Kitap
Turan Koç
İstanbul: İSAM Yayınları, 2008
Bir kültürün, bir medeniyetin dünya, insan ve tanrı tasavvurunun dışa vurulduğu en dolaysız araçtır sanat. Tasavvurun dışa yansıması ve fizikî dünyayı estetik biçimde dönüştürmesi sanatla mümkün olur.
Esasen bir medeniyetin dünya, insan ve tanrı tasavvuru ile o tasavvurun ortaya koyduğu sanat arasında bir karşılıklılık ilkesi mevcuttur. Zira söz konusu tasavvur sanatı şekillendirirken, sanat da tasavvurun algılanış biçimine katkıda bulunur. Yani insanoğlu bir yandan mensubu bulunduğu dinsel ve kültürel dünyanın tasavvuruna yaslanarak sanatsal üretimde bulunurken, diğer yandan sanatın penceresinden bakarak dünyayı daha ince bir kavrayışla algılama imkanına kavuşur. Bu, bir yönüyle, tasavvurun sanatı, sanatın da tasavvuru beslemesidir.
Bu ilişki, İslam medeniyeti ile İslam sanatı söz konusu olduğunda da geçerlidir. İslamiyet, kâinatı kusursuz bir sanat eseri, onun Yaratıcısını da eksiksiz bir sanatçı olarak görür. Dünya, içindekiler ve dünyayı çepeçevre kuşatan kâinat, bu sanatın tecelligâhıdır ve Yaratıcının isimlerinin yansıdığı bir aynadır. İnsanoğlundan, bu sanatın farkına varması ve onu takdir etmesi beklenmektedir. “İşte çevir gözünü, bir çatlak görebilir misin?” âyet-i kerimesi, bu beklentinin billurlaştığı ifadelerden biridir. Buradan hareketle, sanatsal faaliyet, İslam medeniyeti içerisinde adeta inancın bir yansıması olarak algılanmıştır. Zira sanat bir yerde, Yaratıcının sanatını taklit çabasıdır ve taklit, takdirin bir göstergesi olarak iş görür. Bu nedenle, İslam medeniyeti içerisinde sanat, son derece özel bir yere ve öneme sahip olmuş, çok köklü bir sanat ve estetik görüşü ortaya çıkmıştır.
Ancak bugün içerisinde bulunduğumuz durumda, İslamiyet’in sanatla ve estetikle ilgili söz konusu duyarlılığını ortaya koyan ilmî çalışmalar yok denecek kadar azdır. Ne var ki, geçtiğimiz günlerde İSAM tarafından yayınlanan bir çalışma, bu eksikliği giderme noktasında önemli bir adım olarak görülebilir. Turan Koç’un kaleme aldığı ve İslam’ın sanat görüşünü, felsefi ve kelamî kaynaklara inerek yansıtmayı başardığı İslam Estetiği, alanında saygın bir konum edinecek, değerli bir çalışma. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Casim Avcı
İstanbul: Hayy Kitap, 2008
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatının en ilgi çekici yanlarından biri, onun peygamberliğinden önceki ve sonraki yaşantısının tam bir tutarlılık içerisinde olmasıdır. Şöyle ki; Efendimiz, peygamber olmadan önce de halkı arasında sevilen, sayılan bir şahsiyetti. Ayrıca son derece yüksek bir ahlaka sahip olduğu ve asla yalan söylemediği için kendisine, güvenilir anlamına gelen “el-Emin”lakabı verilmişti. Peygamberimiz, çocukluğunun, gençliğinin ve ilk evlilik yıllarının geçtiği bu dönemde de, sonraki yıllardaki mücadelesine uyumlu eylemlere imza atıyordu. Zira Efendimiz, risaletten önce de toplumu içerisindeki adaletsizliklerle mücadele ediyor, bireysel olarak da tam bir ahlaki örneklik sergiliyordu.
