ya­sı­nın ay­dın­lan­ma­sın­da kat­kı­sı bu­lu­nan ze­vat-ı ki­ra­ma ne ka­dar te­şek­kür et­sek az!)
 
Köşk, Mil­le­tiy­le Has­ret mi Gi­de­ri­yor?
Sa­yın Gül’ün ye­ni Cum­hur­baş­ka­nı­mız ol­ma­sı ile bir­lik­te Köşk’ün mi­sa­fir­le­ri ara­sın­da ye­ni si­ma­lar, ye­ni çev­re­ler gö­rül­me­ye baş­lan­dı. “Ya­şam alan­la­rı­nın da­ral­tı­la­ca­ğın­dan şi­ka­yet eden­le­rin” dış­la­dık­la­rı ve ya­şam alan­la­rı­nı da­ralt­tık­la­rı çev­re­le­rin de bu or­tam­la­ra da­vet edil­me­ye baş­lan­ma­la­rı el­bet­te olum­lu bir ge­liş­me. Çan­ka­ya Köş­kü’nün, Köşk’ü ta­kip eden ga­ze­te­ci­le­rin gez­me­si­ne ilk kez açıl­ma­sı da olum­lu bir adım. Köşk’ün be­lir­li gün­ler­de ve bel­li ko­şul­lar al­tın­da hal­kın gez­me­si­ne açıl­ma­sı­nın dü­şü­nül­me­si de ye­ni ida­re­nin mil­le­tiy­le da­ha sı­kı, sı­cak ve sa­mi­mi bir iliş­ki içe­ri­sin­de ol­mak is­te­di­ği­ni gös­te­ri­yor. Ge­rek İs­tan­bul’a ge­li­şin­de ge­rek­se de ilk yur­ti­çi ge­zi­si­ni yap­tı­ğı do­ğu il­le­ri­miz­de Cum­hur­baş­ka­nı Gül’e gös­te­ri­len sev­gi ve te­vec­cüh de bu yak­la­şı­mın kar­şı­lık­sız kal­ma­ya­ca­ğı­nın işa­ret­le­ri.
 
Dev­let Odak­lı Ana­ya­sa­dan İn­san Odak­lı Ana­ya­sa­ya…
22 Tem­muz se­çim­le­ri ön­ce­sin­de gün­de­me ge­len ye­ni bir ana­ya­sa [hem de si­vil ve in­san odak­lı ola­nın­dan] yap­ma fik­ri, Er­gun Öz­bu­dun baş­kan­lı­ğın­da oluş­tu­ru­lan bir bi­lim he­ye­ti ta­ra­fın­dan ni­ha­yet ha­ya­ta ge­çi­ril­di ve or­ta­ya bir ana­ya­sa tas­la­ğı çık­tı. Tas­la­ğın tas­la­ğı ni­te­li­ğin­de­ki bu me­tin üze­rin­de çok­ça tar­tı­şıl­dı, tar­tı­şı­la­cak. Fa­kat tar­tış­ma­lar­da bel­li bir ko­nu et­ra­fın­da ta­kı­lıp ka­lın­dı­ğı da bir ger­çek. Tas­lak me­tin­de yer alan 44. mad­de­nin 6. fık­ra­sın­da­ki “Kı­lık ve kı­ya­fe­tin­den do­la­yı hiç kim­se yük­se­köğ­re­nim hak­kın­dan mah­rum bı­ra­kı­la­maz.” (ve­ya “Yük­se­köğ­re­tim ku­rum­la­rın­da kı­lık ve kı­ya­fet ser­best­tir.”) şek­lin­de­ki al­ter­na­tif­li iba­re­ler bu tar­tış­ma­la­rın ge­lip tı­kan­dı­ğı yer. Bu şe­kil­de ba­şör­tü­sü ser­best bı­ra­kı­la­cak