Dr., Ain Shams Üniversitesi, Kahire
MISIR başta olmak üzere bütün İslam ve Arap ülkeleri, Türkiye’deki siyasal gelişmeleri ve demokrasi hareketini dikkatli bir şekilde takip ediyor. Zira AKP, 3 Kasım 2002’de iktidara gelmesinden itibaren benimseyip uyguladığı siyaset sayesinde batmak üzere olan ülkesini onlarca yıl boyunca hayal ettiği uluslararası lige taşıyabildi. Tarihte çok nadir görülen, kısa sürede kapsamlı bir reform politikasıyla AKP, iç ve dış siyaset ile ekonomi başta olmak üzere tüm alanlarda Türkiye’ye uluslararası bir konum kazandırabildi.
AKP, iç siyasette toplumsal refahı ve istikrarı, siyasi ve dinî akımları olabildiğince bir araya toplayarak uyumu ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirdi; dış siyasette de uzun yıllardır taraf devlet olarak tanınan Türkiye’yi merkez bir devlete dönüştürmeye çalışarak, Ortadoğu sorunlarının çözümünde etkili ve olumlu bir rol oynar hale getirdi.
Bütün bunlardan dolayı Müslüman ve Arap ülkeler, Türkiye’yi “model ülke” olarak görüyor. ABD, AB ve diğer Batı ülkeleri de aynı görüşte; ancak tabii ki farklı bir bakış açısı ile. Türkiye’yi, Batı ülkeleri “ılımlı İslam”ın temsilcisi olarak görürken, Müslüman ülkeler din ile siyaset veya İslamcılık ile laiklik ya da demokrasi ile diktatörlük arasında başarılı bir mücadele modeli olarak değerlendiriyor.
Müslüman Kardeşler ve Milli Görüş
Mısır ve Türkiye’deki siyasal İslam’ın gidişatında oluşum, gelişim, ideoloji ve çalışma tarzları açısından benzerlikler ve etkileşimler var. Zaten Milli Görüş Hareketi, Müslüman Kardeşler Cemaati’nin fikrî ve örgütsel kaynaklarından esinlenerek 1969’da başlamıştı. Milli Görüş’ün kurduğu Milli Nizam, Milli Selamet ve Refah Partisi süreçlerinin hepsinde topluma İslami düşünceyi hâkim kılma ve iktidara gelmeye yönelik çabalar, Müslüman Kardeşler Cemaati’ninki ile aynıydı. Ancak sonuçlar itibarıyla bakıldığında, Milli Görüşçü partiler az olsa da başarı sağlamışken, Müslüman Kardeşler’in başarıları faaliyet süresi içerisinde değerlendirildiğinde çok daha azdı ve gittikçe azalıyordu. Çünkü Müslüman Kardeşler’in izlediği siyaset, özellikle 90’lı yıllarda rejim ile çatışma stratejisinden başka bir şey değildi. Bu strateji, Müslüman Kardeşler mensuplarının vakit ve çabalarını tüketirken, Mısır rejiminin onları siyasal alandan tamamen uzaklaştırmasına yol açtı. Ve sonunda Müslüman Kardeşler siyasetteki etkisini iyice yitirdi.
Mısır’da bunlar yaşanırken Türkiye’de de 28 Şubat post-modern darbesi oldu. Milli Görüş’ten “yenilikçi kanat” diye adlandırılan bir grup koptu. Bu yenilikçi grup, hem yeni dünya düzenindeki hem de Türkiye’deki değişimleri değerlendirerek İslamcı söylemi yumuşatıp milli ve vatani ihtiyaçlardan beslenen yeni bir reform projesi üretmeye çalıştı. “Bizimlesiniz ya da değilsiniz” anlayışından uzaklaşarak ister sağcı ister liberal ister İslamcı olsun tüm akımların vatanın kalkınmasına katılmasını sağladı.
Demokrasiye dayanan ve küresel politik platformlarda etkili bir rol oynayabilen İslami kökenli bir hareket Türkiye’de olgunlaşmış iken Mısır’da daha önce başlamış olan İslami hareket yolun ortasında kaldı, olgunlaşamadı. Bizce bunun iki ana nedeni var: Türkiye ve Mısır’daki siyasal işleyiş ve Batı tarzı demokrasiye bakıştaki farklılıklar.
