Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (January 2009) > Memleket Hali > Organize darbe
Memleket Hali
Organize darbe
Yücel Bulut
ANA­YA­SA Mah­ke­me­si, Mec­lis’in 411 oy­la ka­bul et­ti­ği ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği­ni, yet­ki­si­ni de aşa­rak, esas­tan gö­rüş­tü ve ya­pı­lan dü­zen­le­me­nin ip­ta­li­ne ka­rar ver­di. As­lın­da çok da şa­şı­rıl­ma­ma­sı ge­re­ken bir ka­rar bu. Zi­ra bu tür­den ku­rum­lar, 27 Ma­yıs ih­ti­la­li son­ra­sın­da, za­ten böy­le du­rum­lar ön­gö­rü­le­rek ku­rul­muş­tu ve bu­gün de ku­ru­luş amaç­la­rı­na uy­gun iş­lev gö­rü­yor­lar. İp­tal ka­ra­rı­nı bir hu­kuk ku­ru­mu ver­miş ol­sa da, ne­ti­ce iti­ba­rıy­la, hu­ku­ki bir ka­rar de­ğil­dir. Bu, apa­çık bir dar­be­dir.
Bu­gün Tür­ki­ye’de ya­şa­nan bu hu­kuk dı­şı sü­reç, el­bet­te, yal­nız­ca tek bir ku­ru­mun ken­di ba­şı­na ko­ta­ra­bi­le­ce­ği bir şey de­ğil. Or­du, yar­gı, ser­ma­ye çev­re­le­ri ve med­ya­nın iş­bir­li­ği için­de ol­du­ğu bir sü­reç söz ko­nu­su. Bu­na emek­li/emek­târ si­ya­set­çi­le­rin ve hu­kuk­çu­la­rın iş­bir­li­ği­ni de ek­le­mek la­zım. Yar­gı-as­ker iliş­ki­si, Os­man Pak­süt’ün şah­sın­da su­çüs­tü da­hi ya­pıl­dı. Ah­met Nec­det Se­zer, Hik­met Çe­tin ve Sa­bih Ka­na­doğ­lu gi­bi isim­le­rin ASAM Baş­ka­nı Fa­ruk Lo­ğoğ­lu’nun evin­de bir ara­ya gel­me­le­ri bu iş­bir­li­ği­nin bir baş­ka yö­nü­nü gös­te­ri­yor. Cum­hu­ri­yet ga­ze­te­si­nin re­sep­si­yo­nun­da sa­bık cum­hur­baş­ka­nı­nın De­niz Bay­kal’ı gös­te­re­rek “Ge­rek­li açık­la­ma­la­rı o ya­par” de­me­si de hukuk dışı or­ga­ni­zas­yo­nun bir di­ğer ka­ran­lık bo­yu­tu­na ışık tu­tu­yor. Emek­li as­ker­ler ise sü­rek­li dev­re­dey­di­ler za­ten.
Bü­tün bun­lar iş­bir­li­ğin­den öte, ör­güt­lü bir iş­bö­lü­mü­nün ol­du­ğu­nu ve her bir ki­şi ve ke­si­min ken­di üze­ri­ne dü­şen gö­re­vi hak­kıy­la ye­ri­ne ge­tir­di­ği­ni de gös­te­ri­yor. Bu ko­nu­da da ol­duk­ça ba­şa­rı­lı­lar. İkin­ci ola­rak da, baş­lan­gıç­tan iti­ba­ren bu kon­sen­sü­sün ol­du­ğu­nu dü­şün­me­mek ge­re­ki­yor; tam ter­si­ne, ra­kip gö­rü­len -fa­kat bu ra­kip­li­ği­ni fi­ili­ya­ta bir tür­lü dö­ke­me­yen- güç­le­rin en­gel­le­me­le­ri­ne uğ­ra­mak­sı­zın plan­la­rı­nı uy­gu­la­ma­la­rı, bu iş­bir­li­ği ağı­nı da­ha da ge­niş­let­miş ve pe­kiş­tir­miş gö­zü­kü­yor.