Bugüne dek yazılan siyerler, ağırlıklı olarak risalet sonrasına yönelmiş, Resulullah’ın risaletten önceki yaşantısı bağımsız olarak incelenmemişti. Oysa bu türden bağımsız bir çalışmanın sağlayabileceği en önemli faydalardan biri, Kur’an-ı Kerim’de hem bir “beşer” hem de “peygamber” olarak anılan Efendimiz’in beşer yanını daha yakından görme ve onu “beşer peygamber” olarak daha iyi idrak etme imkanı vermesi olabilir. Böylesi bir idrak ise onun mesajının yaşanılabilir ve hayata geçirilebilir oluşunun en önemli delillerinden biridir.
Dr. Casim Avcı tarafından kaleme alınan ve Hayy Kitap tarafından yayınlanan Muhammedü’l-Emin adlı çalışma, bu yönüyle farklılığı barındırıyor. Efendimiz’in hayatının peygamberlik öncesini kapsayan 40 yıllık kesiti, Türkçede ilk defa müstakil bir kitaba konu oluyor ve O’nu anlama çabasına, güzel ve akıcı anlatımıyla katkı sağlıyor. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Turkey and the World Around It
Orhan Kemal Cengiz
Editör: Bekir Berat Özipek
Ankara: Liberte Yayınları, 2008
“İrtica ve şekavete karşı” kurulan 85 yıllık Cumhuriyetimizin, demokrasi yolundaki inişli çıkışlı macerası sürüyor. Dün olduğu gibi bugün de ciddi iç ve dış çekişmelere sahne olan Türkiye, artık vermekten itinayla kaçındığı bir kararın arifesinde görünüyor: Türkiye yoluna demokrasiyle mi devam edecek, yoksa demokrasi hevesinden vaz mı geçecek?
Türkiye’nin demokrasiye hazır olmadığı, irtica ve bölücülük tehlikesinin ciddi bir tehdit olduğu tezlerinin bu kadar yüksek sesle dile getirilmesini, halihazırdaki bu konjonktür içerisinde anlamaya çalıştığımızda, ortaya çıkan manzara son derece manidar.
Geçtiğimiz günlerde Liberte Yayınları’ndan çıkan Turkey and the World Around It adlı çalışma, söz konusu konjonktür bağlamında Türkiye’ye ve onu çevreleyen dünyaya dair bir bakış geliştirmeye çalışıyor. Yazarın daha önce Turkish Daily News’te yayınlanan makalelerinden oluşan ve İngilizce olarak okurla buluşan çalışma, Türkiye’yi demokrasi ve insan hakları zaviyesinden anlamaya çalışan önemli bir eser. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
İslâm ve Hıristiyanlık: Politik-Teoloji Denemeleri
T. J. Winter
(Abdülhakim Murad)
İstanbul: Etkileşim Yayınları, 2007
Son yılların en tartışmalı konularından biri, İslam coğrafyasında ve tabii bu arada Türkiye’de son derece etkili olan misyonerlik faaliyetleri. Yalnızca teolojik bir mesele olmayan söz konusu faaliyetlerin uzandığı politik bir alanın varlığı ise meseleye dikkatli bakan tüm gözlemcilerin teslim ettiği bir gerçek.
Etkileşim Yayınları’ndan çıkan ve Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiş bir İngiliz teolog tarafından kaleme alınan İslâm ve Hıristiyanlık: Politik-Teoloji Denemeleri adlı çalışma, bir yandan İslam-Hıristiyanlık ilişkisine dair önemli tespitlerde bulunurken, diğer yandan İslami hakikati Hıristiyanların da anlayacağı bir dille anlatmaya çalışarak, misyonerliğe alternatif bir etki alanı inşa ediyor. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Mustafa Kutlu
İstanbul: Dergâh Yayınları, 2008
“Köşe kelimesini cebime koyup bu huzurlu ortam içinde yavaş yavaş huzursuzlanarak yürüyorum.”
Mustafa Kutlu’nun kitabının başında dediği gibi “Biz bu hikâyeyi daha önce okumuştuk.”