Türkiye ve Mısır’daki Siyasal İşleyişin Farklılığı
Türkiye’de 1946’da başlayan çok partili siyasi hayat, on yılda bir yapılan ihtilallere rağmen, Batı standartlarında bir demokrasiye yaklaştı. 1970’li yıllardan itibaren TBMM’de temsil edilmeye başlayan İslami hareket, darbelerden etkilenmesine rağmen hemen her dönem parlamentoda yer alabildi. Ülkenin jeostratejik konumu öne sürülerek Türkiye’ye has geri kalmış bir demokrasi anlayışını dayatan bürokrasi, halkın ısrarlı demokratik talepleri karşısında direnemedi ve pes etti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde karşı karşıya kaldığı yargı darbesine rağmen AKP istediği kişiyi cumhurbaşkanı olarak seçmeye muvaffak oldu, ardından açılan kapatma davasından da başarıyla çıktı.
Mısır’da ise çok partili hayat, 1970’li yılların sonunda yani Türkiye’den 30 yıl geç başladı. Türkiye’de olduğu gibi Mısır’da da Müslüman Kardeşler, düzenin kanunlarına uygun partiler kurarak meclise girmeye teşebbüs etti; ancak hiçbirinde parti kurma izni alamadı. Parti kuramamaktan dolayı seçimlere teşkilatlı olarak hazırlanamamaları seçim başarısızlığını getirdi. Bundan dolayı meclise bağımsız milletvekili olarak girmek zorunda kaldılar. Bu da Müslüman Kardeşler’in yönetimde yer alamamasına, dolayısıyla devlet idaresi tecrübesi kazanamamasına yol açtı.
Devlet tarafından yapılan seçim hileleri, Türkiye’de 1946 seçimlerinden sonra ortadan kalkmasına rağmen Mısır’da Müslüman Kardeşler adaylarına karşı halen devam ediyor. Müslüman Kardeşler adaylarına ve destekçilerine karşı devletin şiddete varan baskıcı politikaları da göz ardı edilmemeli.
Türkiye ve Mısır’daki Batı Tarzı Demokrasiye Bakış Farklılığı
Milli Görüş tecrübesinden ders alarak yeni bir parti kuran AKP kurmayları, İslamcıların ilk hedefi olması gerektiğini düşündükleri Batı tarzı tam demokrasinin kurulması yönünde AB’ye ihtiyaçları olduğunu görüp bu yönde çalışmaları hızlandırdılar. Çünkü Türkiye’deki İslamcılara göre Batı tarzı tam demokrasi İslami bir hayatın yaşanması için her türlü fırsatı vermekteydi. Bu konuda AKP’nin samimiyetine inanan AB yöneticileri de partiyi her şartta destekledi.
Müslüman Kardeşler ise Batı tarzı bir demokrasi ile İslami yaşamın mümkün olup olamayacağı hususunda net bir görüş ortaya koyamadı. Bu durum gerek Müslüman Kardeşler’in Batı ile olan ilişkilerinde gerekse AB’nin Müslüman Kardeşler’e olan yaklaşımında birtakım tereddütlere yol açtı. Batı’nın Mısır’daki antidemokratik uygulamaları eleştiren açıklamaları, Müslüman Kardeşler’in belirsiz siyasetinden dolayı İslami hareket için destek sağlamakta yeterli olamadı.
Ayrıca Müslüman Kardeşler, siyasal bir parti olmadığı için kendi içinde kaynayan yenilikçi kuşağın cemaati bölmesinden çekinerek bütünlüğü muhafaza adına eski ve netice vermeyen politikalarında ısrar ettiler. Ne siyasal bir parti olma kararı aldılar ne de İslam davasına bağlı salt bir cemaat olarak kalabildiler. Yöneticiler, zamana uygun projeler ve söylemler geliştiremediklerinden çok zor duruma düştüler. Bundan dolayı fırsat verilmeyen yenilikçi kuşak, yavaş yavaş örgütten kopup bağımsız bir İslam düşüncesine sahip oldu. Ancak bunların bir kısmı, cemaat içerisinde edindikleri birikimleriyle faydalı olabilecekleri bir grup da kuramadıklarından toplum içerisinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyalar. Bir kısmı ise Türkiye’deki AKP hareketinden Mısırlı İslamcılar için politikalar üretme çabasında.
Sonuç olarak AKP tecrübesi, İslam dünyası için bir örnek oldu. Müslüman Kardeşler’in yenilikçi kuşaklarının ve Mısırlı İslamcı aydınların şu an en önemli uğraşıları AKP tecrübesini araştırmak ve merkez bir parti kurmanın yolunu bulmak. AKP tecrübesi, nasıl İslamcılar için ilham kaynağı olduysa, Ortadoğu’daki antidemokratik rejimler için de bir panik kaynağı haline geldi.
Paylaş
Tavsiye Et