olur­sa, üni­ver­si­te­ler­de ba­şör­tü­süz kim­se­nin kal­ma­ya­ca­ğı en­di­şe­si bir kı­sım ma­hal­le­li­yi sa­rıp sar­ma­la­dı. Hür­ri­yet ga­ze­te­sin­den Ay­şe Ar­man’ın ken­di­siy­le yap­tı­ğı bir söy­le­şi­de Şe­rif Mar­din’in ifa­de et­ti­ği “ma­hal­le bas­kı­sı” kav­ra­mı da bu id­di­ala­rın da­yan­dı­ğı en te­mel ar­gü­man ola­rak tar­tış­ma­lar­da sık­ça kul­la­nı­lı­yor. İkin­ci bir tar­tış­ma baş­lı­ğı da, yi­ne bu söy­le­şi­de ge­çen “Tür­ki­ye Ma­lez­ya gi­bi olur mu?” so­ru­suy­du. Mar­din, bir sos­yal bi­lim­ci ola­rak, bu so­ru­ya ne evet ne de ha­yır di­ye­bi­le­ce­ği­ni be­lirt­me­si­ne rağ­men, -geç­miş­te “aca­ba İran olur mu­yuz?” en­di­şe­si ya­şa­yan- “med­ya­tik ma­hal­le­li­le­ri­miz”, Ma­lez­ya­laş­ma teh­li­ke­sin­den söz et­mek­te bir be­is gör­me­di­ler.
Bu sa­tır­la­rın ya­za­rı bir hu­kuk­çu de­ğil. Fa­kat dik­ka­ti­mi çe­ken bir hu­su­su da be­lirt­me­li­yim: Tas­lak me­tin­de yer alan ba­zı mad­de­ler, tas­lak üze­rin­de­ki tar­tış­ma­lar­da gün­de­me gel­me­di. Ör­ne­ğin tas­lak me­tin­de, 1982 Ana­ya­sa­sı’nda yer alan “Ana­ya­sa­nın 1 in­ci mad­de­sin­de­ki Dev­le­tin şek­li­nin Cum­hu­ri­yet ol­du­ğu hak­kın­da­ki hü­küm ile, 2 nci mad­de­sin­de­ki Cum­hu­ri­ye­tin ni­te­lik­le­ri ve 3 ün­cü mad­de­si hü­küm­le­ri de­ğiş­ti­ri­le­mez ve de­ğiş­ti­ril­me­si tek­lif edi­le­mez.” şek­lin­de­ki 4. mad­de hiç­bir şe­kil­de yer al­mı­yor. Yi­ne, 5. mad­de’nin 4. fık­ra­sın­da yer alan “Mil­let­le­ra­ra­sı ve mil­let­le­rüs­tü ku­ru­luş­la­ra üye­lik­ten kay­nak­la­nan sı­nır­la­ma­lar sak­lı­dır.” şek­lin­de­ki iba­re de, 82 Ana­ya­sa’sın­da yer al­mı­yor. Bu tas­lak­ta yer alan bir di­ğer ye­ni iba­re de, 24. mad­de­nin “Her­kes din ve inanç hür­ri­ye­ti­ne sa­hip­tir. Bu hak, tek ba­şı­na ve­ya top­lu­ca, ale­nen ve­ya özel ola­rak iba­det, öğ­re­tim, uy­gu­la­ma ve ayin yap­mak su­re­tiy­le di­ni­ni ve­ya inan­cı­nı açık­la­ma ve bun­la­rı de­ğiş­ti­re­bil­me hür­ri­ye­ti­ni de içe­rir.” şek­lin­de­ki 1. fık­ra­sın­da “ve bun­la­rı de­ğiş­ti­re­bil­me hür­ri­ye­ti”nden söz edil­me­si­dir.