Zamanının idealist gençlerinden Ömer, eğitimini tamamlamak için gittiği Amerika’dan seneler sonra döner. İktisat eğitimini ve akademik kariyerini nihayetlendirip, ülkesinde kendisini bekleyen görevleri boyun borcu duygusuyla eda etmeye hazırlanan Ömer, derneklerde, ocaklarda veya omuz omuza kavgaya tutuştukları sokak aralarındaki kahvehanelerde bıraktığı, yolunu gözleyen çakı gibi dostlardan ziyade, beklenmedik bir durumla birlikte yaşamak zorunda kalır: Huzursuz bacak sendromu. Zira o dışarıdayken köprünün altından çok sular akmış, eski çamlar çoktan bardak olmuştur. Kimi siyasette, kimi CEO’larda, kimi üniversitede, kimiyse aklına hayaline getiremeyeceği bar işletmeciliği gibi işlerde köşelerini kapıp yüklerini tutan arkadaşları, bir zamanlar küçümsedikleri küçük hesapların hizmetçisi olmuşlardır. 90’ların başından bu yana muhafazakâr çevrenin yaşadığı sekülerleşme serüveninin özeleştirisi mahiyetindeki hikâyenin başlangıcını Kutlu’nun takipçileri hatırlayacaklardır. 1990’da yayınlanan Sır isimli kitabındaki “Satılık Huzur” başlıklı hikâyeninkiyle bu yeni hikâyenin başlangıcı aynı.
“Kutlu külliyatı”nın diğer kitapları gibi Dergâh Yayınları tarafından, bu kez Eylül’ü beklemeden yayınlanan Huzursuz Bacak, anlatım özellikleri bakımından Kutlu’nun önceki hikâyelerinden birtakım farklılıklar arz ediyor: Didaktik öğelerin bol miktarda görülmesi, olay akışını bozmadan ve paralel hikâyeler eklenmeden yeni başlıklarla metnin akışının duraklatılması gibi. Okuyucunun diline bir parmak bal çalan bir başka öğe ise şehir tasvirleri. Başkahraman Ömer’in dilinden dinlediğimiz hikâyenin satır aralarında yazarın şehir hakkındaki lirik izlenimlerini de keyifle okumanız mümkün. / Ayşenur Gönen
Tavsiye Et
Alatav’dan Şardağı’na Kültür Coğrafyamızda Gezintiler
Beşir Ayvazoğlu
İstanbul: Kapı Yayınları, 2008
“Çok okuyan mı bilir çok gezen mi?” sorusunun yanıtını gezerken okuyan ya da okurken gezen olarak verebilmek mümkün sanırım. Gezi kültürü ve bunun uzantısı olarak kültür gezileri ülkemizde de günden güne yaygınlaşıyor. Dolayısıyla gezi kitapları da yayınevleri açısından genellikle ölü sezon sayılan yaz aylarında raflarda çokça gördüğümüz anı, deneme, mektup ve hatırat gibi okuması kolay türler arasında mümtaz bir yer ediniyor kendisine.
Beşir Ayvazoğlu’nun Alatav’dan Şardağı’na, Kültür Coğrafyamızda Gezintiler isimli kitabı yazarın ilk kez yurtdışına çıktığı 1987’den bu yana yazdığı gezi yazılarından müteşekkil bir eser. Adından da anlaşılacağı gibi rastgele geziler değil bunlar. Ayvazoğlu’nun Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlar’a yani bizim kültür coğrafyamıza yaptığı geziler. Ayvazoğlu’nun durakları sırasıyla Kahire, Üsküp, Belgrad, Struga, Almatı, Taşkent, Mostar, Zenica, Tuzla, Taşkent, Semerkand, Buhara, Kazan, Şam ve nihayet Kosova. Yani yazarın ifadesiyle, tarihin belli bir döneminde dünya konjonktürünün dayattığı sınırlar içine sıkışmış bugünkü modern Türkiye değil, bir millet yaratabilecek kadar köklü bir tarihe sahip eski Türkiye.
Kapı Yayınları tarafından basılan eser, bir yandan bu topraklardaki Osmanlı bakiyesinin izini sürerken, öte yandan da bu şehirleri gidip görmeyi planlayanlara rehberlik edebilecek bilgilere de yer veriyor. / Ayşenur Gönen
Tavsiye Et