Dar­be­ci­ler ra­kip­siz­ler; çün­kü si­ya­sal ha­ya­tın, hu­kuk dü­ze­ni­nin ve de­mok­ra­si­nin sa­vu­nu­cu­su ol­ma­sı bek­le­nen si­ya­sal par­ti­ler, bu or­ga­ni­zas­yo­nun bir par­ça­sı ol­ma­yı ka­bul et­miş­ler. MHP ve CHP ör­ne­ğin­de kar­şı­la­şı­lan du­rum bu. Bu sü­reç­ten en kâr­lı çı­ka­cak par­ti şüp­he­siz MHP. Çün­kü o, bir ta­raf­tan ba­şör­tü­sü prob­le­mi­nin çö­zü­mü­ne yö­ne­lik si­ya­si gi­ri­şim­le­riy­le gö­rü­nür­de öz­gür­lük ha­va­ri­li­ği ya­pı­yor, diğer ta­raf­tan -ger­çek­te böy­le bir ni­ye­ti­nin olup ol­ma­dı­ğı­nı, ikir­cik­li ta­vır­la­rı ne­de­niy­le tam da bi­le­me­di­ği­miz- AKP’nin va­at et­ti­ği “de­mok­ra­tik­leş­me” sü­re­ci­ni sek­te­ye uğ­ra­ta­rak, da­ha bü­yük çap­lı ana­ya­sa de­ği­şik­lik­le­ri­ni en­gel­le­mek su­re­tiy­le, dev­let adı­na ha­re­ket eden ke­sim­le­rin en­di­şe­le­ri­ni gi­de­re­rek on­lar nez­din­de pres­tij ka­za­nı­yor.
Evet, ge­rek MHP ge­rek­se de CHP, ka­muo­yu kar­şı­sın­da de­mok­ra­si, hu­kuk ve mil­le­tin çı­kar­la­rın­dan söz et­me­le­ri­ne kar­şın, bu sü­reç­te ta­kip et­tik­le­ri po­li­ti­ka­lar, ger­çek­te tü­müy­le -ba­şör­tü­sü me­se­le­sin­de ol­du­ğu gi­bi- öz­gür­lük­le­rin kı­sıt­lan­ma­sı­nı, de­mok­ra­si ve hu­ku­kun ih­mal edil­me­si­ni ko­lay­laş­tır­dı. Söy­lem­le­rin­de­ki sa­mi­mi­yet­siz­lik­le­ri, eleş­ti­ri ok­la­rı­nı, söz ko­nu­su hu­kuk dı­şı sü­reç­le­rin te­mel ak­tör­le­rin­den zi­ya­de AKP’ye yö­nelt­miş ol­ma­la­rın­dan da an­la­şı­la­bi­li­yor. Hal­kı­mı­zın sağ­du­yu­su bu çar­pıt­ma­yı ve iki­yüz­lü­lü­ğü el­bet­te fark ede­cek­tir. An­cak bu fark edi­şin, ba­zen bek­le­nen­den da­ha uzun bir za­man al­dı­ğı da he­pi­mi­zin ma­lu­mu.