Her fır­sat­ta ül­ke­nin ve va­ta­nın bö­lün­mez­li­ğin­den ve ba­ğım­sız­lı­ğın­dan, la­ik Cum­hu­ri­yet’ten söz eden çev­re­le­rin ‘ba­ğım­sız­lık’la il­gi­li mad­de ko­nu­sun­da­ki du­yar­sız­lık­la­rı ya da ilk 3 mad­de­yi ko­ru­ma al­tı­na alan 4. mad­de­nin kal­dı­rıl­ma­sı ko­nu­sun­da­ki ses­siz­lik­le­ri­ni an­la(mlan­dır)mak pek müm­kün ol­mu­yor doğ­ru­su. Ger­çek­ten de, tar­tı­şıl­ma­yı hak eden da­ha bir­çok mad­de­si olan tas­la­ğın, yal­nız­ca bel­li bir mad­de­sin­de ya­pı­la­cak de­ği­şik­lik­le­rin ya­ra­ta­ca­ğı du­rum üze­ri­ne yo­ğun­laş­ma­nın man­tı­ğı­nı an­la­mak zor!
 
Bas­kın Ba­sa­nın mı­dır?
“Ma­hal­le bas­kı­sı”ndan ve “din­dar bir dar­be”den bah­se­den­ler; ser­best­lik ol­du­ğun­da, bu­gü­ne ka­dar bas­kı al­tın­da tut­tuk­la­rı, kü­çüm­se­dik­le­ri, gör­mez­den gel­dik­le­ri dü­şün­ce­le­rin da­ha et­kin ve yay­gın bir du­ru­ma ge­le­ce­ğin­den en­di­şe­le­ni­yor­lar. Bu du­rum, ar­tık ka­fa­la­rı­na gö­re “ma­hal­le adı­na bas­kı”lar ger­çek­leş­ti­re­me­ye­cek ol­ma­la­rı­nın ya­rat­tı­ğı bir kay­gı as­lın­da. Öz­gür­lük, de­mok­ra­si, bil­gi ve akıl ça­ğı söy­lem­le­ri­nin ar­ka­sı­na giz­le­ne­rek ger­çek­te is­te­dik­le­ri, ken­di dı­şın­da­ki­le­re bas­kı uy­gu­la­mak, ken­di­sin­den fark­lı ola­na -ken­di­si­nin uy­gun gör­dü­ğü sı­nır­la­rın öte­sin­de- ya­şa­ma hak­kı ta­nı­ma­mak. De­mok­ra­si dı­şı, öz­gür­lük kar­şı­tı uy­gu­la­ma­la­rı­nın alan­la­rı sı­nır­lan­dık­ça, sı­nır­lan­ma ih­ti­ma­li be­lir­dik­çe “ya­şam tarz­la­rı­na kar­şı uy­gu­la­nan bir ma­hal­le bas­kı­sı”ndan söz edi­yor­lar. Te­le­gol gi­bi spor prog­ram­la­rı­nın se­vi­ye­sin­de­ki tar­tış­ma prog­ram­la­rıy­la da ka­mu­oyu­nu oya­la­yıp du­ru­yor­lar.
Bu­gün “ma­hal­le bas­kı­sı”ndan en­di­şey­le söz eden çev­re­ler, en iyi bil­dik­le­ri işi ya­pı­yor­lar: Bas­kı. Ken­di­le­ri­ni ma­hal­le ola­rak gö­rü­yor­lar­sa da, ger­çek­te, ma­hal­le­nin pek çok ara­cın­dan yal­nız­ca bir ta­ne­si­ler. Ve da­ha ön­ce de­fa­lar­ca ya­pıl­dı­ğı üze­re yi­ne su­çüs­tü ya­pı­lı­yor­lar. Ön­ce­ki­ler gi­bi yi­ne yap­tık­la­rı­nın yan­la­rı­na kâr ka­la­ca­ğı­nı dü­şün­se­ler de, bu de­fa oy­na­dık­la­rı bu “bas­kın ba­sa­nın­dır” oyu­nu­nu kay­be­de­cek­ler. Çün­kü sü­reç onu ge­rek­ti­ri­yor. Fa­kat bu sü­reç, sun­ma­ya ça­lış­tık­la­rı gi­bi, İs­lam­cı­la­rın ini­si­ya­ti­fin­de ge­li­şen bir sü­reç de­ğil. Tam ter­si­ne, on­la­rın da ta­bi ol­duk­la­rı güç­ler­le ala­ka­lı ge­li­şen bir sü­reç.