Bü­tün bu ge­liş­me­ler kar­şı­sın­da hü­kü­met -bü­tü­nüy­le ol­ma­sa da- ne­ti­ce iti­ba­rıy­la ses­siz kal­ma­yı ter­cih edi­yor. Sey­ret­me­yi, ken­di­si hak­kın­da­ki ka­ra­rın bir an ön­ce ve­ril­me­si­ni is­ti­yor ve ih­ti­mal­le­ri ma­sa­ya ya­tı­rıp na­sıl bir ha­re­ket sey­ri ta­kip et­me­si ge­rek­ti­ği üze­rin­de dü­şü­nü­yor. Par­ti­nin ka­pa­tıl­ma­sı du­ru­muy­la il­gi­li ne tür ön­lem­ler al­dık­la­rı­nın ipuç­la­rı ya­vaş ya­vaş med­ya­ya da yan­sı­yor. (Pe­ki ya ka­pa­tıl­maz­sa?) Bu ön­lem­le­ri al­ma­sı ne­de­niy­le hü­kü­met par­ti­si­ni kim suç­la­ya­bi­lir ki? An­cak şu ger­çe­ği de unut­ma­mak ge­re­ki­yor: Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin ve­re­ce­ği ka­rar ne olur­sa ol­sun, bu cüp­pe­li dar­be­den, ken­di­si de dar­be­ci­ler ka­dar me­sul­dür. Hü­kü­met, han­gi ge­rek­çey­le olur­sa ol­sun, elin­de olan im­kan­la­rın hiç­bi­ri­ni kul­lan(a)ma­mak­la, cüp­pe­li dar­be­le­rin meş­ru­iye­ti­ni ve ba­şa­rı­ya ulaş­ma­sı­nı sağ­la­yı­cı bir iş­lev gör­müş­tür.
Cüp­pe­li dar­be­ci­le­rin kim­lik­le­ri, iliş­ki ağ­la­rı, ha­re­ket se­yir­le­ri ve hu­kuk dı­şı uy­gu­la­ma­la­rı te­ker te­ker ga­ze­te­le­re yan­sır­ken hü­kü­me­tin bü­tün bun­lar­dan ha­ber­siz ol­du­ğu­nu dü­şün­me­miz müm­kün de­ğil. Ka­muo­yu nez­din­de en avan­taj­lı ol­du­ğu nok­ta­da va­at­le­ri­ni ye­ri­ne ge­tir­mek­ten ka­çı­nı­yor­sa, her gün ga­ze­te­ye yan­sı­yan ye­ni bir dar­be­ci ör­güt­len­me­ye ya da uy­gu­la­ma­ya kar­şı bun­ca yıl­dır hiç­bir ted­bir alın­ma­mış­sa ki­me ne­yi açık­la­ya­bi­lir ki? On­la­rın da tri­bü­ne oy­na­dık­la­rı, ger­çek ak­tör­ler­le yüz­leş­mek­ten zi­ya­de o ka­ran­lık or­ga­ni­zas­yo­nun yal­nız­cakü­çük bir par­ça­sı olan Bay­kal’a yük­len­me­le­rin­den bel­li. Bü­tün ya­şa­nan­lar, AKP’nin de, dev­let adı­na ha­re­ket et­ti­ği id­di­asıy­la or­ta­lık­ta boy gös­te­ren bir avuç sta­tü­ko­cu­nun kar­şı­sın­da, mil­le­tin çı­kar­la­rı­nı ve öz­gür­lük­le­ri­ni sa­vun­ma ve dar­be kar­şı­sın­da si­vil bir du­ruş ser­gi­le­me ko­nu­sun­da ken­di­sin­den ön­ce­ki par­ti­ler­den kök­lü bir fark­lı­lık ta­şı­ma­dı­ğı­nı gös­te­ri­yor.
 
Me­rak
İl­ker Baş­buğ’un Ağ­la­ma Du­va­rı’nda du­a eder­ken (Ger­çek­ten de du­a mı edi­yor yok­sa du­var taş­la­rı­nın ka­li­te kon­tro­lü­nü mü ya­pı­yor?) çe­ki­len res­mi et­ra­fın­da ya­pı­lan spe­kü­las­yon­lar da bu bağ­lam­da önem­li el­bet­te. Eleş­ti­ri­len “Ağ­la­ma Du­va­rı Önün­de Du­a Eden Bir Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı Ada­yı” por­tre­si­ne kar­şı ya­yın­la­nan Kub­be­tü’s-Sah­ra’da­ki (Mes­cid-i Ak­sa de­ğil ke­sin­lik­le) -ya­nın­da Er­tuğ­rul Öz­kök’ün de bu­lun­du­ğu- res­mi de as­ke­ri­ye­nin ba­şı­na gel­me­si muh­te­mel bir ki­şi­yi yıp­rat­ma/des­tek­le­me gi­ri­şim­le­ri­nin gel­di­ği nok­ta­yı gös­te­ri­yor.