Ana­ya­sa tas­la­ğı­nın mad­de­le­ri baş­tan so­na ka­dar dik­kat­li okun­du­ğun­da gö­ze çar­pan bir­kaç özel­lik var: Bi­rin­ci­si, tas­lak me­tin bü­yük öl­çü­de, bir ön­ce­ki ana­ya­sa met­ni­nin gü­zel bir şe­kil­de dü­zel­til­miş ve dü­zen­len­miş ha­li gi­bi du­ru­yor. Ön­ce­ki ana­ya­sa­da bu­lu­nan da­ğı­nık­lık­lar, uzun­luk­lar, cüm­le bo­zuk­luk­la­rı dü­zel­til­miş du­rum­da. Mad­de­ler bir­bi­riy­le da­ha uyum­lu bir dü­zen içe­ri­sin­de bir­bi­ri­ni ta­kip edi­yor, bö­lüm­ler ona gö­re dü­zen­len­miş vs. İkin­ci­si, bir­çok mad­de­de ya­pı­lan de­ği­şik­lik­ler­de 1961 Ana­ya­sa­sı’na gön­der­me­ler var: Ör­ne­ğin, “Dev­le­tin di­li Türk­çe­dir” iba­re­si, 1961’de­ki gi­bi “Dev­le­tin res­mî di­li Türk­çe­dir”e dö­nüş­tü­rül­müş. Üçün­cü­sü, AB sü­re­cin­de al­tı­na im­za atı­lan dü­zen­le­me­ler mer­ke­ze alın­mış du­rum­da. Ye­ni tas­lak­la ge­ti­ril­me­si dü­şü­nü­len öz­gür­lük­ler de, bu çer­çe­ve­de dü­şü­nü­len ve ta­nı­nan öz­gür­lük­ler as­lın­da.
Ey “ma­hal­le bas­kı­sı”ndan ve “din­dar dar­be”den söz eden çev­re­ler! Hem bu söz­leş­me­le­ri ka­bul ede­cek­si­niz hem de ken­di ego­la­rı­nı­zı tat­min için bel­li is­tis­na­lar ko­ya­cak­sı­nız. Bu­na yet­ki­niz de, hak­kı­nız da yok. Bu­nu bu­gü­ne ka­dar bil­mi­yor­sa­nız, öğ­re­nin ar­tık! Her şey­den ön­ce bu­na, bu­gü­ne ka­dar on­lar adı­na bas­kı uy­gu­la­dı­ğı­nız ‘ma­hal­le­ler’ izin ver­mez; ni­te­kim ver­me­ye­cek­le­ri­ni de ifa­de edi­yor­lar. Bu ‘ma­hal­le­ler’in sa­mi­mi ni­yet­le­ri, ba­şör­tü­lü­le­rin üni­ver­si­te­ler­de öz­gür­ce oku­ma­la­rı mı­dır bi­le­me­yiz, an­cak or­ta­da olan bir ger­çek var: Tür­ki­ye için dü­şü­nü­len ge­le­cek­ten ba­şör­tü­lü­le­rin pa­yı­na dü­şen de bu!
Baş­ba­ka­nı­mı­zın “ka­zan-ka­zan” şek­lin­de for­mü­le et­ti­ği al­tın pren­si­bi­ni ha­tır­la­yın ve her dö­nem yap­tı­ğı­nı­zı ya­pın: Ka­zan­dık­la­rı­nı­zın ta­dı­nı çı­kar­ma­ya ba­kın ve ge­ri­si­ni boş ve­rin! Da­ha da ol­ma­dı mı, Hay­rün­ni­sa Ha­nım sa­ye­sin­de far­kı­na var­dı­ğı­mız “ka­mu­sal ala­nın sey­ya­li­ye­ti” ger­çe­ği­ni ha­tır­la­yın!

Paylaş Tavsiye Et