Ce­va­bı­nı me­rak et­ti­ği­miz so­ru, Ağ­la­ma Du­va­rı ve Kub­be­tü’s-Sah­ra’da­ki re­sim­le­ri “üç di­nin kut­sal me­kan­la­rı­nı zi­ya­ret et­me” ge­rek­çe­siy­le açık­la­yan Baş­buğ’un Ki­li­se’de re­sim çek­ti­rip çek­tir­me­di­ği, çek­tir­me­diy­se ne­den çek­tir­me­di­ği, çek­tir­diy­se de ne­den ya­yın­lan­ma­dı­ğı­dır?
Os­man­lı’nın son dö­ne­min­de pa­di­şah­lar, tah­ta çık­ma­dan ev­vel Eyüp Sul­tan’da Mev­le­vi Şey­hi’nin elin­den kı­lıç ku­şa­nır­lar­mış. Es­ki ge­nel­kur­may baş­kan­la­rın­dan Hil­mi Öz­kök’ün, ken­di­si­nin de o kut­sal me­kan­la­rı zi­ya­ret et­ti­ği­ni be­lirt­me­si üze­ri­ne me­ra­kı­mı­zı cel­be­den ikin­ci hu­sus da şu­dur: Ge­nel­kur­may baş­kan­la­rı­na, gö­re­ve gel­me­den ön­ce Ku­düs’e gi­dip üç di­nin kut­sal me­kan­la­rı­nı zi­ya­ret et­mek gi­bi bir ri­tü­el mi ih­das edil­di?
 
Ede­bi­ya­tın İçin­den
Dos­to­yo­ves­ki’nin Ye­ral­tın­dan Not­lar’ının isim­siz kah­ra­ma­nın­dan emi­nim ha­ber­dar­sı­nız­dır. Ro­ma­nın bir bö­lü­mün­de Dos­to­yevs­ki, kah­ra­ma­nı­mı­zın bir mey­ha­ne­de bir su­bay­la kar­şı­laş­ma­sı­nı ve de­va­mın­da ge­li­şen olay­la­rı uzun uza­dı­ya an­la­tır. İsim­siz kah­ra­ma­nı­mız, bir ge­ce kö­tü bir mey­ha­ne­nin önün­den ge­çer­ken, içe­ri­de kav­ga eden in­san­la­rı ve ar­dın­dan da pen­ce­re­den dı­şa­rı atı­lan bi­ri­si­ni gö­rür. Far­kı­na va­rıl­ma is­te­ği o rad­de­ye gel­miş­tir ki kah­ra­ma­nı­mı­zın, “Bel­ki ben de bi­ri­siy­le kav­ga ede­rim ve be­ni de dı­şa­rı atar­lar” dü­şün­ce­siy­le mey­ha­ne­ye gi­rer. An­cak ta­kip eden sa­tır­lar­da kah­ra­ma­nı­mız, “pen­ce­re­den atı­la­cak bir adam ol­ma­dı­ğı”nın an­la­şıl­dı­ğı­nı ve kim­se­nin ken­di­siy­le kav­ga et­me­di­ği­ni not eder.
As­lın­da mey­ha­ne­de, kah­ra­ma­nı­mı­zın ön­ce pek dil­len­dir­mek is­te­me­di­ği fa­kat son­ra­sın­da da­ya­na­ma­ya­rak bah­set­ti­ği -psi­ko­lo­jik ola­rak ken­di­si­ni bir­kaç yıl et­ki­le­ye­cek- önem­li bir olay ya­şan­mış­tır: Ada­mı pen­ce­re­den dı­şa­rı atan su­bay, kav­ga son­ra­sın­da mey­ha­ne­den çı­kar­ken yo­lu üze­rin­de du­ran kah­ra­ma­nı­mı­zı “bu­lun­du­ğu yer­den bir baş­ka ye­re ite­le­ye­rek” ge­çip gi­der. Kah­ra­ma­nı­mız bu “adam ye­ri­ne kon­ma­ma”­nın ya­rat­tı­ğı trav­may­la, gün­ler­ce su­bay­la tek­rar kar­şı­laş­ma­nın ha­yal­le­ri­ni ku­rar. Kar­şı­laş­tık­la­rın­da ona kar­şı na­sıl dav­ra­na­ca­ğı üze­ri­ne tür­lü tür­lü se­nar­yo­lar ge­liş­ti­rir. Bu­nun için he­men her gün St. Pe­ters­burg’un en önem­li cad­de­si olan Nevs­kiy’e çı­kar. De­fa­lar­ca kar­şı­laş­ma ih­ti­ma­li be­lir­me­si­ne kar­şın, ni­hai te­mas ön­ce­sin­de dai­ma kah­ra­ma­nı­mı­zın ce­sa­re­ti kı­rı­lır ve ke­na­ra çe­ki­le­rek su­ba­ya yol ve­rir. Ta­kip eden gün­ler­de yi­ne psi­ko­lo­jik ra­hat­sız­lık­lar ve ye­ni kur­ma­lar de­vam eder gi­der. Bu sü­reç bir­kaç yıl de­vam eder. Ve ni­ha­yet bir gün bu kar­şı­laş­ma ger­çek­le­şir. Kah­ra­ma­nı­mız tüm ce­sa­re­ti­ni top­lar ve su­ba­yın yo­lu üze­rin­de, ona kar­şı yü­rür. Yol ver­mez. Bu anı, ye­ral­tı ada­mı şöy­le not et­miş: “Bir­den üç adım ile­ri­de düş­ma­nı­mı gö­rün­ce ka­ra­rı­mı de­ğiş­tir­dim, göz­le­ri­mi yum­dum, bir an­da omuz omu­za ge­lip çar­pış­tık! Bir san­tim bi­le ya­na çe­kil­me­dim, onun­la tam bir eşit­lik için­de geç­tim git­tim! He­rif ba­şı­nı çe­vi­rip bak­ma­dı bi­le. Be­ni gör­dü­ğü hal­de gör­mez­lik­ten gel­miş­ti, bu­nu adım gi­bi bi­li­yor­dum. Şu ana ka­dar da bun­dan zer­re­ce kuş­ku­lan­ma­dım. Ben­den da­ha güç­lü ol­du­ğu için çar­pış­ma­da ge­ne ben za­rar­lı çık­mış­tım, fa­kat bu­nun ne öne­mi var­dı! Ama­cı­ma eriş­miş, bir adım bi­le ya­na çe­kil­me­den, her­ke­sin gö­zü önün­de ken­di­mi onun­la ay­nı dü­ze­ye çı­ka­ra­rak onu­ru­mu kur­tar­mış­tım ya!...”
 
Çe­liş­ki
Tüm Tür­ki­ye’de cüp­pe­li, çar­şaf­lı ve ba­şör­tü­lü­le­ri de­mok­ra­si­nin teh­di­di ola­rak ilan edip so­kak­lar­da cüp­pe-çar­şaf avı­na çı­kan­lar, bu­gün cüp­pe­li dar­be­yi al­kış­lı­yor­lar!
 
Şaş­kın­lık
Din­dar Cum­hur­baş­ka­nı ve Baş­ba­kan’dan son­ra, bir de din­dar Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı­mız mı olu­yor?
 
Teb­rik
Av­ru­pa Şam­pi­yo­na­sı’nda ya­rı fi­nal ma­çı oy­na­yan Türk Mil­li Ta­kı­mı’na teb­rik­le­ri­mi­zi su­nu­yor, ba­şa­rı­la­rı­nın de­va­mı­nı di­li­yo­ruz.

Paylaş Tavsiye Et